APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (6. BÖLÜM)
BİR MİLİTANIN YÜREĞİ HALKI VE YOLDAŞLARIYLA DOLUP TAŞAR
Yetki, görev, komutanlık bir tek nedenle istenilebilir; yoldaşların, halkın intikamını almak ve bir de görevi daha başarılı yapmak için. Bunun dışında komutanlık istemek suçtur. Kendini yaşatmak, savaşçılarla oynamak, köylüleri kullanma anlayışıyla komutanlık istenmez. Eğer saf ve iyi niyetli olmasaydınız, bir hain, bir gafil olarak sizi ağır cezalandırmak gerekirdi. Çünkü savaşçının yüreği halkıyla, yoldaşlarıyla dolup taşar. Parti saflarında bütün savaşçılara; aydınına da, köylüsüne de, nereden gelirse gelsin “iktidarı ondan alayım, yerini doldurayım” diye yaklaşılmaz. Keşke birisi benim yerimi doldursa diyorum. İnsan bin defa şükreder. Bana yardımcı olmaya, yükümü paylaşmaya geldiler diyebilsem. İşte teoriden anlayan birisi geldi, ne mutlu bana ki ona kavuştum diyebilsem. Aydının yanına iyi bir dağ savaşçısı, köylüsü geldi; ne mutlu bana ki, böyle bir savaşçıya kavuştum diyebilsem. İnsanlar bu temelde birbirleriyle coşarlar. Gerçek buyken, birbirini kabullenmeme geçen yıllarda yaygınca yaşanan bir durumdu. Bu nasıl bir yürektir? Ben kimseyi tek taraflı suçlamıyorum. Biri diğerini dıştalıyor, diğeri öbürünü dıştalıyor. Sizler bu yaklaşımlarınızla partiye ve halka en büyük zararı verdiniz. Köylülüğü teoride, siyasette geliştirecektiniz. Köylü de çalışarak bir aydını, bir teorisyeni pratikleştirecekti. Birbirinize neden saygılı olamıyorsunuz? Tarihte her zaman bu böyle olmamış mıdır? Halk savaşçıları tümüyle böyle değil midir? Kendinizi komutan yapmak için bu ilkeyi bozacak mısınız? Kim ciddiye alır bu komutanı, bu aydını? En üsten en alta kadar hepinize eleştirilerim var. Köylü fesadıyla, aydın ukalalığıyla beni mi aldatacaksınız, bu mümkün mü? Düşmana karşı bir kedi gibi uysal, birbirinize kaşı da bu kadar bozguncu olacaksınız; sonra da ben sizi ciddiye mi alacağım? Ben, sizi yaşatmak için dünyayı zorlayacağım; siz ise hazır dağları, alanları düşmana peşkeş çekecek, ondan sonra da “iktidar savaşı verdik” diyeceksiniz. Buna kargalar bile güler. Bu biçimde hiç inandırıcı olunabilir mi?
Yoldaşlarımızla birbirimize kavuştuk, silaha kavuştuk, dağa kavuştuk diye bin defa şükredecektiniz. Yıllardır, bizi insanlık dışına atan ve yaşamımızı mahveden bu düşmandan ve işbirlikçisinden intikam alma günleri geldi; ne mutlu ki, sağlam bir gerilla birliğim oluştu diyecektiniz. Bu takımla destan yazacaktınız. Bundan daha değerli, daha mutlu bir şey olabilir mi? Unutmayın ki, toplum olarak karılardan daha beter edilmişsiniz. Gece-gündüz dövüle sövüle insanlıktan çıkarılmışsınız. Ülkeyi yaşanmaz hale getiren düşman değil mi, işbirlikçisi değil mi? Şimdi ise intikam alacak imkanı elde ettiniz. Bundan başka ne istiyorsunuz? İnsanın gözü düşmanından başka bir şey görür mü, onun dışında başka bir şeyle ilgilenir mi? Bir yoldaş, bir savaşçı, sizin için en değerli varlıktır. Bir silah sizin için en iyi araçtır. İnsan bunlarla hiç oynar mı, heba eder mi? Ama size baktığımızda, çok normal bir durummuş gibi, hiç birinizin düşmana karşı güvenilir bir taktiği, işbirlikçiye karşı da sağlıklı bir savaşı yok; birbiriyle uğraşma, ahbap-çavuşluk, fitne-fesat, bozgunculuk bir yaşam tarzı olarak sürüp gidiyor. Derhal bu tutumlarınızı terk edeceksiniz. Bunun için, çok tehlikelisiniz, delisiniz, kendini bilmezsiniz diyorum. Hiçbir zaman bir PKK‟linin -ister en sıradan bir savaşçı olsun, isterse adı-sanı en çok duyulmuş birisi olsun- düşmana yönelmekten başka bir çaresi, bunun dışında tek bir söz söylemeye hakkı ve örgütü en değerli silah olarak geliştirmekten başka bir işi olamaz. Ben böylesi bozgunculukları hiç yapılmamış gibi farz ediyorum, yapsanız da olmamıştı diyorum; aksi halde sizi cezalandırmak gerekir. Siz de “yaptığım normal bir işti, buna dayanarak hak-hukuk elde edeyim” diye düşünerek bunda ısrarlı olamayın. Böyle suçların karşılığı ağır cezadır. Geçmiş pratikleriniz de dahil olmak üzere hesap vermeye çağrılırsanız, sizi hiçbir şey kurtaramaz. Böylesi yaklaşımlar yanlış ve tehlikelidir.
Savaşı isteyen, iktidarı isteyen sizsiniz. Bu da sonuna kadar hakkınızdır. Bu konuda size yardımcı olayım, ama kutsal savaş imkanlarımızla oynamayın, bunları bozmayın; katkınız olsun. Eğer birbirinizle yarışacaksanız, kim en iyisini yapar diye yarışın. Ve ne mutlu o yarışçıya ki, birinci sırayı almıştır. Ne mutlu o birlik komutanına ki, savaşta bir ileri adımın sahibi olmuştur. Sizden onu bekliyoruz. En güzel olan da budur ve bu kişi iktidara yürüyebilir. Düşmanına iyi vurmasını bilen, ülkesinin topraklarında, halkının bağrında yer etmesini iyi bilen iktidara yürür. Her alanda, ülkenin her tarafında bu konumda olanlar kendilerini tanırlar. Bu kişiler, parti içi yaşama, bir savaşçının en temel özelliklerine kesinlikle doğru yaklaşım gösterecek, en temel görevlerini an be an gerçekleştirecekler. Örgüt silahını çok temiz tutacaklar. Bozgunculuk yaparak en değme kontranın bile yapamayacağı kadar birbirine zarar vermenin, bazı şeyleri birbirine karşı kullanmanın en tehlikeli suç olduğunu bilerek, bir daha dolaylı veya direkt asla bu durumlara düşmemeye, kimseyi düşürtmemeye ve bu tutumlara fırsat vermemeye birincil sıradan önem verecek ve bunu iş bilecek, görev bilecekler. Varsa yetenekleri, daha fazla eğitim ve örgütlenmeyle düşmanı vurmaya çalışacaklar. İktidar olmak istiyorlarsa, bir küçük iktidar maketini bir dağın başına, giderek dalga dalga ovaya yayacaklar, düşmanın üzerine yayacaklar. Örgüt terbiyesini, parti terbiyesini böyle alacaksınız. Şimdiye kadar öğrendiklerinizi çöp sepetine atın. Doğru öğrenme tarzı böyledir. Bize saygınız varsa, yoğun çabalarla size anlattıklarımızı öğrenin. Her zaman böyle birini bulamazsınız. Öğrenin, tüm bunlar size gereklidir. Kendinize yazık ediyorsunuz, kişiliğinize de yazık. Çünkü çok zor koşullarda yaşadınız. Kendinize saygılı olmanın da yolu, bu sözlere göre yaşamaktan geçer. Ondan sonra savaş tarzı rahatlıkla ele alınabilir. O da hiç çözümlenemeyecek bir sır değildir.
Nereye giderseniz oraya göre şekil alırsınız. Dağa göre, ovaya göre veya kızıl bölgeye göre şekil almanız işten bile değildir. Üstlenme, baskın, pusu gibi işler çok kolaydır. En iyi becerebileceğimiz işlerdir. Bunlar yüksek teori de istemez, alışkanlıklardır. Pusu, taktik gibi konulara su gibi akmasını bilircesine anlam vereceksiniz. Düşmanı düşürmek, dağlarda yapılabilecek en basit iştir. Şu anda gerilla savaşı için, kedinin fareyle oynaması gibi bir iştir demeniz gerekir. Buna kapasite olarak da, cesaret, fedakarlık olarak da hazır ve uygunsunuz. O halde kendinizi neden doğru kullanmıyorsunuz? Boş işlerle uğraşacağınıza, doğru savaş işleriyle uğraşın. Eğer savaş işleriyle uğraşsaydınız, şimdi general olmuş olurdunuz. Köy fesatçılığını, birbirinizi uğraştırmayı, geri, ilkel özelliklerde ısrar etmeyi bıraksaydınız, şimdi hepiniz gerçek bir iktidar sahibi olurdunuz. Ama mevcut mantıkla, yaşam tarzıyla bu gerçekleşmez. Biraz sözden anlayın, yoksa size yazık oluyor. Ben de bir köylüydüm, ama şimdi bir iktidar sahibiyim. Kırk yıldır uğraşıyorum, ama kendimi henüz adam yerine koymuyorum. Kürdistan‟da benden daha etkili bir kişi yoktur. Hatta dünyada bile bir numarayım, ama halen kendimi iktidar sahibi olarak değerlendirmiyorum. Sadece öfkelerimi ve umutlarımı biraz daha etkili kullanıyorum, o kadar. Gördüğünüz gibi ölçülüyüm, planlıyım. Öyle olmazsa, beni bu dünyada yirmi dört saat yaşatmazlar. Siz neden kendinizi kaybediyorsunuz? Elinize daha doğru-dürüst bir savaş imkanı geçmeden, kendinizi bile doğru-dürüst tanımadan insan kendini böyle yitirir mi? Demek ki, bu deliliği bırakmanız gerekiyor. Sizin en iyi yapabileceğiniz iş, savaş işidir. Savaşın dışında beş metelik kadar bile değeriniz yoktur. Bir parça ekmeği, bir çorbayı bile bulamazsınız. Şu anda Diyarbakır merkezinde, daracık bir odada dört aile kalıyor, tam otuz kişi yatıyor.
Bir somun atıyorlar, yüz kişi somun daha havadayken onu kapmaya çalışıyor. Halkımızın yaşadığı gerçeklik budur. Kendinizi yanıltmanıza hiç gerek yok. Ekmeğin bile değerini bilmeniz gerekir. Halkımız da her gün ölüyor, hatta katlediliyor ve bu durumda açlık içinde yaşıyorlar. Neden gerçeklere gözünüzü kapatıyorsunuz, neden halkın yaşamına saygılı olamıyorsunuz? Bu halkın yaşamı sizin yüreğinizde neden yer etmiyor. Değil günde üç öğün yemek, bir somun alıyorlar koltuklarına ve kıran kırana koşuyorlar. Devlet bir rapor yayınlamış, nüfusun yüzde kırkı açlık sınırının altında yaşıyormuş. Yani ölüm her zaman var. Sizler, ölümü göze almakla her şeye sahip olduğunuzu söyleyemezsiniz. Bu yaşamı büyük bir mutluluk olarak değerlendireceksiniz. Kaldı ki yalnız karınlarınız doymuyor, ideolojik ve siyasi olarak da yüceleşiyorsunuz. Bu da parayla pulla satın alınamaz. Bu değerlere neden şükran duygularıyla yaklaşmıyorsunuz. Birisi bana güzel bir merhaba verdiğinde, bu insan bana iyi bir merhaba verdi diye dünyalar kadar sevinirdim. Bana biraz desteği oldu diye kıyamete kadar onu unutmam. Bu özelliğimi bildikleri için dostlar bana çok güvenirler. Çünkü bana verilen değeri iyi taktir ederim. Gördüğünüz gibi, sizi sıfırdan başlayıp bu düzeye kadar yetiştiriyoruz. Ancak siz halen çabalarımızı inkar ediyorsunuz. Bu yanlıştır, büyük bir saygısızlık ve şükran duygularından yoksunluktur. Halkımızın gerçeğine ve şehitlerimize saygısızlıktır. O şehitlere “ölüp gittiler” diyemezsiniz, taptaze bedenlerini ve kanlarını akıttılar. Bunun kesin bir anlamı var, madem siz komutan olmak istiyorsunuz, o halde o kanın temsilcisisiniz ve o borcu ödeyeceksiniz.
Başka türlü PKK‟de temsil olmaz. PKK‟nin şahadetlerinin bir anlamı vardır, ancak ona bağlı olanlar bu mücadeleyi devam ettirebilir. Başka hesaplar mümkün değildir. Kaldı ki mantıken, ahlaken, manen ve siyasi olarak da mümkün değildir. İşte gerçekler böyledir. Ben bu gerçekleri ifade ediyorum, ancak bizimkiler başka telden çalıyorlar. Artık bunu bırakacaksınız. Bu öyle hizip savaşı da, iktidar savaşı da değil; bu bir it dalaşmasıdır. Buna hizip savaşı bile denmez; düşmanın “iti ite kırdırma” kanunudur. Size açıkça belirteyim, iktidar ve hizip savaşımı bu değildir. Eğer bu olsaydı, buna saygılı olurdum. Basit bir düşman oyunudur, siz de bunun farkında olmadığınız için bunu oynuyorsunuz. Bunlar basit, ilkel güdülerin tatminidir. İktidar adına gidip nerede ne yapacağınızın kavgasını yürütüyorsunuz. İktidar adına hiç böyle savaşılır mı? Bu konulara anlam verecek, gerçek emellerinize ve özlemlerine uygun bir çizgi izleyeceksiniz. Bu da parti çizgisidir. Bizim işimiz-gücümüz savaşçılıktır. Karnımızı doyurmak için bile savaştan başka bir çaremiz yok. Savaş, şu anda Kürdistan‟da tek üretim tarzıdır. Kürdistan‟da ekmek bulmak isteyenler bile savaşmasını bilmelidirler. Gerçek böyledir. Devletin son raporunda, “halkın yüzde kırkı açlık sınırının altındadır” deniliyor. Karnını doyurmak için bile olsa, tek üretim tarzı savaştır. Çünkü özel savaş her şeye el koymuştur. Özel savaş, varolan bütün yaşam olanaklarını gasp etme savaşımıdır ve bu fiilen yürütülmektedir. Onun karşısında siz de kendinizi doyurmak istiyorsanız, özel savaşa karşı savaşınızı vereceksiniz. Demek ki, yürüttüğümüz bu savaş, önce karnımızı doyurma savaşımıdır ve bu da önemlidir.
İnkarcı olmayın. Bizim için başka bir meslek yok. Saflarımıza gelen gençlerin çoğu açlıktan ötürü gelmişlerdir. Düzen bunları doyurmuyor, o zaman ekmek için savaştığımızı unutmayacağız. Ekmeğe yüksek anlam biçeceğiz. Ekmeği asla hor görmeyin, önemlidir. Ben halen bütün yemeklerin sonunda bir parça ekmek yemeğe bayılırım. Çünkü o ekmek kutsaldır. Halen savaşı onun için yürütüyoruz. Ekmek anlayışı böyle olacak, “ekmek kutsaldır ve biz onun için savaşıyoruz” diyeceksiniz. Bu ülkede de bin yıllardan beri kutsal buğday savaşı verilmiştir. Ekmek, buğday ekmeği çok değerlidir. İnsanlık ekmeği ilk önce burada yemiştir. Ekmek için, buğday ekmeği için savaşmıştır. Ondan sonra siyaset, hak-hukuk şeref, onur, kültür gibi ne kadar insani etkinlik varsa, onlar için savaşılmıştır. Savaş felsefemiz çok köklü olmalıdır. Kaldı ki çok dövülmüşüz, dövülmemiş tek yanımız kalmamış, hakarete uğramamış tek bir kişimiz yoktur. Demek ki, bu hakarete ve uğursuzluğa karşı bir savaş yürüteceksiniz. Başka türlü kendimize nasıl insan diyeceğiz? Maneviyatımız, moralimiz yerle bir edilmiştir. Bunun için moral savaşı, maneviyat savaşı, şeref savaşı vereceğiz. Bütün bunları verdikten sonra özgür toprak savaşı vereceğiz. Ondan sonra eğer mümkünse daha da fazla siyasi iktidar savaşı vereceğiz. Bütün bunlar savaştır. Komutan, bütün bu savaşları en iyi bilen ve yürüten kişidir. En önemlisi de, düşmanını tanır ve onu yerle bir etmesini bilir. Hileyle, zorla, bütün savaş yöntemleriyle düşmanı geriletti mi, işte o komutandır. Bunun dışında hareket eden komutan, yanlış yapıyor demektir ve kimse ona komutan diyemez, ben de diyemiyorum. Düşmana biraz zarar verdiğim için halk bana bir şeyler söylüyor, ben de olabilir diyorum. Bu kadar iş yapıyorum, herkes canı gönülden kabul ediyor, ancak ben halen kendime yediremiyorum, ne Başkanı diyorum! Sadece halkın morali bozulmasın diye kabul ediyorum. Gerçek budur. Kendimi neden aldatayım. Halk ve sizler istiyorsunuz diye kabul ediyorum. Size güç veriyorum, moral veriyorum, ama bu beni zorluyor.
Bu açıdan savaş, hava teneffüs eder, su içer gibi bir meslek olmalıdır. Bir takımla destan yaratmayı ahdetmelisiniz. Elli kişilik bir bölük, örneğin Botan gibi bir alan için yeter de artar bile demelisiniz. Gerilla savaşımını vermek için gözünüzü buna dikeceksiniz. Hepinizin bir andı, bir sözü olacaksa, “bir bölüklük gerilla gücüyle ne destanlar yazılacağını gösteririm” deme biçiminde olmalıdır. Görev talebi, böyle bir güçle düşman nasıl düşürülür temelinde olmalıdır. Oysa bizim komutanlar hazır gücü bile çürütüyor, kaçırtıyorlar. Böyle savaşçılık, komutanlık olur mu? Bu suçtur. Eğer bu tutumlarda ısrar ederseniz, ağır cezalara çarptırılırsınız. Bir komutanlık istediniz mi, vereceğiniz söz bu temelde olmalı. Onu da başaramazsanız, “ben kendimi yaşatmam” diyeceksiniz. Böyle diyenlere başkomutanlık bile açıktır. Yeter ki, bu ülkede öyle bir kişi çıksın. Ama bir kişi, verdiğimiz hazır imkanları bile kullanmasını bilemez, bin bir emekle verdiğimiz savaş gücünü doğru değerlendiremez, yetkisini hiç anlamazsa, o zaman çingene paşası bile olamaz, ancak kontra başı olur. Nitekim oluyorlar da. Biz bu durumlara fırsat veremeyiz. Tekrar vurguluyorum, „80‟lerde de, Hilvan-Siverek olayında da böyle düşünüyordum; Botan‟a gidişte de, Behdinan‟a gidişte de aynı düşüncemi koruyorum. Özlü bir PKK‟liyseniz şimdiye kadar gösterdiğiniz yanlışlıkları, yetmezlikleri olmamış farz edin, doğrusu benim gösterdiğim gibidir. Böyle PKK‟lileşen, savaştan böyle anlayan birisi hangi dağa, hangi bölgeye girerse girsin o mükemmel bir gerillacıdır. Bu iddiamı koruyorum, ama siz buna uymuyorsunuz. Sonuçları da ortadadır. Ne hale düştüğünüz, nasıl kaybettiğiniz ortadadır.
Doğru her zaman doğrudur, yüzyıl geçse de doğrudur. Bu halk ancak bir gerilla savaşıyla kurtulabilir. Bu şimdi de doğrudur, yüzyıl sonra da doğru olacaktır. Gerilla savaşı elli yıl önce de yapılsaydı başarılırdı, ama şimdi bu şans size düşüyor. Bu şansı kurtuluş için değerlendireceksiniz. Siz bundan başka bir işe yaramaz, ekmek bile bulamazsınız. Sizi bekleyen, düşmanın çok kötü bir işkencesi, katliamıdır. Ancak bunu önlemenin imkanı elinizdedir ve müthiş savaşarak önleyebilirsiniz. Hiç kimse yanlış hesap yapmasın ve yaptırmaya fırsat vermesin. Değerlerin kıymetini amansız bilmek, değerlerle oynayanların karşısında yalnız dağlarda değil, her yerde durmak önemlidir. Çünkü bunun dışında insan olmamız, karnımızı doyurmamız bile mümkün değildir. Neden gerçekçi olmayacağız? Gerçekçi olmayanlar, savaşın kıymetini ve savaşın yaratacağı değerleri bilemezler. Onun için savaşçı, en gerçekçi insandır. Biz, bir ekmek kavgasını olduğu kadar, bir şeref kavgasını da en iyi bilen insana gerillacı, savaşçı deriz ve sizler de bunu esas alacaksınız. Örneğin, bir keçi bile dağda kendini nasıl koruyacağını iyi bilir. Bir yılan nasıl ısıracağını mili milimine hesaplar, nasıl süzülüp avını en daracık yerde vuracağını iyi bilir. Bir yırtıcı hayvanı bile gözleseniz, her gün elli tane savaş kuralını öğrenirsiniz. Bu duruşunuzu anormal buluyorum, bunun nedeni de yaşamınızdır. Yanlış tarzınız ve düşmanın sizi oyuna getirmesine adeta boyun eğmenizin dışında savaşı geliştirememenin hiçbir izahı olamaz. Doğru tarzı esas alırsanız, düşman karşınızda dayanamaz. Düşman, karşınıza yüz bin kişilik bir orduyu da çıkarsa, o ordu ve onun özel savaşı kendi başına bela olur. Yüz bin kişilik orduya, bin gerilla fazladır bile. Gerilla, bir yıl yıpratma savaşını sürdürsün, o ordu düşmanın başına beladır. Bunu tüm halk savaşları teorisi söylüyor. Biz neden uygulamayacağız?
Düzenli ordusunun niceliği ve niteliği her zaman düşmanın başına beladır. Düzenli ordularda sayı zaaftır. Eğer gerillayı tüm incelikleriyle uygularsanız, teknik bile zaaf durumuna dönüştürülebilir. Gerilla için sayı azlığı zaaf değildir, hatta avantaj durumuna yükseltilebilir. Gerillanın tekniği bir zaaf değildir; çünkü hafif silah bir tanktan daha etkilidir, tabii gerektiği gibi kullanırsanız. Ancak tanka hedef olur, tankın pususuna düşerseniz, kötü bir savaşçı olduğunuz ortaya çıkar. Düşman tankı yığmış olabilir, ama tankla dağları döve döve sadece mermi tüketeceği ve sadece benzin harcayacağı açıktır. Uçak için de aynı şey söylenebilir. Keza bütün o toplar için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Ama gerillanın inceliklerini uygulayacak, gizlilik, yer altı çalışmaları gibi bilinen her türlü mücadele yöntemlerini hayata geçireceksiniz. Demek ki, bunları yapsanız, sayı da, teknik de düşmanın başına bela olur. Sizin sayınız azdır, teknik hafifliği de avantajdır. Gerillanın özü budur. Bugüne kadar bu tarz bir savaşı neden uygulayamadınız? İşte sizin sorununuz budur. Bunun dışında yaşamak, bir savaşta başarma imkanı yoktur. Kendi savaş tarzınıza bakın, tanka, uçağa, topa hedef olmuş ve bol bol mayına basmışsınızdır. Bunlar da gerilla savaşıyla çelişen yanlışlıklara düşmenin sonucudur. İlkel bir yaratık, bir çoban, acemi bir köylü, bir eşkıya bile bu hataları yapmaz, ama siz yaptınız. Çünkü kafanız karışıktı ve savaştan başka şeylerle ilgileniyordunuz. Bütün bu konularda biraz akıllı olun. Bu kadar bilinç kazanmış kişilersiniz. Neden gerçekçi olmuyorsunuz? Mao, Çing-Tang dağlarına çıkarken dört tane kitap okumuştu. Castro, gerillaya başladığında bir kaç kitap ya okumuştu ya okumamıştı. Şu anda hepiniz bir Mao kadar, bir Castro kadar bilinç almışsınız.
Fakat sizde olmayan şey; tutarlı bir yurtseverlik, doğru bir örgütçülük, hatta doğru bir insani yaklaşımdır. Ben buna da en hafif deyimiyle delilik, zırvalık ve kendini bilmezlik diyorum. Siz bu yüzden kaybediyorsunuz. Uğraştığınız savaş biçimleriyle, orduya ve birbirinize çok zarar verdiniz. Bu yüzden gerillayı, savaşı geliştiremediniz. Çok yanlış yaşam ve savaş tarzından dolayı silahını, lojistiğini, yoldaşını kaptıran savaşı geliştirebilir mi? Bütün komutanlarımızın ne halde olduğunu düşünün, bunlar savaşı geliştirebilir mi? O zaman samimi bir özeleştiriyi bize karşı değil, kendi vicdanınıza karşı yapın ve bir kararlılık sözünü kendiniz için verin. Çünkü başka türlü, ekmeği bile kurtaramazsınız. Bana bakmayın, sıkıldınız mı yanıma geliyorsunuz ve genelde benden güç alarak yaşıyorsunuz. Ama benim hiçbir güvencem yok, yurt dışındayım. Her gün üzerimde hesaplar yapılıyor, yarın ne olacağım belli değildir. Bu yüzden kendinize güvenin. Benim bu kadar yaşamamı bile kendiniz için, hatta başarı için on kat fazla bulun. Gerisini siz tamamlayacaksınız. Doğrusu da budur. Eğer ciddi bir savaşa niyetiniz varsa, gerçekten biraz yurtseverlik savaşı vermek istiyorsanız, gerçekten anti-faşistseniz bunu böyle yapmak durumundasınız. Onun için, şimdiye kadar sözümona yaşam adına yaptıklarınızın üzerine bir kırmızı çizgi çizin ve sonuna kadar onları aşarak doğruya ulaşın. O zaman belki yaşarsınız, ama savaşarak yaşarsınız, başararak yaşarsınız. Size değer veriyorum. Görüyorsunuz, son nefesime kadar gücümü de kullanıyorum. Tüm bunları biraz daha onurlu, namuslu yaşayabilmek için, bir savaşıma anlam veresiniz diye yapıyorum. Bu büyük hata ve yanlışlıklardan arınıp, özlemlerinize ve umutlarınıza anlam veresiniz, onun gereklerini yerine getiresiniz diye yapıyorum. Başka türlü yaşam haramdır. Başka türlü biz en büyük namussuzlar oluruz. O zaman kendimi olduğu gibi sizleri de adam yerine koymam.
Bu savaşı başarıyla vermedikçe, hiç kimse alnı dik yürüyemez. Bu kadar başarısızlık, bu kadar gerilik olduktan sonra, birbirimizin yüzüne nasıl bakacağız? Baş lafçılar gibi birbirimizi nasıl dinleyebiliriz? Kendimi büyük bir insan sever olarak yetiştirdiğim için sizleri dinliyorum, oysa başka birisi olsa, sizi ilk etapta yerle bir eder. Ülkesinde, kendi savaşımında böyle yanlışlıklar yapanı kimse affetmez. Ben ise bunu saflığınıza ve biraz da düşmanın oyunlarına bağlıyorum. Mutlaka sonuç çıkarın ve kendinizi kesinlikle düzeltin. Savaş ve mücadele için hangi alan olursa olsun, her taraf değerlidir. Bizim sahamız da değerlidir, çünkü ben de savaşıyorum. Bu temelde hizmet etmeye varız. Bir çok yaşam ve savaş ihtiyacınızı karşılıyoruz. Ama tekrar vurgulayayım; bir parça ekmek uğruna yıllarımızı savaşarak nasıl geçirdiğimizi göz önüne getirin. Hiç olmazsa bu temelde biraz saygınız olsun. Bu en sonunda sizi de adam eder, şerefli ve onurlu bir kişilik, bir kimlik sahibi yapar. Tekrardan “anlayamadım, gereklerini yerine getiremedim” demeyin. Bunu hiç söylemeyin, karşımızda böyle durmayın. Nereye giderseniz gidin, ama bu saflarda bu temelde durmayın. Siz bir sınıf, bir hizip savaşçısı değilsiniz. Hepiniz yoksul insanlarsınız, hepiniz ancak birleşerek yaşamı örgütleyebilir, savaşabilirsiniz. Bunun dışında hiçbir silahımız yoktur. O açıdan, kendinize saygılı olmayı da bilmelisiniz. Gerisi kolaydır. Gerisini benden kırk kat daha iyi yaparsınız. Her tür savaş biçimini, gerilla tarzının bütün inceliklerini benden daha iyi sağlayabileceğinize inanıyorum. Eskiden de inancım buydu, simdi de bu olduğunu belirtiyorum.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN (2 Mart 1996)
YORUM GÖNDER