ŞİİR DOSTLUKTAN DOĞAR… (12.BÖLÜM)
Keşke yüreğimden derip yoldaşıma Sunabilecek bir gülüm olsaydı Bunu hiç sakınır mıydım sizden Özveriyle ruhumu adadım dostluğa Ve lakin kendime yetemedim Keşke dedim, keşkelerimiz zamanın marazıdırlar Bu cümleler ile başlıyor Dr. Rubar’ın bu sabah elime ulaşan şiiri. Henüz gün doğmadan, kuşlar bile uyanmadan kaybolan yavru bir atı ararken karşılaştım Kadir usta ile… O sırada gece boyunca uykumu bölen kurt ulumalarını, yavru atın arazideki yalnızlığını düşünüyor ve gözlerimi aceleyle gezdiriyordum yaprakları kırağı tutmuş ağaçların arasında. Aklımda kurtların acımasızlığı ile Kadir ustaya sadece bir selam verip geçecektim ama bırakmadı. Sanki onun benden daha acelesi vardı ve aradığı da sanki bendim… Hızla gömleğinin cebinden bir parça kâğıt çıkarıp uzatıverdi. Henüz yavru atı görüp görmediğini sormaya fırsat bulmadan, o daha hızlı davrandı ve yazılanları okumamı istedi. Bir insan bir başkasına güzel bir haber verir ya, verirken karşısındakinin sevineceğini bilerek sevinir ya, Kadir usta da öyle bakıyordu sabahın ilk ışıkları altında.
Benim sevineceğim o anı görmek istiyordu. İlk satırları okumaya başladığımda da çekip gitti. Kadir ustanın getirdiği mektubun Dr. Rubar dan geldiğini öğrenince bütün gece uykumu bölen kurt ulumalarını da, atımın arazideki yalnızlığını da bir anda unutuverdim. Bu benim Dr. Rubar dan aldığım ilk mektup. Onun bir çok arkadaşa mektuplar yazdığını ve güvercinlerle gizlice gönderdiğini biliyorum. Hatta onun gönderdiği arkadaşlardan mektuplarını alıp sanki bana göndermiş gibi gizlice okuyorum. Ondan bir mektup almanın ne anlama geldiğini mektupların sahipleri çok iyi bilirler. Hiçbir yazılı yasada yeri olmasa da, Dr. Rubar ın mektubu bir ayrıcalıktır bu dağlarda. Ve ben bilirim ki, O mektuplarını ancak yürekli insanlara yazar ve o mektuplar ancak gönülden okunursa okunabilir. Onunla tam on yıldır arkadaşız. Birlikte gerillacılığı öğrenmiş, o yaralıların ben ise görünümlerin peşinde dağdan dağa dolanmışız. O sırtında ilaç çantasını, ben ise kamera çantasını taşırken bir birimize bakıp az gülmemişiz. Yolları kesişen bu bahçede her karşılaştığımızda bir birimizi yoklamış ve yine yolumuza devam etmişiz. Ama vefasız, yıllar boyunca bana bir tek mektup bile göndermemiş. Karşılaştığımız zamanlarda ona söylemedim ama Ondan birkaç satırlık mektubu her zaman bekledim. Onun diğer arkadaşlara yazdığı mektupları içten içe kıskandım. Gün doğarken hem atımın hem de kurtların izine ulaştım. Gece boyunca ne çok yürümüşler, ne çok yön değiştirmişler. Doktorun şiirini okumaya sürdürürken içimi bir hüzün bastı. Bunun iki nedeni vardı. Eğer gece yavru atı kurtlar kapmışsa kendimi affetmeyecektim. Diğeri ise garip bir farkındalık olmuştu. Ben de yıllar boyunca Doktor un bir tek fotoğrafını çekmemişim. Araziyi iyi görebileceğim bir yerde durup şiirden bir bölüm daha okudum… Yazık, yıllarımı uçurumlardan sarkıttım Ama bir gülü yüreğimden derip dosta sunacak gücü kendimde bulamadım.
Gül bir yanda, dostluk bir yanda Ben ise ruhun derdine çare ararım Nedendir bilemiyorum, ama sanırım insan çok sevdiğini çok çabuk göz ardı ediyor. Ben de, onu hep sonraya, en sona sakladım. Yıllar yılı onun hakkında ne bir kelime yazdım, ne bir tek fotoğrafını çektim, ne de bir görüntüsünü kayda aldım. Bunları neden yapmadım hâla bilemiyorum. Yapmak için hangi zamanı bekliyordum onu da bilmiyorum. Bunları her zaman düşündüm ama bir türlü gerçekleştirmedim. Onunla bu dağlarda ilk karşılaştığım günden bu güne kısa boyuna, zayıf bedenine rağmen, o müthiş iradesi beni etkilemiş, o anlatılmaz iç dünyasının sıcaklığını hep hissetmişim. Dostluğu ise belki de onun en büyük yanıydı. Dağlarda zaman ilerledikçe, dostluğumuz pekiştikçe onu yeniden yeniden keşfettim. O bu dağ çocuklarının hem silah arkadaşı, hem yoldaşı, hem dostu, hem de doktoru olmayı başardı… Ondaki derinliği yakalayamadığım için mi atlamamıştım bu nehre? Acaba bundan mı korkmuştum? Tarih savaş meydanlarındaki kahramanları anlatır. O ise geri cephelerin kahramanıydı. Vurulanların, yaralananların en sadık dostuydu. Hangi doktor çepeçevre kuşatmaların içinden yaralılarını sırtlar ve çıkarır. Hangi doktor yaralısına ulaşmak için Metina’ dan Zağros’a yürür. Hangi doktor koca kara kış boyunca onlarca yaralının, bütün imkânsızlıkların orta yerinde bakıcılığını tek başına yapar… Ve hangi doktor bütün bunların orta yerinde bir de şiir yazar… Ve benim bu aralığın son sabahında kendime sorduğum ve bir türlü cevabını veremediğim soru ise, neden onu böylesine ertelediğimdir. Yavru atı bulduğumda sanki o da beni bekliyordu. Rüzgarın kokusunu alıp yırtıcı hayvanlara götüremeyeceği bir dere yatağına saklanmıştı. Bütün tepelerde takip ettiğim vahşi hayvanların ayak izleri bir tek buraya ulaşmıyordu.
Bu yavru nasıl bulmuştu kurtların uğramadığı bu kuytuluğu, kim bilebilir. Atımın soğuktan donmuş uzun saçlarını okşarken şimdi uzaklardaki arkadaşımı düşünüyorum. Bir hayattan başka bir hayata çekip gelirken karşılaştığım arkadaşım, o gün sırt çantalarımızda mesleğimizin malzemeleriyle farklı hayatlardan aynı hayata yolculuk yaptığımızı nereden bilecektik… Demek ki, senden bir şiiri hak etmek için on yıl kıyasıya dostluk yapmak gerekiyormuş. Bu da yeni bir başlangıç olsun. On yıl sonra yazdığın ve Kadir ustaya emanet edip gönderdiğin bu mektup nasıl düştü yüreğine… Sende beni en sona bıraktın sanırım, benim yaptığım gibi… Borcum olsun… Sözleri dökülüveriyor dudaklarımdan ve elimdeki kâğıtta yazılmış son mısraları okuyorum… şöyle yazıyor dostum, doktorum… Evet Xelilim, işlenmiş tüm zamanların yüreğimde kantarı Ağır aksak bir yaşama güler zaman. Gülmelerim bu yüzden yetinme sayıldı Bu yüzden sakındım dost edinmeye dostu onurlandıracak yürek taşımadan Sunulan gül sadece bir ruh sanrısıydı.
ŞEHİT HALİL DAĞ
YORUM GÖNDER