ORTADOĞU’DAKİ KRİZLERİ KÜRT ÖZGÜRLÜĞÜ ÇÖZER
Kürt özgürlüğü, başta Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de tüm krizli ve çatışmalı durumu çözüme kavuşturarak bölgesel kriz ve çatışmaların aşılmasının da önünü açar. Kürt özgürlüğü geliştikçe bölge demokratikleşmekte ve bu da sorunların çözümünü getirmektedir.
Kürtlerin kendine güveni ancak yurtsever evlatlarının, Ebuzed Abdullah ve Mamosta Şemal gibi halk önderlerinin intikamlarının alınması temelinde gelişmektedir.
Geçtiğimiz hafta içinde Başûrê Kurdistan’a yönelik üç önemli saldırı yapıldı. Birisi Şengal’e yönelikti ve YBŞ tarafından iki savaşçılarının şehit düştüğü açıklandı. İkinci saldırı Maxmûr’a yönelikti ve bu saldırıda da Botan’ın milis komutanı ve halk önderi Ebuzed Abdullah katledildi. Üçüncü saldırı ise Kifrî kentinde yapıldı ve Başûr halk önderlerinden Mamosta Şemal katledildi.
Birinci ve ikinci saldırı, hiçbir tartışmaya yer vermeyecek bir açıklıkla Türk SİHA’ları tarafından gerçekleştirildi. Üçüncü saldırı ise, yakın geçmişte Süleymaniye’de yapılan saldırılara benzer bir biçimde suikast tarzıyla yapıldı. Süleymaniye’de yapılan suikastların Türk MİT’i tarafından yapıldığı kesin olduğuna göre, Kifrî suikastının da Türk MİT’i tarafından yapılmış olduğu net bir biçimde ifade edilebilir. MİT’in bu saldırılarda, örgütlemiş olduğu bazı Türkmen çeteleri kullandığı da bilinmektedir.
İşin dikkat çeken diğer bir yönü, söz konusu cinayet saldırılarının yapıldığı süreçte Bağdat’ta siyasi krizin doruğa çıkmış ve Sadr Grubu ile karşıtları arasında silahlı çatışma yaşanmış olmasıdır. Maxmûr, Kifrî ve Şengal’de TC devletinin işlediği cinayetlerle Bağdat’taki siyasi krizin ve çatışmanın ne ilişkisi var dememek gerekir. Bunlar arasında ilişki vardır, hem de ziyadesiyle vardır. Bağdat’taki çatışmalar bir iç savaş provası olduğu kadar, TC’nin Maxmûr, Kifrî ve Şengal’deki saldırıları da bir iç savaş provasıdır. Hatta Bağdat’ta derinleşen krize ve iç çatışmaya bağlı olarak TC Devletinin Kerkük ve Musul alanlarına yönelik işgal provaları yapmakta olduğu bile söylenebilir.
Peki bütün bunlardan hangi sonuç çıkıyor? Çok açık ki, Bağdat’ta derinleşen kriz ve çatışma durumunun en çok TC Devleti tarafından kışkırtılmakta olduğu sonucu çıkıyor. Çünkü Bağdat’taki kriz ve çatışma durumu en çok AKP-MHP faşist iktidarına hizmet ediyor. Bir olaydan en çok kim yararlanıyorsa, o olayı onun çıkartmış olma ihtimali başattır. Bağdat’taki siyasi kriz ve çatışma durumundan da en çok AKP-MHP faşist iktidarı yararlandığına göre, söz konusu kriz ve çatışmayı en çok AKP-MHP faşizminin kışkırtmakta olduğu rahatlıkla söylenebilir. Kısaca Bağdat’taki kriz ve çatışmanın birinci müsebbibi AKP-MHP iktidarı ve TC devletidir.
Benzer bir biçimde Suriye’deki mevcut kriz ve çatışma durumunun birinci müsebbibinin de AKP-MHP faşist iktidarı ve TC devleti olduğunu ifade etmeye bile gerek yoktur. Çünkü bu durumu bilmeyen ve kabul etmeyen hiç kimse kalmamıştır. TC devleti Suriye’nin İdlib, Efrîn, Bab, Cerablus, Tıl Abyad ve Serêkaniyê bölgelerini bizzat işgal etmiş durumdadır. Minbiç ve Kobanê’den Derik’e kadar olan tüm sınır bölgelerini ise her gün bombalamaktadır. Hem Suriye içindeki çeteleri örgütlemiş ve donatmış, hem de dünyanın dört bir yanından topladığı çeteleri bu alana sevk edip adeta bir çete devleti kurmuştur.
Kuşkusuz Irak ve Suriye’deki krizlerin Ortadoğu ve dünya çapındaki nedenleri de vardır. Dolayısıyla söz konusu kriz ve çatışma durumuyla bölgesel ve küresel güçler de ilgilidir. Yani bu güçlerin de ağır sorumlulukları vardır. Esas olarak küresel kapitalist modernite sisteminin yaşadığı derin kriz ve kaos durumu etkisini en fazla Ortadoğu bölgesinde hissettirmektedir. Irak ve Suriye’de yaşanan kriz ve çatışma durumlarının da bunun bir parçası olduğu açıktır. Bölgesel kriz ve çatışma durumunun en çok buralarda yoğunlaştığı rahatlıkla söylenebilir.
Tabi bu duruma bir de Türkiye’de yaşanmakta olan ağır ve derin ekonomik ve siyasi kriz ile çatışma durumunu da eklemek gerekir. Aslında bu konu üzerinde fazla şey söylemeye ve kanıt göstermeye gerek de yoktur. Çünkü her şey gözler önündedir ve AKP-MHP faşizmi de artık bu durumu gizleyememekte ve itiraf etmek zorunda kalmaktadır. Türkiye’de para pul olmuş, insanlar açlıktan ve yoksulluktan yaşayamaz hale gelmiştir. AKP-MHP faşizmi çökmekte ve tam bir yönetememe durumu yaşanmaktadır. Başta Kürtler ve kadınlar olmak üzere toplum üzerindeki baskı ve katliam hat safhadadır. Tüm muhalifler zindanlara doldurulmuştur ve zindanlardan her gün katledilen tutsakların cenazeleri çıkmaktadır.
Açık ki Türkiye’deki kriz ve çatışmalı durumu yaratan güç, mevcut devlet yapılanması ve AKP-MHP faşist diktatörlüğüdür. Irak ve Suriye’deki kriz ve çatışma durumunu yaratan birinci güç de yine TC devleti ve AKP-MHP faşist iktidarıdır. Kuşkusuz Irak ve Suriye’deki mevcut kriz ve çatışma durumunu yaratan bölgesel ve küresel güçler de mevcuttur. Aslında Türkiye’deki krizli ve çatışmalı durum da esas itibariyle bölgesel ve küresel krizin bir parçası konumundadır.
Peki mevcut TC devleti ve AKP-MHP faşist iktidarı Türkiye, Irak ve Suriye’deki mevcut krizli ve çatışmalı durumu niçin yaratmaktadır? Çok açık ki Kürt düşmanı zihniyet ve siyaseti nedeniyle. Kürt halkını yok sayan ve yok etmek isteyen soykırımcı zihniyet ve siyaseti nedeniyle. Bu temelde Kürdistan’ın söz konusu üç parçasına yönelik yürüttüğü işgal ve soykırım saldırıları nedeniyle. Demek ki başta Türkiye, Irak ve Suriye olmak üzere Ortadoğu’daki kriz ve çatışmalı durumun birinci sorumlusu TC devleti ve AKP-MHP faşist iktidarıdır. Bunlar da Kürt düşmanı sömürgeci ve soykırımcı bir zihniyet ve siyasete sahip oldukları için bunu yapmaktadır.
Peki TC devleti ve AKP-MHP faşist iktidarı dışındaki bölgesel ve küresel güçlerin kriz ve çatışma etkeni olmalarının nedeni nedir? Çok açık ki, birinci neden, Birinci Dünya Savaşı ardından İngiltere ve Fransa tarafından çizilen ve Kürdistan’ı bölüp Kürt halkını yok sayan mevcut Ortadoğu siyasi haritasıdır. TC devleti ve AKP-MHP faşizmi de buna dayanarak Kürt halkına karşı mevcut işgal ve soykırım saldırılarını yürütmektedir.
Demek ki Ortadoğu’daki mevcut krizli ve çatışmalı durumun birinci ve en temel nedeni Kürt halkını yok sayarak işgalci ve soykırımcı saldırılarla yok etmeye çalışan zihniyet ve siyasettir. Adına ‘Kürt sorunu’ denen bu durum, belli ki Ortadoğu’da ve dünyada kriz ve çatışma doğurmaktadır. Bölgenin bugünkü durumundan sorumlu olan etken budur.
O halde, bu durumun tersi olarak, Ortadoğu’daki krizli ve çatışmalı durumu da mevcut Kürt sorununun çözümü ortadan kaldırır. Yani Ortadoğu’nun kriz ve çatışmalı durumunu çözüme Kürt halkının özgürlüğü götürür. Kürt özgürlüğü, başta Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de tüm krizli ve çatışmalı durumu çözüme kavuşturarak bölgesel kriz ve çatışmaların aşılmasının da önünü açar. Önder Apo ve PKK öncülüğünde Kürt halkının yürüttüğü özgürlük mücadelesinin gelişim düzeyi bu gerçeği açıkça göstermektedir. Kürt özgürlüğü geliştikçe bölge demokratikleşmekte ve bu da sorunların çözümünü getirmektedir.
Fakat bu mücadele de öyle kolay olmamakta ve Kürt özgürlüğü kansız ve savaşsız sağlanamamaktadır. Ancak devrimci intikam mücadelesiyle mevcut kriz ve kaosu yaratanlar etkisiz kılınabilmekte ve Kürt halkı eğitilip örgütlenebilmektedir. Kürtlerin kendine güveni ancak yurtsever evlatlarının, Ebuzed Abdullah ve Mamosta Şemal gibi halk önderlerinin intikamlarının alınması temelinde gelişmektedir. Bu açıdan, Maxmûr ve Başûr halklarının, önderlerinin anısına sahip çıkacakları ve intikamlarını alacakları kesindir.
Bu temelde, Ebuzed Abdullah ve Mamosta Şemal şahsında tüm Kürt özgürlük şehitlerini minnetle anıyor ve Kürt gençlerinin şehitlerine daha çok sahip çıkarak devrimci intikam mücadelesini daha güçlü geliştireceğine inanıyoruz.
SELAHATTİN ERDEM
YORUM GÖNDER