PARTİ TARİHİ 7.BÖLÜM
PARTİ TARİHİ 7.BÖLÜM
0 Yorum
958
21-09-2021

Ama PKK'liyiz ve böyle PKK'li olunamayacağı çok açık. Parti Önderliği bu grubu yine o ailenin imkanlarına dayanarak bu sahaya aktarıyor. Bu sahaya aktardığında bir kısmını Demokratik Cephe'nin kampına yerleştirirken, bir kesimini de El Fetih'in kampına yerleştiriyor. Tabi ki grubu bu tarzda ulaştırdığında Filistinliler çok şaşırıyor. Nasıl başarıldığını soruyorlar, anlatılıyor fakat inanmıyorlar. Gerçekten de o zaman Suriye'nin koşulları çok tehlikelidir. Bir yerden bir yere hem de kimliksiz adım atmak oldukça tehlikelidir. Parti Önderliği'ni o zaman dikkate alıyor ve anlamaya çalışıyorlar. Parti Önderliği de ölçülülüğü dikkate alarak gerçekliği kavratmaya çalışıyor. Grubu iki ayrı örgütün yanına dağıtmasının nedeni, eğer FDC'ne verse, FDC'nin şantaja başvurma olasılığı vardır. Bunun olmaması için başka bir örgütün yanında yer açıyor. Bu da önemli bir tarzdır. Eğer tedbir alınmazsa, birçok güç rahatlıkla oyun oynayabilir, şantaj yapabilir. Ve birçok örgüt bağımsızlığını yitirmişse, bu şekilde yitirmiştir Parti Önderliği tarihten ders çıkaran bir önderlik olduğu için birçok örgütün başına gelenin PKK'nin başına gelmemesi açısından baştan bu tedbirleri alıyor. Nitekim FDC daha sonra bunu öğrenince, farklı yaklaşıyor. Eğer tedbir alınmasaydı, FDC bir takım hesaplar yapabilirdi. Bu grup, bu sahaya taşındığında, daha önce yaralanarak Diyarbakır'da hastaneye kaldırılan bir unsurumuz vardı. Bunu kaçırıp alçılı haliyle sınırdan Beyrut'a geçirmiştir. Elazığ'lı Halil Dursun diye biri. Önderlik Beyrut'ta bir yandan bunun her türlü ihtiyacını karşılıyor, diğer yandan varolan ilişkilere biraz daha nitelik kazandırmak, yeni ilişkiler açmak, kamplara getirilen arkadaşların hem güvenliklerini sağlamak, hem de eğitimlerini sağlamak amacıyla çalışmaları yürütüyordu.

Bu çalışmalar sırasında tabi ki Süleyman ve Fatma'nın sorunları yaşanıyor. Süleyman, El Fetih kampında arkadaşların üzerine gidiyor, birçok arkadaşın onuruyla oymayarak çökertiyor. Bunlardan biri Delil Doğan, biri Seyfettin Arkadaştır. Önderlik bir yandan Süleyman ve Fatma'nın tahribatlarıyla, kendileriyle, onları kazanmakla uğraşıyor, bir yandan Filistinlilerin olumsuzluklarına karşı duruyor, arkadaşların onlara yaklaşımlarının önüne geçmeye çalışıyor, diğer yandan da grubu eğitmeye çalışıyor. Bütün bunları tek başına yapıyor. Bu grubun içerisinde Agit Arkadaş, Kemal Arkadaş, Mehmet Sefgat Arkadaş, Delil Arkadaş vardı. Ayrıca oluşturulan geçici merkezi güçlendirmek amacıyla iki arkadaşı özel yetiştiriyordu Önderlik. Ancak bu Arkadaşlardan birisi ülkede kendi acemiliği yüzünden yakalanınca, bu çalışma da boşa çıktı. Bundan sonra grubun ülkeye geçiş hazırlıkları başladı. Bu geçiş önemliydi. Parti Önderliği bu grubu birçok riski göze alarak hazırlamıştı ve bu grupla ülkeye müdahale edilecek, örgütün, halkın kaderi değiştirilecekti. Çünkü o zamana kadar süreç biraz baş aşağı gitti. Bu grupla tekrar bir kalkış geliştirilmek isteniyor. Ve devletin o zamana kadar PKK'yi bitireceğine dair büyük umutları vardı, haksız da değildi fakat devletin yurtdışına çıkıştan haberi yoktu. Onun için de 'PKK'nin nasılsa yurtdışı bağlantısı yok, nefes alma olanağı yok, her tarafı kuşatılmış, tecrit edilmiş, örgütlenmesini geliştirememiş, varolan örgütlemesi de büyük darbe yemiş, gidişat tasfiyedir.'Devlet bundan biraz emindir. Geçiş hazırlıklarının zamanında tamamlanmaması Önderlik tarafından sert eleştirildi. Çünkü grubun en kısa sürede geçirilmesi gerekiyordu. Yol açılıp ilk grup çıktıktan sonra 2. grupta çıkacaktı. Bu grupta Kemal Arkadaş da vardı. Oysa ki bu arkadaşın ülkeye gitmemesi kararı alınmıştı. Sınırda arkadaşa neden gittiği sorulduğunda, Fatma'nın olduğu yerde kalınır mı? 'cevabını verdi. Ve daha sonra yaptığımız konuşmalar da bazı hususlara değindi. Gerçekten de Kemal Arkadaşın Fatma'ya duyduğu tepki öyle küçümsenecek bir tepki değildi. Fatma'nın yaklaşımı insani değil, her türlü alçaklık var içinde Parti Önderliği'ne ihanet var içinde. Kemal Arkadaş bunu biliyor, görüyor ve tepkiyle karşılık veriyor. Gitmesinin doğru olmayacağı belirtildiğinde, arkadaş kabul etmeyerek gitti. O dönemde, çıkış dönemindeki gibi maddi zorlukları yaşıyorduk. Halkın geleceği bu grupta yatarken, grubun güvenliğini sağlamak için silah alacak paramız dahi yoktu. Bu arkadaşların hepsi silahsız hatta aç gelmişti. Sınırda da -ay ışığı olduğundan beklerken paramız olmadığı için günlerce aç beklediler. O zaman yalnızca uzaktan merhabalaşılmış bir insandan arkadaşlara ekmek almak için borç para alınmıştı. Kemal Arkadaş durumu bildiği için geçerken ona para göndermesini söyledik ve ancak 9000 lira gönderebilmişti. Sınıra gönderilen para da on bin lira olunca, borç alınan adama parası veriliyor. Adam para olmadığını anladığı için almak istemiyor. Kemal Arkadaş daha sonra 3000 lira daha gönderince adam kalan 1000 lirası da veriliyor. Adam davranışlarından diğer örgütlerden olmadığımı çıkarıyor. Daha sonra ise APOCU olduğumu çıkarıyor. Birçok arkadaş halktan partiye, yetkisine dayanarak pek çok şeyi hem de borca alabiliyor. Ancak aldığı şeyi götürüp vermiyor yada kırıp döktükten sonra üzerine atıyor. Bu PKK'nin ahlakı değildir, kimsenin de hakkı değildir. Bu PKK'ye yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir. İstiyorsun, insanlar veriyor. Veremiyorsan en azından özür dileyeceksin veya almışsan, zarar vermeyeceksin. Bazen elde olmadan zarar verilebilir. O zaman ya kendin tamir edersin, yada ne kadar tutuyorsa ödersin. ......................Diyarbakır'da Kemal Arkadaş'la Fuat Arkadaş 3 gün aç kalıyorlar, kalacak yerleri de yok. Diyarbakır Surlarının üzerinde yatıyorlar. 4. gün Muhterem Biçimli'yle karşılaşıyorlar. Cezaevinden Kemal Arkadaş'ı tanıyan, seven biri. O zamana DDKD'deydi. Arkadaşları lokantaya davet ediyor, Kemal Arkadaş, kendilerinin daha yeni lokantadan çıktığını söylüyor. Tüm ısrarlarına rağmen gitmiyor ve daha sonra Fuat Arkadaş, 'Neden yaptın bunu? Üstelik açız, dört gündür yemek yememişiz. Hem de kendisi teklif etti. 'Kemal Arkadaş, Fuat arkadaş'a 'Dua etki şuanda yanımda silah yok. Eğer olsaydı, seni vururduk. Sen ölümü hak etmişsin ve onursuzsun. Ben bu hareketin onurunu nasıl bir yemeğe satabilirim? Evet beni tanıyabilir, sevebilir de. Ama yarın bunu başka yerde anlatırsa, bu benim için ölümdür. Ben midem için bu hareketin onurunu ayaklar altına alamam. Ama sen bir tas çorbaya bizi satabilirsin. Kusura bakma ben bunun yapamam. 'İşte bir örgüt adamının tutumu budur. Örgüt adamı, örgüte zarar veremez, örgütün prestijini, onurunu her şeyin üstünde tutar. Ama birçoğumuz kendimizi düşünmekten başka hiçbir şey düşünmüyoruz. Bize zarar gelmesin, örgüte ne olursa olsun, arkadaşıma ne olursa olsun. Bu, PKK'nin ahlakı değil ki, biz buna ahlaksızlık diyoruz.

Yine arkadaşlar sınırı geçerken borç para da almıştık önceden ama elimizden geldiğince parayı ekmeğe vermemeye çalışıyorduk. Sıkıntıdaydık ve açlığı göze alıyorduk, onursuzluğu göze alamazdık. İsteseydik, oradan bir Kürdün kapısını çalıp ekmek de isteyebilirdik. Ama bunu yapamazdık çünkü PKK'nin ahlakı buna müsaade etmezdi. Yapsaydık, küçülmüş olurduk, örgütü küçültmüş olurduk. Gizli kaldığınız için biri görüp ihbar etse hesabı verilemezdi. Bir yemek için, mide için hem de böyle bir grup tehlikeye atılamazdı. Bunun sorumluluğu çok ağır olurdu. Ancak arkadaşlar bunun üzerinde ne kadar düşünüyor? Birçok grubumuzun çok basit nedenlerle imha olduğunu arkadaşlar bilir. Hem de belirtilen nedenden ötürü. Bu sorumsuzca bir yaşamdır, PKK yaşamı değildir. Grup sağlam bir şekilde ülkeye gitti. Grubun önünde çok kapsamlı görevler vardı ve grubun sorumlusu da Kemal arkadaştı. Önderlik daha sonra yeni talimatlar gönderdi. Grubun önündeki görevler; 1-Siverek'e müdahale etmek. Yaşanan taktik dışılığı gidererek, taktiğe işlerlik kazandırmak. Bununla silahlı propagandanın görevlerinin başarılması, birliklerin geliştirilmesi ve buradan gerillaya ulaşılmasıydı. 2-Örgütsel krize müdahale ederek, bu krizin giderilmesi. Örgütü yeniden inşa etmek, örgütün merkezileşmesini en üstten en alta kadar sağlamak. 3- Gerilla hazırlıklarını yapmak, uygun alanlarda gerillayı geliştirmek. Böylesi kapsamlı görevleri vardı. Kemal Arkadaş Siverek'e gittikten sonra Parti Önderliği'ne bir mektup yazdı. Özü şuydu; 'Bu işin sorumluları kimse, yakalarına yapışıp hesap sormak istiyorum. PKK adına burada neler yapılmış? PKK'ye ancak bu kadar düşmanlık yapılabilir. Kim bunu yaptı?' Parti Önderliği de zaman zaman belirtir, o mektup Siverek'in içinde bulunduğu durumu, bu durumun nedenlerini ve bunun sorumlularını ortaya koyar ve büyük bir öfke vardır. Bunu kabul edemez, kısmi müdahalede bulunur. Olumsuz gidişatın önünü biraz alır. Oradan hızla Batman'a geçer. Oradan da kuzeye, Dersim'e ulaşması gerekmektedir.

Ayrıca giden grupların yerleştirilmesi, üslendirilmesi ve giderek önlerine o planların konulması gerekiyor. Batman'dan giderken yanında Agit ve M. Can Yüce Arkadaş var. M. Can Yüce Arkadaş o zaman ülkede kalan geçici merkezden bir arkadaş. Giderlerken karşılarına asker çıkıyor-ki hala bunun tesadüf olup olmadığı belli değildir. Kemal ve M. Can Yüce Arkadaşlar hızla giden arabadan atlayarak bayılıyorlar Agit Arkadaş ise arabanın sürati biraz kesilince atlıyor ve onun da kolu falan kırılıyor. Daha sonra gizlenerek kendisini kurtarıyor. Ama asker Kemal ve M. Can Yüce Arkadaşları yakalıyor. Tabi Kemal Arkadaşın üzerinde bir sürü belge var. Düşman Kemal Arkadaşı tanıyor, belgeleri hemen incelemeye alıyor. Bu belgelerden grubun yurtdışına çıktığını, kapsamlı eğitim çalışmalarını ve ülkeye grup gönderildiğini öğreniyor. TC bunu öğrenince, darbeyi erkene alıyor. Bazı güçler daha sonra suçlamışlardır, '12 Eylül'ün nedeni PKK'dir' diye. 12 Eylül'ün geliş nedeni elbette ki PKK'nin geliştirdiği mücadelenin kendisidir, yol açtığı gelişmedir. 12 Eylül belki biraz daha geç gelecekti fakat gelecekti. Erken oldu çünkü her ne kadar Kemal Arkadaşı yakalamış olsalar da büyük bir ihtimalle grup belli bir atılımı gerçekleştirebilirdi. TC tam da sonuç aldığına inanmışken, hareketi boğup, bitirdiğini düşünürken PKK'nin çareler ürettiğini, yeni bir kalkışın eşiğinde olduğunu görüyor buna imkan tanımamak için cunta iktidara el koyuyor. O zaman da Parti Önderliği yeni bir tarihi karar veriyor. İşleri bu tarzda sürdürmenin kesinlikle yıkım olacağını, bunun için de yapılması gerekenin geriye çekilme taktiğini izlemek olduğunu söyledi. İşte bu çerçevede gücün dışarı alınmasına karar verildi. Şüphesiz tümden boşaltma olmayacaktı. Varolan ilişkilerimiz yaşatılması açısından bazı gruplarımızın kalması gerekiyordu, yine daha sonra ülkeye dönüş açısından, bağlantılar açısından. Bu birimlerin önüne ciddi görevler konulmamıştı. Kendilerini ve ilişkileri yaşatacaklardı o kadar. Zaten daha fazlasını da yapamazlardı.

Bu karar verildikten hemen sonra uygulamaya konuldu. Bu gücün sağlıklı çıkarılması, kayıp verilmemesi, dışarıda üslendirilmesi, güvenliğinin eğitiminin sağlanması, hazırlanıp tekrar ülkeye taşırılması ciddi bir meseledir. 300 civarında arkadaş çekildi. Tabi bu gücü bu sahada barındırmak için Filistinlilerle ilişkiler biraz daha geliştirildi. Diğer Filistinli örgütlerle ilişki geliştirildi. Bu güç kazasız belisiz ulaştırıldı. Bu çok büyük bir çabayla mümkün olmuştu, zaman da aldı. Gruplar bu sahaya çekilirken Semir denen unsur Terzi Cemal'i kurtarıyor. Arkadaşlar, Araban'da bundan şüphelenip tutukluyorlar. Semir, 'Ben bunu tanıyorum, ajanlık durumu yoktur' diyerek serbest bırakıyor. Bunun dışında geri çekilmede yaşanan önemli bir olay da çekilmesi gereken bazı arkadaşların gelmemesi oldu. Onlardan birisi Zeki Palabıyık Arkadaş'tı. İlk grupla çıkması gerekirken, Davut(Resul Altınok), arkadaşa ajanlık damgası vurarak Mardin'e yolluyor. Mardin'deki arkadaşlara da 'bunun durumu kuşkuludur, dikkat edin, bir yere göndermeyin' diyor. Ve Mardin'deki arkadaşlar da göndermiyorlar. bunu 2. geri çekilme kararı alındığında öğrendik. Arkadaş o alanda en değerli arkadaşlarımızdan birisiydi. Zeki Arkadaş Davut'un durumunu gördüğü için, partiye bildireceğini düşünerek göndermiyor. Arkadaş, Mardin'de bu durumu fark ediyor ve ezikliğini de duyuyor. Daha sonra ...............çatışmasında sırf ajan olmadığını kanıtlamak için bile bile ölüme gidiyor. Ve o arkadaşın şehadeti böyle gerçekleşiyor. O adam bu arkadaşın katilidir. Bir diğeri, Karakoçan'da yine bu unsurun sebep olduğu bir şehadet yaşanıyor. Sakine Kırmızıtaş arkadaş bu unsur tarafından katledilmiştir. Bu arkadaşı da, durumunu gördüğü, ortaya çıkarmaması için katlediyor. Bu arkadaşı da, durumunu gördüğü,ortaya çıkarmaması için katlediyor. Bunlar bu süreçte yaşanan önemli durumlardır.

Dikkat edilirse, PKK bu arkadaşların onurlarını durumlarını incelemeye, araştırmaya aldı ve en sonunda bu arkadaşların onurlarını iade etti. Ajan olmadıkları, tam tersine bunları katledenin bir canavar olduğu ortaya çıktı. Burada da bir sonuç çıkıyor. Demek ki PKK sonunda gerçeği mutlaka ortaya çıkaran bir harekettir. PKK biraz kavranırsa, PKK saflarında hiçbir arkadaşın endişe tanımaması gerektiği ortaya çıkar. Birçok arkadaş 'Ben doğruyu dayatırsam, bana ajanlık damgası vururlar” endişesini taşıyor. “Doğruyu dayatırsam,beni harcayabilirler, ajanlıkla yargılayabilirler. En iyisi ses çıkarmayayım' diyebiliyor, sessiz kala biliyor. Belki kendisi fiziki olarak kurtuluyor ama olan örgüte oluyor. Ajanlık damgası yememek, hain olarak ölmemek için sessiz kalıyor. Bir örgüt adamının tutumu bu olamaz. Örgüt adamı, örgütü için yaşayan adamdır. Örgüte zarar gelmesinin istemez. Bu tehlike varsa, ortadan kaldırmak için gerekirse hayatını ortaya koyar, gerekirse ajanlığı da kabul eder. Bununla ajan olunmaz. Olunmadığı verdiğimiz örneklerde rahatça anlaşılır. Diyeceksiniz ki 'Bu tarzda öldürüldükten sonra itibar iade olsa ne olur?' Öyle değildir. Bir devrimci devrim için yaşar, devrimi ilke alır, devrim için yaşar, devrim için ölür. Devrim için ölen yaşayandır. Ha açık düşman tarafından vurulmuş, ha sızan düşman tarafından vurulmuş, bir devrimci açısından hiç fark etmez. PKK'de hiçbir şeyin gizli kalmayacağı, örtbas edilmeyeceği bilinirse, hiç kimse kişisel endişeye kapılmaz. Rahatlıkla örgüte gelecek zararın karşısına dikilir, örgütü sonuna kadar korur. Geri çekilmede yaşanan bu tip sorunlar önemlidir. Bunun dışında herhangi bir kayıp verilmeden geri çekilme gerçekleşti. Yurtdışına çıkan bu gücün içinde bulunduğu durum önemliydi. Bir kesimde, 'Yurtdışına çıktık, artık dönmez, orada kalırız' anlayışı vardı. Bir kısmı da o kadar yoğun sorunlar içinden çıkmış ki rahatlıkla, nefes alıyor, ortamı rahat buluyor, kendisini yitiriyor.  Çünkü yükten kurtulmuş. Semir gibilerin durumu ise daha farklı. Bilinçli çaba içindeler. Geçen yapının bunalımlı, örgüt olayından kopmuş, partiden epey uzak, oldukça sorunlu bir yapı olduğunu biliyor. Bu yapıyla oynanırsa, rahatlıkla bir daha ülkeye yüzünü dönmez. O, bunu görüyor ve işletmek istiyor, örgütü bu tarzda bitirmek istiyor. Bir kısmı da 'çıktık, kısa bir eğitim aldıktan sonra ülkeye döneceğiz' diyor. Yani, bu çıkışın ne anlama geldiğini tüm yönleriyle kavrayan, kimse yoktur. Bunlar göz önüne getirilince, yapıda ne kadar tehlikeli boyutta sorunların yaşandığı görülür. Parti Önderliği tüm çabasını bu yapıyı düzeltmeye verdi. Ve bu yapıyı kazanmak, diriltmek gerçekten çok zordu. Bir kesimi psikolojik olarak yıkılmıştı. Bu duruma düşen insanları yaratmak kolay değildi, yeniden devrime, mücadeleye kazandırmak ruh, enerji, inanç, güven vermek bir meseledir. Adeta Kürdistan'a girişte yaşadığımız sorunların bir benzeri yaşanıyor. Parti Önderliği gecesini gündüzüne katarak bu yapıyla uğraştı. Semir o dönemde bulunduğu kampta arkadaşlar çeşitli kamplara daraltılmışlardı, FDC, El Fetih, Cephe Lidal....arkadaşların moraliyle oynuyor, bunaltıyor, inançsızlığı geliştiriyor. Terzi Cemal de bu kamptadır. Durumu fark edilince, o kamptan çekiliyor. Semir alındıktan sonra Terzi Cemal biraz düzeltme yapıyor değerlendirme şu oldu, 'Demek ki bunu bu duruma getiren Semir'dir. Onun etkisinde kalmış.' Aslında birlikte yaptıkları, o günkü koşullarda tespit edilememişti. Ve çok usta, Semir ayrılınca hemen 180'lik bir dönüş yaptı. İşte bizleri yanıltan da o oldu. Parti Önderliği, yapının her yönlü ihtiyacıyla uğraşırken, diğer yandan bunlardan gelecek tehlikelere karşı yoğun bir tedbir, faaliyet geliştiriyor. Filistinlilerin yaklaşımı ise ayrı bir sorun. Ciddiye almıyorlar. Parti Önderliği hem onlardan gelebilecek olumsuzlukları önleme hem de yapıda gelişebilecek tepkici anlayışlarla karşı karşıya kalıyor. Bir de dış güçlerin yoğun bir baskısı var. Hareketin ideolojisiyle, politikasıyla, hatta örgütsel varlığıyla oynamak istiyorlar.

Bu dönemde yurtdışında, başkalarının sahasında, tamamen başkalarının imkanlarına dayanarak yaşamak zor olduğu gibi, bir örgütün bağımsızlığını bu şartlarda korumak çok daha zor bir olaydır. Eğer insanlığa, sosyalizme, halka, vatana, yoldaşlığa bağlılık olmazsa, bırakalım örgütü yaşatmayı, kişi olarak kendini yaşatmak çok güçtür. O dönemde çeşitli baskı ve şantajlar gelişti. Reel sosyalist devletler, klasik komünist partiler, sağdaki örgüt ve devletlerin şantajları. Boyun eğdirtme, teslim alma, yedeğine alma gibi çalışmaları var. bu sahada yine Parti Önderliği'ne suikast girişimleri oldu. Öldürmekten çok, ürkütüp sindirerek teslim almaktı. Bunu yaparken insanda sinir diye bir şey bırakmıyorlar. Birçok şeyi bir anda işletiyorlar, insan neyin ne olduğunu kestiremiyor. Lübnan sahası oldukça karışık ve tehlikeli bir sahadır. Her türlü devletin, örgütün, istihbaratın cirit attığı bir sahadır. Yine Türk devletinin bazı çalışmaları var. Hareketin bu sahaya çekildiğini öğrenince, ekip gönderdi...........................Bu sahaya geliyor. Bu sahada Irak istihbaratı güçlüydü. Irak-Türkiye istihbaratları birleşerek bize ortak bir darbe vurmak istiyorlardı. Bu çalışmaya karşı örgütü, arkadaşları korumak ayrı bir meseleydi. Türkiye, bu sahaya geldiğimizi öğrenince, Filistinlilere yaklaştı. Filistinlilerse bizi şantaj aracı olarak kullandı bizimle ilişkilerini kullanarak, Ankara'da FKO bürosunu açtılar. Nasıl açtırdılar? Önce Parti Önderliği ile bir röportaj yaptırıp, bunu gazetelerinde tam sayfa olarak verdiler. Filistinliler, PKK'ye her türlü yardımı sunacağını ilan ettiler. Tabi Türkiye bunu görünce paniğe kapıldı, ürktü ve hemen Filistinlilerle ilişki aradı. 'PKK'ye yardımcı olmayın, ne isterseniz yaparız' dediler. Filistinlilerin ilk istediği de büro açmak oldu. Tabii ki bunlar da Türkiye'ye bazı tavizler verdi. Üzerimize bazı anlaşmalar yaptılar, PKK'ye yardımcı olmama, tek bir silah vermeme, PKK'yi Kürdistan'a çevirmeme o sahada tutarak bitirme. Fetih bu planı onaylayarak, TC'ye destek sunarken bazı güçler redederek, onları tehdit ettiler ve bizi de bu durumdan haberdar ettiler. Böylelikle biraz önüne geçilmiş oluyordu.

Bilindiği gibi 12 Eylül öncesi, KUK'un saldırıları olmuştu. Bizden 40'a yakın arkadaşı vurmuştu. Bunun altından da Semir çıktı. KUK'la çatışma sürdüğü bir sırada güya Kurtuluş Örgütü araya giriyor, Ankara'da bir görüşme sağlıyor, bizim adımıza Semir gidiyor ve birlikte bir bildiri hazırlıyorlar. Bu bildiriden dolayı arkadaşlar çatışmayı durdururken, KUK fırsat bilerek saldırıyor. En büyük kaybı o zaman yaşadır. Bundan hiçbirimizin haberi yoktu. Daha sonra öğrendik ki Semir yapmış. Aslında bildiri dağıtıldığında, MİT'in dağıttığını sandık. Bu ülkede birçok karışıklığa yol açmış. KUK o zaman 33 arkadaşı vurdu. Bu mesele yaşanırken, Lübnan sahasında da bazı klasik partiler görüşme isteğinde bulundu. Görüşmeye ben gittim ve mevkimi sorduklarında PKK'li olduğumu söyleyince, yalnızca politbüro ile görüşme yapacaklarını söylediler. Bende 'Siz komünist değil, ağasınız. Ağalar köylülerle oturmaz. Kusura bakmayın, ben kalkıyorum.' Mecbur kalınca şunu söylediler, 'Biz Kürdistan'ın temsilcileriyiz. Bu izni Sovyetlerden almışız. Bizim onay vermediğimiz bir hareketin gelişme şansı olamaz. Sovyetlerle ilişki kuramazsınız. 'Bu defa ben, 'Kürdistan'ın temsilcileri biziz. Sizi de sovyetleri de tanımıyoruz. O yol bize gerekli değil. Açarsak açarız, açamazsak varsın ölelim. Kendi yolunu açamayan bir halk ölümü haketmiştir. Siz, komünistiz diyorsunuz, proleteryanın zincirlerinden bahsediyorsunuz, bizim o zincirlerimiz de yok. Biz kaybedeceğimiz her şeyi kaybetmişiz, elimizde bir şey kalmamış. Neden pişman olalım?'Ayrıca, 'Siz, Türkiye'de sıkıyönetim var, bunlar kaçmış, olanakları yok, zor durumdalar, biraz üzerlerine gidersek teslim alabiliriz diyor ve buradan hareket ediyorsunuz. Kusura bakmayın, belki başka hareketlere bunu yapmış olabilirsiniz ama biz PKK'yiz. Sıkıyönetim olduğu doğrudur, sıkışık olduğumuz da doğrudur ama uşaklığa mecbur değiliz. Biz uşaklığa karşı mücadele ediyoruz. Uşaklıktan çıkmak için bu zorlukları yaşıyoruz. Bu zorlukları bir uşaklıktan çıkıp, başka bir uşaklığa girmek için yaşamıyoruz.' dedim.  Biliyorsunuz, Filistinlilerin ilişkileri Sovyetlere, komünist partilere dayanır. Ve bu partiler de sözümona Ortadoğu'nun en güçlü komünist partileri, Sovyetlerin esas aldıklarıydı. Buna dayanarak konuşuyorlar. Yani, 'Filistinlilerin yanındasınız, istersek sizi oradan atabiliriz. Mecbursunuz. 'söylemek istedikleri bu. Bu dönemde oldukça baskı, şantaj, tehdit var. Bunlara rağmen hareketin bağımsızlığının korunması, satılmaması var. O dönemde birçok Türkiye'li ve Kürdistan'lı örgütün ele ayağa düşmesi, hem de bir şişe viskiyle düşmesi durumu vardır. Yurtdışına çıkıldıktan sonra Parti Önderliği'nin Avrupa'ya el atması durumu vardır. Avrupa'da kendiliğinden oluşan bir taban vardı. Az bir taraftar kitle vardı. Bu sahaya ilk grubu çıkardığımız zaman, Önderlik, o bahsettiğimiz Ali Dursun'un tedavisiyle uğraşırken, diğer yandan da Avrupa için hazırlıyordu. Ayağı rahatsız olduğu için Avrupa'da hem tedavi olur, hem de faaliyet yürütür düşüncesiyle hazırlanıyor. Bu sahayı devrimciliğe açmak istiyor. Ama bu unsur gider gitmez devrimciliği de unutuyor. Tabii ki herhangi bir sonuç çıkmıyor, arkasından Süleyman, Fatma gönderiliyor. Sözümona bunlar orada belli bir kitleyi toplayarak konferans yapacaklar, çalışmaları biraz örgütlü kılacaklar. Süleyman ve Fatma burada birbirlerine düşmenin yanında Konferans yapmak istemiyorlar. Parti Önderliği'nin defalarca uyarması, müdahalesi sonucu, mecburen o konferansı yapıyorlar. Öyle fazla bir rolü olmasa da partinin oraya ilk kez adam göndermesi, resmi bir toplantı yapması açısından, partinin bu sahaya el attığının ilgi duyduğunun fark edilmesi ve bunun kitlede yarattığı coşku açısından önemlidir. Kendiliğinden belli bir örgütlülüğe götürdü. Avrupa sahası bu tarzda giderek parti çalışmalarına açılmaya başladı. Önderlik, bir yandan Avrupa sahasıyla ilgilenirken, diğer taraftan ülkeyle bağlantıları sürdürüyordu.

Hareket yurtdışına çıktıktan sonra, artık mücadeleyi, partiyi cezaevleri temsil ediyordu. Çünkü cezaevleri dışındaki birimlerin çalışmaları o kadar belirleyici değildi. Büyük kadro kitlemiz cezaevinde olmasına rağmen dışarı da da çok görkemli mücadeleler devam ediyordu. 12 Eylül döneminde, Dersim'de Delil Doğan'ların, Pazarcıkta Bese Anuş'ların direnişi, yine Mardin'de, GAP'ta..................direnişleri, halkımız, mücadelemizin temsilidir. Mücadele belli aksaklıklara rağmen bu tarzda da olsa yürütülmüştür. Cezaevlerinde, cezaevi önderliği tarafından geliştirilen bir mücadele vardı. Bu önderlik merkez üyeleri olan Mazlum, Hayri, Kemal Arkadaşlardan oluşan bir önderliktir. Düşmanın da bir cezaevi politikası vardır. Türkiye burjuvazisi birçok örgütü cezaevleriyle yok etmiştir. Hemen tüm örgütlerin tasfiyesine bakın, tasfiyeleri cezaevlerinde örülmüştür. PKK'yi cezaevinde teslim alarak, teslim alınan PKK'yle PKK'yi bitirmek istiyorlardı. Projeleri bu olduğu için o korkunç vahşeti geliştirdiler. Vahşet şunun içindir: PKK, kazandım dediği insanı ondan uzaklaştırmış, yeni bir ruh vermiş, yeni bir kişilik vermiştir. Bu vahşetle, bu kişiliğin, ruhun yıkılması amaçlanıyor. Bunlar yıkılacak ondan sonra da yeniden yaratılacak. Akıl almaz işkencelerin yaşandığı dönem bu amaçlıdır. Ve bu önemli oranda gerçekleştirildikten sonra şeker politikasının uygulanması, yıkılan PKK ruhunun, kişiliğinin yeni bir biçime kavuşturulmasıdır. Bu politika bunun için geliştirildi. Ama ne yazık ki bu cezaevindekiler tarafından görülememiştir. Cezaevindekiler düşmanı yendiklerini sanmışlar fakat tam tersine kendileri yenilmişlerdir. Rehabilite uygulanmış ve tutmuştur. Oradaki direnişler küçümsenmiyor, inkar da edilmiyor. Kaldı ki oradaki direniş, Hayri, Mazlum, Kemal'lerin önderlik ettiği bir direniştir. Ve o önderlik altında direniş ölüm orucuyla zirvesine ulaşmıştır, PKK kendisini kurtarmıştır. Ondan sonrakilerin hepsi teslim bile olsalar, PKK açısından fazla bir anlam ifade etmez. Çünkü PKK özünü, kişiliğini ölüm orucuyla kurtarmıştır. Bu da anlaşılmamıştır ve anlaşılmadığı için daha sonra Şener bundan yararlanmıştır. Bu önder arkadaşlar şahsında cezaevinde düşmana karşı amansız bir mücadele yürütülmüştür. Mücadelenin özü, PKK'yi temsil etmek, PKK'yi, devrimciliği , Sosyalizmi, insanlığı, Kürdistan'ı kurtarmaktır. Karşı tarafın durumu ise, bütün bunları burada bitirmektir. İşte mücadelenin özü budur, çelişki bu kadar derin ve yoğundur. Bunun için çatışma şiddetlidir. Ve bu çatışmada M. Şener, Şahin gibileri var açıktan ihanet edenler var, etmeyenler var. Açıktan ihanet edenler, Şahin, Yıldırım gibi bir ton adam. Bunlar da Esat Oktay'la birlikte arkadaşların üzerine işkence uyguluyorlar. Amaç teslim almaktır fakat bu politika sonuç vermez. Bu politikayla sonuç alamayan TC, Şahin'in açıktan yapamadığını, gizliden Şener'e yaptırıyor. Aynı rolü biri açık, biri gizli oynuyor. Şener'de yakalanınca, Batman arşivini yakalatıyor. Polis bunu başkasının üzerine kaydediyor, Şener'in durumu ortaya çıkmasın diye. Halbuki arşivin yerini yalnız kendisi biliyordu. Bunun yanında arşivlerde MK üyesi olduğu halde, bunu hiç gündeme getirmiyorlar. Sıradan bir insanımıza olmadık cezalar keserken, M. Şener geçici Merkez üyesi olduğu halde idam bile verilmiyor. Ve ilk çıkanlardan biridir. Polis bunu gizlemiştir. Durumu bu olmadığı halde birçok arkadaşa idam verilmişti mahkemelerde. Başından beri Celalletin Altınok'tan tutalım, Kemal Yamak'a kadar birçoğuyla ilişki içindedir. Ve bunu fark eden arkadaşlar olmuştur. Bu durum cezaevinde Şener'in bu ilişkilerinin ajanlık ilişkisi olduğunu söylerler. O günkü cezaevinde yaşanan koşullardan ötürü, Hayri arkadaşlar tarafından bu tartışmaların önü alınır. Ve bu tartışma daha fazla gelişmez, Şener'in durumu, gerçek konumu da böylece kendini ortaya koymaz. Yine Ali Erek Arkadaş açlık grevine giriyor açlık grevi sonrasında şehit düşüyor. Şener, arkadaşın şehit olup olmadığı tartışmasını yaratarak bu temelde cezaevinde ikililik ortaya çıkıyor. Bu durumu gören Hayri Arkadaş müdahale eder ancak öyle engellenir. O günkü koşularda açlık grevinde şehit düşen bir arkadaş hakkında, şehit midir? değildir? tartışmasını yapmak bir düşman söylemi olabilir. Birazcık PKK’yi tanıyan bir insan, bu dilin PKK dili olmadığını çok iyi anlar. Ne bir PKK'li, ne bir yurtsever, ne bir demokrat, ne bir insan bu tartışmayı geliştiremez. Ancak düşman bu tartışmayı geliştirebilir. Neden bunu yapıyor? Daha önce bahsettiğimiz Tekoşin meselesinden dolayı, bu arkadaş o olaya bulaşmıştı gerçi arkadaşları da vurmak istemişti. Buradan tutarak onun şehit olmadığını söylemek istiyor. Buda tabi tartışmalara yol açacak. o günkü cezaevi koşullarında örgütü bu temelde parçalamaya götürecek. Bunu amaçlıyor. Bu da Hayri Arkadaş tarafından durdurulunca, Hayri, Kemal, ve Mazlum'a karşı altan alta geliştirdiği bir faaliyet var. Cezaevi önderliğine karşı bir faaliyet. Bu önderliği etkisiz kılmak, tüm yapıyı bu önderliğin karşısına dikmek ve bu Önderliği tecrit etmek, bununla PKK'yi bitirmek istiyor. Çünkü bu önderlik yaşadığı müddetçe PKK'nin orada teslim alınması mümkün değildir. Bunu bildiği için tecrit edemiyor. Tecrit edemediği durumda, bu önderliğin imha edilmesi gerekiyor. Dikkat edilirse önce bu arkadaşları teslim alıp, öyle PKK'yi bitirmek istiyorlar. Bu arkadaşlarda teslim olmamak için, her türlü yola, yönteme başvuruyorlar. Ve en son ölüm orucuna başlıyorlar. Ölüm orucuna başlamalarının nedeni salt kendilerini düşündükleri için, kendileriyle ters düşmemek için değildir. Çünkü kendilerinin ihanete düşmeleri durumunda, kendilerinin şahsında PKK teslim olabilir. Bu duruma yol vermemek için, PKK'yi kurtarmak için ölüm orucuna giriyorlar. Ölümde yaşamayı, kurtuluşu gerçekleştiriyor. Bunu başarıyor. Ya fiziki olarak imha etme, ya da teslim alarak imha etme bu Şener'in planıdır. Bu gerçekleştirilemiyor ama, cezaevi önderlerinin şehit düşmesinden sonra, cezaevi örgütü sorunlar yaşar, bu sorunları yaratanda Şener'dir. Hilvan-Siverek meselelerini yaratan, bu temelde ikililiği yaratan, bölünmeye yol açan Şener'dir. Çünkü PKK'yi bitirmek birazda Hilvan-Siverek temelinde mümkündür. Onun için bu meseleyi ustaca yaratır ve bu uzun süre kimse tarafından bilinmez. Bu dönemde cezaevinde TKP ile içine girdiği ilişki var. Biliyorsunuz, TKP'nin nasıl bir süreçle, nereye getirdiği çok açık. Bu ilişkileri hem orada başlıyor, hem dışarıda. TKP ile aslında PKK'nin nasıl TKP'leşeceği konuşuluyor, görüşülüyor, bu konuda beli bir sonuca da varılıyor. Ayrıca buradan cezaevine gönderilen paraların annesi tarafından kardeşine verilmesi, İhsan'a ve bunun sıkıyönetim komutanlarıyla beraber o parayı yemesi vardır. Bir cezaevi tüneli meselesi var, arkadaşlar kıl payı imhadan kurtuluyorlar. Bu tüneli bilen bir annesi ve kendisidir. Birde Şener'in söylediği Sinan Yaylak diye biri var. Tam arkadaşlar çıkacağı zaman kendiside güya çıkacak arkadaşlar tünele girmeye başlayınca 'ben çıkmıyorum' diyor, Çünkü imha edileceklerini biliyor. Onun 'Ben çıkmayacağım' Bu kendilerinin hazırladığı bir olay. Arkadalar tesadüfen kurtuluyorlar. Tünel çöküyor, onun için çıkamıyorlar. Çıksalar tünelin ağzında düşman bekliyor. Yine Mehdi Zana'nın durumu var. içerde Sabri arkadaşların Mardin'de şehadetleri var. Bu şehadetleri gerçekleştiren de Şener'in annesi. Annesinin ilişkileri ve bunun Mehdi'ye iletilmesi var. Mehdi'nin cezaevinde bunu açıklaması üzerine M. Şener'in bunun için Mehdi'yi koğuştan tecrit edip atması var. Durumunun açığa çıkmaması için böyle durumlar. Yani, cezaevinde kıyasıya mücadele vardı. Yıldırım Şahin ekibinin PKK'ye saldırı adı altında, Şener'inse, PKK'lilik adı altında PKK'nin canına okumaya çalışması var. Kemal, Mazlum ve Hayri Arkadaşların mücadeleleri o dönemde partiyi ayakta tutan mücadele oluyor. bu mücadele bu anlamıyla belirleyicidir. Ve Parti Önderliği'ne en büyük destektir. Bu sahadaki çalışmalarında en büyük destektir. Hatta başka da desteği yoktur. 80-81-82'de cezaevinde yaşanan böylesi bir süreçtir.

Ülke sahasında, cezaevlerinde bu durum yaşanırken, Avrupa'da çalışmalar bu tarzda sürdürülürken, esas çalışmalar, bir halkın kaderini tayin eden çalışmalar bu sahada Lübnan sahasında yapılan çalışmalardır. Onun içinde birçok güç bunu anlamış ve bu sahadaki çalışmayı sabote etmek istemiştir................ Yapıda önemli bir gelişme sağlandı. O dönemde kampta Parti Önderliğine en fazla yardımcı olan arkadaşlardan biri Abbas Arkadaştı. Bizzat bu gücün düzenlemesinde, eğitiminin verilmesinde epey destek sundu. Ben Beyrut'taydım. Filistinlilerle ilişkiler sürdürüyor. Hem onlarla ilişkiler, hem kamplarla ilişkiler. Hasta olan, tedavisinin yapılması gereken arkadaşlar için zar zor birkaç odası olan bir ev tutuldu. O dönemde Semir'dir, Davut'tur, Ziyat'tır. Şoreş''dir, Delal'dır,......bu tipler hastalık adı altında bilinçli olarak buraya geldiler. Bunlar burada bir yaşam tutturmak istediler. O kadar kıt kanat imkanlarımız olmasına rağmen arkadaşlara bir sigara alamıyoruz bunlar elimizde varolan imkanları tüketmeye çalışıyorlar. Orda değme bir burjuva yaşam sürdürmek istiyorlar. Bunu kabul etmek mümkün değildi. Elimizi sıkı tutmamız gerekiyordu. Çünkü ne olup olmayacağı belli değildi. Bu kadar arkadaş bu sahadaydı. Diyelim ki adamların işine gelmedi terk edin deseler, ayrılmak için bile bize para gerekli. Onun için biz gelecek günleri de, en olumsuz günleri de hesaplamak zorundayız. Biraz bireysel zevklerimizden fedakarlık yapmak zorundaydık. İşte biz bütün bunları düşünerek bazı tedbirler alıyorduk. Adamlar elimizde biraz para var ona göz dikmişler, bitirmeye çalışıyorlar. Hastalıkları yalan bu anlamda bir sahtekarlıkları var. Bu evleri işgal ederek örgütü oradan yararlandırtmama ve orada partinin imkanlarını tüketmek istiyorlar. Yozlaşmayı orada geliştirmek istiyorlar.................Tabii ki bunlarla benim mücadelem gelişti. Bunların yaşam tarzları PKK'nin yaşam tarzları değildi. İlişkide, ahlakta, ölçüde, değerlere yaklaşımda........ bunlar açıktı.

Fakat bunların ne yapmak istediği açık değildi, ben kavramış değildim, kavrayamadım. Fakat adamlar bilinçli bir faaliyet yürütüyor. Bunlarla aramda böyle sürtüşmeler yaşanırken, bir gün Davut, 'Filistinlilerle görüşmeye bende geleyim' dedi, dayattı. Diğerleri de, 'o da gelsin ' dediler. gelsin' dedim. Demokratik Cephe'yle görüşmeye gidildiğinde Davut, birlikte olduğu arkadaşı bir tarafa iterek, lafı alır. Daha sonra sorulduğunda ise sonra anlarsın' cevabını verir. Bu şekilde aradaki mücadele daha da derinlik kazanır. O dönemde beni Parti Önderliği'ne şikayet etmek için Önderliğin yanına gider. Amaç, beni düşürmektir. Bu tür komplocu tutumları da vardı. Sebebi, Bizim bu sahada Filistin ilişkilerine dayalı olarak kalmamızdan dolayı bunlar da örgütü Avrupa'ya taşımak istiyorlar gitmemiz gerektiğini düşünüyorlar. Bu sahada kalma koşullarımızı ortadan kaldırmak istiyorlar, Filistinlilerle ilişkilerimizin bozulması için çalışıyorlar. Çünkü bu ilişki bozulursa ülkeye de dönemeyiz, burada da kalamayız. Sonuçta Avrupa'ya çıkmak zorunda kalacağız. Hareket mülteci konuma düşürülmek isteniyor ve bütün bunların mimarı da semir. Bunları yaparken, DY'ler Taner Akçam'la birlikte. 12 Eylül mimarlarından General Haydar Saltuk''un, darbe sonrası Avrupa konsolosluğuna atanarak oradaki sosyal demokratlarla geliştirdiği ilişkiler içinde PKK'yi boğmayı planlıyorlar. Aslında genelde Türkiye'den taşınan devrimcileri boğmak için anlaşma yapılmış. Davutun o görüşmeye gelerek görüşmeyi bozmak istemesinin nedeni budur. Bana yönelmesinin nedeni ise benim bu görevden alınarak, yerine kendisinin verilmesidir. Parti Önderliği ise 'Git, orada tartışıp kendi aranızda çözün. Meselelerinizi bana getirmeyin.' Ancak Davut bunu farklı ileterek, Parti Önderliği'nin toplantı yapılmasını istediğini, benim toplantı sonrasında görevi devredip gitmesini söylediğini iletiyor. Konferans yapılacaktı ve bunun için M.Karasungur Arkadaş çağırılmıştı.

Toplantı yapıldı ve görev, bu arkadaşa devredildi. O zaman da M. Karasungur Arkadaşa yöneldiler. Bu arkadaşı etkisiz kılıp, konferans öncesi ne pahasına olursa olsun ilişkileri ele geçirmek istiyorlardı. Eğer ilişkileri şöyle ya da böyle etkileyebilirlerse, bu Konferans gerçekleşmeyebilirdi de. Dolayısıyla örgütsel sorunlar da çözümlenemez. Yapıdaki gelişmeden de fazla haberleri yok, bunlara güvenerek kesin sonuç almak istiyorlar. Tabii bunları başaramayınca, Konferansa ağırlık verdiler. Konferansı dağıtma, etkisiz kılma, ele geçirme çalışmaları. Yapı sorunlarla yüklü olduğu için rahatlıkla etkileyebileceğini, Konferanstan ülkeye çıkış kararı çıkarmayabileceklerini düşünüyorlar. Bunun hazırlığını yürütüyorlar ve sözcüleri de Davut. Konferansa bu havada girildi. Bunların parti dışı yaşamını gören arkadaşlar oluyor ancak gerçek amaçlarını göremiyorlar. Oysa biraz daha duyarlı yaklaşsalar, bunu ortaya çıkarabilirler. Bu da gerilikten, örgüt ölçülerini, düzeyini tutturamamaktan kaynaklanıyor. Eğer bunlar olsaydı, bunların eyleminin iç yüzü de kesin ortaya çıkardı. Çıkarılmadığı için bunlar faaliyetlerine o kadar rahat devam etti. Hatta zaman zaman kamplardan rahatsızlık nedeniyle gelen arkadaşları olumsuz yönde etkilediler. Çünkü gelen arkadaşlar kamptaki ve oradaki arkadaşların durumu arasındaki farkı görünce olumsuz yönde etkileniyorlar. Onlarda bunu bilerek yapıyorlar, gelen her insan mutlaka bitip öyle gitmeli. Bu anlamda olumsuzlukları da oldu. Eğer zamanında görüp tedbir geliştirseydik, bu kadar olumsuzlukları olmazdı. 12 Eylül sonrası hemen hemen tüm örgütler bu sahaya çekilince, Önderlik Türk soluyla da, Kürt örgütleriyle de bir takım tartışmalar gerçekleştirdi. bu görüşmelerin amaçları vardı. Türk solu ciddi darbeler yemiş, umutsuzluk, inançsızlık baş göstermişti. Bu tasfiyeciliğin önüne geçilmek isteniyordu. Özellikle DY'nin bütün merkezi yakalanmıştı. Bir tek Taner Akçam dışarıdaydı ve Parti Önderliği kendisini görüşmek için çağırdı. Ona ilişkileri varsa, bazı arkadaşlarını kurtarabileceğimizi söyledi.

O dönemde bizim dışarı çıkardığımız arkadaşlar –iyi örgütlendirilirse- yeterliydi. Aslında dağa çıkaracağımız arkadaşlar vardı, çıkış yavaşlatıldı. Türk solundan bazı devrimcilerin çıkarılmasına başlandı. Bunun için arkadaşlar gönderildi. Önderlik bu arkadaşlara, 'Ne pahasına olursa olsun bunlara bir şey olmayacak. Eğer şehit düşen olacaksa da bizden olmalı.'dedi. Arkadaşlar, sınırdan oldukça fazla devrimci geti

YORUM GÖNDER

ZİYARETÇİ YORUMLARI

BENZER KONULAR

PARTİ TARİHİ (1.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (2.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (3.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 4.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 5.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 6.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 7.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ (8.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (9. BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 10.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ (11.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 12.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (13.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 14.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 15.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 16.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ (17.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (18.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (19.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (20.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (21.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (22.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 23.BÖLÜM (SON)

BÜYÜK ÖLÜM ORUCU DİRENİŞ GERÇEĞİ