14 MAYIS VE SEÇİMLER ÜZERİNE BİRKAÇ NOT
Yalanlarla, hikayelerle yaptıkları iktidar yolculuğunun sonunda, geldikleri noktada gerçeklik algılarını neredeyse tamamen yitirdikleri için artık hikayelerinin de yalanlarının da mağduriyet edebiyatının da en kemik kitlelerinde bile eski hükmü kalmamıştır.
Ne zaman başı sıkışsa, ne zaman bir kriz çıksa ve bunlardan dolayı oylarında bir düşüş ve toplumsal desteğinde bir erime olsa; siyasetçisiyle, yandaş ve besleme medyası ile iktidar, her zaman aynı tepkiyi vermektedir. Gerçeklikten kopuk bir hikaye yaratmak ve şaşmaz şekilde her zaman mağdur olduğu bu hikaye ile kaybettiklerini geri kazanmaya çalışmak. 20 yıldır örneklerine defalarca şahit olduğumuz bu hikayelerde her şey vardır; asla kim olduklarını ne oldukları bilemediğimiz dış güçler, iç güçler, dünyayı yöneten aileler, vesayetçiler, “terör”, darbeler, Lozan’ın gizli maddeleri, faiz lobisi, zincir marketler ve daha neler neler. Ama bu hikayelerde olmayan tek şey hakikattir, iktidarın yaptıkları ve yapmadıklarıdır. Ülke neden kriz içinde, sorunlar bırakın çözülmeyi neden daha da ağırlaşıyor sorularına ilişkin gerçek yanıtlara bu hikayelerde asla rastlayamazsınız.
Bununla birlikte, şunu da kabullenelim ki, iktidar bu işte ustadır. Nazilerin Propaganda Bakanı Goebbels’i bile kıskandıracak kadar bu işin ehlidirler. Toplumdaki dini ve milliyetçi damara oynayıp yaptıkları ve yapmadıklarıyla kendisinin yarattığı krizlerden bir mağduriyet hikayesi çıkarıp bunu pazarlamayı ve bu şekilde sorumluluktan sıyrılmayı ve suçu başkalarının üstüne yıkmayı çok iyi bilmektedir. Ki bunca yıl iktidarlarda kalabilmelerinin en önemli nedenlerinden biri de, bu ustalıklarıdır.
Ama şu da bir diğer gerçek ki, artık yolun sonuna geldiler. Yalanlarla, hikayelerle yaptıkları iktidar yolculuğunun sonunda, geldikleri noktada gerçeklik algılarını neredeyse tamamen yitirdikleri için artık hikayelerinin de, yalanlarının da, mağduriyet edebiyatının da en kemik kitlelerinde bile eski hükmü kalmamıştır; bunlar eskisi gibi toplumda bir karşılık bulamamaktadır.
Yaklaşmakta olan seçim öncesinde de, ellerinde başka bir şey kalmadığından, yine bir hikaye kurgulayıp, o hikaye etrafında elde edecekleri destekle seçimi kazanmanın hesaplarını yapmaktadırlar.
Bu sefer de seçim tarihini 14 Mayıs olarak belirleyip, toplumda algı yaratmaya çalışmaktadırlar. 27 yıllık tek parti iktidarının sonunu getiren ve Demokrat Parti’yi iktidara taşıyan seçimle aynı tarihte bir seçim yaparak, toplumdaki özellikle muhafazakar kesimlere bunun üzerinden mesaj vermek istemektedirler. Bu kesimlerdeki Demokrat Parti ve Adnan Menderes mitinden yararlanmak istemektedirler. Tabi geçerken belirtelim ki tek parti anlayışının karşısında Demokrat Parti’yi ve Anan Menderes’i demokrasinin temsilcisi olarak görmek, bu partinin ve liderinin siyasi pratiğinin çok açık bir şekilde gösterdiği gibi gerçeklikten uzak bir siyasi mittir sadece.
Ama dedik ya gerçeklik algısını kaybettiler, o yüzden bu hikaye daha ilk satırından itibaren bir saçmalıktır sadece.
En başta muhafazakar ve dinciler de dahil toplumun genç nüfusunun çok büyük bir kesimi için 14 Mayıs tarihsel olarak bir şey ifade etmemektedir; onların anlam dünyasında yer edinmiş bir tarih değildir. 14 Mayıs üzerinden verilecek bir mesajın, hele de ekonomik krizin gençlerin neredeye tüm hayallerini ellerinden aldığı bir süreçte bir karşılık bulmasının imkanı yoktur. Ne sosyal medyada ne sokakta ne okulda ne çalışırken nefes alacak tek bir alan bırakılmamış, tersine işsizlik ya da kölece çalışmaya mahkum edilmiş geniş yoksul gençler için ne 14 Mayıs ne de Demokrat Parti- CHP karşıtlığı bir şey ifade etmektedir. Tersine, o dönemi biraz araştıran bir genç için kimin neyi ve nasıl temsil ettiği çok açık görülecektir.
Dahası sanki kendileri 20 yıldır tek başına iktidar değillermiş gibi 14 Mayıs’ta yapılacak bir seçimle iktidara gelip, krizler ve sorunlar içinde boğuşan Türkiye için yeni ve temiz bir başlangıç yapacakları söylemi de üzerinde aslında tek kelime etmeye gerek olmayan bir masaldır sadece. Halka hesap vermekten, kapitalist sistem açısından bile en ufak bir geçerliliği olmayan kendinden menkul “iktisat teorileri” ile sebep oldukları yoksulluk ve enflasyonun özeleştirisini yapmaktan kaçıp, 14 Mayıs tarihinde yapılacak bir seçimle yaşanan krizlerdeki sorumluluklarını üzerlerinden atabileceklerini ve buna da toplumun kanacağını düşünecek kadar gerçeklikten kopmuşlardır.
Ama en önemlisi de iktidar bloğunu oluşturan yapıların ideolojik duruşları ve politik tavırları düşünüldüğünde iktidarı 1950’de CHP’nin karşısındaki Demokrat Parti gibi görmek de yapılacak en büyük politik körlük olacaktır.
Mevut iktidar bloğunu oluşturan yapılar, faşizmin farklı renkleri ile tam da tek parti döneminin tekçiliğinin günümüz şartlarına uyaranmış temsilcisidir. Ve tıpkı tek parti dönemimde olduğu gibi sadece Kürtler değil farklı düşünen, farklı yaşayan herkes bu tekçiliğin hedefindedir. Aynı şekilde, tek parti dönemindeki “hak yok vazife var” şeklindeki devlet karşında toplumu ve vatandaşı yok sayan devletçi anlayışın bugün de iktidara ve politikalarına hakim olmadığını kim söyleyebilir?
Özcesi, İdris Küçükömer’in dönemindeki aydınlar arasında yaygın olan Kemalizm’i sol olarak göremeye karşı önemli bir uyarı olarak değerlendirilebilecek “Türkiye’de sol sağdır ve sağ soldur” tespitine paralel olarak, iktidar bloğunun yaratmaya çalıştığı algının aksine, AKP’siyle, MHP’siyle, Ergenekoncu unsurlarıyla Cumhur İttifakı tek parti CHP’sidir diyebiliriz.
Ne kadar iktidarın artık yalanlarının bir geçerliliği kalmadığı söylesek de, iktidar karşısında muhalefetin siyasetsizliği ve daha da önemlisi müesses nizamın muhalefetinin ideolojik olarak iktidar ile aynı tekçilik kaynağından besleniyor olması, toplumun içinde iktidarın hikayelerinin tekrar alıcı bulması tehlikesini beslemektedir. Bunun panzehiri ise, aynı kaynaktan beslenen ve aralarında 1950 seçimlerindeki CHP ile Demokrat Parti’nin aynı sistemin A ve B takımı olması kadar fark olan Cumhur ve Millet ittifakları karşısında üçüncü yolu en güçlü şekilde örgütlemektir.
CİHAN DENİZ
YORUM GÖNDER