PKK'NİN KURULUŞUNUN ANISINA( 2.BÖLÜM)
Başkaldırı, İsyan ve Özgüven Yazmıştık, doğum günlerini yaşıyoruz. Özgürlük dağlarında bu yıl partimizin kuruluş yıldönümü erken kutlanmaya başlandı. Ve gerillalar olarak partimizin yarattıklarını genişçe tartışıyoruz. Belki de her zaman tartışacağız. Ne de olsa tarih, olup bitenler sabit değildirler. Değişim dönüşümler her zaman yeniden değerlendirmeyi gerekli kılabiliyor. PKK’ye her katılan yoldaşın hikâyesi biraz ayrıdır. Katılım gerekçeleri farklıdır. Onu belki de dünyanın en sert mücadelesi olan PKK’ye getiren nedenleri de başkadır. Denilecek ki insanların kaderleri de farklıdır. Olabilir, lakin PKK çelikten disipliniyle bilinen bir parti. Böyle olunca PKK’ye katılan bireylerin öykülerini incelemekte fayda vardır. PKK’nin yarattığı kültürün de ötesinde PKK’ye katılmalarının gerekçelerini dinlemekte de yarar vardır: Çok uzun yıllar önce henüz genç denilemeyecek yaştayken PKK’lilerle tanışma şansımız olmuştu. Evimize gelip giden parmak sayısı kadar az PKK kadrolarını ilk gördüğümde bende, bizde yarattıkları duygular neler diye değerlendirdiğimde PKK’nin ne olduğuna dair görüşlerim kristalize oluyor. Çok fazla olup bitene anlam vermemiş olsak da ilk göze çarpan özellikleri var olanı topa tutmalarıydı. Var olanı beğenmiyorlardı. Alışılagelmişe öfkeleri çok mu çok fazlaydılar. İkinci bir özellikleri-bu insanın çok tuhafına gidiyordu-kendilerine olağanüstü güvenmeleriydi. Kimilerini gördük öyle çok ahım şahım okumuşlukları yoktu. Kimilerini gördük öyle boylu poslu değildiler. Kimilerini gördük öyle dilleri birer hatip gibi dönmüyordu. Ama öyle bir yanları vardır ki herkesi hayrete boğuyorlardı. O da; hiç tereddütsüz olmalarıydı. Öyle rahatlardı ki sanki dünyayı onlar yaratmış, sanki dünyayı avuçlarının içi gibi biliyorlar ve avuçlarında taşıyorlar. Özcesi güven doluydular. Umut doluydular. Hayal doluydular. Bir üçüncü özellikleri ise ilk özelliklerine benzerdi. İsyancı olmaya isyancıydılar ama isyanlarını verili olanın içinde yapmıyorlardı. Çok sevdikleri memleketlerini terk etmişlerdi. Analarını bırakmışlardı. Evlerini terk etmişlerdi. Sevdikleri var mıydı yok muydu hiçbir gün duymadık. Doğrusu felaket bir başkaldırı içerisindeydiler. Hepsinden daha ilginci olan ise evleri barkları da yoktu. Onlar her gün bir yerlerde kalıyorlardı. Onların elbise değiştirdiklerini de görmedik. Hep aynı elbiseleri giyerlerdi. Oysa ki biz anamızın kuzu çocuklarıydık. Anaya, babaya, öğretmene, komşuya, polise velhasıl kime karşı isyan etmiş isek akabinde isyanımız kursağımızda kalıyordu. Ya bir şekerle, ya bir öpücükle, ya bir tehditle, ya bir uyarıyla bizi hizaya getirmesini biliyorlardı. Biz dünyaya gözlerimizi açtıktan sonra etrafa hep biraz kaygılarla baktık. Okulda kötü not korkusu, ailede sevilip sevilmeme derdi, dışarıda beğenilirim beğenilmem fobisi -hele yaş biraz da gençliğe dayanıyorsa. Tabii tüm ilişkilerimizde hep biraz da bizi kollayacak bir ağabey aramamızı söylemeye gerek var mı? Hep bizi kurtaracak bir ağabey ya da baba… öylesine kendinden kaçan, ürkek, güvensiz… Hani bizim de başkaldırılarımız olmuştur. Anaya, babaya, hocaya, sevgiliye, polise derken kapı komşuya… ama başkaldırılar evimizin eşiğini geçmeden hüsranla sonuçlandığını da acıyla yaşadık. Çünkü evin eşiğini aşacak bir gücü kendimizde görmedik. Göremedik. Sıcak yuvayı terk edecek Martı Jonathan olamadık. Böyle olunca evin akıllı çocuğu olmak zorunda bırakıldık. Bugün aradan geçen on yılları düşününce o yıllarda etkilendiğim PKK’liler aynen bugün gibi gözlerimin önüne geliyor. İsyancıydılar, kendilerine deli dolu güveniyorlardı ve başkaldırmışlardı. Kocaman bir dünyaya kafa tutmuşlardı. Ve kocaman bir halkı yüreklerine alarak iplerini koparmışlardı. Bu dünyanın değişeceğine inanıyorlardı. Adeta en zirvelerde bir uçuşa kalkışmışlardı. Çok sonraları bazılarının bu uçuşa kalkışta şehit düştüklerini duydum ve çok etkilendim. Bir Rauf Akbay’ı hiç unutamadım. Yine kimisinin ihanete karşı bedenini Kürdistan’ın en azgın sularında verdiğini öğrendim. Seyit Şenpınar bunlardan bir tanesiydi. Unutamadım. Ve Seyit Şenpınar belki de yaşıtım sayılırdı. Böylesine yüreklere gizliden gizliye hayran oldum. Çünkü beğenmediklerimizi doyasıya haykıracak, çılgınca fırtınalar kopararak yüreğimizin bizi götüreceği yere götürecek insanlardı PKK’liler. Retleri çok sertti. Beğenileri daha da keskindi. Boyun eğmeyi sevmezlerdi. Ürkek hiç mi hiç değildiler. Kendilerine-bir avuç olmalarına rağmen, gencecik olmalarına rağmen-adaletsizliğe, sömürüye, kan emiciliğe karşı gelecek yarınlar için inadına güveniyorlardı. Çıldırtan bir güven. İşte PKK’nin gelen yeni doğum gününe doğru giderken ilk aklıma gelenler bunlar. Bugün bir halk amansız bir isyan halinde. Bugün bir halk müthiş bir güven duygusu içinde. Bugün bir halk birleşen bir dünya gericiliğine rağmen muazzam bir başkaldırı halinde. Ve daha dün sinik, ürkek ve boyunduruğu kabullenen bu aynı halk eğer bugün neredeyse dünyanın en dinamik, direnişçi bir halkı haline gelerek saygınlık kazanmış ise bu o günlerde gördüğüm bir parmak sayısı kadar bile olmayan Kürt Halk Önderliğinin yarattığı PKK’li kadrolar sayesinde olmuştur. Ve PKK’nin yeni yıldönümünü karşılamaya doğru giderken bize ışık olmuş siz özgürlük, adalet, eşitlik arayışçılarını unutmadığımızı gür sesle haykırıyoruz. Devam edecek... ŞEHİT KASIM ENGİN |
YORUM GÖNDER