HAKİKAT YOLDAŞLIĞI (2.BÖLÜM)
Tarihte Hakikati Arayanlar;
Bu anlamıyla tarihte karşımıza çıkan en eski hakikat arayışçısı İdris Peygamber olarak da bilinen Terzi Hermes’tir. Abderalı Hekaistos’un ‘Büyük Bilge’; Platon’un ‘Yazının, sayıların, astronominin kurucusu’; Sühreverdi’nin ‘Felsefenin Babası ve Başlatıcısı’; Sabiilerin ‘Filozofların Peygamberi’; Simyacıların da ‘İlk Simyacı’ olarak tanımladığı Hermes’in, günümüzden yaklaşık olarak beş bin yıl önce (MÖ. 3000) Mısır’da yaşadığı tahmin edilmektedir. Hermes’i bu kadar önemli kılan, onun yaşadığı dönemde bir tanrı olarak görülmesi veya sonrasında ona yer veren bütün din ve öğretilerde ilahi bir yanına değinilmiş olması değildir muhakkak. Zaten Mısır’da yaşadığı dönem tanrı krallar çağıdır. Ancak ortaya koyduğu öğretinin maddi bir tanrısallık ile çok da bir ilişiği yoktur.
Evrensel var oluşun temeline ışığı koyar. Madde ve ışık ilişkisini, aydınlık ve karanlık ikilemi olarak görür ve yaşamın özünü bu ikileme dayandırır. Işığın kaynağı olarak gördüğü Zuhal yıldızından düşen ruhlarla, dünyanın bir canlılığa kavuştuğu varsayılır. Yıldızdan düşen ruhlar, dünyada madde ile birleşirler ancak ona mahkum olmazlar. Daha sonra tekrardan yıldıza doğru yükselirler. Bu anlamıyla insan ruhu, tümel ruhun bir parçası; çocuğudur. Ruhun bu düşüşü bir sınavdır aslında. Sınavı kazanamazsa, o ruhta bulunan tümel ışık (tanrısal nur) sönecek, ışık yalnız başına çıktığı yere dönerek ruhu karanlıkta bırakacaktır. Ruh da ışıksız kalınca, karanlığın içinde eriyip tükenecektir. İşte kozmik boşluk, inen çıkan ve arada eriyip tükenen sayısız ruhların kasırgasıyla kavrulmaktadır. Sınavı kazanan ruhlar, yedi kat göğe başarıyla yükselip, geldikleri yere döner ve böylece de ölümsüzlüğe kavuşurlar. Salt gerçeği (mutlak hakikat) öğrenirler, kök ve kaynak ile birleşirler, ‘bir’ olurlar. Bu, pek çok açıdan Nirvana, Fenafillah, En’el Hak ve bir bütün olarak tasavvufçuların ‘evrensel birlik’ yaklaşımıyla örtüşmektedir.
Hermes’in öğretisinde madde ile olan mücadelesinde ona boyun eğmeyen ruh, böylelikle özgürlüğe doğru ilk adımı atarak hakikat arayışına çıkmayı başarmıştır artık. Bundan sonra kat etmesi gereken yedi göksel aşama vardır.
İlk basamak olarak Ay'a yükselir. Ay, düşünce dehasıdır,
Göğün ikinci katını yöneten Utarit yıldızıdır. Utarit, soyluluk dehasıdır,
Üçüncü katı, Zühre yıldızı yönetmektedir. Zühre, aşk dehasıdır.
Dördüncü kat, gök, güneşin egemenliği altındadır. Güneş, güzellik dehasıdır,
Beşinci katı Merih yıldızı yönetir. Merih, tüzenin (adaletin) dehasıdır,
Altıncı katı yöneten, Müşteri yıldızıdır. Müşteri, bilimin dehasıdır.
Yedinci ve son katsa, ölümsüzlüğe kavuşulan büyük aydınlık, tümel aklın tüm sırrını saklayan Zuhal yıldızının katıdır.
Bu her yedi katta ruhun yaşadığı sınavlar, aslında hakikate doğru yolu açıkça ifadelendirmektedir. Düşünce, soyluluk, aşk, güzellik, adalet, bilim ve büyük aydınlık olarak ölümsüzlük... Son aşama olarak ölümsüzlük hakikate ulaşma, gerçeğin anlamına kavuşma halidir. O da Zuhal yıldızında temsilini bulan ışığın ta kendisidir. Işığın ilk çağlardan beri enerjinin bilinen en açık ve saf hali olarak görüldüğü açıktır. Bugün açısından da ışığın enerjinin en aktif hali olduğu, bütün sosyal ve fen bilimleri tarafından kabul edilmektedir. Ve enerji ise aslında doğadaki en özgür hal olmakta, hatta özgürlük biraz da enerji ile tarif edilmektedir. O halde Hermetik düşüncede de dile gelen ve ölümsüzlüğe ulaşılan hal olarak değerlendirilen ışığa ulaşma hali, aslında özgürleşme hali olarak ifade edilebilir. Hermes’teki hakikat yolcusu özgürlüğe, ancak üç aşamalı bir eğitim ile ulaşabilir.
1. Beden eğitimi
2. Hayvansal ruh eğitimi
3. İnsani ruh eğitimi
İnsan ancak insani ruh eğitiminden sonradır ki evrenin görünmez kuvvetleriyle ilişkiye geçebilir ve onlardan feyz alabilir. Bu yolla nefsine egemen olur ve tanrısal özgürlüğe kavuşabilir. Ancak böyle bir kimse diğer insanlara doğru yolu gösterebilir. Hermesci mistikler, kendilerini bütün varlıklarla birlik halinde görürler. Onların elde ettikleri ruhsal arınma ve aydınlanma, onlara evren ile ortaklık şuurunu getirir. Ayrıca hakikate ulaşmak ancak akla, sezgiye ve iç görüye, iç deneyime dayanarak gerçekleşebilir. İnsan bu meziyetleri sayesinde ışığı görebilir, kendisini eğitebilir ve yeniden doğumu gerçekleştirebilir. Hermes’e göre:
"Osiris semadadır, fakat Osiris aynı zamanda her insanın kalbindedir. Kalpteki Osiris, semadaki Osiris’i tanırsa o zaman insan tanrısal bir ermiş olur ve parçalanan Osiris tekrar toplanır.”
Hermes’in tapınaklara kazınan şu ifadeleri de hayli çarpıcıdır: “İnsanlar ölümlü tanrılar, tanrılarsa ölümsüz insanlardır. Nur sizsiniz ve bu nur daima parlasın."
Bu düşünce tarzının kendisinde sonrası için de bir esin kaynağı olduğu anlaşılmaktadır. Sadece düşünce yapısı ile değil, varlığı tanımlaması ile oluşumu hikayelendirme biçimi ile insana biçtiği misyonla ve daha birçok açıdan Hermes’in, sonrasında ortaya çıkan bütün mitolojik anlatımları, teolojileri, felsefeleri, tasavvuf akımlarını etkilediği bu kısa anlatımdan da oldukça net bir biçimde açığa çıkmaktadır.
Örneğin Hermes’in çıkışı açısından da aslen üç farklı dönemde üç ayrı Hermes’in varlığından bahsedilir. Bu, kendisine en yakın felsefik ve dini düşünce sistematiği olarak görülen zerdüşti çıkış için de dile getirilen en temel noktadır. İlki tufandan önce yaşamış olan ve asıl hikmetlere yani hakikatin özüne ulaştığı söylenen, ikincisi tufandan sonra Babil’de yaşadığı düşünülen ve üçüncüsü de Mısır’da yaşayan ve yakın dönemi en fazla etkilediği iddia edilen üç ayrı Hermes olduğu varsayılmaktadır. Bu konuyu da bir rastlantı olarak değerlendirmek yanlış olacaktır. Bu üçlemelerin aslında bir sürekliliği ifade ettiği açıktır. Yaşadıkları iddia edilen dönemler, insanlık açısından dönüm noktaları veya toplumsal hakikatlerin kendisini bir sisteme -rejime- kavuşturdukları dönemlere tekabül etmekte. Tufanın tanrıların buyruklarına uymayan insanların üzerine salınmış bir tanrı laneti olduğu, bütün mitolojilerin ortak kanısıdır. Demek ki tufan öncesi toplumun hiyerarşik düzen karşıtı bir düşünüş sistemine ve yapılanmalara sahip olduğu tahmin edilebilir. Kastedilen ilk Hermes, aslında dönemin hakikatinin sembolü oluyor. Sonrasında ortaya çıkan Hermeslerin de bu geleneğin bir devamı oldukları ve bu hakikatin kendisini oluşturma biçimi oldukları anlaşılmaktadır. Özünde hiyerarşi ve iktidar öncesi toplumsal hakikati, toplumun kendisini ve çevresini tanıma ve ilişkilenme tarzını ifade ediyor. Bu nedenle kendisinden sonra gelen hangi mitolojide, hangi dinde, hangi felsefede, hangi düşünce akımında Hermes’e ilişkin bir iz varsa, orada toplumsal hakikatten bir izin olduğunu çıkarsamak yanlış olmaz.
Bir Aryen orijini olarak Zerdüşt’ün Zagroslardaki çıkışı da aynı geleneği ifade etmiş oluyor. Kullandıkları argümanlardan, dayandıkları temel zihniyet yapılarına kadar ortaklaşan yönleri nedeniyle, özünde ortak hakikatin ürünleri oldukları şüphe götürmez.
DERLEME
YORUM GÖNDER