TOPLUMSAL ADALETİN HUKUKLA OLAN İLİŞKİSİ
Tarihte ilk insanın, ilk toplumun yarattığı maddi-manevi değerler bütünü olan kavramları bugün Önder APO yeniden bir tanıma kavuşturmakta ve topluma ait olanını topluma kazandırmaktadır. Hukuk, Ahlak, Özgürlük, Adalet, Eşitlik gibi kavramlar toplumların yarattıkları kutsal değerlerdir. Toplumsallığın oluştuğu dönemde gelişen yaşam tarzı, bu kavramlar üzerinden gelişmiş ve toplumsal çıkarların esas alındığı bir yaşam tarzına dönüşmüştür. Kavramlar ilk toplumsal örgütlenmenin doğal yaşam tarzında gizlidir. Herkes özgür, eşit ve adil bir yaşam sürmekte, yasalar ahlak kuralları olarak belirlenmektedir. Neolitik toplumda dediğimiz ilk toplum, kendi yaşam tarzını sürdürebilmesi ve düzene oturtabilmesi için doğal olarak geliştirdiği bir sistemi, ahlak kuralları vardır ve herkes bu kurallara doğal olarak uyar. Biz buna doğal hukuk veya pozitif hukuk da diyebiliriz.
Nitekim dönemin gelişen bu doğal yasalarına Analık Hukuku da denilmektedir. Ana’dan gelen soy zinciri toplumsallığın da başlangıcı, onun örgütleyici gücüdür. Çocuk doğurup besleyen, büyüten ve koruyan ana-kadın, toplumsallığın anacıl doğrultuda gelişmesini sağlar. Klan toplumu ağırlıklı olarak ana-kadın kimliğini taşır. Klan içerisinde doğan çocuklar tüm klanındır, mülkleştirme diye bir olgu henüz yoktur, çocukların anaları belli fakat babalar tam olarak bilinmiyor. Klanda etkili olan Ana tanrıçadır, yaşamı örgütleyen, düzene koyan yine ana kadının kendisidir. Bununla kadın kutsal bilinir ve saygınlık gösterilir. Sümer mitolojisinde tanrıça İnanna’nın 104 Me’lerinden bahsedilir. Bu Me’lerle kast edilen aslında ana-kadının kendi toplumsallığı için oluşturduğu temel hukuk yasalarıdır. Klanlar arası veya klan içi birey ve toplum ilişkisinde adına hukuk denmese de doğal olarak yürütülen bir yaşam biçimi vardır, buna da ahlak denilmektedir. Ahlakı insanların var olma ve toplumsallığını sürdürebilme biçimi olarak tanımlarsak, öyleyse ahlak aynı zaman da bir hukuk biçimidir de diyebiliriz. Dolayısıyla hukuk kavramı ( yani sözlü-pozitif-doğal hukuk )toplumlar tarihinin başlangıcından günümüze kadar var olan bir olgudur ve toplumun yarattığı değerler bütünüdür.
Toplumdan çalınan doğal hukuk anlayışı, merkezi uygarlık hegemonyası tarafından çarpıtılarak bugün iktidar ve devletin bir güç olgusu haline getirilmiştir. Her şeyi yasalara, kurallara bağlayarak, topluma karşı adaletsiz, acımasız ve toplum üzerinden bir tahakküm kurma aracı haline dönüştürülmüştür. Bu açıdan Toplumsal Adaletin hukukla arasındaki ilişkiyi kavramsallaştırmadan önce, hukuk kavramına kısaca bir tanım getirirsek, hukuk salt bir kavram olarak ele alındığında, genel bir tanım, insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen yasalar olarak bilinir. Diğer bir tanım ise, hukuk, uygarlıkla başlayan ve toplumun ahlakı dışındaki kurallar bütünüyken, geniş anlamda ve hakikate yakın tanım ise, ahlakı, kültürü ve toplumun tüm geleneklerini içine alan, insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen ve toplum yaşamını yönlendiren bir olgu olarak ifade edilebilir.
Günümüzde hâkim olan hukuk anlayışı kuşkusuz erkek egemen iktidarın ve devletçi zihniyetin anlayışı olmaktadır. Tümüyle devletin yaptırım gücüdür. Arapça bir kelime olan Hukuk hak deyiminin çoğuludur, Adaletin gerektirdiği kuralları dile getirir. İnsanın, toplumun davranışlarını düzenlemek için devletin düzenlediği kural ve yasaların tümü anlamındadır. Erkek egemenlikli zihniyet anlayışıyla kurulan hukuk aynı zamanda cinsiyetçidir. İlk inkâr edeceği hakikat, kuşkusuz kadının hukukta yeri olmadığı, hak, adalet kadın için geçerli olmadığı, toplumdaki yerinin bir nesne konumunda olduğu anlayışıdır, birinci kuralı budur. İkincisi; ahlak ilkesini hukuktan koparmaktır, ahlaktan kopmuş bir hukuk, devlet ve iktidarın uşağıdır, adaletten uzaktır. Her ülkenin ve ya devletin kendi sistemlerine göre bir hukuk anlayışı vardır, bu hukuk, kural ve iktidara bağlanmış politikadan başka bir şey değildir. Mevcut, devletçi hukuk sisteminin toplumun sorunlarına cevap olmaktan ziyade sorunları daha da derinleştiren, ihtiyaçlara cevap olamayan, kadını, toplumu, doğayı dikkate almadığı gibi, bunlar arasında ciddi bir yabancılaşmayı, parçalamayı, eşitsizliği, inkârı yaratan despot bir sistemdir.
Buna göre Hukuk, toplumların kendilerini oluşturma, demokratik, komünal yaşam tarzının sistemleştirilmesinde önemli rol oynamalıdır. Gerçek anlamda hukuk -ki buna toplumsal hukukta diyebiliriz- toplumun hizmetinde olan, adil, eşitlikçi, ahlaki ve siyaset ile iç içe geçmiş, bir sistem olursa ancak çözüm bulabilir. Özelde siyaset ve politika ile ilişkilerini güçlendirmeli, toplumun çıkarlarını, hak ve adaletini esas almalıdır. Ayrıca hukukun temel görevi devleti, topluma karşı korumak veya güçlendirmek değil, tersine toplumu devletin gücüne karşı temel haklarla donatarak korumaya almaktır.
Toplumsallık, hukuk ve yasalarla da güçlendirilebilir, yürütülebilir bu temelde topluma biçimde verilebilir, fakat toplumun var oluşunda belirleyici yasalar onun ahlak yasaları ve doğal adalet ilkesidir. Toplumsal Adaletin hukuku, devlet, iktidar kurumlarından uzak, ahlakla iç içe geçmiş olmalıdır. Kısacası savunmaya ihtiyacı olan devlet değil, bireydir, toplumdur. Hak, adalet sadece devlet-iktidar sistemi için geçerli değildir. Hakkını aramak toplumun ve bireyin sahip olduğu temel haktır, hakikattir. Bunun için Hukukun ahlak ile yaşamsallaştırılması, adalet anlayışını toplumsallıkla bütünleştirmesi önem taşımaktadır. Nitekim hukukun demokratik siyasetle ilişkisi de kaçınılmazdır. Toplumsal adalet, hukuku demokratik siyaset tarzı ile ancak toplumu politikleştirebilir ve özgürleştirebilir. Hukuku, toplumsal adaletle, özgürlük ve ahlak ile bağlantılı düşündüğümüz kadar, demokratik siyasetle de bağlantılı düşünmeli ve geliştirmelidir. Siyasetten kopuk bir hukuk, toplumsal bilinçten yoksun, adaletten, ahlaktan, özgürlük ilkelerinden uzak bir hukuk demektir. Toplumların varlığı bu kurumlaşmalarla anlam ifade etmektedir. Bundan uzak olan bir hukuk ise iktidarcı, despot olmaktan kurtulamayacaktır.
Toplumsal Adalet, Demokratik siyasetle iç içe geçmiş bir hukuk anlayışını esas almalıdır. Toplumu toplum yapacak olan adalet ilkesidir. Ancak bu şekilde insan hakları, barış ve demokrasi mücadelesine güçlü katılabilir, gerçek özüne kavuşabilir. Bu anlamıyla toplumsal adalet ile geliştirmek istediğimiz, toplumun özü olan ahlak ilkesine dayalı bir hukuk anlayışıdır. Adaletsiz bir toplum her zaman haksızlıklara maruz ve mahkûm kalacaktır. Burada “Mahatma Gandi’nin “Haksızlığa sapıp, bütün insanların seni izlemeleri yerine; adaletli davranıp, tek başına kalmak daha iyidir.” Sözü hakikatiyle ortaya koymaktadır.
Abdullah ÖCALAN Sosyal Bilimler Akademisi
YORUM GÖNDER