BÜYÜK ÖLÜM ORUCU DİRENİŞ GERÇEĞİ
BÜYÜK ÖLÜM ORUCU DİRENİŞ GERÇEĞİ
0 Yorum
410
16-07-2022

1981’de yapılamayanı 1982’de yapmak üzere zaten bir tartışma da var. Bu eylemler de olunca hızlanıyor yeni bir ölüm orucu ile cezaevindeki durumu tersine çevirmek istiyorlar. Onu daha örgütlü, disiplinli yapmak üzere de zaman kolluyorlar. İlan edilme görevini Hayri arkadaş üstleniyor. Resmi olarak da temsilci konumundadır zaten. Hayri arkadaşın vereceği karara da herkes katılır.

Demin belirttim ya en duyarlı olandı, bir karar vermek için kılı kırk yarardı. Kemal Pir de “doktor doğru karar verir” diyor. Hacettepe Tıp Fakültesi’nde öğrenciydi. Dolayısıyla bir Hilvan-Siverek davası mı, PKK Ana Davası mı söz alıyor ve artık mahkemeye gelmeyeceğini, ölüm orucuna başladığını 14 Temmuz günü 1982’de ilan ediyor. Bu büyük direnişin 30. yıldönümünü yaşıyoruz bu sene. 

Kemal Pir arkadaş söz alıyor bütün engellemelere rağmen “ben de katılıyorum” diyor. Zaten açıklama yapılmasındaki şey bir; “doktor doğruyu söyler o açıklamayı yapsın” diyor. İkincisi; “’81’deki direnişi ben başlattım ve sonuca gitmedi, yenildim. Yenilen komutanın bir daha komutanlık yapma hakkı olmaz. Bir kişi çıkar direnişe başlarsa ikincisi ben olacağım” diyor.

Hayri arkadaş ölüm orucu açıklamasını yapınca kendisi de direnişe başladığını söyleyebiliyor. Bir-iki arkadaş daha söylüyor. Mahkeme bakıyor ki herkesi içine alacak, kapatıyorlar, herkesi cezaevine zorla götürüyorlar. Ondan sonra cezaevinden grup grup katılımlar oluyor. Herkes birden katılıp aynı durumu yaşamasın diye grup grup zamana yayarak, katılmayı öngörüyorlar. Bazılarının sınırlı katılıp, bazılarının az katılmasını örgütlediklerini söylüyorlar.

O konuda da Kemal Pir’in görüşleri nettir “isteyen herkes katılmalı, bir engel olmamalı” diyor. 14 Temmuz’dan Diyarbakır’dır, bir de cezaevi, dört duvar arası Ağustos-Eylül’e kadar tabii cehennem sıcağının yaşandığı bir ortamda hiçbir şey olmayan o betonun üzerinde doğru dürüst su bile içmedikleri bir ortamda, ancak 2 ay sürdürebildiler. 2 aya da herhalde ulaşmadı. Kemal Pir arkadaş 57. günde şehit düştü. 60. güne gidenler var.

Ölüm orucu direnişinde dört arkadaş şehit düştü; Hayri arkadaş, Kemal Pir arkadaş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek arkadaşlar. Diğer birçok arkadaş da hemen hemen komaya yakın konumdan geri döndüler; Karasu arkadaş onlardandır.

Kararlılığı görünce, bir de merkezi yönetimdi zaten. Düşmanın bütün amacı Mazlum, Kemal, Hayri yoldaşları merkez komite olarak bilinen yoldaşları teslim almaktı. İtiraf ettirmekti. Onlar üzerinde baskı yapıyordu. Onların da şehit düştüklerini, artık baskı yapacak, baskıyla sonuç alacak bir durumlarının kalmadığını görünce uzlaşmak zorunda kaldılar. Daha fazlasının devleti daha çok zorlayacağını düşündüler herhalde. Böylece istemlerini kabul ettiklerini söyleyerek, açlık grevinin bir tür uzlaşmayla son bulması sağlandı. İstemleri bir şey yoktu zaten. Hayri arkadaşın talebi ölüm orucunu ilan ederken çok somut ve sınırlıydı “biz ideolojimize bağlıyız, savunmak istiyoruz burada. Savunma yapmamıza izin verilsin yeter. Başka bir şey istemiyoruz. Madem yargılanıyoruz, tutuklanmışız o halde tutukluysak, kendimizi savunma hakkımız da olmalı” diyordu. Yoksa onun dışında baskı olmasın, işkence olmasın şu bu değil.

Tek talepleri vardı: Partiyi savunmak, sözlü olarak savunmalarına fırsat verilmesi, izin verilmesiydi. Savunmaya izin verileceği, yazılı sözlü savunma yapabilecekleri kabul edilerek, aslında Ölüm Orucu eylemi tamamlandı.

Fakat işin özü o değildi. İşin özü; büyük bir hesaplaşmaydı. İdeolojik hesaplaşma! Kenan Evren Diyarbakır meydanında açıkça “burada öyleleri var ki kafalarını koparsanız inançlarından vazgeçiremezsiniz” dedi. Bu PKK çizgisi ve militanlığı karşısında yenilginin itirafıydı. Sömürgeci sistemin temsilcisi olarak Kenan Evren’in ideolojik yenilgi itirafıydı. Açıkça söyledi onu. Devlet yenik düşmüştü. Bedenlerini koz olarak kullanarak, PKK ideolojisini, yurtsever devrimci düşünceleri mahkum etme çabasında başarısız kalmıştı. Bu direniş, Mazlum Doğan’la başlayıp Ferhat Kurtaylarla devam eden direnişi tamamlayan, sonuca götüren bir direniş oluyordu. “Yaşam olacaksa parti çizgisinde olacak, onun dışında bir yaşamı hiç kimse yaşamayacak.” Bunun netleşmiş, kesinleşmiş olmasıdır. İdeolojik mücadeleyi böylece Önderlik çizgisi, parti kazandı.

14 Temmuz Ölüm Orucu Direnişçileri-2

Kemal Pir’i hastaneye götürdüklerinde “sizin gücünüz bizi yaşatmaya yetmez” diyor. Fiziki olarak yaşatmak için doktorların yapmaya çalıştığı müdahalelere karşı öyle diyor. Gerçekten de yetmedi. İrade, bilinç o düzeyde sürdürüldü ki, fiziki yapı, biyolojik olarak dayanma gücü sonlanana kadar o bilinç ve iradeyi, onun tutumunu korudular. Bu tabii çok önemli, büyük bir sonuçtur.

Hayri arkadaş Bingöllüdür. Hacettepe Tıp Fakültesi’nde öğrenciydi. Yurtsever bir ortamdan geliyor. KDP’nin çok örgütlü olduğu bir ortam, dolayısıyla sol hareketleri de, Kürt hareketlerini de tanıyor. Önderlikle üniversitede tanışıyor. Hacettepe’den katılmıştı, oradaki çalışmaları en çok yürüten arkadaşlardandı. Önderlikle ilk düşünceleri yazılı hale getirmede çalışmalara katılmıştı. Daha sonra fakülteyi bırakarak çalışmalara katıldı. Suruç eyleminden sonra yakalandı. Bir süre Diyarbakır cezaevinde kaldı, çıktı. O cezaevi E Tipi değildi. Birçok alanda çalışma yürüttü, hareketliydi. Kendi yöresinde çalışma yürüttü. Urfa ve kasabalarında çalışma yürüttü. Kısmen Mardin’de kaldı. ’78’de Mazlum arkadaşla birlikte Parti Kongresini hazırlayan Yayın Komitesi’nin içindeydi. Hem örgütsel çalışma hem Yayın Komitesi işini yürütüyordu. Düşünce düzeyi, kavrayış düzeyi siyasi olarak iyiydi, Mazlum arkadaş gibi yazım gücü de iyiydi. Kuruluş kongresinde divandı. İlk Merkez Komite üyesiydi. ’79’un ilk yarısında Bingöl-Dersim kuzey hattında örgütleme çalışmaları yürüttü. Şahin yakalandıktan sonra o tarafa gitmişti. Sonra güz toplantısında toplantıya katılmak için Amed’e geldi. Toplantıya katılamadı da, Mazlum arkadaş tutuklanınca Amed’de kalması sağlandı. Sonra Mardin tarafına geçti. Mardin daha rahat bir ortamdı, kırsal alanı vardı. Aslında daha güvenlikliydi. Fakat belirttiğim gibi bir tesadüfle yakalandı.

Uzun boyluydu. Çok olgun ve duyarlı bir kişilikti. Karıncayı bile gereksiz yere incitmeyen bir kişilikti. Karşısındakiler üzerinde hep saygınlık uyandırabilen bir kişilikti. Boş, rastgele konuşmaz, gereksiz şeylerle uğraşmazdı. Tartışan, hep anlamaya çalışan, çevresini eğitmeye çalışan bir kişilikti. Siyasi ve örgütsel duyarlılığı yüksekti. Bu anlamda da tedbirleri çoktu. Herkesi tedbirli olmaya çekiyordu. Büyük bir katkısı, emeği oldu. Aynı zamanda Urfa yöresindeki mücadelenin anlamı üzerine ‘Doğru Yolu Kavrayalım’ başlığıyla mı yayınlanmıştı bir broşür hazırlamıştı mücadele üzerine. Bütünlüklü, çok yönlü bir kişilikti. Anlayış düzeyi de, duyarlılığı da yüksekti.

Kemal Pir arkadaş Gümüşhaneliydi. Artık Liseden mi tanışıyorlar, bilmiyorum ama Üniversiteye girince Ankara’da Haki arkadaşla tanışmış ve ev tutmuşlardı. Önderlik cezaevinden çıktıktan sonra Haki arkadaşla birlikte bulundukları evde kaldı ve orada tanıştılar. Demek ki Haki arkadaşla önceden tanışıyorlardı. Artık nereden tanışıyorlar bilemiyorum. Kardeşleri Avrupa’daydı, çalışıyorlardı. Birkaç sefer onlar gelmişti. Onun dışında öyle memleketten çok gelen-giden olmuyordu. Kendisi de memlekete çok fazla gitmedi. Düşünce olarak kavrayışı yüksekti. Çok fazla okumaz ama zamanı da öyle boş geçirmezdi. Okuduğunun özünü çok iyi kavrayan bir kişiydi. Bir de düşüncesini çok kısa ve özlü ifade eden bir kişiydi. Öyle çok uzun konuşmazdı. Tok sesliydi, bir yere tokmakla vurur gibi konuşurdu. Çok kısa cümlelerle kendini ifade ederdi. Onun için çok konuşan, uzun izah yapan değil, ama kısa sözlerle kendini güçlü bir biçimde ifade edendi. O anlamda sözü, ifade tarzı çok etkileyiciydi.

Herhalde ’74’tü, Doğu Perinçek bir konferans düzenliyordu SBF’nin yurdunda. O zaman örgüt yoktu. Ama duyulmuştu “bu ajandır, şudur budur” diye. Fakat fazla da kimse bilmiyor. Çok sayıda insan toplanmıştı. Ne yapalım, ne etmeyelim. Bana “sen kal sonuçlarını bize getir, biz bunu protesto edelim. Ama ne konuşulacak onu da bilelim” dedi. Hemen Doğu Perinçek konuşmaya başlamıştı ki oradan bir sandalye alarak üzerine çıktı; “arkadaşlar bu adam ajandır, bütün komünistleri dışarıya çağırıyorum, dinlemeyin bunu” dedi ve yürüdü kendisi. Salonun 4’te 3’ü çıktı. Küçücük bir grup kaldı. Hiç kimse tanımıyordu. Bir dakika bile konuşmadı. Kimse de dokunamadı. Kendisi yürüdü çıktı, bütün salon peşinden çıktı.

Bir gün yine SBF önündeyiz. Karşısında DDKD’nin şubesi açılmıştı. Cezayir Anlaşması olmuştu, bu DDKD’liler toplanmıştı bir tane Irak bayrağı yakacaklar. Caddenin içinde, bayrağı oraya çekiyorlar, buraya çekiyorlar bir türlü yakamıyorlardı. Biz de karşı taraftayız. Arada cadde var. SBF’nin beton merdivenlerinin üzerindeyiz. O kadar insan, belki yüzün üzerinde. Protesto yapıyorlar, slogan atıyorlar ama tutuşturamadılar. Kemal arkadaş dayanamadı. Fırladı, oradan gitti bayrağı tuttu çaktı çakmağı “Allah cezanızı versin bir bayrağı bile yakamıyorsunuz” dedi.

Birçok alanda çalıştı. Hareketliydi, gezdi. İki mi, üç sefer tutuklandı. Bir sefer Ulubey’den Haki arkadaşların kasabasından cezaevinden kaçtı. Bir sefer Urfa cezaevinden kaçtı. En çok tutuklananımızdı. Çünkü en çok hareket edendi. Çok fazla dikkat etmeden hareket edendi de. Onun için Hayri arkadaşa “doktor doğru söyler” diyor. Çünkü o çok düşünerek bir karara varır. Kemal Pir ise anında karar verirdi. Anında karar verdin mi her zaman kararın doğru, isabetli olmayabilir. İçinde çok hata içerebilir. Fakat o kadar ani karar verip hareket etmesine rağmen yine en az hatalı karar verenlerden oldu. Muhakeme gücü yüksekti, hissedişi de yüksekti, onun için kararları çok hatalı, yanlış olmuyordu. Özellikle hele hele örgütsel, ideolojik konularda yüzde yüz isabetli karar veriyordu. O kadar eylemci olmasına rağmen ideolojik tespitlerde netti. Ve en doğruyu tespit edecek şekildeydi. Fakat iş eyleme, harekete gelince her şey bilinmez ki! En son yakalanış da yine öyle oluyor. Risk üstlenerek iş yapıyordu. Çok hareketli bir kişilikti, yerinde durmazdı. Bir yerde rahat durdurmak kolay değildi. Bir yerde oturtamazdı bile insan. Bir dakika sandalyeye otursa, bakarsın ikinci dakika çömelirdi, üçüncü dakika bakardın oraya gitmiş. Yerinde durmaz, oturtulamaz, cıva gibi hareketli bir kişilikti. Hareket tarzının dinamizmiyle, tok ses tonu etkileyici oluyordu. Onun için insanlar üzerinde hitabı çok etkiliydi. Duyarlılığı da çoktu. Yaş olarak da olgundu zaten. Ölçüleri yüksekti, Önderlik bağlılığı yüksekti. Önderlik “Yarım saat beni dinledi, sonuna kadar özünü uyguladı” dedi. Çok toplantılara katılmadı. Cezaevindeydi. En az toplantılara katılan arkadaşlardan biridir herhalde. Kongreye de katılmadı zaten. Öyle resmi görev de almadı, ama her yerde yönetimdi. Doğal önderdi, kurucu önder safında yer alandı. En son karargah örgütlemek üzere görevlendirilmişti zaten.

Birçok eyleme katıldı. Hilvan Direnişi’ni başlatan da oldu. Hareketin, çizginin eylem gücüydü. Silahı çok seviyordu. Silahsız oldu mu sanki çıplak gibi hissederdi kendini. Öyle bir silah tutkusu da vardı. Memleketlerinde de zaten silah çok kullanılıyor. Ne yapsa, nerede olsa bir silah beline takar, illa silahla hareket ederdi. O düzeyde de kullanıyordu silahı. Cezaevine girişte de belirttiğim gibi beyaz kağıtla girdi. Hiçbir şey söyletememişlerdi. İşkencelerde çözülenlere karşı partiyi savundu zaten. Bazı itirafçılar Önderliği zayıflatmak istedikleri yerlerde onları reddetti. “Benim sorumluluğum. O belgeler bana geliyor. Ben filanınım, Önderlik filandır. Onların bilgisi bile yok” diyerek net tavır koydu. O itirafçılara karşı çok keskin tavır aldı.

Akif Yılmaz arkadaş Serhatlı bir arkadaştı. Serhat’tan katılan arkadaşlardandı. Mahir Can arkadaş onlarla beraberdi. İdris Ökmen vardı, ’85’te Habur üzerinde Hozan Sefkan arkadaşlarla şehit düştü. Onlarla birlikte katılan, ilk gruptan bir arkadaştı. O da eylemci bir arkadaştı. Çalışıyordu, anlayışı da iyiydi. Serhat’ta uzun süre çalıştı. Şahin Dönmez’in bilgilerinden sonra Amed’e kaydırdı parti. Amed ve çevresinde sorumlu düzeyde çalışıyordu, 1980’de yakalandı. Ölüm orucuna girmede o kadar gayretli olması, Mazlum arkadaşın kaçış örgütlenmesinde oldu. Dışarıdaydı, biz örgütledik, Mazlum arkadaşı cezaevinden kaçıracaktık. İçeriden nasıl çıkacağını ayarladık, yazıştık bu yönlü. Çöp tenekesi içerisinde çıkacaktı. Dışarıdan örgütlenip alınsın diye Amed’deki çalışan yönetime bilgi verildi. Baki oradaydı. Baki de bununla geçen yıl Avrupa’da şehit düşen bir arkadaşı görevlendirmişti. Cezaevinden çıktı, şehit düştü. Mazlum arkadaş çıktı tabii, iyi örgütlemiştik. Çöp bidonundan Dicle kıyısına, Silvan yolu üzerine kadar çıktı. Bunlar gidip oradan askerlerden alıp getireceklerdi. Biraz uzak bir yerde kalıyorlar. Çöp yerinde tam kalamıyorlar. Mazlum arkadaş da 24 saat çöpün içinde kaldığı için uyuşuyor artık. Bidonu dökünce öyle yuvarlanıyor, ayağa kalkamıyor. Tutup götürmek lazım, askerler görünce, önce şaşırıyorlar ama sonra onlar yetişmeden tutuyor arabaya atıyorlar. Geri götürüyorlar öyle. Ondan sorumluluk duydu, o nedenle kendini hiç affetmedi. Öyle eyleme girdi.

Ali Çiçek arkadaş ise Hilvanlı genç bir arkadaştı. Yakalandığında daha 16-17 yaşındaydı. O da poliste ismini bile kabul etmemişti. Beyaz kağıtla polis ifadesinden çıkmıştı. Bütün işkenceye rağmen, en çok işkence yapılan dönemde tutuklamışlardı. Cezaevinde yaşamın moral gücü, direnişin en öncü gücü konumunda oluyor. Ödüllendiriyorlar Hayri arkadaş onlar; Kızıl Yıldız nişanını veriyorlar. Polisteki tutumu, cezaevindeki davranışlarından dolayı örnek militan olarak gösteriliyor. İşkencedeki direngenliğini ölüm orucunda da gösterdi.

Ölüm Orucu Deyip Geçmemek Gerekiyor-3

Ölüm Orucu deyip geçmemek lazım. Açlık grevi, ölüm orucu deniliyor geçiliyor da, dünyanın en zor işidir. Arkadaşlar bilsinler. Belki yapmış, yaşamış olanlar bilebilirler ama olmayanlar bilemezler. Öyle kurşun sıkarsın, kendini yakarsın 1 saniyede, 5 dakikada olur. 60 günün 60 saatinin her saniyesinde yakılmayı bir düşünün! Ona dayanma, direnme gücünün ne büyük bir kararlılık, azim istediğini işte o zaman anlarsınız. O nedenle de 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi’nin üzerinde bir eylem yoktur.

Önder Apo “PKK’nin eylem çizgisinin belirlenmesi oldu. Fedai çizgisini oluşturdu” dedi. Düşmana büyüklüğünü itiraf ettirdi. O kadar büyüktü ki Kenan Evren bile onun büyüklüğü karşısında başarısızlığını, yenilgisini itiraf etmek zorunda kaldı. Lenin de “bir eylemin büyüklüğü, düşman üzerindeki etkisiyle belli olur. Öyle eylem yapmalısınız ki düşman büyüklüğünü itiraf etmeli” diyor.

İşte 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Eylemi öyle büyük bir eylemdir. Etkisi hala sürüyor. Bütün zindan direnişi eylemleri benzer. Zaten 14 Temmuz diğerlerini de temsil eden, temsili eylem haline geldi, direniş haline geldi.

’82 Zindan Direnişi 12 Eylül faşist askeri darbesine karşı ilk büyük direniş oldu. Bu direniş zindanda gelişti. Zindanda olması nedeniyle bir ideolojik direnişti, mücadeleydi. Demek ki 12 Eylül faşizmiyle önce ideolojik olarak hesaplaşmak gündeme geldi, gerekti. Bu hesaplaşmayı öncelikle zindanda ideolojik olarak PKK militanlığı yaptı. Ve sonuçta 12 Eylül faşizmi onun şahsında bütün sömürgeci, soykırımcı rejim ideolojik yenilgiye uğradı. Zaferi PKK ve Önderlik çizgisi kazandı.

İdeolojik zafer, zaferlerin en büyüğü, en önde gelenidir. İdeolojik zafer kazanamayanlar siyasi, askeri mücadele yürütemez ve kazanamazlar. Dolayısıyla PKK 1982 Zindan Direnişini, ideolojik direnişi kazandığı için daha sonra büyük mücadeleler yürüttü, siyasi ve askeri olarak gelişmeler sağladı. Başka nedenle değil. Zindanda direnemezse, ideolojik zaferi kazanamasaydı dışarıda siyasi ve askeri direniş geliştiremezdi.

Nitekim zindanda direnemeyenler dışarıda gelişemediler. O dönemde yakalanan, tutuklanan, hapse giren sadece PKK değildi. PKK’den daha fazla diğer örgütlerdi. Adını saydığımız bütün Kürt örgütlerinin en önde gelen kadroları, hatta önderleri vardı. DDKD’nin önderi olan Ömer Çetin tutuklanmıştı. Bilmem Kemal Burkay’ın yardımcıları tutuklanmıştı. Rızgari’nin önderi Mümtaz Kotan tutuklanmıştı. İsimleri bile okunmadı direniş içerisinde, onların adı bile yoktu. Bırak direnmeyi de kendini o kadar düşürerek, yaşatmaya girdiler. Baskılar zordu, tabii insan öyle yaptılar diye çok eleştirmek istemiyor ama direniş karşısındaki durumları teslimiyetti. Direnemediler, direniş gösteremediler.

Durum zindanda belirlendi, dışarıda değil. Kemal Burkay çarpıtıyor. 12 Eylül zindanlarında aslında örgütler, ideolojiler denendiler. Diğer bütün örgütler çöküşü yaşarken, PKK 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişinin zaferi temelinde esas büyük zaferini zindanda sağladı.

İşte 30. yıldönümünü yaşıyoruz. 30 yıldır bu büyük direniş bu eylem üzerinde yükseliyor. Hala canlı, taze etkisini sürdürüyor. Öyle bir direniş ki düşman hala büyüklüğünü itiraf ediyor.

Geçen yıl Tayip Erdoğan gitti, Amed’de cezaevi önünde, direnişin önünde eğilmek zorunda kaldı. Tabii sömürmeye çalıştı. Ağlayıp sızlayarak sözde o direnişin sahibiymiş gibi göstermeye çalıştı kendini ama o ayrı bir konu. Gerçekte direnişin ne kadar büyük olduğunu itiraf etmek zorunda kalması önemlidir.

Hala soykırım rejimi üzerindeki etkisi öldürücü düzeydedir, hala halk üzerinde, ulusal demokratik direniş üzerindeki etkisi yönlendirici, çekici, güç-moral-cesaret verici, ölçüye-terbiye çekici, çizgi belirleyici düzeydedir. Hiç kimse şimdiye kadar 14 Temmuz Direniş eyleminin önüne geçemedi. O bir çizgi oldu. Hareketi yöneltti, bugüne kadar getirdi. İhanetle devrimciliğin net ayrımını ortaya koydu. Ne kadar itirafçı, hain çevreler cezaevinde, dışarıda bu etkiyi kırmaya çalıştılarsa da kendi kendilerini teşhir etmekten, zindan direnişinin büyüklüğü karşısında kendi hain yüzlerini ortaya koymaktan öteye bir sonuç alamadılar. En küçük bir zayıflatma gösteremediler.

14 Temmuz Direnişi olurken, kimsenin dışarıda haberi yoktu. Kimse destek de vermedi. Çok sonra öğrendi. Topluma parti mücadelesiyle çok sonra yansıdı, duyuruldu. Ama o kadar etkileyiciydi ki insanlar öğrendikçe, duydukça o etki altında kaldılar. Onun dışına çıkamadılar.

14 Temmuz Direnişinin ölçü ve özellikleri altında oluşan yeni bir toplum ortaya çıktı. Ruhu, duygusu, düşüncesi, davranışı 14 Temmuz direnişçiliği tarafından belirlenen, tanımlanan yeni bir toplum aslında orada başladı.

12 Eylül faşizmine karşı nasıl mücadele etmek gerektiğinin stratejisini, taktiğini de o direniş belirledi. Gerilla da, halk serhildanı da hepsi de aslında zindan direnişinin ideolojik zaferi üzerinde, onu siyasete ve askeri alana taşırma eylemleri olarak geliştiler ve bugüne kadar geldi.

DURAN KALKAN (HEVAL ABBAS)

YORUM GÖNDER

ZİYARETÇİ YORUMLARI

BENZER KONULAR

PARTİ TARİHİ (1.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (2.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (3.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 4.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 5.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 6.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 7.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ (8.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (9. BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 10.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ (11.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 12.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (13.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 14.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 15.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 16.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ (17.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (18.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (19.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (20.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (21.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (22.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 23.BÖLÜM (SON)

BÜYÜK ÖLÜM ORUCU DİRENİŞ GERÇEĞİ