APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (30.BÖLÜM)
ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇISI AMAÇLARI İÇİN KENDİNİ YÜRÜTEN KİŞİDİR
Komutanlık biraz gelişiyor, ancak onunla oynamayı alışkanlık haline getiriyorsunuz. Militanın şerefi, onuru vardır. Bununla oynama, kelimenin tam anlamıyla komutanlığı aşındırmaktır. Bunu yapmayacaksınız. Bunlarla oynamakta belki biraz hoşunuza giden şeyler vardır, ama siz askeri kavramlarda pek yeri olmayan, siyasi olarak da pek anlamı olmayan, toplumdaki bilinen kaybetmiş tip gibi bir doğrunun sahibi olmayarak, o aptallığı incelterek sürdürüyorsunuz. Bu sizi hoşnut ediyor, size yeterli geliyor. Ama bu daha tehlikeli bir durumdur. Çok gerekçe sıralayabilir, “şu nedenden dolayı yapamadım, gücüm yetmedi, istemedim, bağlanamadım” diyebilirsiniz. Ancak bütün bunlarla sadece mücadele sanatının gereklerine uzak olduğunuzu söylüyorsunuz. Yine de utanmadan, “ben varım” demeye devam ediyorsunuz. Bunu çözmeniz gerekir. Bunu çözmedikçe, bu saflarda durmamanız gerekiyor. Kendinizi doğru bir söze sahip kılıncaya kadar kendinizi terbiye etmeyi sürdürmeniz gerekir. Gözümüzün içine soka soka kendinizi yaşatma sevdasından vazgeçmeniz gerekir. Açık söyleyeyim, daha ilk günlerde bile anamız da olsa, bu tip yaklaşımlarla savaşa savaşa yol aldık. Vazgeçmediğimiz hiçbir şey olmadığı gibi, mücadelenin gerekleri için vermediğimiz hiç bir savaş da kalmamıştır. Bunu yapmak çok mu zor? Eğer zorsa üzerinde durun. Biraz akıllı ve vicdanlı olduğunuza inanmak isterim. Özgürlük savaşçısı, önce kendine hakim olan ve amaçları için kendini yürüten kişi demektir. Bu gücünüz de yoksa, o zaman kendinizi başka bir biçimde ele alın. Öncelikle böyle olabilmek için kendinizi değerlendirin. Kendini örtbas etmeye, başka türlü dayatmaya hiç gerek yok.
Öncelikle kendinizi özden ve korkmadan düzeltin. Varsın bütün ayıplarınız ortaya çıksın, belki bu sizi bir çözüme götürebilir. Hiç olmazsa parti yaşamınızda bir saygıya ulaşabilirsiniz. PKK içinde değeri çok yüksek tartışmalar, açıklamalar ve bizzat dönüşümler gerçekleştirmek durumundayız. Bunu sıradanlaştırmanın, çapsızlaştırmanın gereksizliği şurada kalsın, buna cesaret etmek bile -eğer çok ciddi bir aşınma yaşanılmıyorsa- gaflet ve çalışmalara sorumsuzca yaklaşmanın kendisidir. Bu sorumsuzluğu sergiledikten sonra, ciddiyetten bahsetmeniz mümkün olamaz. PKK içinde esasa ulaşmadan duruşunuz, en azından bir gafilin duruşudur. Mevcut tutumlarınızda ısrar, sizi belalı olmaya götürür. Makul bir hazırlık sürecinde sonuca ulaşmayışınız sizin ya anlayışsız birisi olduğunuzu ya da alışıla geldiği gibi partinin imkanlarını ele geçirerek bireysel özlemlerden tutalım, kendi sınıfsal amaçlarına ulaşma çabasında olan birisi konumunda olduğunuzu gösterir. En büyük silahınız, anlamamakta ısrar etmektir. Biricik silahınız, gözünüzü kapatmaktır; bukalemun gibi ortama göre renk verme sanatıdır. Bununla ancak sahtelik veya farklı bir konum yutturulmak istenilebilir. İradeniz dışında da olsa yoğunca yaşadığınız durum budur. Sözünüz çok açık, tavrınız da çok yeterli ve keskin değil. “Eğitime ihtiyacım var” diyorsunuz. Oldukça eğitilmenize rağmen, pratikte şimdiye kadar doğru ses veren kim? Doğruya, yerinde ve zamanında anlam veren kim? Utanmadan çok bireysel tutumlarınızla yaşayacaksınız demeyeceğim, yaşama da en azından kendinize güvence sağlayacak kadar bile bağlanamıyorsunuz. Her türlü ilgisizlik, anlamama, görememe, yaşamın gereklerinden çok uzak durma, belirgin özelliklerinizdendir. “Ne olmuş biraz ilgisiz dursam, ne olmuş bazı temel doğruları daha fazla sorun yapmasam, çok daha önemli taktik görevler var, ne olur bunları başkasına bıraksam, ne olur kendimi sıradan bir çalışma ile sınırlandırsam, ne olur kendimi idare edecek bir tutumu esas alsam” diyorsunuz ve bunları yapıyorsunuz. Belki sizin yoğunca istediğiniz de budur.
Fakat, “ben neredeyim, görevim nedir, düşmanım kimdir” diye hiç kendinize sormuyor musunuz? Tehlikenin nereden geldiğini bilmiyorsunuz. Tehlikeyi ancak burnunuza değince veya beyninizi parçalayınca -ki, onu da duyduğunuzu sanmıyorum- fark ediyorsunuz. Bu doğru değil. Arsızlığın, kendinden vazgeçilmişliğin bu biçimine ender rastlanılır. Benim kendi tutumumda bir aldatmacanın olabileceğini sanmıyorum. Bende gerçeğin arayıcılığı şiddetlidir. Bütün yaklaşımlarımla bilinç gerçeğini yakalama ve onu devrimle dönüştürme müthiş düzeydedir. Ama buna rağmen sizin kendinizi bu kadar kandırmanızı anlayamıyorum. Benimkiyle tersi bir konum. Gerçekle bağlantınızı kesiyor, dönüştürülmesi ve başarılması gereken bir şey varsa ona da sırtınızı dönüyorsunuz. Bunu size kim öğretti, bu yöntem kimden kaldı. Burada en büyük silahınız, “gerçeğe gözümü kaparım”, bırak en küçük bir doğruyu yapmayı, “onunla ilgimin olmadığını göstermek için her türlü numarayı çeviririm” biçimindeki yaklaşımları sergilemektir. Şimdi durumlarınız böyledir. İddiasız kişilik, temel tarihi-toplumsal gerçeklerden, olup bitenden habersiz, çok bencil ve bireyci kılınmış kişiliktir.
Nasıl ki toplumda bir hamallığa, bir kapıcılığa bin kişi hücum ederse, siz de PKK içinde öyle bir hamal, bir kapıcı gibisiniz. Görevi yerine getirmeye, başarıya değil küçük bir yetkiye hücum ediyorsunuz. Yetki devrimciliği dediğimiz, o kendini yaşatma ve keyfi tutumlar dediğimiz her şey toplumdaki efendinin kapıcılığı için, devletin küçük bir memurluğu için hücum eden kişiliktir. Bunu yansıtıyorsunuz ve bu beş para etmez, oldukça da tehlikelidir. Saflarımızda yetki devrimciliği yapmak, keyfi ve küçük bazı tatminlerle kendini yaşatmak çığ gibi gelişmiş. Erken iktidar olma hastalığından tutalım, bir yetkinin canını çıkartmaktan, onunla kendini tatmin etmeye kadar pek çok yaklaşım sergileniyor. Savaşçılığı dumura uğratma, savaşçılığın bir sanat olduğunu göz ardı etme ve onun bütün gerçeklerini bir tarafa bırakma yaşanıyor. Bunun nasıl geliştiğine şaşıyorum? Buna neden bu kadar hevesleniyorsunuz? Kaldı ki bunların sonucunu acı ödüyorsunuz. Düşman karşısında imha oluyor, halkın üstünde bela kesiliyorsunuz.
Durumunuz tam bir felaket halini alıyor. Hiçbir şey vermemiş, yıllardır yemiş içmiş, daha da gözü kara bir biçimde “başka şey de istiyorum” diyor. Bir düşkün bile böyle isteyemez. Yine de bunlar arkadaştırlar, ben bu insanları tanıyorum. Zaruretlerden ötürü bir takım çirkin konulara girmişlerdir. Şans versen hepsi çok iyi bir insan da olabilir diyorum. Ama saflarda yüceliğin, güzelliğin ve başarının bütün olanaklarını, gereklerini, emredileni bir tarafa bırakıp “ben kendimi nasıl yaşatacağım” diyorlarsa, ben bunlara düşkün derim, böyle yaşayamazsınız derim. “Ülkede ben buna alıştırılmışım” derseniz, sizi alıştıran da düşkündür derim. Kimden öğrendiniz bunu? Ortada PKK tarihi var; Mazlum nedir, Zilan nedir? Neden onları göz önüne getirmiyorsunuz. Onlar, sizin gibi bencillik yaptılar mı? Onlar, sizin gibi yetkilerine sığınarak en küçük bir çıkarcılık yaptılar mı? Yok! Peki sizin bu yaptığınız nedir? Nasıl cesaret ediyorsunuz? Cevabınız yok. Siz ajan mısınız, bela mısınız? Yok!
Mazlum kişiliğini doğuranla, sizin bu sahte savaşlarınızı doğuran çalışmalar farklıdır. Bizim biraz aşıladığımız değerlerle, onların savaşçılığıyla sizin sözümona etrafınıza ucuzca “sana komutanlık veriyorum, yetki veriyorum, sana şu bireysel menfaati veriyorum” demeniz farklıdır. Siz böyle idare ettiniz. Sizin marifetleriniz, sizin yaşam tarzınız buna götürüyor. Neden kendinizi örtbas edeceksiniz? Devrimin yüksek değerlerine bağlı olmayı bilememiş, en önemlisi de bu değerli insanları tanımamışsınız. Bunların çoğu gencecikti. Siz, onlara gereken değeri vermemişsiniz. Ve en önemlisi de tehlikeli tipleri komutan diye başa geçirmişsiniz. Ahbap çavuşların birbirlerini kandırması gibi kendi etrafınızı da örgütlemişsiniz. Ama olan partiye oluyor. O kadar silahı, o kadar savaşçıyı size verdik, kırk yıl uğraşsanız bunların bir tanesini karşılayabilir misiniz? Tabii sizin için bunlar önemli değil. “Önderlik yapar” diyorsunuz. Peki vicdan nerede, görev nerede? Kendinizi nasıl inandıracaksınız? Neden ideolojinin, neden kılı kırk yararcasına komuta çizgisinde ısrarın gerektiği şimdi daha iyi anlaşılıyor. Varsa bir namus duygunuz, dağlar gibi görevler var. Yaşamanın bütün yol ve yöntemlerini size gösterdik. Benim bu yaşamım, bu duruşum ne anlama geliyor? Benim bu görev, yetki komutanlığım ne anlama geliyor? Bunun hesabını verecek durumda değilseniz, peki ne duruyorsunuz? Niye anlaşılmaz bir biçimde konuşuyorsunuz? Madem bir görevi başarma durumunuz yok, o halde o görevde niye kalıyorsunuz? “İnsanları tanımıyorum” diyorsunuz, insan tanımayan kişi yönetici olur mu? Savaşçısınız, “kendime hakim olamıyorum” diyorsunuz, kendine hakim olmayanın ismi bellidir. Bu kişilikler, PKK içine alınır mı? Onun eline silah verilir mi? O, namuslu insanların içine alınır mı? Mikrop taşıyıcısıdır. Enterne edeceksin, burada dur diyeceksin.
Bu kişileri aylarca saflarda bırakıyorsunuz, işte bunlar da teslimiyete götürüyor. Bizim tarihi çalışmalarımızı sabote ediyor. Peki bunun hesabını nasıl vereceksiniz? Alışmışsınız, “bir şey olmaz” diyorsunuz. Bu gelişmeler sizin emeğinizle olmadı, işler sizin çabanızla buraya kadar gelmedi. En hafif deyimle ucuz yaşıyorsunuz, sözümona yerinden, komutanlığından memnun olmayanlar var. Ne komutanlığı, ne yeri, sen bir suçlusun. Sen burada bir parça ekmek bile yemeyecek kadar haktan yoksunsun. Sen işe yaramazın birisin, senin burada hiç bir yerin olamaz. Savaşta sadece zarar verdiniz. Kaç yıldır PKK‟deyseniz, o kadar fazla zarar verdiniz. Zarar verenler şimdi hak arayışında. Hesap vermesi gerekenler, şimdi bizden yer istiyor. Siz de bunlara göz yumuyorsunuz. Çünkü yıllarca bunlarla uzlaşmışsınız. Çünkü görevlerinize sahip çıkmamışsınız. Çünkü biraz da onlar gibisiniz. Peki, bu olup bitenlerin hesabını kim, nasıl verecek? Bırakalım bana hesap vermeyi, vicdan diye bir sorununuz var mı? Ben olsam, o dağlarda değil öyle sorunlar yaşamak, oralarda en kutsal birlikler oluşurdu. İnsan kendisinden utanır, bu kişiliklerinizle ne kadar bu dağlara yaraşıyorsunuz? Bu silahlara, bu kişilikler ne kadar yaraşır? Kendinize neden sormuyorsunuz? Kendine “ben PKK‟liyim, ben savaşçıyım, gururluyum, onurluyum” diyen varsa, bunları yeniden gözden geçirecek. Kendinizi de bizi de kandırmayın. Göreve gücünüz yetmiyorsa görev istemeyin. Görev aldığınızdaysa yüklenin. Her şeyin öncesi ve kutsalı görevdir, o görevin başarısıdır. Siz ise ağzınızı bile yorma gereği duymuyorsunuz. Beyninizi zorlama, olup biteni anlama gereğini bile duymuyorsunuz. Alışmışsınız, “yine de PKK‟de yaşam var” diyorsunuz. PKK‟de ne yaşamı var? PKK‟de böyle yaşamın olduğunu kim söyledi. Gücünüz yetmiyorsa açıkça, “benim durumum bu, zordayım, bana dilenci gibi bir yemek yedirirseniz size bin şükür ederim” deyin. Gerçeğiniz buysa, yiğitçe adam gibi söyleyin sizi besleyelim.
Fakat savaşçı olmaya, anlı şanlı komutan olmaya geliyorsunuz. Bu kelimelerin ne anlam ifade ettiğini ne zaman öğreneceksiniz? Tamam, düzen sizi demagojik yapmıştır. Herkes yalanla yaşıyor, ama biz de size bir şeyler öğrettiğimize inanıyoruz. Kaldı ki ortada olan sizin canınızdır. Bunu öğreneceksiniz, öğrenir ve gereklerini yaparsanız görev, komutanlık olur. Bu konularda kendinizi aldatmayın, görüyorsunuz ki hesap veremiyorsunuz. Sözümona, değerlere; bize ne kadar bağlı olduğunuzu da söylemekten vazgeçmiyorsunuz. Biz bazı önemli dersleri veriyoruz. Bireysel olarak zengin yaşamanın da dersini veriyoruz. Yaşamanın emekle, düşünceyle bağlantısını ve bilinen bütün gereklerini size gösteriyorum. Ancak sözümona yeni bir tarzınız varmış gibi kendi bildiğinizi okumak hoşunuza gidiyor. Bunun ne tarzı olduğu ortada. Kendine hakim olamayanın düşman karşısındaki duruşu ve yaşantısının sonuçları ortadadır. Sizleri anlayamıyorum, çözemiyorum. Çok mu güçsüz bırakılmışsınız, çok mu zavallısınız? Hiç bir söze sahiplik edemeyecek kadar güçsüz müsünüz? Gerçekleri göremeyecek kadar kör müsünüz? Gideceğiniz bir çok yerde de aynı durumlara yol açacaksınız. Belki de intikam alırcasına bunu yapacaksınız. Yiğitlik bu mudur? Siz bildiğinizi yapmaya devam etseniz de ben tedbirimi aldım. “Her tür aşağılık durum benim için müstahaktır” diyorsunuz. Sizde böyle bir felsefe var, onun da farkındayım. “Bana ne yapılsa yeridir, benim sanatım budur, ben başka bir işe yaramam” diyorsunuz. Bu sanatın nasıl icra edildiğini biliyorum. Tüm bunları “kader” diye, “hoşuma gidiyor” diye dayatabilirsiniz. Ancak günü geldiğinde bunları gücümüz ölçüsünde silip süpürürüz. Bunların hepsi toplumda yaygınca yaşanıyor. Siz de bunları içimizde yaşatmak istiyorsunuz. Bu yaptıklarınıza şaşırmıyorum, fakat bana göre yine de bir yanılgı var.
Çünkü bütün bunları kasıtlı yaptığınızı sanmıyorum. Ya tam yalancı ve sahtekar olun ya da mümkünse bunlardan uzaklaşın. Bunun için ısrarla üzerinizde duruyorum. Benim görevim bu. Hiç kimse bunu “kader” diye dayatamaz. Toplumda bunların yaşanmasını anlıyoruz, ama içimizde bunlar olamaz.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER