APOCU MİLİTAN KİŞİLK (42.BÖLÜM)
HER AN HER ŞEYE HAZIR OLAN KİŞİ KAZANAN VE FETHEDEN KİŞİDİR
Hızından hiçbir şey eksilmeden kendini dayatan, mücadele gerçeklerimize doğru, yeterli yaklaşmamayı ifade eden ve artık dayanılmaz boyutlara ulaşan durumların yorumunu doğru yapmamız gerekiyor. En temel işlerimiz söz konusu olduğunda, onlara ilgi, yöntem ve üslup yetersizliğiyle yaklaşmanız, buna cesaret etmeniz ve böyle yaşanabileceğini sanmanız, herhalde kendinize yapabileceğiniz en büyük kötülük olur. Bir insanın kendine bu kadar kötülük etmeye hakkı yoktur. Bu biçimde yaşamı kurtarmak şurada kalsın, onu bir suç olmaktan bile çıkaramazsınız. Bu ne ağızlardır, bu ne yöntemlerdir, bu ne anlayışlardır, bu ne yaklaşımlardır, bu ne tarz ve tempodur, bu ne üsluptur? Bununla ne kazanılır, ne korunur, ne geliştirilir? Eğer bunların doğru yorumunu kendinize sorun yapmazsanız, o zaman sadece sınıfta çakılıp kalmakla yetinmeyeceksiniz, bir de tepe taklak baş aşağı gideceksiniz. Nitekim gerçeğimizde sıkça yaşanan biraz da budur. Bunları düzeltmek bunun için büyük bir öneme haizdir. Tüm gücümle buna katkı sunmak ve payıma düşeni yapmaktan bir an bile tereddüt etmediğim ve kaçmadığım halde, sizlerin sürekli ters yorumlamanız ve bireycilik temelinde kendinize yol bulmanız çok ciddi bir hesap hatası olmuştur. Sosyalist tarzı yakalayamamanız ve onu küçük burjuva kurnazlığıyla boşa çıkarmanız, herhalde ömür boyu kendinize yapabileceğiniz en büyük kötülük olmuştur.
Sosyalist eğitimi hafif ele almak ve devrimci emek sürecini sorumsuzca ve bireycilikle kapatmak, sadece kişinin ne kadar iflah olmaz olduğunu gösterir. Başka hiçbir şeye ve o birey açısından da herhangi bir gelişmeye yol açmaz. Size çaresizsiniz desem, bu pek gerçekçi olmaz. Çünkü ortada sözler var. İnanılmaz zorluklarla karşı karşıyasınız desek, bu da gerçeği ifade etmez. İmkan kıtlığıdır desek, bu da gerçeğimize uygun değildir. Sizinki niçin devrimci olduğunuzu ve nasıl devrimcilik yapmak gerektiğini size kabul ettiremememiz, ne idüğü belirsiz amaçlarla ve yine ne idüğü belirsiz yaklaşımlarla dolanıp durmanızdır. Kendini öz disipline tabi tutma, yaşamı büyük bir sorun yapıp üzerine gitme, yaşamı kazanmanın hesabını bütün tutarlılığıyla önüne koyma ve en çok da bunun sosyalist emek süreciyle bağlantısını kurma yerine, bütün bunları dışlamanız sizin karmakarışık durumlarınızı ifade ediyor. Yıllardır sorumluluk düzeyi çok gelişkin olması gereken arkadaşların bile halen bununla bağdaşır bir pratiğe yol açmamaları düşündürücü ve esef vericidir. Bu kadar imkanı yakaladığı halde, onu kullanmaması veya sağ kullanması kendine yapabileceği en önemli kötülük olmuştur. Neden böyle yapılıyor? Bu, yıllardır niye böyle sürdürülüyor? Nereye varılmak isteniliyor? Her gün kendi kendime sorduğum sorular bunlar oluyor. Gelişme gereğini duymama, işlere doğru yaklaşım gereğini duymama, her şeyi örgütün sırtına yıkma nasıl bir anlayıştır, nasıl bir hesaptır? Bunu kestirmek gerçekten zordur.
Önderlik tarzını yakalayamamanın, kendini işlere başarıyla yaklaştıramamanın ve böylece ortada sallanıp durmanın nasıl kabul gördüğünü anlamak oldukça zor. Bu durum, özellikle son dönemlerde kitleselleşme ve biraz da iktidarlaşma durumu ortaya çıkınca, kendini çarpıcı bir biçimde açığa vuruyor. Yetkiyle örgüt içi değerleri bireysel tasarrufa çekme bir mücadele tarzı haline gelmiş. Sizin yönteminiz sosyalist emekle savaşarak tam başarıya götürme biçiminde gelişim göstermiyor. Bazı imkanları özellikle kişinin güçlendirilmesi temelinde kullanmaya ağırlık vermeniz büyük bir yöntem hatası, ondan da öteye sınıf eğiliminizin kendini ele vermesi oluyor. Küçük burjuva sınıf özelliğiniz ve özelikle geçmiş feodal aile yapısıyla da ilişkilenmeniz, sizi çok erkenden kendi bireyciliğini güçlendirmeye götürüyor. PKK içinde yürümeyecek bir tarza sevdalanmanız en büyük hesap hatanız olmuştur. Bu hesap hatanızın sonuçlarını kendinize de, örgüte de sürekli çektiriyorsunuz. Yetkiye sarılmanız, iktidarı ucuz ele almayı tasarlamanız, hakim olma ve etkinlik kurmanın böyle ucuz köylü kurnazlıklarıyla mümkün olacağına kendinizi inandırmanız, sonuçta sefaletinizi ve basitliğinizi ortaya çıkarmıştır. Bu işin emekle bağını kurmamanız ve devrimci emeğin yaratıcılığını esas almamanız, bu temelde siyasi ve askeri çalışma geliştirmemeniz ve onu dışlamanız, sizin mevcut durumunuzun izahıdır. Böyle devam ederseniz başka türlü de olamazsınız. Dünyada köylüler kadar kendini kurnaz ve köşe dönmeci sanan başka bir sınıf yoktur. Ama en iflas eden, bir hiç durumunda olan da odur. Sizin parti içindeki konumuz bu köylü özelliğini oldukça andırıyor. Büyük bir kısmınız da küçük burjuva esnaf kökene sahipsiniz. Onların da durumu aynıdır. Bir dükkancı küçük burjuvanın mülkiyet anlayışı ortadadır. Kendini hep kurnaz sanır ve dar ufkunu dünya merkezinin yerine koyar, ama onun da ne kadar iflas konumunda olduğunu, güncel durum daha iyi gösteriyor. Bu tip kişiliklerle kaplanmış örgüt yapımız sosyalist bir büyüklüğe ulaşamaz. Bu tip kişilikler böyle bir gelişme önünde engeldirler.
Herhalde bu sınıf özellikleriniz nedeniyle sosyalist eğitimi esas alamıyorsunuz ve erkenden köşeyi dönmek isteyen köylü veya esnaf gibi, biraz kitleselleşme ve beklenmedik iktidarlaşma olanakları ortaya çıkınca, siz de erkenden iktidar olmak, güç ve yetki sahibi olmak istiyorsunuz. Tabii PKK‟nin genel örgüt ölçüleri buna fırsat vermeyince de, tasfiyeciliğe, bunalıma yöneliyorsunuz, bozgunculuğa yöneliyorsunuz. Sosyalist tarzı kendinize yediremediğiniz için, örgütü boşa çıkarmaya, örgütte protestoculuğu geliştirmeye başlıyorsunuz. Örgüt içi yapımızda yaşanan biraz da budur. Birçok kadromuz etrafında ayarlama yapmakla, kendini yetki ve etki sahibi kılmakla uğraşıyor. Tabii bu yanlış bir yöntemdir. Fakat erkenden yetki ve iktidara yaklaşım göstermek, kendinizi bir an önce güç sahibi kılmak hoşunuza gidiyor. Halbuki buna cesaret etmek bir nevi hırsızlıktır ve bu da ancak emek gaspıyla mümkün olabilir. Bunu da göremiyorsunuz ve göremediğiniz için de demagojiye, yanıltmaya, her türlü subjektif ve gerçekçi olmayan izahlara başvuruyorsunuz. Bu açıdan PKK diyalektiğini veya esas gelişme tarzını yakalayamamanız, kişiliğinizin buna elvermemesi sizi de, partiyi de zorlayacaktır. Daha çok da bireyi zorlayacaktır. Zorlanmanızın temel nedeni de budur ve bunu çok önceden anlamanız gerekirdi. Bu temelde kendine yönelen çok az sayıda kişi var. Bu kadar yoğun eğitim çabalarımıza rağmen, bir fırsat bulduğunuzda hemen kendinizi konuşturuyorsunuz. Tabii burada konuşturulan bireyciliktir.
Çok az kişi sosyalist dürüstlük ve emek yaklaşımıyla bize yaklaşıyor. Özellikle ustalık söz konusu olduğunda bu daha da azalıyor. Çok ciddi bir eğitimle karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Fakat sorunumuz sadece eğitim değil, yıllardır parti içinde her türlü eğitimi görenlerin yarattığı sorunlar daha ağırdır. Onlar için gerekli olan eğitimden ziyade kendilerini ıslah etme ve düzeltmeleridir. Bu kişiliklerin pratikleri, iktidar olmak şurada kalsın, savaş alanlarında, düşman karşısında kendilerini yerle bir olmaya götürüyor. Elbette ki, gafil bir kişilikle iktidar olunamaz. Yani birçoklarının yetki ve iktidar anlayışları, düşmanın küçük bir saldırısı karşısında kendilerini yerle bir olmaya götürür. Nitekim pratikler de onu gösteriyor. Örnekler bu kişiliğin gafletinin ne kadar tahripkar olabileceğini her gün gösteriyor. Neden böyledirler? Neden ısrarla böyle devam ediyorlar? Buna, sınıf eğilimi diyoruz. Böyle yapmak hoşlarına gidiyor. “Bir tutarsa” diyor. Büyük bir kısmının çok ucuz “başkanlık” sevdaları var. Herkes benden daha fazla kendini “önderlik” havasına kaptırmış gidiyor. Böyle ucuz “önder” olmak çok hoşlarına gidiyor. Aslında bu bir Kürt hastalığıdır ve daha da boyutlandırılıp tarihi temeli ortaya konulabilir. Yoksul düşmüş ve her şeyden mahrum bırakılmış. Bir iktidar fırsatı yakalayınca da kendini kaybediyor. Bu hastalık derin olacağa benziyor. İşbirlikçiler de çoğunlukla kendilerini iktidar sanırlar. Aslında bir oyuncaktır, maşadır, fakat devlete sahip olduğunu sanır. Bizdeki işbirlikçilik budur, uşaklıktır, hainliktir. Ama “ben en iyiyim, çünkü devletleyim” der. Devletle olmanın ne anlama geldiğini belki sonradan fark edecekler. Bizdeki de aynı şeydir. İktidar olayında da durum böyledir. Aslında iktidarın ne olduğunu bile bilmiyor, iktidarın savaşla bağlantısını göremiyor.
Nasıl bir savaşla iktidar, etki ve yetki sahibi olunacağını, örgüt çalışmasının ne olduğunu hiç aklına bile getirmek istemiyor. Tersine, yüzyılların boşluğunu ucuzundan gidermek ve kendini tatmin etmek istiyor. Oysa gerçekçi değil, böyle iktidar olunamaz. Olsa olsa kendini bilmezin biri, bir baş belası olunur. Bu gerçekleri kendisine biraz hissettirince, karşı tepki olarak tekrar derinliğine bir kölelik yaşamını geliştiriyor. “Eğer böyle iktidar olamayacaksam, o zaman ben de eski köle tarzımı biraz inceltip sürdüreceğim” deniliyor. Tepki, ya ucuz “iktidar” olmak ya da eski köle kalmak biçiminde geliştiriliyor. Bunun aşılmasını sorun yapmak, doğru tarzı esas almak bir türlü akla getirilmek istenmiyor. Üzerinize biraz geldiğimizde en basit birisi olup çıkıyorsunuz. Ortamı biraz açık bırakıyoruz, o zaman da canavar kesiliyorsunuz. Neden böyle oluyor? Bunun doğru bir biçimi yok mu? Doğru bir iktidarlaşmayı ve bunun her alandaki çalışma tarzına yansıtılmasını bulmayacak mısınız? O zaman ne diye eğitim görüyorsunuz? Ne diye pratik görev talep ediyorsunuz? Bu kadar yanlışlık yaparak, yetersizlik sergileyerek ne olacaksınız? Böyle bir tutum sahibinin savaşçılığı yenilgidir, kendisinin sağ olması da tesadüfidir. Bu tutum, belki de düşmanın verdiği zarardan daha fazla zarara yol açmıştır. Dolayısıyla tarzı değiştirmeniz, biraz yorum kabiliyetinizi geliştirmeniz gerekiyor. Benim size sunduğum değerlendirmeler hayli yoruma açıktır. Ama siz inceleme gereği bile duymuyorsunuz. Orada öyle yorumlanacak hususlar var ki, size dağlar kadar bilinç ve doğru yaklaşım verebilir. Ne kadar geliştirirsek geliştirelim, bizimkinin yaptığı ya es geçmektir ya da kendisine gerekli olduğu gibi veya kendi eğilimlerine, bireyciliğine hizmet ettiği oranda ilgi göstermektir. Bu da, “benim için ne kadar faydalıysa, o kadar iyidir” yaklaşımı oluyor. Yoksa “örgüt için, partinin objektif ölçüleri için ne kadar gerekliyse kendimi ona göre katabilmeliyim” biçiminde düşünülmüyor ve buna gelinmiyor.
Uzlaşmacılık dediğimiz olay, bireyciliğinizin aleyhine bile olsa, hoşunuza da gitmese, size zor da gelse, örgütün temel değerlerine katılmanız yerine, örgütün değerlerini kendi keyfi eğiliminize tabi tutmanızdır. “Bu kadar hoşuma gidiyor, bu kadar eğilimime cevap veriyor, ben de örgüt işleyişine o kadar katılırım” diyorsunuz. İşte sınıf uzlaşmacılığı budur. Ve bunu da parti gerçekliği kabul etmez. Çünkü partide uzlaşma olmaz. Partide mutlaka ideolojik, politik ve örgütsel birlik esas alınır. Parti budur. Cephe örgütü olsa, orada uzlaşma anlayışınıza göre yer bulabilirsiniz ve sınıf özelliklerinizi uzlaşarak yaşayabilirsiniz. Ama partinin birliği, hele çekirdek birliği söz konusu olduğunda, kesinlikle uzlaşmaya yer yoktur. Burada erime şartı vardır. Parti ölçüleri içinde kim eriyor diye sorarsak belki de hiç kimse çıkmayacak. Çıksa bile, çok yanılgılı ve çok yüzeysel cevaplar verilecektir. Gerçeği böyle değerlendirip eğitim ve tecrübeyi güçlendirme lehine kullanacağınıza, yine “biraz daha yetkiye dayanayım, PKK‟yi biraz daha yanılgılı ele alayım, bireyciliğimi biraz daha derinleştireyim ve kendimi katmayayım, kendimi frenleyeyim” hesapları içindesiniz. Sizin tutumunuzu günlük olarak bu temelde izlemek benim için hiç doğru bir şey değildir. Şu anda PKK‟de yaşanan en yoğun sınıf savaşımı bu özelliklerinizledir. Farkında değilsiniz, ama parti sizinle savaşıyor ve siz de partiyle savaşıyorsunuz. Yetmezliğin altında bu var, yetmezlik bir sınıf savaşımı biçimidir. İlgi yetersizliği, üslup yetersizliği, anlama yetersizliği, hepsi sınıf savaşımıdır. Öyle doğal özelikler değil, kişinin şu veya bu nedenle oluşan normal bir doğal özelliği de değildir. Bunların hepsi sınıf mücadelesine girer. Bu tür yetersizlikler kendilerini daha çok askeri taktiklerde, temel örgüt çalışmalarında açığa vurur. Siz, çizginin çok gerisinde, dışında, hatta çizgiye karşıt konumdasınız. Ve ancak böyle bir izahla durumunuzu ortaya koyabilirsiniz. Bütün bunları biz de gözden geçiriyoruz. Bu kadar çabaya rağmen, neden bu kadar büyük bir inatla parti içinde kendinizi bu şekilde yaşatıyorsunuz? Sosyalist önderlikte iddialı olduğuma göre, bu sınıf özellikleriniz niye bu kadar yaşayabildi veya yaşatabildiniz? Biz mi zayıftık? Biz mi etkili yöntemlerle üzerinize gelemedik? Dolayısıyla bizim yöntemlerimiz daha nasıl etkili olmalı? Sizlere yaklaşımı daha nasıl derinleştirmeliyiz? Bunlar benim için de çok önemli sorulardır.
Yoksa sizin karnınızı doyurmak bile bir sorundur. Hatta sizin bu kişiliklerinizi taşımak bile bizim açımızdan tahammülü zor bir iştir. Bu kadar yaramaz ve yetmez kişilikleri, kendini komalık gibi savaş ortamına atan birini ne yapacağız? Saflarda neden bu kadar hastayı taşıyalım? Bu kadar zeka geriliği varken, ordulaşıyorlar biçiminde neden kendimizi aldatalım. Doğru dürüst bir taktiğe bile işlerlik kazandırmayacaklarsa, düşmana doğru dürüst yönelmeyi planlayamayacaklarsa, bunlar komutandır, şöyle devrimcidir, böyle savaşçıdır diye niçin paye biçelim? Biz bunları düşünüyoruz, sizin de mutlaka düşünmeniz ve yorumu doğru yapmanız gerekiyor? Sizleri taşımaya mecbur değiliz. Çünkü sosyalist örgüt, özgürlük örgütüdür, gönüllülük örgütüdür. Siz bir köle olarak bize katılmıyorsunuz, yüce amaçların zaferi uğruna katılıyorsunuz. O zaman bu amaçlara nasıl ulaşılır sorusuna da cevap vermeniz gerekir. Aksi halde adama “bela mısınız veya geri zekalı mısınız” derler. Elinizden neden iş gelmesin? İnsan üretken bir varlıktır, insan her şeyin esasıdır, neden gelişmesin? Bu da sizin kendinize sormanız gereken bir sorudur. Kendinize bu soruyu sormadan yaşayamazsınız, doğru cevabı vermeden hiç yaşayamazsınız. Bizdeki köylü yaşam tarzı, esnaf yaşam tarzı bütün sonuçlarıyla ortadadır. Hain, işbirlikçi kesimlerin yaşam tarzı ortadadır. Bunlar hiçbir şeyin sahibi değildirler. Ne aklın, ne şerefin, ne onurun, ne ülkenin, ne kimliğin, ne yüceliğin, ne saygının, ne sevginin, hiç bir şeyin sahibi değildirler. Eğer bunlar gerçekse, o zaman biz neye ve nasıl yüklenmek zorundayız? Bunlar sizin için yakıcı sorulardır ve doğru cevaplandırıldığında yaratıcığa yol açar. Buna rağmen saflarımızdaki yaratıcılıktan uzak tarzı görüyoruz. Sizlerin günlük yaşamınızı da görüyoruz. İçinde fethetme tutkusunu yaratan kaç kişi var? İçinde yoldaşlığı esas alan ve yaşamı doğru yorumlayan kaç kişi var? Doğru sınıf mücadelesini ve sosyalist önderlik tarzını yürüten kaç kişi var? Bunlar sizin için hep yeni sorulardır. Yıllardır belki de ilk defa böyle sorularla karşı karşıya geliyorsunuz. Halbuki en temel sorulardır. Başka türlü insan sosyalist olamaz.
Elbette bir örgüt davanız varsa, sosyalist bir kimlikle savaşmakta iddialıysanız, bunlar o zaman anlam ifade eder. Allah‟ın bir zavallısıysanız, ciddi bir siyasi ve örgütsel mücadeleden haberiniz yoksa, laf olsun diye veya dostlar alış verişte görsünler diye katılmışsanız, o zaman sizin bu yaklaşımınız sizi zora sokar. Bu tarz aşılmadığı için, Türkiye ve Kürdistan‟da bütün örgütler tasfiye olmuştur. Biz biraz zorluyoruz. Gelişmeleri halen bizim tutumuz sürdürüyor. Benim bu tarzım olmasa, çalışmaya biraz bu biçimde bir yüklenim olmasa, acaba adınızı bile ağzınıza alabilir miydiniz? Bir tek savaş mevzisi elinizde kalabilir miydi? Kendi pratiğinizi gözden geçirin ve bunlara cevap verin. Sosyalist yaratıcılık tarzıyla kaç kişi ayaktadır cevap versin. Cevap veremeyişiniz sizin haklı ve doğru olduğunuzu mu gösterir? Veya sübjektif niyetlerle kendinizi savunmanız doğru yolda olduğunuzu mu gösterir? Hayır, zorlanıyorsunuz, sıkılıyorsunuz. O zaman emekten hiçbir şey anlamamışsınız. Hele sosyalist emek aklınızdan bile geçmez. Yaşamınızın ne kadarı sömürgeciliğe, ne kadarı işbirlikçiliğe, ne kadarı küçük burjuvaya özgürlük tanıdığı belli değildir. Ne kadar kendiniz için yaşadığınız da bilinmez. Bu kadar yaşam hatası, plan hatası olanlar sosyalist olamaz, örgüt adamı, örgüt üyesi olamazlar. Bunlardan çıkarılacak sonuç; kendinizi doğru örgütleştirmeniz, doğru örgüt üyesi haline getirmeniz ve bunun ölçülerini asgari düzeyde de olsa temsil etmenizdir. Bu da sizin sorununuzdur. Unutmayın ki, doğru dürüst bir tartışmaya, doğru dürüst bir planlamaya ve işbölümüne bile gelemiyorsunuz. Aldığınız bütün görevler çok kısa süre içinde özünden boşaltılıyor, bayatlıyor ve çürüyor. Yüksek başarı arz eden tutumlar azdır. Beş, on kişi “bu işe varız” desin, ben zaferi sağlayabileceğimi söyleyeyim, ama yoktur. Gidilen bütün alanlarda geliştirilen tek şey ucuz şikayetçiliktir. Buradan aldıklarını sağa, sola ucuz satmadır. Buna en yakın dönemde eğittiklerimiz de dahildir. Bizden biraz öğreniyor, bunları satıyor ve bununla birkaç yıl yaşayabileceğini planlıyor. Şimdiye kadar hep böyle yaptılar. Sonuç örgütün başına bela olmadır.
Doğru bir çalışmanın sahibi olmadan, bu dünyada hiç kimse sana yer vermez. Başarı imkanını kendinizde yakalamadan, örgüt içinde de, dışında da azmettiğiniz ve amaç bellediğiniz konularda söz sahibi olmazsınız, bir iddianız ve başarınız olmaz. Aslında bütün bunlara çözüm bulmuştuk, fakat siz yorumu bizim gibi doğru yapamadınız. Ayları ve yılları ucuz geçirdiniz, şimdi de zorlanıyorsunuz, pratik içinde daha da zorlanıyorsunuz. Elinizden öyle fazla yüksek bir başarı gelmiyor. Çocuklar gibi şikayet etmekten öteye gidemiyorsunuz. Oysa önder bu değildir. Belirttiğim gibi önderlik, işlerde başarıyı mümkün kılan yaklaşımın sahibidir. Önderlik, bu konuda engel tanımayan, engelleri aşan, engel ne kadar içte, ne kadar dışta ve ne kadar zorlu olursa olsun, hepsine cevap veren kişiliktir. İşleri düzeltebilen, yola sokabilen ve bunu gözetebilen kişiliktir. Önderlik tanımı budur. Ama size göre her türlü sıfat yakıştırılabilir. “Önderlik ağalıktır”dan tutalım, “önderlik sevdalanmadır”a kadar; “önderlik ucuz yaşam sahibi olmaktır”dan tutalım “önderlik kendi değerlerini hovardaca çarçur etmedir veya sonuçları toplayamama ve gözetememenin her biçimidir”e kadar birçok tanımı yakıştırabilirsiniz. Açık ki sizin yaşamınız Önderlik gerçeklerimizle çelişiyor. Bütün bunları görüp kendinizi eğiteceğinize, es geçiyorsunuz. Biraz eğitim aldığınızda “bununla bireyciliği derinleştirelim” diyorsunuz. Ortamı yakaladığınızda “biraz daha kendimizi konuşturalım” hesabı yapıyorsunuz. Bu, atadan kalma bir ideolojidir. “Bir ağalık da biz oluşturalım, bir beylik veya bir uşaklık tarzını da ben geliştireyim” diyorsunuz. Hoşa giden olay budur. Yoksa biraz benim gibi yapsaydınız, kesin böyle olmazdı. Ben de buralara kadar geldim ve bu işe sıfır imkanlarla başladım. Ama çalıştım, ilişkilere uzandım, ilişki yarattım ve sonuçları da ortadadır.
Bizim ele aldığımız bütün süreçler yokluklarla yüklü ortamlarda başlatıldı. Siz elinize hazır verilen bu kadar şeyi de koruyamazsanız, elbette fazla ciddiye alınamazsınız. İmkanlarla oynanarak örgüt içinde yetki sahibi olunmaz. Bu durumda olanlar ciddiye alınamaz. Bütün bunlar sizin sorunlarınızdır, benim sorunum değil. Ben sizin yaramazlıklarınıza alet olmam ve beni kandıramazsınız. Çok çarpıcı bazı gerçekleri anlattım. Bireysel emellere göre düzenlenen her şey, bana göre bitmiş ve yenilmiştir. PKK içinde saygı duyulmayacak bütün yaklaşımlarınıza, tutum ve davranışlarınıza büyük bir öfkeyle karşılık verdim ve bunları ciddiye bile almadım. Bu konuda kendimi oldukça da ortaya koymuşum. Aslında bunları yorumlayamamışsınız. Eğer bazı çarpıcı cümleleri yorumlasaydınız, inatçılığınız bu kadar devam etmezdi. PKK‟deki önderlik kimdir? Nasıl yaşar, nasıl üretir? Neyi esas alır? Buna biraz ilginiz ve katılımınız olsaydı, yüzde on uygulama düzeyiniz olsaydı, o zaman işler başka türlü gelişirdi. Ama kendinizi çok akıllı sandınız. Onun için de, ne kadar adım çıksa da, aslında daha çok sizin kendi büyüklüğünüze sevdalanmanız ve hiçliğinizi tutum olarak bellemeniz söz konusudur. Bazılarına göre benim tarzım zormuş; ulaşılması ve temsili zormuş. Ama bu ülkede başka türlü de bir şey yapılamamış. Bin yıldır direniyorlar, bin yıldır çalışıp çabalıyorlar. Hiçbir şey elde ettiler mi? Ben, ne kadar zor da olsa, ince de olsa tek iş yapan tarzın bu olduğunu kanıtladım. Bu da sonuçlarıyla ortadadır. Eğer bunun dışında sizin tarzınızın düşmana karşı yirmi dört saat sağlıklı bir direnmesi olursa, o zaman her şey sizin olsun. Başka doğru söz söyleme imkanınız varsa, gidin deneyin. Diğer örgütler de var ve bizi hiç beğenmiyorlar, ama düşmana karşı kendilerini kanıtlasınlar. Düşmana karşı kendisini kanıtlayamayan bütünüyle bir yalandır, bir hiçtir, yenilmiştir. Yine örgüt içinde de kesin başarı doğrultusunu temsil etmeyen de bir hiçtir. Eğer Önderlik diye bir kavrama, siyaset veya çizgi diye bir kavrama anlam vermek istiyorsanız, gerçekler böyledir.
Tabii çok geleneksel bir toplumun üyeleri olduğunuz için, ahbap çavuşluğu, hatta diyebilirim ki, klan kültürünü esas aldığınız için, bu gerçekleri kendinize göre yorumluyorsunuz. “Sen yine ağamızsın, paşamızsın, canımızsın, ciğerimizsin” dediniz ve böyle ucuz bir yaklaşımla geçiştirmek istediniz. Ama örnek olsun diye, ben çok erkenden bütün yaşantımı ortaya koydum, büyüklük kavramlarına nasıl yaklaştığımı gösterdim. Allah yorumundan tutalım ana baba yorumuna kadar, eş dost yorumundan tutalım basit amele işlerini yapmaya kadar hepsine ilişkin tutumumu dile getirdim. Biz bu işleri, böyle bir çalışmanın sonucu olarak yürütüyoruz. Ne bir hamal olmayı kabul ettim, ne de emek dışı bir yöntemle yaşamayı. Yine kendimi geliştirmeden, düzeltmeden işleri başkalarına dayatma tenezzülünde bulunmadım. Gerçekler böyledir, bizi başka türlü yorumlayamaz ve kullanamazsınız. Karşınızda bir temel gerçeklik var ve ancak onu kavrayarak doğru iş yapabilirsiniz. Nasıl ki doğa kanunlarını, fizik kanunlarını doğru yorumlayarak bir motoru çalıştırırsanız, bir su çarkını döndürürseniz, bir kimya kanununu kullanarak bir bileşiği elde ederseniz; siyasi önderlik kavramı da öyledir, ancak onu doğru kavrayarak bir oluşuma yol açabilirsiniz. Kanunu kavramadan, kanunun gereklerini yerine getirmeden, tersine karıştırarak doğru bir sonuca ulaşamazsınız. O zaman sizin durumunuz kimyacılara değil, simyacılara benzer, büyücülere benzer ki, hokus pokus yöntemleriyle de bu işler yürümez. Sizinki aynen böyledir, yani hokus pokus yöntemiyle çalışıp yaşıyorsunuz. Siyasetin de kendine göre kanunları var, onları uygularsanız sonuç alırsınız.
Sizin önderlik yöntemleriniz, anlayışlarınız benim nenemin yöntemlerine, anlayışlarına benziyor. “Oğlum iyidir, kızım güzeldir, paşa olacak, sultan olacak” edebiyatıyla yaşıyorsunuz. Aslında bunları aşmak için doğrulara büyük ağırlık verdim. Size yapabileceğim en büyük iyiliğin bu olduğunu gösterdim, ama çoğunuz nazlı bebek ya da çocuk gibisiniz ve gerçeklerle temasa geçmekten halen korkuyorsunuz. İnsan sıkıştığınızı görünce üzülüyor. Çocuk kalmakta çok ısrarlısınız, ama sahte büyüklükler çizmeye de çok bayılıyorsunuz. Bunların ikisi de yanlış. Kesinlikle yılları doğru değerlendirecektiniz. Geçmiş yılları iyi değerlendiremediniz. Sağlam başlangıçlar yapmadınız. Sağlam başlangıç nedir, nasıl yapılır? Bunu hiç ciddiye bile almadınız, onu da es geçtiniz. Sağlam başlangıçlar yapmaya mutlak ihtiyacınız vardır. Çünkü geçmişte pek başarılı değildiniz. Sonuç; daha fazla artan eleştiri ve daha fazla kabul edilemez durumlarınızın yargılanmasıdır. Çünkü siyasetin de kanunları vardır. Bütün bunlardan ortaya çıkan sonuç şu; ya doğru Önderlik gerçeği hayat bulur ve bu başarıya götürür ya da sizin bireysel yorumunuz egemen olur ve bu da yenilgiye götürür. Çarpışma bu temeldedir ve hayatidir. Ya siz bizi mağlup edersiniz ya da biz sizi mağlup ederiz. Elbette bunu, PKK‟de işleri çığırından çıkaranlara, her türlü taktiğe gelmeyenlere, kendini doğru yaşama katmayanlara söylüyorum. Yoksa bu, boyun eğmemiz gereken bir kader değildir. Eğer böyleyse, o zaman ne diye devimciliğe başladık. Bu kadar çalışmalarımız boşuna mı? O zaman neden bu kadar kanımızı döktük, işkence yaşadık? Bu korkunç koşullar altında bunca yıldır yaşamamız nedir? Eğer bütünüyle “bunlar çok önemlidir” diyorsanız, o zaman bütün işlere yaklaşımdaki yetmezlikleriniz, bir işe doğru yaklaşım gücü olamayışınız nedir? Bunu nasıl izah edeceksiniz? Nasıl böyle yaşamayı kabul edersiniz? Ve bana göre bu nasıllara rağmen kendinizi yaşamanız bir sefalet örneğidir. Zaten bizim toplumun düşürüldüğü durum da ancak böyle tanımlanabilir.
Yaşanan bu köleliğin felsefesi her türlü boyun eğme ideolojisinin felsefesidir. İster köylü, ister kentli olsun, küçük burjuvazinin kendini bireyselleştirmesi ve bireysel yorumunu partiye ısrarla dayatması boşunadır. Sosyalist kolektivizme kendini katabilmesi tek doğru yoldur. Onun tarzını ve temposunu yakalaması, eğitim ve pratikten hangisi ne kadar gelişmeye yol açıyorsa, onunla bunu başarması tek yaşam ve başarı şansıdır. Kime ne kadar ve nasıl gerekliyse, o kişi onu başarmalıdır. Partinin imkan ve yetkisini bu temelde kullanabilmelidir. Başka türlü asla parti yetkisine sığınmamalıdır. Parti yetkisine ve olanaklarına sarılarak ne köleliğini kapatabilir, ne de iktidar olabilir. Bu tür yönelimler yanlıştır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN(42.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER