HAKİKAT PENCERESİNDEN KADRO
HAKİKAT PENCERESİNDEN KADRO
0 Yorum
1376
14-10-2021

Önderliğimiz, kapitalizm koşullarında toplumun kendi kendine yürüyen bir olgu haline gelinceye kadar partinin gerekli olduğunu söyledi. Partinin; yani öncülüğün ömrünü toplumun kendi kendine yeter hale gelmesiyle sınırlamak, özünde toplumda büyük bir gücün, potansiyelin var olduğu inancını taşır. Bu da topluma, tüm sorunlarını çözebilecek, kendisine yetecek ve kendisini yönetecek bir gözle bakmak anlamına gelir. Bu bakış açısında toplum, çözüm gücüdür.

Toplumu çözüm gücü kılan şey ise, onun ahlaki ve politik özüdür. Çünkü bu öz; yani ‘bulmak’ anlamına gelen politika ile ‘uygulamak’ anlamına gelen ahlak, toplumun her üyesini harekete geçirir, aktifleştirir. Formları değişse de, değişmeyen bu öz sayesinde her toplumun kendi sorunlarını çözme ve kendine yetme gibi bir potansiyeli taşır.

Hiyerarşik devletçi sistem koşullarında devrimcilerin; eş deyişle öncülerin rolü de, bu potansiyelin açığa çıkmasını sağlamaktır. Çünkü devletçi sistem koşullarında toplumun önü kapatılmış, bu gücünün açığa çıkması engellenmiştir. Bu nedenledir ki Önderliğimiz, devrimcilerin rolünün zaten var olan toplumun yaratılması değil de, toplumun gücünün açığa çıkması önündeki engellerin aşılmasını sağlamak olduğunu söyledi. Toplum için gerekli olan, onun potansiyelini harekete geçireceği yol ve yöntemlerdir. Devrimciler, işte bu yol ve yöntemleri bulmakla mükelleftir.

Eski paradigmaya göre devrimcilerin bulduğu yol ve yöntemler devletçi ve iktidarcıydı. Yani devletleşerek, toplumu iktidar sahibi kılarak toplumsal sorunların aşılması, toplumun güçlendirilmesi amaçlanıyordu. Devletleşme ve iktidarlaşma anlamında başarılı olan pek çok örnek ortaya koydu ki, bu yol ve yöntemlerle toplum sadece ve sadece güçten düşüyordu. Toplumun doğasına aykırı ve toplumla özsel olarak çelişik olan bu aygıtların toplumu çözüm gücü kılması imkansızdı. Sonuçta ortaya çıkan ‘başarılı’ örnekler de sistemiçileşmekten, karşıtını güçlendirmekten öteye bir anlam ifade etmiyordu.

Eski paradigma, kendisini baştan aşağıya bir özgürlük hareketi biçiminde kurgulamış olan PKK’yi de devlete götürüyordu. Önderliğimiz zaten bu nedenle eski paradigmayla elde edilecek bir başarının götüreceği noktanın KDP ve KYB olacağını belirtti. Yani devletçi paradigmanın Kürt versiyonu KDP ve KYB idi ve devletçi paradigma onlara benzeşme tehlikesini içinde barındırıyordu. Ama bunlar PKK için bir örnek olamazdı, PKK bunlara benzeyemezdi, benzememeliydi. Eğer benzeşseydi, o zaman var oluş gerekçelerine ters düşmüş olurdu. Bu nedenle de kullanılan yol ve yöntemlerin de en az amaçlar kadar temiz ve toplumun doğasına uygun olması gerekiyordu. İşte yeni paradigma diye tanımladığımız bu dönem, hem istek-amaç olarak hem de bunlara ulaşırken kullanılacak yol ve yöntemler itibariyle Önderliğimizin her açıdan kendisini sistemdışı bir şekilde kurumsallaştırdığı bir dönemi ifade ediyor. Sistemden her yönüyle kopuşun sağlanması anlamına gelen bu döneme, literatürde üçüncü doğuş dönemi diyoruz.

Bu dönemin en temel karakteristik özelliği, sistemi eleştirmekten çok reddetmesidir. Eleştirmek ile reddetmek arasında çok önemli ve niteliksel bir fark vardır. Eleştirmek, mevcut olanın belli ölçüde kabulünü içerir, ama reddedişte mevcut olanı kabul yoktur. İnsan eksikli de olsa birlikte yaşamayı kabul ettiklerini eleştirir. Eleştiriyle muhataba şu denir, “senin kimi eksikliklerin var, bunlar üzerinde durur ve bunları aşarsan, seninle yaşayabilirim…”. Örneğin parti içerisinde yoldaşlar topluluğu olarak bizler birbirimizi eleştiririz, reddetmeyiz. Yine sistemiçi bir çıkış olması itibariyle post-modernistler de kapitalist moderniteyi daha çok eleştirirler, reddetmezler. Ancak bizim hiyerarşik devletçi sisteme bakışımız böyle değildir. Kapitalist modernist sistem karşısındaki ideolojik ve yaşamsal duruşumuz reddetme üzerine kuruludur. Üçüncü doğuş dönemi sistemin her açıdan reddedildiği ve yerine yenisinin konulduğu, konulmaya çalışıldığı bir dönemin ifadelendirilmesidir.

Talep, amaç, ahlak ve ruh bakımından her zaman için sistemi reddetmiş olan PKK, üçüncü doğuş döneminde devlet dışı toplumsal örgütlülük anlamında politik organ olarak da sistemi reddetme becerisini gösterebilmiştir. PKK demokratik konfederalizmle tepeden tırnağa örgütlü bir toplum inşa ederek, toplumu devlete ait bir şey olmaktan çıkarmak istemektedir. Bu yönüyle de sistem karşıtı hareketlerin ve bir bütün olarak da toplumun nasıl egemenlikçi sistemden kurtularak, kendine yeter bir hale gelebileceğinin yolunu göstermiş oluyor. İşte PKK’deki bu sistemin dışına çıkma gerçekliği, aynı zamanda yeni paradigma dönemi anlamına geliyor.

Toplumsal doğa ve paradigmalar;

Temelinde çok köklü bir zihniyet değişimi bulunan bu yeni paradigmanın en belirgin özelliği, her şeyi canlı gören bir felsefeye dayanıyor oluşudur. Her şeyi ve herkesi canlı görmek de her şeyi ve herkesi güç sahibi, inisiyatifli ve yaratıcı görmek anlamına geliyor. Yani tüm bileşenleriyle birlikte doğa, mekanikçi felsefenin dediği gibi, tanrı tarafından kendisine içerilmiş olan değişmez yasalara göre davranmıyor. Doğa bu yönüyle mutlak anlamda belirlenmiş, kendi hareket ve varoluş yasalarını oluşturamayan, herhangi bir inisiyatifi olmayan bir makine değildir. Canlılık ve temel birlik ilkeleri (her şeyin birbirine bağlı ve bütün oluşu) bu doğanın, oluşun hakikatidir. Bunu en küçük bir atom parçacığından en mükemmel bir varlık olan insana kadar oluşun tümünde görmek mümkündür.

Her şeyi canlı görmek, her şeyde bir gücün olduğunu kabul etmek anlamına gelir. Bu güç insan türünde tüm bir evrenin gücünü kendi içinde barındırma biçimindedir. Bu nedenledir ki insan için “mikro kozmos, ikinci doğa, evrenin özeti” gibi tanımlamalar yapılmıştır. Önderliğimiz de insanı “büyük patlamadan (big-bang) bu yana tüm evrene yayılmış gerçekliğin toplamı” olarak tanımlamıştır. Bilgelik geleneği insanda dile geleni, “insan ölümlü tanrı, tanrı ölümsüz insandır” şeklinde çok veciz bir şekilde özetlemiştir. İnsandaki tanrılık (gücü her şeye yeten anlamında) günümüz pozitif biliminin doruğunu temsil eden kuantum tarafından da kabul edilmektedir. Tüm bir evrenin insanda içkin olduğu, bugün bilimin en temel hakikatlerindendir. İşte böylesi bir bakışın, zihniyet devriminin insanın kendisine, toplumsal yaşama, örgütlenme tarzına etkileri olmaktadır.

Böylesi bir bakış egemenlerce üretilmiş olan insanın güçsüz ve zayıf olduğu yalanını yıkar. İnsana yepyeni bir pencereden bakmayı gerektirir. Bu bakış açısından herkesi canlı, dolayısıyla güç sahibi görmek çıkar. Herkesin önünün açılması, aktifleşmesi ve aktifleştirilmesi gerektiği çıkar. Bu bakış birbirine akmayı, birbirini tamamlamayı, birbirine karşı sorumluluk duymayı şart kılar. Tüm bir toplumun aktifleşerek bir canlı organizma gibi kendisini örmesini gerektirir. Sağlıklı bir toplumsal inşa da ancak bu şekilde gerçekleşebilir. Tüm bunlar şunun için gereklidir, varlık ancak kendi doğasına uygun davrandığı ölçüde var kalabilir. Tüm oluşun ortak sorunları olan beslenme, çoğalma ve korunma sorunları, ancak oluşun doğasına uygun davranıldığı vakit, çözülebilir; türün anı ve geleceği garanti altına alınabilir. Yani var kalma, ancak o şeyin hakikatine bağlı olunursa mümkün olabilir. Toplumsal doğaya bağlı kalmanın paradigmatik ifadesi de günümüzde yeni paradigma oluyor. Bu paradigma da doğal toplumun yaşam tarzının kuantumun verileriyle güncellenmesinin ötesinde bir şey değildir. Önderliğimizin ‘geçmiş daha gerçektir’ sözünü doğrular niteliktedir. Bu paradigma çözüm gücü oluşunu toplumsal doğanın canlı, esnek ve çoklu yapısına olan uygunluğundan alırken, devletçi paradigmanın çözümsüzlüğü ise onun anormal ve doğa dışı olmasından kaynaklanır. İnsan ve toplumun doğası dayanışmacıyken, bütünlükçüyken, tamamlayıcıyken, bir iken; egemenlikçi duruş bencildir, parçalayıcıdır.

Devletçi paradigma ile insan yaşayamaz. Devletçiliğin mutlak hakim olması halinde insan türünü bekleyen ‘dinozorlaşma’dır; yani yok oluştur. İnsan eğer tür olarak var kalacaksa, bu açıktır ki ancak toplumsal doğaya (ahlak ve politika) uygun bir yaşamla mümkün olabilir. Bu yaşamda da devlete ve onun paradigmasına yer yoktur. Çünkü o, bütünlüğe değil de parçalamaya dayanır. Böldüğü bütünden kimi parçaları aktifleştirirken, geri kalanı pasifleştirir. Kimilerini özneleştirirken, geriye kalan çoğunluğu ve bir bütün doğayı nesneleştirir. Bu sistemde kimileri tıpkı kanser hücreleri gibi anormal düzeyde büyürken, diğerleri ise alabildiğine yutulur, yok edilir. Birilerinin büyümesi diğerlerinin küçülmesine; birilerinin güçlenmesi, diğerlerinin zayıflamasına bağlı hale gelir. Bünye bozulur, hastalıklı olur. Ortaya birbirini tamamlamayan, karşıtlaşmış bir toplumsal gerçeklik çıkar. Parçalanmış toplumsal yapı üzerinde de kanserolojik bir büyümeyi yaşamış olan devlet oturur. Toplumun aklı, maddi değerleri, zihniyeti özcesi her şeyi emilerek, sömürülerek elde edilen bu kanserolojik büyüme, doğal bir büyüme değildir ve besinini, ötekileştirdiklerini yok ederek elde eder. Yok ettiği; canlılıktır, aktifliktir, insanın yaratıcılığıdır, bağlantılı olarak her an gerçekleşmesi gereken özgürlüktür.

İki paradigma arasına sıkışmış yaşam: İnsan;

İşte bu iki paradigma arasında sıkışıp kalan bir insan, bir toplum ve yaşam var. Hepimiz kendimizde her an bunun yarattığı sıkışmayı yaşarız. İnsanın, toplumun ve yaşamın hakikati ile bunların yalan halleri an’da bir mücadele içindedir. Mademki kendini gerçekleştirebilmek ve var kalabilmek için hakikate uygun olmak bir zorunluluktur, o halde insan, toplum ve yaşam gerçekliği karşısındaki duruşumuz bunların hakikatiyle ne kadar uyumlu? Bu çerçevede ne kadar hakikiyiz? Örgütsel gerçekliğimiz ne kadar hakikate uygun? Ne kadar gerçek insanız, neyiz, neyi ve kimi temsil ediyoruz? Her şeye, oluşa olan bakış açımız ne kadar hakiki? Özcesi hakikat-yalan denkleminde nerede duruyoruz?

Daha da arttırılabilecek ve arttırılması gereken bu sorulara doğru yanıtlar vermek, gerçek; yani özgür insan olmak açısından son derece önemli. Önderliğimiz nezdinde tüm bu sorulara çok güçlü karşılıkların verildiği, güçlü özeleştirilerin yapıldığı ve yepyeni bir doğuşun, kendini doğurtmanın yapıldığı biliniyor. Ancak bir Önderlik hareketi olsak da bu bizim de aynı özeleştiri süreçlerinden geçtiğimiz anlamına gelmez. Önderlik kendi adına bu özeleştirileri yaparak, kendisini özgür insan haline getirdi. Önümüzde duran görev bizim de aynı yollardan geçerek, bu doğuşu gerçekleştirmemizdir. Bu yönüyle bencillik olarak anlaşılmamak kaydıyla herkes nihayetinde kendisinden sorumludur. Herkes nasıl bir yaşam yaşamak istediğine kendisi karar vermektedir. Herkes karşılıklı bağımlılık ilkesini göz ardı etmemek kaydıyla kendi gerçekliğini kendisi yaratmaktadır. Köle olarak mı kalınacak, yoksa özgür mü olunacak, nihayetinde buna karar veren bireyin kendisidir. Belki bireyden bağımsız insanın içine doğduğu koşullardan bahsedilebilir, ancak bu koşulları değiştirmek, verili olanı kabul etmemek de bireyin kendi elindedir. Bu açıdan bakıldığında bireyin yaşamı, kendisinin bir ürünüdür. Büyük insanlara bakıldığında tümünün aslında kendi yaratıcıları oldukları rahatlıkla anlaşılır. Tüm peygamberleri, Marksizm’in versiyonlarını, demokratik komünal değerlerin temsiliyeti uğruna mücadele yürüttükleri halde sistemiçileşmekten kurtulamayanları acımasızca yargılayanlar olarak acaba kendimize ne söylüyoruz? Onları sistem içilikle, devletçi paradigmayı aşamamakla yargılayanlar olarak, acaba kendimizi sistemin dışına çıkardığımızı ve tümüyle alternatif olduğumuzu iddia edebilir miyiz? Aynı keskinliği kendimizi ele alırken de uyguluyor muyuz? Önderliğimiz de başkalarını yargılamaya kalkışanların, öncelikle kendilerini yargılamaları gerektiğini belirtti. Mademki sistem içi bir kişilikle sistem dışına çıkmak ve alternatif olmak mümkün olmuyor, o halde kendimizi ne kadar alternatif haline getirebilmişiz, yeterince sistem dışı mıyız? Bu halimizle acaba sisteme alternatif olmamız, onu aşmamız mümkün müdür? Ve tüm bunların gerçek insan olmakla, insan hakikatiyle ilişkisi nedir?

Önderliğimiz PKK’nin, demokratik ulusun bir maketi olması gerektiğinden bahsetti. Bilindiği gibi demokratik ulus ortak bir zihniyet (ahlak ve politika) etrafında farklılıkların birliği anlamına gelir. Yani toplumsal doğaya uyumlu yaşamak isteyenlerin kendi özerkliklerini kaybetmeden oluşturdukları birlikteliktir. Zihniyetini böyle kuran demokratik ulusun, bedenleşmesi de demokratik konfederalizm oluyor. Zaten Önderliğimiz de PKK’nin önündeki en temel görevin, demokratik ulusun bir bedene kavuşturulması olduğunu belirtti. Aynı anlama gelmek üzere KCK sistemi PKK’nin programı olmaktadır. Bu açıdan nerede olursa olsun, bir sorun varsa, sorunun asıl kaynağı PKK’dir. PKK toplumun tüm sorunlarını kendi sorunları olarak görmek ve onlara çözüm bulmak durumundadır. Alanlardaki sorunlar ve bunlara bulunmuş olan çözümlerin düzeyi, özünde PKK’nin kendisini ne kadar örgütlediğini gösterir. Bu yönüyle sistemimizin tüm sorunları aynı anlama gelmek üzere PKK’nin kendisini ideolojisine ve paradigmasına uygun örgütleme sorunlarıdır. Bu yönüyle PKK’nin, PKK’lilerin başkalarını eleştirme hakkı asla yoktur. Çünkü PKK tüm sorunlara çözüm bulma iddiasındadır ve farkındadır ki, tüm sorunlarımız kendisinin örgütlenme düzeyinde ortaya çıkan problemlerden kaynağını almaktadır.

PKK’nin de amaçlarına ters düşmemesi ve hedeflerine ulaşabilmesi için kendisinden öncekilerin yaptığı hataları tekrarlamaması gerekir. Bunun için de tarihten doğru derslerin çıkarılması şarttır. Bizimle aynı yolun yolcuları için amaçları, istemleri hatta mücadeleleri iyi, ama yol ve yöntemleri kötü değerlendirmesi yapıyoruz. PKK’nin tarihten çıkardığı en temel derslerden biri de zaten bu oluyor: ezilenlerin istem ve amaçları egemenlerin araçları ve kullandıkları yol-yöntemlerle (en genel anlamda paradigma) elde edilemez. Yol ve yöntemler de en az amaçlar ve istemler kadar temiz olmalıdır. Yol ve yöntemlerle amaç ve istemler birbirine uygun ve uyumlu olmalıdır. Bu açıdan kendimizi ele alırken, özünde kendimizi hakikate vuruyoruz. Ne kadar insan olduğumuzu, yaşamımızın ne kadar gerçek yaşam olduğunu, kullandığımız yol ve yöntemlerin gerçekte kime ait olduğunu vb. ele alıyor ve her yönüyle sistem dışı olmaya gayret ediyoruz. Bu sorgulamayı köklü yapamayanların kendilerinde değişim ve yenilenme yaratmaları mümkün olamaz.

Özgürlük sosyolojisi canlılık demektir;

Günümüz zihniyet dünyasında yapılmış en büyük yenilik, hiç kuşkusuz ki her şeyin canlı olduğu fikrinin, bilim tarafından da kabul ediliyor olmasıdır. Bilimin kaba materyalist ve mekanik yaklaşımdan belli ölçüde sıyrılarak kuantumla bu yola girmiş olması, çok büyük önem taşır. Kuantum canlılık ilkesini en temel ilkelerinden biri olarak ele almıştır. Bununla kastedilen, her şeyin enerjinin çocuğu olduğudur. Maddeyi yöneten ruh olarak enerji, canlılık anlamına gelir. Bir atom parçacığının ne yapacağına atomun zihni karar vermektedir. Bu yönüyle de bilim mutlak belirlenmişlik ve nesnellik fikrinden kopmuş oluyor. Özcesi canlı bir evrenle karşı karşıyayız. Yaratıcı bir evrenin içinde yaşıyoruz. Canlı-cansız ayırımını önemli ölçüde ortadan kaldırmış bulunuyoruz. Ancak her şeyin canlılık düzeyi farklıdır. Bilinebildiği kadarıyla insan evrendeki en mükemmel varlık oluyor. İkinci doğa olarak insan, evrenin tümünü kendi içinde barındırıyor. Konumuz açısından insanda dile gelen canlılığa yer vermek önemlidir.

İnsan türü için canlılık iki anlama gelir: Birincisi aktif olmayı, ikincisi de aktifleştirmeyi gerektirir. İnsan yüz trilyon hücreden; yani canlıdan oluşur. İnsan da bu yüz trilyon canlının birbirini tamamlaması, bir bütün oluşturması anlamına gelir. Bu olursa bir canlı organizmadan bahsedilebilir, aksi halde canlılıktan bahsedilemez. Canlı organizma olmak, bütünün tüm parçalarının işlemesi, aktif olması demek iken; canlı olamamak parçaların birbirini tamamlamaması, bir olamaması anlamına gelir. Peki, bizde birbirini tamamlama ne kadar vardır? Bir bütün müyüz, parçalı mıyız? Yaşamımızda çoğu zaman şunu görürüz ki, birbirini tamamlama yoktur veya çok azdır. Örneğin pek çoğumuz duygusalız, iki dakika sonra pişman olacağımız şeyi yapmaktan kendini alıkoyamayanlarımızın sayısı hiç de az değildir. Duygusal zeka ile analitik zeka arasında uyumu sağlayamamak belki de en temel sorunlarımızdandır. Duygular öne çıkıyor, analitik zeka tarafından kontrole alınmıyor, bu da pek çok kez problem yaratıyor. Ya da duygular zayıf kalıyor, bu da mevcut durumun sürmesine neden oluyor.

Canlılık, her parçanın kendi misyonu ve işlevi çerçevesinde hareket etmesidir. Mevcut toplumsal gerçeklikte bir canlılıktan bahsedemeyiz. Örneğin toplumda kadın, gençlik kendi gücüne göre davranma, pratikleşme olanağı bulamıyor. Aslında bir bütün olarak egemenler karşısında toplum kendini gerçekleştirme olanağı bulamıyor. Toplum pasifleştirilmiştir, nesneleştirilmiştir.

Halbuki doğada her şey kendi biricikliği içinde ele alınmayı gerektirir. Büyük-küçük, değerli-değersiz, güçlü-güçsüz, özne-nesne ayırımlarını kabul etmez oluşun hakikati. Devletçi sistemlerde bunların tümü fazlasıyla vardır ve bunlar doğal şeyler olmadığından hakikat dışı şeylerdir. Bu tip toplumlar, oluşlar hastalıklıdır, canlı değildir. Peki, biz PKK olarak ne kadar özneyiz, canlıyız ve bu çerçevede ne kadar kuantumiğiz ve birbirimizi tamamlar haldeyiz?

Birisi bir diğerinin önünü keserse o hakikat dışıdır. Biri cinsiyetçilik, iktidarcılık halinde hareket ederse o hakikat dışıdır. Birisi kendisini aktifleştirmediğinde, bir diğeri kendisindeki köle özelliklere karşı harekete geçmediğinde hakikat dışı kalır. Pasiflik, nesnelik, güçsüzlüğün her türden versiyonu hakikat dışıdır. Ve tüm bunlar köle insan özelliklerinin dışa vurumundan öte bir anlam taşımaz. Zayıf insan özellikleridir. Kuantum da dahil insan hakikati, insana istemesi halinde her şeyi yapabileceğini söyler. Tüm bilmelerin kaynağı olarak insanı ele alır. İnsanı aktifliğe davet eder, herkesin içindeki potansiyeli açığa çıkarmaya davettir hakikat. Demokratik konfederalizm de herkesi örgütlemeye çalışırken ya da örgütsüz tek bir kişi bile bırakmamayı esas alırken, özünde insandaki potansiyelin gücüne dayanmaktadır. Herkesi konuşmaya, karar almaya, uygulamaya ve sorumluluk üstlenmeye davet etmektedir. Demokratik konfederalizm tam da bunun sistemi olmaktadır. Dikkat edelim, Önderliğimizin bizden beklentisi, birbirimize dayattıklarımız özü itibariyle herkesi özneleştirme temelindedir. Bu da canlı olmayı başarmak anlamına gelir.

Kişi olarak, örgüt olarak canlı olmayı başarmak gerekir. Özgürlük Sosyolojisi’ne göre iş yapmak tam da budur. Herkesin katılım gösterip göstermemesi çok büyük önem taşır. Ne kadar ortaklaşıyoruz, ne kadar paylaşıyoruz? Toplum kendi kendini yönetmeli diyen bir hareketin kadroları olarak kendi kendimizi yönetme becerisini gösterebiliyor muyuz? Ne kadar sorumluca yaklaşıyoruz? Sorunlara çözüm bulmayı bizzat üstleniyor muyuz, yoksa bu işi hep birilerine mi havale ediyoruz? Hep yönetilmeye mi alışmışız? Peki, katmayan duruşlar karşısında aktifleşme, politik insan olma çabamız ve mücadelemiz ne kadar? Yönetim gerçekliğimiz yeni paradigmaya ne kadar uygun? Yeterince ortaklaşma, paylaşma, gücü açığa çıkararak işlevsel kılma var mı? Yönetim tarzımız ne kadar can alıcı, ne kadar devletçi mantıktan kopuk? Açık ki tüm bu konularda ciddi ve hemen aşılması gereken sıkıntılarımız var. Önderliğimiz de zaten PKK kadrosunun en temel sorununun kolektivizm sorunu olduğunu son savunmada şöyle ortaya koydu: “PKK’de örgütsel bakımdan nicel kadro sıkıntısı olmamakla birlikte, bütün dönemlerde esas sorun, kolektivist olamamaktan kaynaklanmıştır. Ne bireysel roller oynanmakta ne de kolektivizmin gücü yeterince gerçekleştirilebilmektedir. Bireysel rolleri oynamama kadar, kolektivizme girmekten kaçınma da sıkça yaşanan zaaflardır. Bu nedenle de bireyler ve örgütlenmeler muazzam güç kaybına uğramaktadır. Örgütlü kadro olabilme, bireysel rolün örgütlenmeden, örgütlenmenin de inisiyatifli kadrolardan geçtiği sorunu gündemdeki yerini korumaktadır.”

Kişinin kendi içinde yarattığı parçalanmanın bir benzerini örgütsel bütünlüğümüzde de geliştiriyor, parçalı kalıyoruz. Daha inisiyatifli olalım ve herkesin gücü açığa çıksın diye oluşturduğumuz kurumlar, örgütler birbirini tamamlamıyor. Hatta yer yer karalamaya varan pratikler de görülmüyor değil. Peki, canlı bir organizma nasıl çıkacak? Çalışma alanlarını birbirinden üstün gören anlayışlara da rastlanıyor. Birbirinin işini küçümseme hayli fazladır, kendi işini dolayısıyla da kendisini her şeyin merkezine koyma hayli fazla görülen bir durumdur. Şu önemli, şu önemsiz ayırımı yapıldığında kendi elimizle bedenimizi, hatta ruhumuzu parçalamış oluyoruz. Bu parçalamaların tümünün kaynağında devletçi zihniyet vardır. Halbuki herkes ve her şey kendi çapında önemli ve biriciktir. Küçük taşlar olmazsa köşe taşları işe yaramaz, büyük taşların duvarda kullanımını sağlayan küçük taşlardır. Küçük de önemlidir, büyük de... Hepsi birdir.

Özcesi; canlıcılık yaşam tarzımız olmalıdır. İnsan özsel olarak katılımcıdır. Çünkü politik olmak insanın doğasıdır. Bu nedenle katılmamak, aktifleşmemek, sorumluluk duymamak eksik insan olmak demektir. Gerçek insan olabilmek için katılımcı olmak, konuşmak, kendini tanıtmak, yaşadığını hissettirmek gerekir. Bazen öyle arkadaşlara rastlıyoruz ki ne yaşıyor belli değil, ne düşünüyor belli değil, ne hissediyor belli değil, ne yaptığı ve ne yapacağı belli değil. Bu duruş açık ki hakiki bir duruş değildir ve bir ‘ölü can’ duruşudur. Ölü bir duruştur. Duruş kendini katma duruşu olmak durumundadır.

Hakikat der ki: İnsan güçlüdür;

Tüm bunlar ışığında kadro topluluğu olarak kendimizi hakikate vurduğumuzda çok yoğun problemlerimizin olduğunu görüyoruz. Yaşam felsefemiz çok çelişkili ve uyumsuzdur. Tıkatan, insan hakikatiyle dolayısıyla Önderlik gerçeğiyle örtüşmeyen, bu nedenle de zaten geliştirmeyen, daralan, daraltan, çözümsüz kalan bir felsefemiz var. Mutlak anlamda hakikati tanımlamak mümkün olmazsa da en azından insan için kimi hakikatlerden de haberdarız. İnsan ve toplumsal yaşam için kimi doğrulara ulaştığımızı biliyoruz, bu noktada herhangi bir muğlaklık yoktur. Yani ne Newton gibi tanrısal konuşuyoruz ne de post-modernistler gibi her şeyi muğlaklaştırıyor, anlaşılmaz kılıyoruz. Özcesi tüm insanlar için, toplumsal yaşam için doğrudur, olması gerekendir, diyebileceğimiz kimi hakikatlerimiz vardır. İşte bu hakikatlere kendimizi vurduğumuzda kadrolar duruşumuzun pek çok açıdan hakikatle örtüşmediğini görüyoruz. Duruşumuz oluşun diline çok da denk değil, oluşa ters düşüyoruz.

Teorik olarak insanın tüm evrenin gücünü kendi içinde barındırdığını söylesek de duruşumuzla buna pek inanmadığımızı ortaya koyuyoruz. Kendimizdeki gizli gücün farkında değiliz, çünkü yüzeyseliz. Yüzeyde seyrettiğimizden bu muazzam gücün sadece çok azını kullanabiliyoruz. Bugün bilim insan beyninin saniyede dört yüz milyar bit işlem yaptığını ama ortalama insanın bunun sadece iki binini fark edebildiğini söylemektedir. Beyinde gerçekleşenle insanın farkına vardığı arasındaki bu muazzam fark, aynı zamanda insan potansiyeli ile pratiği arasındaki uçurumu da veriyor bize. İşte biz insanlar bu gücü açığa çıkarmadığımızdan, pek çok yetimizi yitirdiğimizden, yüzeysellik ve güçsüzlük yaşam tarzımız haline geldiğinden bu güçten yararlanamıyoruz, kendimizi gerçekleştiremiyoruz. Dahası birlikte yaşadığımız insanların, toplumun bizzat kendisinin de bu güçte olduğuna pek inanmıyoruz. Bu noktada kendimize, yanımızdaki yoldaşımıza, oradan hareketle de toplumun gücüne çok da güvenmiyoruz.

Kuşkusuz ki bunun pek çok nedeni vardır. Özellikle de egemenler toplumu güçsüz ve muhtaç olduğuna dair inandırmaya çalışırlar. ‘Sen yapamazsın, gücün yetmez, kafan çalışmaz, senin işin değil…’ gibi insan hakikatiyle hiçbir alakası olmayan safsatalarla toplumu kendilerine bağımlı hale getirmeye çalışırlar. Bu söylemlerin altında yatan gerçek, ‘ben olmazsam siz olmazsınızdır. Zaten egemenlikçi sistemin kadın, toplum (halk) ve doğa için kullandığı tabirler aynıdır. Hitler boşuna ‘halklar kadın gibidir’ dememiştir. Yine Bacon’ın doğayı kadın biçiminde tasvir ederek, onun nasıl egemenlik altına alınacağından büyük bir iştahla bahsetmesi aynı anlamdadır. Kadının ve toplumun iradesizleştirilmesi için geçirildiği tezgah aynıdır. Kadının karılaştırılması süreci aynı anlama gelmek üzere toplumun karılaştırılması anlamına gelmiştir. Şu an tüm toplumlarda bunu görmekteyiz. Ancak sömürgecilik altına alınmış toplumlarda parçalanma daha fazla olduğundan iradesizleşme, güçsüzleşme daha derindir. Kürt toplumu bunu çok derinlemesine hisseden bir gerçekliği yaşamaktadır. Ancak buna karşın bir de PKK’nin ispatladığı kimi gerçekler vardır. Kendindeki evreni açığa çıkarmış olan yoldaşlarımız vardır. Dolayısıyla her şeyi de ezilmişlik ve egemenlikle açıklamak da yetersiz ve yersizdir. Örneğin Amed zindanında 14 Temmuz’da açığa çıkan ve ispatlanan, insanın ne kadar yüce olduğudur. İnsandaki potansiyelin açığa çıkması ve kendisini gerçekleştirmesidir. İnsanın istemesi halinde mekana, zamana ve güç dengelerine bakılmaksızın neler yapabileceğinin göstergesidir. PKK mücadele tarihinde bunun sayısız örnekleri mevcuttur. Ayrıca bunun örneklerine an’da rastlamaktayız. Özcesi bunlar çok da uzak olduğumuz şeyler değildir. Önderliğimizin duruşunun her anı, bunun ispatı anlamına gelmektedir.

Önderlikte dile gelen, hakikatin ta kendisidir. Terzi Hermes’ten, Zerdüşt’e, Hallac-ı Mansur’dan Sühreverdi’ye, oradan da kuantuma kadar söylenen şudur: İnsan mikro kozmostur. Cicero bile insan için ‘ikinci doğa’ tanımı yapmıştır. O bile insanın gücü konusunda doğruya yaklaşmıştır. Mikro kozmos olma söylemi, bir propaganda veya içi boş bir laf değildir, bu anda kendisini görünür kılan bir hakikattir. Burada önem kazanan husus, bizim kendimizi ve bu büyük insanları nasıl ele aldığımızdır. Bu insanları; örneğin Önderliğimizi çok da uzağımızda olanlar olarak görmemeliyiz. Önderliğimiz de bizim gibi bir halk çocuğudur, köylü kökenlidir, yoksuldur, herkesin maruz kaldığı toplumsal sorun ve çelişkilerden gelmiştir. Ancak kendisi çok büyük bir duruş sahibi olabilirken, bizde neden farklı bir duruş ortaya çıkıyor. Acaba problem nedir? Neden biz odaklanamıyoruz da o bunu başarabiliyor?

PKK felsefesi insanın gücüne dayanıyor. Bir önderlik hareketi olan PKK, Önderliğimiz tarafından böyle kurulmuştur. Önderliğimizin; ‘kendisine ihanet ettirilmemiş tek bir Kürt yoktur’ tespitinde de görüldüğü gibi, özünde bitmiş gibi görünenlere dayanıyor. Bu insanlardan bile bir şeylerin çıkabileceğine inanıyor. Kendisinin ‘hain’ diye tanımladığı insanlara, yeni yaşamı kurarken yine kendisi dayanıyor. Bu yaklaşım sonuna kadar felsefiktir, tasavvufidir, kuantumiktir, hakikate uygundur. Çünkü insan güçlüdür ve ona dayanılmalıdır. Ancak bizde ne kendini ne de yoldaşını, toplumu güçlü görme durumu vardır. İnsana kuşkulu yaklaşım esas oluyor bizde. ‘Buna gücü yetmez, yapamaz’ yaklaşımı insan ele alışımızda baskın çıkmaktadır. Bu bakış açısının insan hakikati karşısında çok problemli olduğu açıktır.

Bunun tehlikesi beraberinde getirdiklerindedir. İnsana dayanmamak, onun gücünden yararlanmamak; her şeyden önce güç kaynağından mahrum kalmak demektir. Bunu yapan güçsüz kalır. Çünkü varoluşsal olarak insan toplumsaldır ve toplumsallık insan için en büyük güç kaynağıdır. Dahası kolektivizmdir toplumsallığın gücünü açığa çıkaracak olan. Bireysellik, bireycilik güç kaynağından beslenememeyi beraberinde getirir. Aktifleştirmeyen bu tarz, aynı zamanda ön keser. Devleti eleştirdiğimiz noktaların aynısına düşmemiz anlamına gelir. Devleti toplumu katmadığı, kadının-gencin önünü kestiği vb. hususlarda eleştirirken, kendimiz de aynı şeyi yapmış oluruz. Bu durum da insanlardaki gücün açığa çıkmasını engeller, insanı hakiki kılmaz, politik insan çıkarmaz.

Diğer problemli yönü ise, devrimcilerin bunu yapamayacağı gerçeğidir. Devrimciler tüm güçlerini öncülük ettikleri toplumdan alırlar, ayrıca devrimcinin görevi yukarıda da belirttiğimiz gibi bağrında büyük bir güç potansiyelini barındıran topluma alan açmaktır. Gücün akacağı kanallar bulmaktır. Toplumun güçsüz olduğunu düşünmek tastamam bir devletçilik örneğidir ve bu anlayıştaki birinin devrimci olması beklenemez. Çünkü devletçi sistem insanlara, toplumlara hep güçsüz olduklarını söyler, devrimciler ise insanın ve toplumun güçlü olduğuna inanır, rolünü de onlara yol göstermek olarak beller. Dolayısıyla toplumun gücüne dayanmayan devrimcilik, toplumu aktifleştirmeyen, canlı kılmayan ve bu yönüyle devletçi paradigmaya göre pratikleşen bir duruştur ki, bu da özünde devrimcilik değildir. Tüm bunları özellikle de alanlarda sistemi inşa çalışmalarında toplumun gücünü neden yeterince açığa çıkaramadığımıza dikkatleri çekmek için belirtiyoruz. Pek çok yerde halkın inisiyatif kazanmasını, kendini yönetir hale gelmesini kendisinin işsiz kalması ve işe yaramama biçiminde algılayan kadro duruşları vardır. Açıktır ki bunun ne hakikatle ne de PKK ger;çekliğiyle bir alakası vardır.

Önderliğimiz yaptığı her şeyi yoldaşlar topluluğundan sorarak yapan bir tarza sahiptir. Görüş almaktadır. Bunu sadece kendi görüşlerini daha da yetkinleştirmek için yapmıyor, belki de buna en az ihtiyacı olan kendisidir. Zira kendisi çok farklı ve açık ara önde olan bir konumdadır. Özünde yoldaşlar topluluğunu düşündürmek, sorumluluk sahibi kılmak, aktifleştirmek için tüm bunları yapmaktadır. Zira tartışmak netleştirir, sorumlu kılmak geliştirir ve yaratıcı özelliklerin açığa çıkmasını sağlar. İşlemeyen kafadan bir şeyin çıkması mümkün değildir. Böylesi kafa ancak kalın kalır.

Bizim kendimizi, yoldaşlar topluluğunu ve toplumu ele alışımız Önderliğinkine pek benzemiyor. Örneğin Maxmur gibi sistemimizi her yönüyle inşa etmemiz için bize her türden olanağı sunan bir alanı ve bu alanda yaşamak zorunda bırakılan toplumu beğenmeyenlerimiz, ‘buradan ancak bu kadar çıkar’ diyenimiz hiç de az değildir. Güney halkını çeşitli gerekçelerle suçlayıp, burayı deyim yerindeyse KDP’ye teslim eden yaklaşımlarımızın sayısı da az değildir. Hatta ve hatta Kuzey için de ‘halk ve işler bildiğiniz gibi değil’ diyenler de vardır. Peki, toplumun tüm sorunlarına çözüm bulmak iddiasında olan bir hareketin ve tüm dünyayı değiştirme iddiasında olan bir ideolojinin kadrolarının bu duruşu ne anlama geliyor? Bunun kaynağında ne var? Bunun temelinde çok köklü bir kendine güvensizliğin yattığı açıktır. Kendinden hareketle her yere ve herkese bulaştırılmaya çalışılan bir kendine güvensizlik… Bunun da düşmanın yarattığı bir felsefe olduğu ve insan hakikatiyle alakasız olduğu bilinmektedir. Peki, bu halka ve topluma dayanmazsak kime dayanacağız?

Toplumun gücüne dayanmayan, toplumu sevmeyen, iradesiz kılınmışsa dahi ondaki gücü görmeyen yaklaşımların egemenlikçi sisteme dayanmaları kaçınılmazdır. Bu bakış açısından egemenlikçi sisteme kayma, güç olmayı iktidarlaşmakta-devletleşmekte bulan bir eğilim çıkar. Tüm bunların temelinde insan olarak kendini bilmemek ve bu yönüyle insan gerçekliğinden kopmak yatmaktadır. Duruşumuzla ‘mikro kozmos’ tespitine pek de inanmadığımızı ya da ona uygun davranmadığımızı gösteriyoruz. İnsanın özünün güçlü olduğuna yeterince inanmıyoruz. Kendimizi öyle ele aldığımızdan, yanı başımızdakini de öyle ele alıyoruz. Toplumun ve insanın gücüne yeterince dayanmıyor, ona inanmıyoruz. Bu da kendisini zaten toplumun güçsüzleştirilmesi üzerine kurmuş olan devletçi sistemin varlığını devam ettirmesi anlamına geliyor. Yani duruşumuz devletçi sistemin yaşamasına olanak sunuyor. Halbuki özgücümüze dayanarak sistemin canına okuyabilir; kişisel, örgütsel ve toplumsal gerçekliğimizi tamamen sistemdışı bir şekilde inşa edebiliriz. Yeter ki isteyelim!

Zamanın hakikati;

Kendi gücümüzü açığa çıkarmamamızla bağlantılı olarak kendimizi değiştirme dönüştürme hızımız da çok ağır aksak oluyor. Yani zamanımız insan potansiyeline uygun işlemiyor. Kendini tekrar adeta yaşam tarzımız olmuş durumda. Peki, bu ne kadar gerçek, bu aşılamaz mı?

Bilim, Newton’ın aksine zamanın mutlak olmadığını, evrenin her köşesinde zamanın farklı işlediğini söylüyor. Dahası herkesin, her şeyin zamanının da farklı olduğunu söylüyor. Einstein’ın özel ve genel görelilik yasaları en çok da zamanın göreliliğine açıklık getiriyor. Newton’ın evrendeki her şeyin boyutları olarak dile getirdiği en, boy ve derinlik nasıl ki her şeyde farklıdır, her şeyin zamanı da farklıdır. Yani nasıl ki her oluşun bir eni, bir boyu, bir derinliği varsa ve bunlar o şeyin özgünlüğünü oluşturuyorsa; Einstein bu boyutlara dördüncüsünü, yani zamanı ekleyerek, her şeyin zamanının da farklı olduğunu söyledi. Peki, bu ne demek? Nasıl herkesin zamanı farklı olabilir? Kolumuzdaki saatler herkeste zamanın aynı olduğunu göstermiyor mu? Herkesin saati aynı ise, o halde herkesin zamanı nasıl farklı olabilir? Dahası zaman nedir?

Zaman oluşumun hızıdır. Oluş ise harekettir. Daha doğrusu her hareket yeni bir oluştur. Hareket de Newton’ın dediği gibi ‘eylemsizlik prensibi’ çerçevesinde değil de her an olduğundan her an oluş anıdır. İşte zaman bu oluşun hızıyla bağlantılı bir husustur. Herkesin ve her şeyin oluş hızı aynı olmadığından herkesin ve her şeyin zamanı da aynı olmamaktadır.

Zaman her şeyde ve herkeste farklı olmaktadır. Çünkü her şeyde ve herkeste oluşumun hızı aynı değildir. Yani her şeyin ve herkesin hızı farklı olduğundan zaman da herkeste ve her şeyde farklı olmaktadır. Bu yönüyle zaman görelidir. Örneğin, bir insan ile bir kaplumbağanın kendilerini oluşturma hızları aynı mıdır? Ya da bir işi bir saatte yapan bir insanla aynı işi bir günde ancak yapabilen insanın zamanı aynı olabilir mi? Bir insanın yüz metrelik bir mesafeyi bir dakikada kat ettiğini varsayarsak, bu mesafeyi bir kaplumbağa kaba bir hesapla bir saatte ancak kat edebilir. Bu şu demektir, aynı mesafeyi bir canlı bir dakikada, bir diğer canlı da bir saatte ancak alabiliyor. Yine bu şu demektir; birinin bir dakikası diğerinin bir saatine denktir. Demek ki her ikisinde zaman aynı değil, farklı işlemiştir. Aynı şeyi insanlar arasında da denemek mümkündür. Aynı işi bir kişi bir saatte yaparken, bir diğeri belki de bir günde ancak yapabiliyor. Bu da şu demektir, birinin bir saati, diğerinin bir gününe denktir. Buradan şu çıkmaktadır; demek ki herkeste işleyen zaman aynı değildir. Bu, her ikisinin hızının farklı olmasından kaynağını alır.

Yirmi milyar yıllık evrimsel oluşun ana karnındaki dokuz aylık süreçte tekrarlanıyor oluşu da yine aynı şeyi anlatır bize. Yani annenin dokuz ayda gerçekleştirdiğini, evren yirmi milyar yılda yapabilmiştir. Örneğin anne karnında geçen birkaç hafta evrensel akışta birkaç milyon yıla denk gelebilir. Bu da anne şahsında temsil edilen mikro kozmosun hızıyla makro kozmosun hızının aynı olmadığı, dolayısıyla zamanlarının da farklı olduğu anlamına gelir.

Bilim şimdilerde bunu şöyle açıklıyor: hızı fazla olanın zamanı ağır işler; hızı ağır olanın zamanı çabuk işler. Hızın fazlaysa, süratliysen zamanın az gider, sana bolca zaman kalır; hızın ağırsa, tempon düşükse zamanın hızlı akar, sana bir şey kalmaz.

Saat aynı zaman farklı ;

Yaşamımızı kolaylaştırmak için aynı saati kullanıyor olabiliriz, ama bu hepimizin zamanının aynı olduğu anlamına gelmez. Zira kolumuzdaki saat, bizim zamanımızı değil, dünyanın zaman döngülerinden birini göstermektedir. Dünya kendi ekseninde 1670km/s hız yaparak 24 saatte kendisini gerçekleştiriyor, yani kendisini yeniden oluşturuyor. Sonuçta gece ve gündüzden müteşekkil bir oluş ortaya çıkıyor. Biz de karışıklık çıkmasın, birbirimizi anlayalım ve yaşamımız kolaylaşsın diye bu, özünde dünyanın oluş hızını ortaya koyan saati kullanıyoruz. Dolayısıyla kolumuzdaki zaman bize ait değildir; dünyanın zamanını gösterir o. Peki, o halde bizim zamanımız nedir? Zamanımızı nasıl ölçebiliriz?

Her bireyin hızı neyse, zamanı da odur. Herkeste de oluşumun hızı farklı olduğundan, herkesin zamanı da farklıdır. Zamanın göreliliğinin insanda kendisini gösterme biçimi, her insanın kendini oluşturma hızındaki farklılıktadır.

Kendimizden örnekler vererek, buna biraz daha açıklık getirelim: Örneğin; kimilerimiz çok kısa zamanda çok büyük atılımlar gerçekleştirirken, kimilerimiz de yıllarca aynı şeyi tekrarlayıp dururuz. Örneğin Zilan yoldaş, devrimci geçmişi çok kısa olan bir arkadaştır. Ancak kendisini oluşturma hızından dolayı, kendisini çok kısa zamanda çok büyük yaratmıştır. Ve gelinen aşamada bir yıllık bir gerilla pratiğine karşın bizim açımızdan ölçü koymuş bir tanrıçadır. Hepimiz Zilanlaşmayı esas alır, onun gibi olmaya çalışırız. Bunun karşıtı olarak da çoğumuzda kendisini -potansiyelimiz olmasına karşın- en kısa zamanda yapmak yerine, kendimizi yapmamak veya çok ağırdan yapmak gibi bir tarz var. Bu da bizi haddinden fazla dogmatik kılıyor. Dogmatizmi eğer var olana çakılıp kalmak, var olanı değiştirmemek, olanı muhafaza etmekle yetinmek, ona razı olmak olarak ele alırsak, kendimizi değiştirmememiz bizi değişim-dönüşümü dilimizden düşürmememize rağmen tastamam bir dogmatik yapar. Yıllarca aynı özeleştiriyi verenlerimiz hiç de az değildir. Yine yıllarca aynı eleştiriyi yapmamıza neden olanlar da az değildir. Uzun bir zaman sonra karşılaşıldığında ‘ya hiç değişmemişsin’ diyenlerimiz olmuştur. Bunlar günlük yaşamımızda hep karşılaştığımız hususlar oluyor. Bu şunu kanıtlıyor, demek ki kendimizi oluşturma hızımız ağırdır, performansımız yetersizdir. Bu da beraberinde zamanımızın erkenden bitmesine, yani çabuk gitmesine neden olmaktadır.

Zamanımız nasıl çabuk gidiyor? Örneğin, insanın biyolojik ömrünü altmış yıl olarak ele alalım. Bu altmış yıllık ömre toplumdan birinin sığdırdıklarıyla, bir egemenin sığdırdıkları; bizim sığdırdığımızla, Önderliğimizin sığdırdığı şeyler aynı mıdır? Açık ki aynı değildir. Belki kaba anlamda geçen yıl aynıdır, ama yıllara sığdırılanlar aynı değildir. ‘Anlam zamanı’ tam da bu noktada önem kazanıyor. Yani içinde bulunulan zamanın tüm zamanlar olduğunu anlayabilmek ve bunu hissedebilmek. An’da tüm geçmişi yaşayabilmek ve geleceği de an’da yaratabilmek. Dahası ne olduğunu ve nereye gittiğini anlamlandırabilmek ve kendini her şeyden büyük sorumlu gören biri olarak yaşayabilmek. Önderliğimiz boşuna “Anlamın ve hissin yaşattığı insan, en büyük insandır” demedi. Nereden geldiğini ve nasıl muhteşem bir oluş olduğunu anlayabilmek, kendinde tüm bir evrensel oluşumu hissedebilmek ve kendini tüm bir evren karşısında sorumlu görebilmek… Bunlar tam da ‘kendini bil!’ ilkesi çerçevesinde ve Önderliğimizin de içinde bulunduğu bilgelik geleneğinde yaşamın kendisi olmaktadır. Açık ki böylesi yaşayanlarla sıradan yaşamın peşinden sürüklenenlerin veya böylesi bir yaşamı yaratanların zamanı farklı olacaktır. Çünkü oluşum hızları aynı olmayacaktır.

Bilgelerdeki hız bizdeki hız;

Kendini yapmak, bilgelerde en kısa anda gerçekleşmektedir. Nitekim Önderliğimiz; ‘biliyorum ve inanıyorum ki bildiğin anda oluşuyorsun’ diye de belirtti kendindeki oluşumun hızını. Buradan şunu anlamalıyız, bilmek ile oluşmak birbirinden kopuk ve birbirini takip eden iki ayrı şey değildir; aynı anda gerçekleşen şeylerdir. Fark ettiğin anda kendini oluşturman bir gerçek insan özelliğidir. Ama bizde bilmek ile oluşmak edimleri böyle midir? Örneğin hepimiz komünal olunması gerektiğini biliriz. Toplumsallığın insan türünün var oluş koşulu olduğunu; cinsiyetçiliğin, iktidarcılığın ve bencilliğin her versiyonunun insanı insan olmaktan çıkaran kötü şeyler olduğunu biliriz. Yanı sıra merkezi uygarlık sisteminin tam anlamıyla bir kölelik düzeni olduğunu da biliriz ya da en azından bunları dillendiririz. Bilimsel olarak da insanın mikro kozmos, evrenin bir özeti olduğunu ve eğer isterse her şeyi yapabilecek bir gücünün olduğunu biliriz.

Peki, pratiğimiz bu bildiklerimiz ölçüsünde midir? Bildiklerimiz oranında ve potansiyelimizin elverdiği hızda kendimizi yapıyor muyuz? Hayır! Bu nedenle de teorimizle pratiğimiz hep iki ayrı şey gibi durur. Teorimiz bize bir şey söylerken, pratiğimiz bir başka şey söylüyor. Peki, bu neden böyle?

Önderliğimizin de dahil olduğu bilgelik geleneğinde, teori ile pratik arasında bir kopukluk söz konusu olmaz. Bu insanlar teorilerini sağdan-soldan, oradan-buradan getirmiyorlar, kendi yaşamlarından çıkarıyorlar. Kimilerinden yararlanabilirler ama özünde teorilerini sezgi, içgörü ve iç gözlem yöntemleriyle kendilerinden çıkarırlar. Çünkü nasıl olsa insan evrenin bir özeti ve kendisidir. Tüm bilgiler bu evrendeyse ve tüm bilmelerin kaynağı insanın kendisiyse, gerçekten de insanın kendisine bakmasından daha kestirme ve doğru bir bilgilenme ve buna bağlı olarak oluşma yolu yoktur. Dikkatlice tarihe bakıldığında zalimliğiyle, kötülükleriyle değil de büyüklükleriyle tarihe iz düşmüş olanların tümünün esasında kendilerini çok iyi tanıyan, kendi üzerlerinde çok yoğunlaşmış insanlar oldukları hemen görülür. Kendilerini tanıma çabaları, yaşadıkları çelişki ve çatışmalar, karşılaştıkları sorunlar ve bunlara aradıkları çözümler kendileri açısından teori olmaktadır. Sokrates’in kendini bilmeyi ‘belli bir bilimin konusu olarak değil, tüm bir bilim ve bilimin kendisi’ olarak ele alması tam da budur. Bu yönüyle teorileri tümden yaşamdan damıtılarak oluşturulan bir teoridir, bir yerlerden getirilmiş bir teoriden bahsedemeyiz.

Peki, biz teorimizi yaşamımızdan damıtarak mı getiriyoruz? Çok keskin olan teorik tespitlerimizin pratiğimizdeki karşılığının o keskinlikte olmadığının aksini kimse iddia edemez. Çoğunlukla teori bir yöne bakarken, pratik diğer bir yöne bakıyor; teori-pratik bütünlüğü sağlanamıyor. Bu nedenle teorimiz süper şeyler söylerken, pratiğimiz aynı düzeyde süper olmuyor. Biz teorimizi yaşamımızdan çıkarmıyoruz; Hermescilerin, Ene’l Hakçıların, Nirvanacıların, Fenafillahçıların, Sokratesçilerin, tüm tasavvuf geleneğinin ve tabii ki Önderliğimizin yaptığı gibi yapmıyoruz; kendimizi tüm bilmelerin kaynağı olarak ele almıyoruz. Kendimiz üzerinde fazla yoğunlaşmıyor, kendimizi yeterince tanımıyoruz. Kendimizi tanımayınca da özünde oluş’u, oluşumumuzu yeterince anlamamış oluyoruz. Eksik anlayınca yeterince hissetmiyoruz, hissetmeyince de oluşmuyoruz. Daha çok da oluşturulduğumuz halimizle kalıyoruz, kalıyoruz…

Önderliğimizin kendisiyle yoğun mücadelesi ve cebelleşmesi sonucu geliştirdiği teoriye, sanki biz de aynı yollardan geçmişiz gibi yaklaşıyoruz. Teorimizi hazır aldığımızdan pratiğimize çok denk düşmüyor, soyut kalıyor, yaşamda çok fazla şeye denk gelmiyor, cisimleşmiyor, yani bir ‘şey’ olmuyor. Bizde yaşanan gerginliğin temelinde de bu var zaten. Hepimiz dile getirdiklerimiz veya bildiklerimiz oranında bir yaşam duruşuna neden sahip olamadığımızın gerginliğini hep yaşarız. Söylediği kadar olamayanın bir gerginliği yaşamasından daha doğal ve kaçınılmaz olan bir şey yoktur. Önderliği onun militanları olarak takip ediyoruz, dediklerini kendimize esas alıyoruz, ama kendimizi yaratmadığımız için teori-pratik arasındaki uyumsuzluğun yarattığı gerginliği yaşıyoruz. Bu gerginlikten çıkmanın tek yolu, kendini yapmadır, yani yaratmadır.

Yaratılış anı;

İnsan kuantum hızında kendisini yapabilir. İnsansal oluşum, bizde görüldüğü gibi ağır olmak zorunda değil, insandaki potansiyel ışık hızından bile daha hızlı bir şekilde insanın kendisini yapmasına olanak tanıyor. Mevcut kafayla ölçemeyeceğimiz küçüklükte bir zaman aralığında geçmişe gidebilir veya geleceğe uzanabiliriz. Bu insanda işleyen kuantuma bir örnektir. Önderliğimiz de zaten insanda gerçekleşen bu en kısa an’da oluşma gerçekliğini ‘yaratılış an’ı veya ‘kuantumik an’ diye tanımladı. En kısa zamanda kendini oluşturmak insansal bir özelliktir. İnsan türünün muhteşemliği de zaten buradan gelir. Bir hayvan veya farklı bir canlı bu hızda kendisini yapamaz. İnsan dışındaki tüm canlılar içinde yaşadıkları eko-sistemin özelliklerine uygun hareket ederler ve öte taraftan değişen koşullara göre kendilerini de değiştirirler. Ancak bunlar etraflarındaki değişimi hemen fark edemezler, o nedenle de öyle hemen kendilerini de değiştiremezler. Bazen çevrelerindeki değişimi fark etmeleri birkaç nesli alır, ancak fark ettikten sonra da varlıklarını sürdürebilmek için kendilerinde değişim yaratırlar. Yani kendilerini yenilerler, yeni bir oluş olurlar.

Ancak bizler genel olarak kendimizi yapmada çok hantal yaklaşıyoruz, adeta zamanımızı boşa harcıyoruz. Yıllarımız geçiyor, ama ona sığdırdığımız şeyler az oluyor, bu da anlam zamanına göre bir yaşamı yaşamamıza olanak vermiyor. Örneğin Önderliğimiz kapitalist sistemin bizzat oluşturduğu İmralı sistemi koşullarında -pratik olarak o kadar büyük sorumlulukları olduğu halde- Özgürlük Sosyolojisi’ni on günde yazdığını belirtti. Biz ise Önderliğimizin devletçi sistemle hesaplaşmanın yol ve yöntemlerini verdiği, özgür insanın kim olduğunu ortaya koyduğu ve bizim açımızdan da kendimizi oluşturma hammaddemiz olan savunmaları, üzerinden yıllar geçmesine karşın okumuyoruz. Akla hayale gelmeyecek bahane ve gerekçelerle savunmaların okunmasına fırsatımızın olmadığını hep söyleyip duruyoruz. Sanki Önderlikten daha fazla sorumluluklarımız varmış ve başımızı kaşıyacak vaktimiz yokmuş gibi yaklaşıyoruz. Dahası ‘savunma’sız bir baş iş yapabilirmiş gibi davranıyoruz. Bunun kendini aldatmak olduğu açıktır. Ya da Önderliğimizin savunmalarını yeterince anlayamadığımızı, adeta kafamızın basmadığını vb. söyleriz. Bu söylemlerin bilimsel olarak insan gerçekliğiyle bir alakasının olmadığı fazlasıyla ortaya çıkmıştır. Bir yandan ‘mikro kozmos’, ‘evrenin özeti’, ‘ikinci doğa’, ‘gücü her şeye yeten muhteşem varlık’… gibi doğruluğu bilimin verileriyle de ispatlanan insan gerçekliği ve söylemleri; diğer yandan ‘kafam basmıyor’, ‘gücüm yetmiyor’, ‘anlamıyorum’… gibi acizlikten, zayıflıktan, kölelik özelliklerinden öteye bir anlam taşımayan duruş ve söylemler... Bunlar birbiriyle tamamen çelişen hususlardır. Doğrusu ilkidir ve buna göre olmak, öncelikle öyle olduğumuza inanmakla olur. Hakikate göre olmak da aynı anlama gelmek üzere bilime göre olmak da insanın potansiyel olarak evrenin tüm gücünü içinde barındırdığını söylemektedir. Gerekli olan sadece yapabileceğine inanmaktır. Bunu hiç yapmıyor değiliz, hepimizin yaşamımızda başardığı pek çok olağanüstü şeyler olmuştur. Ama şunu bilmeliyiz ki başardıklarımız başarabileceklerimizin yanında hiçtir. Kendimizi ‘böyle gelmiş böyle gidecek’ kaderciliğinden kurtarmak tamamen elimizdedir.

Zaman kavramına geri dönersek, kendini oluşturma performansımızın ve hızımızın farklı oluşu, zamanımızın da farklı olmasını beraberinde getiriyor. Süratli olanın zamanı ağır işlerken, temposu ağır olanın zamanı hızlı akıyor. Sadece yaşamımızın sonuna doğru gittiğimizde dönüp arkaya bakmamalıyız, yaşadığımız her an’da öyle olmalıyız. Bu geçen zaman zarfında neler yaptığımızı tartmalıyız ki ileride dönüp arkamıza baktığımızda yaşanması gerektiği gibi yaşadık diyebilelim. Tabi bunun için gerekli olan, bizde içkin olan enerjinin o muhteşem gücünü açığa çıkarmaktır. Bunun da yolu, yoğunlaşmaktan, odaklanmaktan geçer. Anlam zamanına göre yaşamak ancak böyle gerçekleşir…

Kendinden kaçış;

Kendimizi çözüm gücü haline getirmememizin bir sonucu olarak fazlasıyla sorunlardan kaçan kişilikleriz. Hem kendi sorunlarımızdan kaçıyoruz hem de örgütsel sorunlarımızdan. Aslında bazı açılardan çok da cesur ve güçlü insanlar değiliz. Kendimizi çözüm gücü haline getiremediğimizden hep kaçak haldeyiz. Mücadelemiz kaçaktır. Herkes kendisinde kimi zayıflıklar ve eksiklikler tespit ediyor, ama aynı zamanda kimi olumlu şeyler de tespit ediyor. Aslında herkes kimi eksikliklerinin olduğunu bildiğinden bunlar üzerinde durmak gerektiğini biliyor, bu zayıflıkların var olan enerjiyi boşa harcamaya sebep olduğunu biliyor, parçaladığını görüyor, ama aynı zamanda kendisini biraz yeterli ve başarılı gördüğünden bunlar üzerine gitmek de zorlaşıyor. Bu da kaçış kişiliğinin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Halbuki Önderlik tarzında bu yoktur. Bizde ‘aman sorun çıkmasın da ne oluyorsa olsun’ yaklaşımı hakimdir. Önderlik sorunların çıkmadığı günler canının sıkıldığını belirtiyor. Sorunların çıkmasından kaçmadığından, onların üzerine üzerine gittiğinden, her sorun özünde Önderliğimizi güçlendiriyor. Zaten o nedenledir ki Nietzsche ile ortaklaşarak ‘beni öldürmeyen şey, beni güçlendirir’ demektedir. Çözdüğü her sorunla yapısını, toplumunu eğitiyor, güçlendiriyor. Sorunlarımızın üzerine gitmekten ürktüğümüzden, bu noktada ürkek hatta korkak yaklaştığımızdan, bizim açımızdan her sorun bir eğitim olmuyor, ortamlarımız sorunlarını çözerek büyüyen ortamlar olmuyor.

Bir taraftan ‘beni öldürmeyen şey beni güçlendirir’ söylemi ve buna göre pratikleşen bir Önderlik gerçeği, diğer yandan da kendinden ve sorunlardan kaçan bir kadrosal duruş. İdare ediyoruz, dengeler oluşturuyoruz, göz yumuyoruz, ses çıkarmıyoruz, liberalleşiyoruz… Dikkat edelim tüm bunlar korkak-ürkek kişilik özellikleridir. Kaçış kişiliğinin dışavurumlarıdır. Hesaplarını daha çok da kendisine dair yapan bir duruştan kaynaklanmaktadır, tüm bunlar. Halbuki daha derinlemesine düşünüldüğünde, tüm bunların ne yapacağını, nasıl sonuçlar üreteceğini, insanı nereye götüreceğini ele almak ve ona göre tutum belirlemek gerekir. “Bu halle potansiyelimi ne kadar açığa çıkarabilirim, yoldaşım bu halde benden ne kadar yara

YORUM GÖNDER

ZİYARETÇİ YORUMLARI

BENZER KONULAR

EN GÜZEL YOLDAŞLARI ANARKEN

15 AĞUSTOS DESTANI VE KAHRAMAN EGÎT GERÇEKLİĞİ!

ZİLAN BİR FEDAİ GELENEĞİDİR

BİLGE ÖCALAN BİZLERİ TOPLUMSAL ÖZ SAVUNMAYA ÇAĞIRIYOR

HAKİKAT ARAYIŞI OLAN GENÇLİĞE!

YAŞANAN ŞAHADETLERİ DOĞRU ANLAMLANDIRABİLMEK

HER HAKİKAT ARAYIŞI, HAKSIZLIĞA KARŞI MÜCADELE İLE BAŞLAR

DÜNDEN BUGÜNE AÇLIK GREVLERİ

ZİMANEK

YİĞİTLİK YÜREK İŞİDİR! 

ÖZE YABANCILAŞMA VE İNSANİ DUYARLILIKLAR ÜZERİNE

KÜRT HALKINA KARŞI ULTRA FAŞİZMİN DARBE DİNAMİĞİ DEVREDEDİR

GERASİMOV DOKTRİNİ NEDİR?

OTONOM MÜCADELE-SAVAŞ DÖNEMİ

TÜRKİYE'NİN DİRİ FAŞİZM BELLEĞİ KÜRT HALKINA BİLENİYOR

PKK ÖZGÜRLEŞTİREN BİR ÖZ DİRENİŞ HAKİKATİDİR

DÜŞMAN BİLİNCİ ve DÜŞMANA ÖFKE

ULRİKE MEİNHOF: SİLAHLANMAYAN ÖLÜR, ÖLMEYENLERSE CANLI CANLI CEZAEVLERİNE GÖMÜLÜR

KLASİK SİYASAL AKIMLAR VE DEMOKRATİK TOPLUMCULUK

MAKRO TARİH OLARAK ANNALES F. BRAUDEL VE ABDULLAH ÖCALAN (1. BÖLÜM)

F. BRAUDEL  A. ÖCALAN MEKAN-ZAMAN-SÜRE KAVRAMLARI (2. BÖLÜM)

TEMSİLİ DEMOKRASİ

AFGANİSTAN: KAZANAN KİM KAYBEDEN KİM?

DERSİM'İN TESLİMİYETİ SEÇEN ÇOCUKLARI

DEĞERLER AŞINMASINI ÖZGÜR BİR RUHSAL DİRENİŞ DURDURUR

İMRALI DEMOKRATİK DİRENİŞ ÇİZGİSİ NEYİ İFADE EDİYOR

ŞEHİT CİHAN'I HATIRLAMAK

ISIS started? Turkey attacks Yezidis in Iraq

ÖZEL SAVAŞ TROLLERİNE KARŞI APOCU İDEOLOJİK REFLEKS

ATEŞKES VE ÖCALAN'I SAVUNMAK

TARİHİ TOPLUMSALLIĞIN İSYANI OLARAK HALKLAR ÖNDERİ ÖCALAN

''ADIM ABDULLAH''

AVRASYACI KLİĞİN PKK DÜŞMANLIĞINI DOĞRU KAVRAMAK

ULUS-DEVLETCİLİK VE TOPLUMCULUK

KANLI TOPRAKLARDA BARIŞI YEŞERTEN BİLGE

MİLLİYETÇİLİKTEN DEMOKRATİK ULUSÇULUĞA

DEMOKRATİK SİYASET: TARİHSEL KÖKEN -2-

DEMOKRATİK SİYASET: TARİHSEL KÖKEN -1-

PKK'NİN TASFİYESİ KONSEPTİ - ORTADOĞU

KİTLESELLEŞEN BİR ANTİFAŞİST SOKAK MÜCADELESİ SÜRECİ KARŞILAR

YEREL DEMOKRATİK YÖNETİMLER

DEVLETSİZ YAŞAMAK MÜMKÜN MÜ?

İKTİDAR VE GÜÇ

BİREY TOPLUM ÇELİŞKİSİ VE SÖMÜRGE KİŞİLİK GERÇEKLĞİ (1.BÖLÜM)

BİREY TOPLUM ÇELİŞKİSİ VE SÖMÜRGE KİŞİLİK GERÇEKLİĞİ (2.BÖLÜM)

KUANTUM FİZİĞİNİN SİYASET BİLİMİNE UYARLANMASI (GİRİŞ)

ÖZGÜR YURTTAŞ HAREKETİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ

KÜRTLER VE İHANET

AFGANİSTAN ÜZERİNE

BiREY TOPLUM ÇELİŞKİSİ  VE SÖMÜRGE KİŞİ  GERÇEKLİĞİ (3.BÖLÜM)

“TC JİTEMİ KDP’NİN KÜRDİSTAN DEVRİMİNİ GASP ETME PLANI”

GERÇEK AŞK NEDİR 

KUANTUM FİZİĞİNİN SİYASET BİLİMİNE UYARLANMASI (1.BÖLÜM)

MANKURTLAŞAN TÜRK SİYASETİNİN ÇÖKÜŞÜ

KOMÜNALİTE ÜZERİNE

KUANTUM FİZİĞİNİN SİYASET BİLİMİNE UYARLANMASI 2.BÖLÜM

TÜRKİYE'DE ULUS-DEVLET VE DEMOKRATİK ULUSLAŞMA SÜRECİ -2-

KUANTUM FİZİĞİNİN SİYASET BİLİMİNE UYARLANMASI (3.BÖLÜM)

KUANTUM FİZİĞİNİN SİYASET BİLİMİNE UYARLANMASI (4.BÖLÜM)

TÜRKİYE'DE ULUS-DEVLET VE DEMOKRATİK ULUSLAŞMA SÜRECİ -3-

BAYRAK VE ÇOCUK

KUANTUM FİZİĞİNİN SİYASET BİLİMİNE UYARLANMASI (SONUÇ )

HERKESİN BİLDİĞİ 'SIR' DEĞİLDİR! 

MODERNİTENİN  BİTMEYEN PROJESİ: TALİBAN

PKK’NİN GÖRKEMLİ DEVRİM ÇAĞINDA DİRENİŞLE NEWROZLAŞMAK

DEHAKLAŞAN İLKEL MİLLİYEÇİLİK EN TEHLİKELİ İDEOLOJİDİR

ERBİL SEMALARINDA KAMİKAZE DRONE OYUNLARI

TOPLUMSAL YOZLAŞMANIN PANZEHİRİ GENÇLİK ÖNCÜLÜKLÜ DİRENİŞ ve ÖZ SAVUNMADIR! 

ÇALIŞMALARIMIZDA YANLIŞ SİYASALLAŞMALAR

MEŞRULUĞUN KAYNAĞI: AHLAKİ VE POLİTİK TOPLUM

KAPİTALİZM DÜNYANIN SONUDUR

DEMOKRATİK MODERNİTE EKSENİNDE İDEOLOJİK YERELLEŞME (1)

AHLAKİ VE POLİTİK GÖREVLER

İMRALIDA GUANTANAMO ÖZEL NATO HUKUK REJİMİ UYGULANIYOR

SANATÇI HİSSİ SAVAŞÇI HİSSİ

DEMOKRATİK MODERNİTE EKSENİNDE İDEOLOJİK YERELLEŞME (2)

IRAK SEÇİMLERİ ÜZERİNDE TÜRKİYE GÖLGESİ VE GÜNEY PARADOKSU

MUHTEŞEM YALNIZLIK VE BİZ !

AHLAKİ VE POLİTİK TOPLUM BOYUTU (DEMOKRATİK TOPLUM)

DEMOKRATİK MODERNİTE EKSENİNDE İDEOLOJİK YERELLEŞME (3)

DEVRİMCİ KÜLTÜR ve AHLAK (1. BÖLÜM)

DEVRİMCİ KÜLTÜR ve AHLAK 2.BÖLÜM

HEVAL ŞÜKRÜ'YÜ  UĞURLARKEN

''SOSYALİZMİN KÜRESEL YÜKSELİŞİNDE PKK'NİN ÖNCÜLÜK ROLÜ''

SÖMÜRGE ÜRETİM TARZINDAKİ SINIF ÇELİŞKİSİNİN ANALİZİ 1.BÖLÜM

ANLAM YÜKLÜ ZAMANLARDA 'ÖZGÜR İNSAN'LA DİYALOGLAR

TARİHTEN GÜNÜMÜZE KADININ ÖZ SAVUNMASI 13.BÖLÜM

DEVRİMCİ KÜLTÜR ve AHLAK 3.BÖLÜM

SÖMÜRGE ÜRETİM TARZINDAKİ SINIF ÇELİŞKİSİNİN ANALİZİ 2.BÖLÜM

DEVRİMCİ KÜLTÜR ve AHLAK 4.BÖLÜM

GÜNEŞ ÜLKESİNDE DİRİLİŞİ ÖNDER APO VE ŞEHİTLER GERÇEKLEŞTİRDİ

PSİKOLOJİK SAVAŞ ÜZERİNE

DEVRİMCİ KÜLTÜR ve AHLAK 5.BÖLÜM

“Dijital medya tasfiyeciliğinin zehirleme virüsü”

ÖNDERLİKTE YAŞAM, BİRDEVRİMCİ MÜCADELEDİR

DEVRİMCİ KÜLTÜR ve AHLAK (6.BÖLÜM)

PARASTİNA REWA U PARASTİNA CEWHERİ

DEVRİMCİ KÜLTÜR ve AHLAK (7. BÖLÜM)

KCK'DEN ULUSLARARASI TOPLUMA 'KİMYASAL SİLAH' MEKTUBU

HDP YÜZDE 15 AMA FAŞİZM VAR KİMYASAL SİLAHLAR VAR

DEVRİMCİ KÜLTÜR ve AHLAK 8.BÖLÜM

İSYAN FAŞİZME KARŞI BİR SİVİL ANGAJMAN HAKKIDIR

DEVRİMCİ KÜLTÜR ve AHLAK (9.BÖLÜM)

DEVRİMCİ KÜLTÜR ve AHLAK (10.BÖLÜM)

AN SERKEFTİN AN SERKEFTİN PKK

DEVRİMCİ KÜLTÜR ve AHLAK 11.BÖLÜM (SON)

KATİLLERDEN HESAP SORMA ZAMANI

İLK SÖZ

3.DÜNYA SAVAŞINDAN ÇIKIŞI SAĞLATACAK TEK GÜÇ DEMOKRATİK HALK DEVRİMİDİR

FAŞİZM TOPLUMU ŞİDDETLE YÖNETMEK İSTER

DÖNEMİN GÖREVİ DEVRİMCİ HALK SAVAŞIDIR

DEVRİMCİ HALK SAVAŞI VE DEMOKRATİK SİYASET

DİRİLİŞTEN KURTULUŞA ÖZGÜRLÜK AŞKI EN TEMEL GÖREVİMİZ

“SEÇİMLERE ENDEKSLENMİŞ ÇÖZÜM BEKLENTİLERİ ÜZERİNE”

ZİHNİYET DEVRİMİ HAKİKAT DİYALOGLARINDA SAKLI

İHANETİN BEDELİ, YOK OLUŞA DOĞRU!

ÖZEL SAVAŞ; BİLİNÇLENEREK, ÖRGÜTLENEREK, DAYANIŞMA İÇERİSİNE GİREREK YENİLGİYE UĞRATILABİLİR

TÜRK DEVLETİNİN PSİKOLOJİK SAVAŞ YÖNTEMLERİ

ÜÇÜNCÜ ÖNDERLİKSEL DOĞUŞ

KÜRTLER DEMOKRATİŞLEŞMENİN ÖNCÜSÜDÜR

DEVRİMCİ EN USTA SANATKÂRDIR

9 EKİM KOMPLOSU 24’ÜNCÜ YILINA GİRERKEN

ÖZGÜRLÜKTEN KORKMAK ESARET GETİRİR

DEVRİMCİ AHLAKİ HÜMANİZMANIN SİYASİ TEMSİLİ

YURTSEVER HALKIMIZA VE DEMOKRATİK KAMUOYUNA!

YURTSEVER KÜRDİSTAN HALKINA VE TÜM KAMUOYUNA

ACIMIZ, BİLİNCE DÖNÜŞEN EYLEMDİR

ÜÇÜNCÜ YOLU ÖRGÜTLÜ VE EYLEMLİ KILMAK

ÖNDERLİĞİMİZİN ÖZGÜRLÜĞÜ YEGANE AMAÇ VE HEDEFİMİZDİR

“DEĞERSİZLİK” AYMAZLIĞI

EMEK VE YAŞAM BAĞLARI

ÖNDERLİK ÇİZGİSİNİN BAŞARISI VE HDP

ÖNDERLİK GERÇEĞİ BÜYÜK BİR EMEK YOĞUNLAŞMASIDIR (1.BÖLÜM)

XELİFAN ŞEHİTLERİ ONURUMUZDUR

MİLİTAN DİLSİZ KONUŞANDIR

ÖNDER APO, BİR HALKIN VAROLMA TARİHİ

ÖNDERLİK GERÇEĞİ BÜYÜK BİR EMEK YOĞUNLAŞMASIDIR (2.BÖLÜM-SON)

ŞİMDİ PKK ZAMANI!

PLATFORM MEVZİDİR,TERK ETMEK SUÇTUR!

ORTADOĞU'DA SUNNİ SEÇİM BLOKLARI İNŞASI

AHLAK FELSEFESİ Mİ VİCDAN FELSEFESİ Mİ?

FAŞİST SALDIRILAR KARŞISINDA NE YAPMALIYIZ?

DEVRİMCİ HALK SAVAŞINI BÜYÜTEREK ‘ÖZGÜRLÜK ZAMANI’ HAMLESİNİ ZAFERLE TAÇLANDIRACAĞIZ

“HAKİKAT AŞKTIR AŞK ÖZGÜR YAŞAMDIR”  “Önder APO”

HAKİKAT PENCERESİNDEN KADRO

SİSTEM KARŞITI HAREKETLER

BİLİM İLE İKTİDARIN BİRLEŞTİĞİ SAHA: DEMOGRAFYA (1.BÖLÜM)

KADIN’I ARAMAK VE HAKİKATİN UMUDUNA ERİŞMEK

AİLE SORUNU VE AİLENİN DEMOKRATİKLEŞMESİNİN ÖNEMİ

ANLAMIN HAKİKAT BİLGELİĞİ

BİLİM İLE İKTİDARIN BİRLEŞTİĞİ SAHA  DEMOGRAFYA (2.BÖLÜM)

HAKİKAT PENCERESİNDEN KADRO (2.BÖLÜM)

KENDİ TOPLUMSALLIĞINI BİZZAT YARATMAYA GİRİŞEN ÖNDER APO

ÖZGÜRLÜK ZAMANI HAMLEMİZİ,ÇÖKERTME PLANI'NI ÇÖKERTMİŞTİR

TÜRK DEVLETİNE KİMYASAL SİLAH KULLANMA AYRICALIĞI

PKK VE ÖNDERLİĞİNE KURULAN NATO GLADİOSU KOMPLOSUNUN ŞİFRESİ: OLOF PALME SUİKASTI

HAKİKAT PENCERESİNDEN KADRO (3.BÖLÜM)

ARTIK SAVAŞIN KARAKTERİ DEĞİŞTİ!

KÜRDÜN TARİHİ ACILARININ DERMANIDIR PKK

RADİKAL DEMOKRASİYİ KÜRTLERDEN ÖĞRENECEĞİZ

SOYKIRIMA KARŞI YENİLMEYEN STRATEJİ

ULUSLARARASI KOMPLO VE DEM DEMA AZADİYÊ HAMLESİ

40 YILLIK MÜCADELE TARİHİNİN ZİRVESİ: ROJAVA KADIN DEVRİMİ

PKK SÖMÜRGECİLERİN BÖLDÜĞÜ KÜRDİSTAN SINIRLARINI BİRLEŞTİRİYOR

KAYALARDA KÖK SALMAKTIR GERİLLACILIK (1.BÖLÜM)

KİMYASAL SİLAHLARIN YASAKLANMASI ÖRGÜTÜ NEDEN SESSİZ?

KAYALARDA KÖK SALMAKTIR GERİLLACILIK (2.BÖLÜM)

KİMYASAL SALDIRILAR İÇİN YERİNDE İNCELEME YAPILSIN

ŞEHİT MEHMET TUNÇ

ZEHİRLİ GAZLAR VE KİMYASAL SİLAHLARIN KULLANIMI VE YASAKLANMASINA DAİR DERLEME 

109 AYDINDAN BM’YE KİMYASAL SİLAH KULLANIMI İÇİN SORUŞTURMA ÇAĞRISI

1923’TEN BERİ SÜREN HAKSIZLIĞA SON VERİN!

PKK'NİN KURULUŞUNUN ANISINA (1.BÖLÜM)

KOMÜNAL KADIN EKONOMİ DERLEMELERİ – 1

İSYANSIZ YAŞAM KÖLE İNSANI YARATIR

PKK'NİN KURULUŞUNUN ANISINA( 2.BÖLÜM)

KOMÜNAL KADIN EKONOMİ DERLEMELERİ – 2

“SOSYAL BİLİMLERDE DEVRİM” YOLUNDA TARİHSEL-TOPLUM AKADEMİLERİ

TÜRK DEVLETİNİİN KİMYASAL SİLAH SALDIRILARINA KARŞI HAREKETE GEÇİLMELİ

YAŞADIĞIMIZ ÇAĞDA ÖZGÜRLÜK PROBLEMİNE BAKIŞ

‘ULUSLARARASI SESSİZLİK TÜRK DEVLETİNİN KİMYASAL SİLAH KULLANIMINAZEMİN SAĞLIYOR’

TANRIÇA STAR'DAN YJA STAR'A KADIN TOPLUMUNU SAVUNUYOR -1-

PKK'NİN KURULUŞUNUN ANISINA (3.BÖLÜM)

KİMYASAL SİLAH SALDIRILARININ ARKASINDA HEGOMONİK GÜÇLER VAR

PKK'NİN KURULUŞUNUN ANISINA (4.BÖLÜM)

TANRIÇA STAR'DAN YJA STAR'A KADIN TOPLUMUNU SAVUNUYOR -2-

TÜRK İKTİDARININ ÇIKMAZI, CHP'NİN“AÇILIMI” VE HDP

BUGÜNKÜ GERİLLA RUHU BÊRÎTAN'IN RUHUDUR

KÜRT-ARAP İTTİFAKI İÇİN GÜÇLÜ BİR TARİHSEL ZEMİN VAR

ALEVİ İNANÇ ÖNDERLERİNDEN VE 44 IRAKLI AYDINDAN BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'E MEKTUP

PKK'NİN KURULUŞUNUN ANISINA (5.BÖLÜM)

TANRIÇA STAR'DAN YJA STAR'A KADIN TOPLUMUNU SAVUNUYOR -3-

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI VE KÜRT HALKINA YÖNELİK İMHA SALDIRILARI

PKK'NİN KURULUŞUNUN ANISINA (6.BÖLÜM)

TANRIÇA STAR'DAN YJA STAR'A KADIN TOPLUMUNU SAVUNUYOR -4-

ORTADOĞU'DA VE TÜRKİYE'DE ÜÇÜNCÜ YOL

KÜRDİSTAN'DA ASIRLIK KİMYASAL KATLİAM DEVAM EDİYOR

'TARİHİ DİRENİŞİN TEMELİ İDEOLOJİK DURUŞ, FEDAİ RUH VE APOCU YOLDAŞLIKTIR'

ROJAVA DEVRİMİ İÇİN SEFERBERLİK ZAMANI

AVRUPA'DAKİ KÜRDİSTANLI KURUMLARDAN OPCW'YE MEKTUP

PKK'NİN KURULUŞUNUN ANISINA (7.BÖLÜM)

TANRIÇA STAR'DAN YJA STAR'A KADIN TOPLUMUNU SAVUNUYOR -5-

LÜMPEN KİŞİLİK NEDİR?

ROJEV

ZAFER PERSPEKTİFLERİ (DERLEME)

KİMYASAL TAYİP'TEN HESAP SORMAK

İŞTE TÜRK DEVLETİNİN KİMYASAL SİLAH KULLANDIĞININ BELGELERİ

TANRIÇA STAR'DAN YJA STAR'A KADIN TOPLUMUNU SAVUNUYOR -6-

PKK'NİN KURULUŞUNUN ANISINA (8.BÖLÜM)

ORDULAŞAN DİRENİŞ ABİDELERİ

ÖZGÜRLÜKÇÜ KÜRT İLE İŞBİRLİKÇİ KÜRT ARASINDAKİ FARK

SOYKIRIMCI TC’NİN KİMYASAL SALDIRILARI

PKK'NİN KURULUŞUNUN ANISINA (9.BÖLÜM)

ÖZGÜR BAHARLARIN BARIŞ BİLGESİ

KÜRT VE KÜRDİSTAN VARLIĞI ÖZ SAVUNMASIZ OLMAZ

KDP’NİN-BARZANİLERİN TARİHİ İHANETLER TARİHİDİR

PKK'NİN KURULUŞUNUN ANISINA (10.BÖLÜM)

ZAFER PERSPEKTİLERİ (2.BÖLÜM)

ÖZGÜR KÜRDİSTAN DEMOKRATİK ORTADOĞU'DUR

PKK'NİN KURULUŞUNUN ANISINA (11.BÖLÜM)

ROJAVA DEVRİMİ TÜM KADINLAR İÇİN ÖZGÜRCE VAROLUŞ DEVRİMİDİR

ASENA MERAL'İN YÜZÜNDEKİ YENİLGİ HARİTASI

KOBANE DİRENİŞİNDE BİR CUDİ SÖYLENCESİ: GELHAT GABAR

BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (GİRİŞ)

PKK'NİN KURULUŞUNUN ANISINA (12.BÖLÜM-SON)

ROJAVA DEVRİMİ KADIN ÖZGÜRLÜKÇÜ PARADİGMAYLA GELİŞİYOR

KÜLTÜREL SOYKIRIMA KARŞI SON İSYAN: APOCU DİRİLİŞ VE PKK

WERXELÊ ABİDELERİNİN KOMUTANI CUMALİ ÇORUM

YOLUN SONUNA DOĞRU

DÜNYA SAVAŞI VE ÇAĞDAŞ KAHRAMANLIK ZAMANI

KÜRT JEOPOLİTİĞİ OLUŞURKEN KARŞI HAMLELER

ÖZÜ ARAYIP İRADELEŞEN VE SAVAŞAN KADININ ADRESİ

KCK'DEN KİMYASAL İÇİN SAHAYA DAVET

PKK AB'NİN TERÖR LİSTESİNDEN ÇIKARILSIN!

EDEP YOLUN IŞIĞIDIR

ERDOĞAN VE MERKEL'İN TRUVA ATI DENİZ YÜCEL

HAKİKAT SOSYOLOJİSİNİN ÖZGÜR BİLGESİ

KENDİ OMUZLARI ÜZERİNDE BAŞKALARININ KAFASINI TAŞIMAK

İMRALI'DAKİ TECRİT VE İŞKENCE SİSTEMİNE KARŞI MÜCADELE DAHA DA BÜYÜTÜLMELİİ

ÇİRKİN İNSAN EN KORKAK İNSANDIR

PKK, GENÇLİK VE ZİHNİYET

BURASI KÜRDİSTAN, BEN DE KÜRT'ÜM

XELÎFAN'IN ORTAYA ÇIKARDIĞI GERÇEKLER

DİJİTAL DÜNYA SANAL KİŞİLİK

GENÇLİK VE DÖNEM GÖREVLERİ

PÊŞWAZİYA XERAB

WERİN CENGA AZADÎYÊ !

KÜRESEL GÜÇLERİN HAMLELERİNİ DOĞRU OKUMAK

HAMLASEL MÜCADELEYİ HER ALANDA ÇOK DAHA GÜÇLÜ GELİŞTİRELİM!

KİM, PKK’Yİ NASIL GÖRÜYOR? (DOSYA-ANALİZ)

ANLAMLI YAŞAM ÖNDERLİĞİN FİZİKİ ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SAĞLAMAKLA MÜMKÜNDÜR

KÜRT VAR DA KÜRDİSTAN YOK MU?

“KÜRDİSTAN DEVRİMİNİN GÜVENCESİ TOPLUMSAL ÖZ SAVUNMADIR(1.BÖLÜM)

KURULAN BİR PARTİ DEĞİL YAŞAM TARZIDIR

ANLAMA DAİR

BİLMEYE DAİR

SÖZ VE ANLAM ÜZERİNE (1.BÖLÜM)

FAŞİZMİ ZAGROS'A GÖMMEK

“KÜRDİSTAN DEVRİMİNİN GÜVENCESİ TOPLUMSAL ÖZ SAVUNMADIR”(2.BÖLÜM)

PKK 'TERÖR LİSTESİ'NDEN ÇIKARILMALI ÇAĞRILARI

PKK İLE KÖLELİKLER YIKILMIŞ ÖZGÜRLÜKLER KAZANILMIŞTIR

TEK DEĞİL, MİLYONLARIZ

SÖZ VE ANLAM ÜZERİNE(2.BÖLÜM)

ÖZ SAVUNMAYLA ÖZGÜR YAŞAMI AŞKLA ÖRELİM

PKK ÖZGÜRLEŞEN GENÇLİK VE KADINA BİR ÇAĞRIDIR!

ŞİMDİ PKK ZAMANI!

DERSİM SOYKIRIMININ YIL DÖNÜMÜNDE MÜCADELEYİ YÜKSELTELİM

KÜRT YURTSEVERLİĞİ

PKK’NİN ORTAYA ÇIKARDIĞI KÜRT GERÇEKLİĞİ (1.BÖLÜM)

SÖZ VE ANLAM ÜZERİNE (3.BÖLÜM)

PKK’NİN İNSANLIK SAVAŞINA DOĞRU KATILMAK

ÖNDERLİKSEL DOĞUŞ ŞARTLARI (2.BÖLÜM)

SÖZ VE ANLAM ÜZERİNE (4.BÖLÜM)

SÖZ VE ANLAM ÜZERİNE (5.BÖLÜM)

PKK'NİN KIRK DÖRDÜNCÜ YILINDA DAHA FAZLA PARTİLEŞEREK ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLAMAK

PKK NEDEN ANKARA’DA ÇIKIŞ YAPTI (3.BÖLÜM)

GERİLLA BİR İDEOLOJİK KİMLİKTİR (1.BÖLÜM)

HUKUKUN HİÇ OLMADIĞI İKİ YER

SÖZ VE ANLAM ÜZERİNE(6.BÖLÜM)

GERİLLA, FELSEFİ BİR KİMLİKTİR(2.BÖLÜM)

KÜRDİSTAN SÖMÜRGEDİR” (4.BÖLÜM

PKK YASAĞINA KARŞI BERLİN'DE BULUŞMAYA ÇAĞIRDI

GERİLLA KOMÜNAL KİMLİKTİR(3.BÖLÜM)

APOCU HAREKETİN GELİŞİM TARİHİ İÇERİSİNDE PKK'LİLEŞME HAMLELERİ (1.BÖLÜM)

BAĞIMSIZLIK VE BAĞIMSIZLIKÇI DURUŞ (5.BÖLÜM)

PKK GEL E, GEL NAYÊ DARIZANDIN!

PKK HALKTIR HALK YAGILANAMAZ !

MESRUR BARZANİ TÜRK DEVLET AĞZIYLA KONUŞUYOR

APOCU HAREKETİN GELİŞİM TARİHİ İÇERİSİNDE PKK'LİLEŞME HAMLELERİ (2.BÖLÜM)

GERİLLA KÜLTÜREL KİMLİKTİR(4.BÖLÜM)

PKK NEDEN AYRI ÖRGÜTLENMEYE GİTTİ (6.BÖLÜM)

APOCU HAREKETİN GELİŞİM TARİHİ İÇERİSİNDE PKK'LİLEŞME HAMLELERİ (3.BÖLÜM)

GERİLLA CİNS ÖZGÜRLÜKCÜ KİMLİKTİR(5.BÖLÜM)

KADIN, DEVRİM VE ÖZGÜRLÜK ZAMANIDIR!

KUMPASLAR ÜLKESİNDE SON TANGO

PKK’LİLİK DÜZENDEN KOPUŞTUR (7.BÖLÜM)

PKK HALKTIR, HALK YASAKLANAMAZ

PKK HALKTIR HALK YASAKLANAMAZ

PKK HALKTIR HALK YASAKLAMAZ

“PKK'NİN YARATTIĞI İDEOLOJİK BİLİNÇLE NETLEŞMEK”

PKK HALKTIR, HALK YASAKLANAMAZ!

PKK HALKTIR HALK YASAKLANAMAZ

PKK GEL E, GEL NAYÊ QADEXEKİRİN!

GERİLLA HOŞGÖRÜLÜ KİMLİKTİR(6.BÖLÜM)

BİR DİRİLİŞ VE KAHRAMANLIK DESTANI

PKK İLE DİĞER ÖRGÜTLER ARASINDAKİ TEMEL FARKLAR (8.BÖLÜM)

APOCULAR DÜŞÜNDÜ, İNANDI VE YAPTI (1.BÖLÜM)

PKK HALKTIR, HALK YASAKLANAMAZ

GERİLLA ÖZGÜR KÜRDÜN YARATILDIĞI BİR DİRENİŞ DERGAHIDIR

ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLAMA ZAMANI ! (1.BÖLÜM)

PKK’NİN KURULUŞU ŞOVENİZMDEN KOPUŞTUR (9.BÖLÜM)

BELÇİKA ADALETİNDEN TARİHİ PKK KARARI

BARZANİ’NİN YARATTIĞI BELARUS TRAJEDİSİ HERYERDE

PKK’DE ŞEHADETLER, BİR EMİR MAKAMIDIR (2.BÖLÜM)

ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLAMA ZAMANI ! (2.BÖLÜM)

PKK DEMOKRATİK ULUS ÇİZGİSİYLE DAHA DA BÜYÜDÜ

SIFIRDAN İLK SERHİLDANA (10.BÖLÜM)

GERİLLA TÜRK ORDUSUNU DURDURDU (3.BÖLÜM) 

PKK’NİN 43 YILLIK TARİHİ BİR DESTANDIR; BU TARİH KANLA SÜSLENMİŞTİR

EGEMEN ERKEKLİK ÖZÜNDE FAŞİSTTİR

ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLAMA ZAMANI ! (3.BÖLÜM)

SERHİLDANLA YARATILAN EĞİTİM ORTAMI (11.BÖLÜM)

ÖNDER APO SABIRLI, CESUR, YİĞİT KENDİNE VE ÖZGÜRLÜĞE İNANAN KADINI YARATTI

PKK ADINA YAPILAN İLK BESTE (VAYE PKK RABÛ)

''İSTENİRSE BU İKTİDAR BİR HAFTA DURAMAZ'' (4.BÖLÜM)

PKK'NİN 43.KURULUŞ YIL DÖNÜMÜ KUTLAMALARI

PKK YENİ İNSANLIĞIN DEVRİMCİ TARİH YAZIMIDIR (1.BÖLÜM)

HAKİ KARER YOLDAŞIN ŞAHADETİ VE HAKİ KARER KİŞİLİĞİ (12.BÖLÜM)

ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLAMA ZAMANI ! (4.BÖLÜM)

PKK’NİN 43. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ KUTLAMALARI (2.BÖLÜM)

ONUR DİRENİŞİNDE YER ALIN!

ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLAMA ZAMANI ! (5.BÖLÜM)

PKK YENİ İNSANLIĞIN DEVRİMCİ TARİH YAZIMIDIR (2.BÖLÜM)

26-27 KASIM 1978: I. KURULUŞ KONGRESİ (13.BÖLÜM)

PKK ÖLÜM DÖŞEĞİNDE OLAN BİR HALKI DÜNYANIN UMUDU YAPTI

BİZ BU TOPRAKLARIN ÇOCUĞUYUZ, ONLARIN ANLAYACAĞI DİLDEN ONLARLA KONUŞMALIYIZ! 

1980: 12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ VE KENAN EVREN (14.BÖLÜM)

GERİLLADA EĞİTİM, YAŞAMIN KENDİSİDİR(1.BÖLÜM)

İKTİDARIN KORTUĞUNU BAŞINA GETİRECEĞİZ 

“PKK, KÜRT HALKINI DİRİLTEN ÖZGÜRLÜK RUHUDUR”

PKK HALKTIR, HALK YASAKLANAMAZ!

FAŞİZMİ YIKMAK İÇİN DAHA ÇOK CESARET LAZIM

GERİLLADA EĞİTİM, YAŞAMIN KENDİSİDİR(2.BÖLÜM)

“T C FAŞİZMİNİN KAOS PLANI İMRALI'DA DEVREDE”

GERİLLADA EĞİTİM, YAŞAMIN KENDİSİDİR(3.BÖLÜM)

PKK KAYBETTİRİLEN KADIN KÜLTÜRÜNÜN PARTİSİDİR  

PKK İLE REEL SOSYALİSTLER ARASINDAKİ TEMEL FARK (15.BÖLÜM)

SİSTEM ÇALIŞMAMIZ TARİHTE İLKTİR

GERİLLADA EĞİTİM, YAŞAMIN KENDİSİDİR(4.BÖLÜM)

TARİH SAHNESİNDE VAMPİRLER

SALİH KANDAL VE SİVEREK DİRENİŞİ (16.BÖLÜM)

HALKLAR ÖNDERİ SAYIN ABDULLAH ÖCALAN'A UYGULANAN TECRİT İLE İLGİLİ SON GELİŞMELER

İNGİLİZ POLİTİKALARI KÜRTLERİN SIRTINDAKİ HANÇERDİR

LÜBNAN-FİLİSTİN SAHASINA ÇIKIŞ SÜRECİ (17.BÖLÜM)

PKK'NİN 'TERÖR LİSTESİ'NDEN ÇIKARILMASI İÇİN YAPILAN ÇAĞRILAR (1.BÖLÜM)

AKP, HOBBES VE SAVAŞ DURUMU

MAZLUM DOĞAN ARKADAŞIN DİRENİŞ GERÇEĞİ (18.BÖLÜM)

ŞEHİTLER PKK'LİDİR

KDP 21. YÜZYILDA UTANÇLA KÜRT İHANET TARİHİNİ YENİDEN YAZIYOR (1.BÖLÜM)

RÊBER APO'NUN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SAĞLAMA MÜCADELESİ BOYUTLANDIRILMALI

HALKLAR ÖNDERİ SAYIN ABDULLAH ÖCALAN'A UYGULANAN TECRİT İLE İLGİLİ AÇIKLAMALAR

KDP 21. YÜZYILDA UTANÇLA KÜRT İHANET TARİHİNİ YENİDEN YAZIYOR (2.BÖLÜM)

PKK SANAT İNCELİĞİNDE ÖRÜLEN BİR HAREKETTİR

AKP-MHP FAŞİZMİ UZATMALARI OYNUYOR

PKK'NİN DÜNYA SİYASET SAHASINDAKİ AVANTAJLARI VE AVANTAJLARINI GÜÇLENDİRME YOLU: ÖZ SAVUNMA

DEVRİM ÖZGÜRLÜĞE AŞIK OLANLARIN YOLUDUR

KCDK-E'DEN GÜNDEME İLİŞKİN AÇIKLAMALAR

KATILANLARIN ANLATIMIYLA 27 KASIM 1978 FİS KÖYÜ

KÜRDİSTAN'DA GERİLLA ZAMANI

PKK DEĞİŞİMİN VE DÖNÜŞÜMÜN GÜCÜ OLDU

KDP’NİN DERİN DENKLEMİNDE 140'INCI MADDE

KCK VE KONGRA-GEL'İN ŞENGAL AÇIKLAMALARI

FAŞİST DİKTATÖRLÜK YIKILMAYA MAHKUMDUR

GENÇLİKTE ZİHNİYET DEVRİMİNDE FEDAİLİĞİ YAKALAMAK ÖZGÜR TOPLUMUN SARSILMAZ İNŞASIDIR

ÖNDER APO, BİR HALKIN VAROLMA TARİHİ

REJİM YIKILMADAN HİÇBİR KÜRT RAHAT YAŞAYAMAZ

21. YÜZYILDA SOYKIRIM VE TOPLUMSAL DİRENİŞTE GENÇLİĞİN ROLÜ

DEVRİMCİ HALK SAVAŞI RADİKAL BİR CİNS MÜCADELESİYLE KAZANILABİLİNİR

DÜNYA HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN'A ÖZGÜRLÜK GÜNÜ ÇAĞRILARI

KAPRİSLİ VE PASİF SANAL RADİKALİZM

ANTER YOLDAŞ VE ZİNDAN DİRENİŞLERİ

ÖZEL SAVAŞA KARŞI ZİHNİYET VE YAŞAM MÜCADELESİ (1.BÖLÜM)

“APOCU DEVRİMCİ HAMLE TC FAŞİZMİNİ ÇÖKERTİYOR”

“ÇİN MODELİ” TOPLUMA SAVAŞ İLANIDIR...

ÖZEL SAVAŞA KARŞI ZİHNİYET VE YAŞAM MÜCADELESİ (2.BÖLÜM)

TOPLUMSAL SORUNLARIN AŞILMASINDA ÇIKIŞ ÖZGÜRLÜK HAREKETİDİR

1000 İSİMDEN ÇAĞRI: PKK 'TERÖR ÖRGÜTLERİ LİSTESİ'NDEN ÇIKARILSIN

İMRALI KAYALIKLARINA ÇİVİLENEN HAKİKAT (1.BÖLÜM)

KİTLESELLEŞEN BİR ANTİFAŞİST SOKAK MÜCADELESİ SÜRECİ KARŞILAR

İMRALI KAYALIKLARINA ÇİVİLENEN HAKİKAT (2.BÖLÜM)

SOYKIRIM KISKACINDA VARLIK SAVAŞI YÜRÜTMEK

CEZAEVLERİ İLE İLGİLİ AÇIKLAMALAR VE ÇAĞRILAR

KNK TOPLANTISININ SONUÇ BİLDİRGESİ

ETKİN BİR EKONOMİK SAVAŞ STRATEJİSİ

BİR TÜRKÜNÜN MELODİSİ VE SENFONİSİDİR PKK

KÜRTLERDE DİNSELLİK VE YAŞANAN DEĞİŞİMLER

PREKARYA VE BALDIRI ÇIPLAK KÜRD

TASARLANMIŞ BİR KATLEDİLME DURUMU VAR

AP, TUTSAK VEKİLLER İÇİN KAMPANYA BAŞLATTI 

ZİNDANLARDAKİ ZULME SESSİZ KALMAK !

GARİBE GEZER KÜRT SORUNU'NUN TA KENDİSİDİR

TÜRKİYE’NİN ÇÖZÜLME İŞARETLERİ ARTIYOR

KÜRT KATLEDEREK TÜRK OLACAĞINI SANMAK

'' FAŞİZMLE HESAPLAŞMA OLMADAN HELALLEŞME OLMAZ ''

GARİBE'Yİ KATLEDENLER MUTLAKA HESABINI VERECEKLER

 19 ARALIK 2000 YILINDA ZİNDANLARDA YAPILAN KATLİAM İLE İLGİLİ AÇIKLAMALAR

YOL VE YOLDAŞLIK…

İDEOLİKLİK VE İDEOLOJİKSİZLİK ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ

BİRAZ DA AJİTASYON LAZIM

ÖNDERLİK VE ZİNDANLARDA  REHİN TUTULAN  YOLDAŞLAR  ETRAFINDA KENETLENME ZAMANI

KADININ SESİNDE SAKLIDIR ÖZGÜRLÜK DÜŞÜ

ZINDANLAR İLE İLGİLİ DUYARLILIK ÇAĞRILARI

CEZAEVLERİNDE KATLİAM VAR

TÜRKİYE'NİN AYNASI ZİNDANLAR

KIRIKLAR CEZAEVİ'NDEKİ TUTSAKLAR AÇLIK GREVİNDE

KONGRA-GEL ZİNDANLAR İÇİN 'SEFERBER' OLMAYA ÇAĞIRDI

HEVAL HALİL GÜNEŞ'İN ANISINA

“ÖNDERLİKSEL DEVRİMİN DİRENİŞ RİTMİNİ YAKALAMAK”

PKK DİRENİŞİ 2022 YILINI KÜRDÜN ULUSAL ONUR BAYRAMI YAPACAK

DÖRDÜNCÜ KELEBEK OLMAK

ÖZGÜRLÜK AŞKINA DİRENENLER

ÖZ SAVUNMA MEKANIZMASI OLARAK DUYGULARINI POLİTİKLEŞTİRMEK

ETİK İNSAN VE ETİK EYLEM (1.BÖLÜM)

ETİK İNSAN VE ETİK EYLEM (2.BÖLÜM)

TJK-E, PARİS KATLİAMI'NIN HESABINI SORMAK İÇİN ALANLARAÇAĞIRDI!

KÜLTÜR-SANATA KURULAN TUZAKLAR VE APOCU ESTETİK

SARA YOLDAŞ, ÖNDER APO’NUN YOLDAŞIYDI

NAZİ TOPLAMA KAMPINDAN KAÇAN 9 DİRENİŞÇİ KADININ HİKAYESİ

KADIN DEVRİMİNİN DİRENİŞ SEMBOLÜ

ÖNDER APO’YLA YAŞA, KÜRDİSTAN'I ÖZGÜRLEŞTİR!

GÜNEŞ PARLAKLIĞINDA GÜLÜMSEMEN HEVAL SARA (SAKİNE CANSIZ)

“TC FAŞİZMİ KARŞISINDA KÜRT SİYASETİ NE YAPMALI?”

PKK ÖLÇÜLERİNDE YAŞAMI YARATANLAR

GERÇEKLER ACITMIYOR

KÜRT DÜŞMANLIĞI AÇ VE İŞSİZ BIRAKIR

ŞADİYE MANAP'TAN MEKTUP VAR

ÇÜNKÜ SANA GÖRE O İNSAN DEĞİL

KÜRTLER ZORU BAŞARDI

SOKAK OLMADAN DEMOKRASİ OLMAZ

KÜRDÜN ÖZGÜRLÜK GÜNEŞİ EFRÎN’DEN DOĞACAK

DESTANSI EFRİN FEDAİ DİRENİŞİNE BİR İÇ BAKIŞ

YÜREĞİMİN SESİNİ DİNLEDİM (1.BÖLÜM)

75 RUHU AYAĞA KALK!

FAŞİST ŞEF AMED'E GİREMEZ

YÜREĞİMİN SESSİNİ DİNLEDİM (2.BÖLÜM)

ALLAH'IN DEĞİL, ERDOĞAN'IN KÜRTÇE İLE PROBLEMİ VAR

YÜREĞİMİN SESİNİ DİNLEDİM (3.BÖLÜM)

İSTANBUL, ADANA: DEMOKRATİK ÖZERKLİĞİN ZORUNLULUĞU

APOCU DEVRİMİN YARATTIĞI YENİLMEZLİK TARİHİ

“DOĞA” ZAMANI

ELEŞTİREL DÜŞÜNCENİN EYLEMSELLİĞİ

KADIN OLMAK SUÇ MUDUR?

GÖÇ YOLLARINDA…

KÜRDÜM “TÜRK VARLIĞINA” KURBAN OLMAYACAĞIM!

ATAKAN MAHİR’İ HATIRLAMAK

İSYAN VE İNTİKAM ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN?

KARA GÜNÜN ÇOCUKLARINA!

KOBANE'DEN HESEKE'YE KÜRDÜN DİRENİŞ DESTANI

DEVLET DİNCİDİR VE EN BÜYÜK TARİKATTIR

YÜREĞİMİN SESİNİ DİNLEDİM (4.BÖLÜM)

TÜRK ORDUSUNUN PKK KARŞISINDAKİ TARİHİ YENİLGİSİ

DAĞLAR ÖZGÜRLÜK MEKÂNIDIR…

AYNI DAVANIN YOLCULARI BABA VE KIZ

“KDP KÜRDÜN KÜRDE SOYKIRIM PROJESİDİR”

“HALKIN,ADALETİ DEVRİMDE ARAYAN SOKAKTAKİ İSYANI”

AŞKIN ADI VİYAN OLMUŞTU

İKTİDARDAN UZAK DEMOKRATİK BİR DÜNYA MÜMKÜN: BİNARÊ QENDÎL

VİCDAN KÖRELMESİNE KARŞI SON BÜYÜK İNSANLIK DİRENİŞİDİR PKK

3. YILINA GİRERKEN, 'EV DER HEFTANÎN E' SLOGANININ ÖYKÜSÜ

HAKİKAT YOLDAŞLIĞI (1.BÖLÜM)

HAKİKAT YOLDAŞLIĞI (2.BÖLÜM)

HAKİKAT YOLDAŞLIĞI (3.BÖLÜM)

PKK KÜRDÜN KADİM ÖZGÜRLÜK RUHU VE ULUSAL ONUR BİLİNCİDİR

BİLGE ÖCALAN'IN EVRENSEL VİCDAN FELSEFESİYLE YÜZLEŞMEK.

HAKİKAT YOLDAŞLIĞI (4.BÖLÜM)

BAHARI KOYNUNDA MAYALAYAN GERÇEK, “ŞUBAT”

HAKİKAT YOLDAŞLIĞI (5.BÖLÜM)

HAKİKAT YOLDAŞLIĞI (6.BÖLÜM)

O PKK’NİN YAŞAYAN RUHUYDU

BAŞKALDIRI BİLİNCİ

HAKİKAT YOLDAŞLIĞI (7.BÖLÜM)

HAKİKAT YOLDAŞLIĞI (8.BÖLÜM)

'CÜRET, DAHA FAZLA CÜRET'

DAHA KARARLI OLMAK LAZIM

DAR Lİ SER KOKA XWE MEZİN DİBE

ADI BÊRÎTAN ZAMANIYDI

ÖZELLEŞTİRİLEN BÖLGESEL İÇ SAVAŞLARA DOĞRU

SEZGİLERİN GÜCÜ

ORTADOĞU'YU YENİ KÜRESEL DENKLEM ÜZERİNDEN OKUMAK

ANLAMIN SİYASİ EYLEM KARŞILIĞIDIR POLİTİKA

KÜÇÜK DERSİM’İN EN BÜYÜK ÖZLEMİYDİ BOTAN

ÖZGÜR İRADE, ÖZGÜR DÜŞÜNCE

SİYAJİN İLE ŞİYAR (1.BÖLÜM)

SİYAJİN İLE ŞİYAR (2.BÖLÜM)

SİYAJİN İLE ŞİYAR (3.BÖLÜM)

GAME OVER: OYUN BİTTİ PKK ŞAH TC FAŞİZMİ MAT!

SİYAJİN İLE ŞİYAR (4.BÖLÜM)

28 ŞUBAT’IN İKİ YÜZÜ

SİYAJİN İLE ŞİYAR (5.BÖLÜM)

TOPLUMA İLLÜZYON SATMAK

SİYAJİN İLE ŞİYAR (6.BÖLÜM)

ÖNDER APO ÖZGÜR YAŞAMDA ISRARIN ADIDIR

SİYAJİN İLE ŞİYAR (7.BÖLÜM)

BEDEL RANTÇILIĞI HALKA AİT DEVRİMİ GASP GİRİŞİMİDİR

ALİŞER VE ZARİFE'Yİ GERİLLA OLARAK ANMAK

SİYAJİN İLE ŞİYAR (8.BÖLÜM)

VAKTİNDE KENDİNİ ADAMAK

SİYAJİN İLE ŞİYAR (9.BÖLÜM)

8 MART 1857 DEN 8 MART 2022’YE

SİYAJİN İLE ŞİYAR (10.BÖLÜM)

SİYAJİN İLE ŞİYAR (11.BÖLÜM)

BOMBALARIN ARASINDAKİ“SESSİZ SAVAŞ!”

DAĞIN DUYGUSU

SİYAJİN İLE ŞİYAR (12.BÖLÜM)

HER TÜRLÜ HAKSIZLIĞA DİRENİŞTİR, NEWROZ

AMED DAĞLARININ SEVDA ÇİÇEĞİ

SİYAJIN İLE ŞİYAR (13.BÖLÜM)

NEWROZLAŞAN HALKLA TARİH KAZANILDI

ROJÎN GEVDA KÜRDİSTAN DAĞLARINA İLMEK İLMEK ÖRÜLMÜŞ ÖZGÜR RUHTUR

SİYAJIN İLE ŞİYAR(14.BÖLÜM)

ÇÖLE SU OLMAK

SİYAJIN İLE ŞİYAR(15.BÖLÜM)

YÜZ HATLARINDA GİZLİDİR KÜRDÜN BÜTÜN TARİHİ (1.BÖLÜM)

50. YIL VE ÖNDER APO'YA ÖZGÜRLÜK NEWROZU

SİYAJIN İLE ŞİYAR(16.BÖLÜM)

YÜZ HATLARINDA GİZLİDİR KÜRDÜN BÜTÜN TARİHİ (2.BÖLÜM)

PKK KÜRT İNTİKAM TARİHİNİN TOPLUMSAL BELLEK İNŞASIDIR

SİYAJIN İLE ŞİYAR(17.BÖLÜM)

YÜZ HATLARINDA GİZLİDİR KÜRDÜN BÜTÜN TARİHİ (3.BÖLÜM)

SİYAJIN İLE ŞİYAR(18.BÖLÜM-SON)

NEWROZ VE GENÇLİK MÜCADELESİ

SESSİZ ÇIĞLIĞI DUYABİLMEK

‘SEYYAR GERİLLA’ CİBİNLİ HÜSEYİN

BAHAR ÇAĞLAR, GERİLLA DAĞLAR

KÜRT HALKI PKK ÖNCÜLÜĞÜNDE NEWROZLAŞIYOR!

İNSANIN KENDİNDEN DÜŞMESİDİR SÜRGÜN

YILDIZLAŞAN SURETİNDEN ANIYORUZ SENİ

KORKU CESARETİN KAYNAĞIDIR

JEOPOLİTİK EKSEN KAYMALARININ YARATTIĞI BELİRSİZLİKLER

DİRENİŞ EMSALİ EGİD YOLDAŞ

KIZILDERE SÖZÜ

ÖZERK ZAMAN VE MOR ARAYIŞLAR

DOĞUŞ GERÇEĞİMİZ (1.BÖLÜM)

ANLAMIN HAKİKAT BİLGESİNİ YAŞAMSALLAŞTIRMAK

HERGÜN YENİDEN DOĞMAK

DOĞUŞ GERÇEĞİMİZ (2.BÖLÜM)

DOĞUŞ GERÇEĞİMİZ (3.BÖLÜM)

YAŞAM GEREKÇEME

“ARTTIRILMIŞ SANAL GERÇEKLİK ÇAĞI”

KİNİK ALDANIŞLAR ZAMANI YARALAR

HALKLARA SAVAŞ AÇANLAR BARIŞ GETİREMEZ

ANLAMIN VE HİSSİN YAŞATTIĞI İNSAN RÊBER APO

GÜLBAHAR’IN GÜLÜŞÜ

NEWROZ HALKI VE İSRAİL’İN TUTUMU

DAĞLI EMEKTAR

ÖNDERLİK ÇİZGİSİNDE ÖZGÜRCE DERVİŞÇE MİLİTANLIK

ALIŞMAK İHANETTİR

SEVDANIN GÜZELLİĞİNDE AÇTIM GÖZLERİMİ

PEOPLE OF NEWROZ AND ISRAEL'S ATTITUDE

SORGULANMAMIŞ YAŞAM YAŞANMAYA DEĞMEZ

SÜRECİ KARŞILAYAN DOĞRU BİR DEVRİMCİ ÖNCÜLÜK ZAMANI

YAŞARKEN ADI BİLİNMEZ FEDAİLERİN...

AY IŞIĞI HAYALET DAĞLARIN ARDINDAN YÜKSELMİŞ

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (1.BÖLÜM)

CEZAEVLERİNDEKİ SALDIRI SOYKIRIM SALDIRISIDIR

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (2.BÖLÜM)

KEKİK KOKULU İKİ ÜLKENİN AŞIĞI

“FAŞİZMİN ÖLÜM FERMANINA KARŞI DEVRİMCİ İNTİKAM ZAMANI”

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (3.BÖLÜM)

SANAT ELEŞTİRİSİ “ŞAKA DEĞİL!”

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (4.BÖLÜM)

ÖZLEMEK

KORKU

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (5.BÖLÜM)

ŞEHİTLERİN İZİNDEN

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (6.BÖLÜM)

PKK’NİN FEDAİ DİRENİŞ MELODİSİ İLE AŞK SEMAHINA DURULUR

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (7.BÖLÜM)

ŞEHİT TEKOŞİN

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (8.BÖLÜM)

“MESRUR BARZANİ’NİN YÜZÜNE YANSIYAN YENİLGİ KORKUSU”

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (9.BÖLÜM)

HDP KENDİ ÖNÜNE BARAJ KOYMAMALI!

ÖNDERLİK GERÇEĞİNDE HER ANI ÖZGÜR YAŞAMAK ANLAMLIDIR

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (10.BÖLÜM)

SAVAŞIN KAYBEDENİ KÜRTLER OLMAYACAK

KÜRDÜN ZAFER İDEASININ DAVUDİ SESİ KARAYILAN'DAN TARİHİ ÇAĞRI

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (11.BÖLÜM)

YAŞAMI ÖZÜYLE BULUŞTURMANIN DİLLİ (2.BÖLÜM)

YOLUMUZ UZUN YÜKÜMLÜLÜKLERİMİZ AĞIRDI

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (12.BÖLÜM)

GERİLLA'DAN BİR GÜN (1.BÖLÜM)

PKK KÜRT HALKININ JEOPOLİTİK VE JEOSTRATEJİK ÜST AKLIDIR

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (13.BÖLÜM)

BU 14 NİSAN FARKLIDIR

GERİLLA'DAN BİR GÜN (2.BÖLÜM)

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (14.BÖLÜM)

ÖZGÜRLÜĞE DAHA YAKINIZ

YİĞİT AMED’İN YİĞİT KIZI

BAŞKA DiLDE ANNE OLMAK (15.BÖLÜM)

FAŞİZMİN KARANLIK DOĞASI VE GEZİ DİRENİŞİNİ LİNÇ DAVASI

BAŞKA DiLDE ANNE OLMAK (16.BÖLÜM)

ELEKTRİKSİZ AMA BOL BOMBALI HAFTA!

SİYASAL İSLAM’IN İFLASI

1200 KERE KATİL VE İHANETÇİSİN KDP

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (17.BÖLÜM)

KORKU CESARETİN KAYNAĞIDIR: SIĞINAK

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (18.BÖLÜM)

BİR HALKIN CANLI KALKANI OLMAK

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (19.BÖLÜM)

YENİ YAŞAMI DOĞURANIN HAVARİLERİYİZ...

KÜRT DEMOKRATİK ULUSAL BİRLİĞİNE DOĞRU

ELLİNCİ YILIN ZAFERİ ZAP'TA KAZANILIYOR

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (20.BÖLÜM)

FEDAİ ÇİZGİSİNİN ÖNCÜ KOMUTANI

ŞENGAL VE FERMAN KISKACI

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (21.BÖLÜM)

YAŞAMI ÖZÜYLE BULUŞTURMA: XWEBUN

TÜM ZAMANLARIN DENKLEMİ

ESPRİSİ VE SEVECENLİĞİYLE YOLDAŞLARIN EN NARİNİ (1.BÖLÜM)

DENİZLERİ ANMAK, İTTİHATCILARI LANETLEMEK

ESPRİSİ VE SEVECENLİĞİYLE YOLDAŞLARIN EN NARİNİ (2.BÖLÜM)

CAHŞ KÜRTLÜK PROJESİ ZAP DİRENİŞİNE GÖMÜLÜYOR

DERSİM İSYANI, İHANET VE KATLİAM

TÜKÜRDÜĞÜNÜ VEYA MEKAP YALATMAK!

UNUTMAK İHANETTİR (1.BÖLÜM)

UNUTMAK İHANETTİR (2.BÖLÜM)

CESARET KÖPRÜSÜYLE DAĞLARA

UNUTMAK İHANETTİR (3.BÖLÜM)

21’İNCİ YÜZYILIN ÖZGÜRLÜK FELSEFESİ

TEK YOL YİNE DAĞLAR

ÖZGÜR YAŞAM İÇİN UMUDA UMUT KATMAK

TC FAŞİZMİNİN KÜRDİSTAN’DA UYGULADIĞI 3-F STRATEJİSİ

SAMİMİYET…

AY IŞIĞININ ALTINDA KISA BİR GEZİ

GERİLLANIN SESİ, SÖZÜ VE EYLEMİ OLMA ZAMANI

GERÇEK SENSİN EGÎD!

BİR YANILSAMANIN SONU

SESSİZ KALMAK, DÜŞMANI CESARETLENDİRİR, KILICINI KESKİNLEŞTİRİR

OKUMUŞUNUN BİLE CAHİL OLDUĞU BİR ÜLKE DÜŞÜNÜN

DEVLETLE MÜCADELEYE DEVAM

TARİHİ İMRALI VE GERİLLA DİRENİŞ YÜKÜNÜ BÖLÜŞMEK

KDP KÜRT HALKININ BAŞINA GELMİŞ EN BÜYÜK BELADIR!

KIZGIN İKLİM (1.BÖLÜM)

HEVAL AYSEL VE MİZGÎN

DOĞU’NUN DÖRTLERİNE!

KIZGIN İKLİM (2.BÖLÜM)

HAKÎ KARER SEMBOLA FEDAKARÎ Û KEDÊ YE

HAKİ KARER GİZLİ RUHUMUZ

KIZGIN İKLİM (3.BÖLÜM)

HAKİLERİ ANLAMAK

ZAP DİRENİŞİNE KÜRESEL DENKLEMDEN BAKMAK

BENİM ÖLDÜRÜLMEMLE BİNLERCE KÜRT UYANACAK

DÖNEM HAKİ’CE YAŞAMANIN VE ÇALIŞMANIN ZAMANIDIR

DEMOKRASİYİ SAVUNMAK, BARIŞI SAVUNMAKTIR

KÜRTLER VE ÖZGÜRLÜK GERİLLASI ZAFERE DOĞRU KOŞUYOR

ZAMAN İLERLİYORDU, BİZ DE İLERLİYORDUK

NATO KÜRT TASFİYE KONSEPTİ DEVREDE

BASKI VE ŞANTAJ FAŞİZMİ KURTARAMAZ

KADIN, ÖZGÜRLÜĞÜ DAĞLARDA ARAR

ÇAKAL POLİTİKASININ İFLASI

GERİLLA DA YAŞAM BİR SERÜVEN

VİCDANLARI RADİKAL DİRENİŞLE AYAKLANDIRMA ZAMANI

ŞEHİT KASIM ENGİN’İN SÖZLERİYLE KISACA HAYATI

1 HAZİRAN HAMLESİ ULUSLARARASI KOMPLOYU YENME BİLİNCİ VE İRADESİDİR

AKP’NİN TERÖR ÖRGÜTLERİ

HAKARETLERE DUR VE VUR DEME ZAMANI

KÜRT HALKI İÇİN NEYİN SEÇİMİ VE KİMLE NE İTTİFAKI (1.BÖLÜM)

1 HAZIRAN’IN YIL DÖNÜMÜNDE

BÊ XÎRETÎ BÊ NAMÛSÎYE

ÖZGÜR YAŞAMDA ISRAR

KÜRT HALKI İÇİN NEYİN SEÇİMİ VE KİMLE NE İTTİFAKI (2.BÖLÜM)

KÜRT KAPANININ EN TEHLİKELİ KOLU

DERSİM’İN ASİ KADININA

ÖZ VAZGEÇİLMEZİMİZDİR

1 HAZİRAN 2004 HAMLESİNİ NASIL OKUYALIM

HAKİKATİ DOYUMSAMAK

DİJİTAL SERMAYENİN YENİ DÜNYA TASARIMI

YASAKTA SINIR YOK

GENÇLİK; TOPLUMUN ÖZGÜRLÜK ŞAFAĞIDIR

HALKIN DİRENİŞİ KİRLİ PLANLARI BOŞA ÇIKARACAK

KOMÜNALİZM VE DEMOKRATİK ULUS OLMADAN ÖZGÜRLÜK OLMAZ

SİHİRLİ KELİME “YOLDAŞ”

ZAGROSLARIN SANATÇI RUHLU KIZI

PKK İNSANLIĞIN ÖZGÜRLÜK MELODİSİDİR

SOYKIRIMCI ZİHNİYET VE SİYASETE KARŞI

KARAR VER!

KOPUŞ TEORİSİYLE ZİNCİRLER NASIL AŞILIR

ÖZLEM DUYARAK YAŞAMAK

GERİLLA ZAMANI

ERDOĞAN DA MALİYE BAKANI DA 'DOĞRULARI' SÖYLÜYOR

ANLAM VE ÖZGÜRLÜK

YOLDAŞ ACISI SEVDA KOKAR

KÜRTLERİN BİR ULUS OLARAK KENDİ KADERLERİNİ TAYİN ETME HAKLARI VAR

KAPİTALİST MODERNİTENİN TRANSHÜMANİZM ÇAĞI

ZERDEŞT VE ZERDÜŞT ÖĞRETİSİ

ÇOK BİLMİŞLERE MÜJDE!..

BERDEEE BİNE TE ERDEEE!

APOCULUK KENDİNİ EĞİTMEKLE BAŞLAR

NE YAPARSA YAPSIN FAŞİZM İÇİN KURTULUŞ YOK

TÜM KENELERE

İŞGALCİ TÜRK DEVLETİ VE İŞBİRLİKÇİ KDP'NİN AMAÇLARI

APOCU KÜLTÜR YENİ YAŞAM DEMEKTİR

PKK’LİLİK EN YÜCE ONURDUR

AŞİKARDIR BRE TERESLER

ORTADOĞU’DA KAOSUN ROTASI YENİDEN İRAN VE IRAK

KİMYASALLARLA KAZANILMAYA ÇALIŞILAN KİRLİ SAVAŞ

GEMLİK YÜRÜYÜŞÜ ÜZERİNE…

İÇİMİZDE SOLMAYAN ŞAHMARANLAR’A

ÖLÜMDEN YAŞAMI YARATANLARIN DÜELLOSU

30 HAZİRAN ARİFESİNDE

DÜŞMANA SALDIRIRKEN BİNEVŞ EGAL’LERİN GÜLÜŞÜNÜ DÜŞÜNÜN!

ŞEHİTLERİN İZİNDEN YÜRÜMEK

HEDEF ÖZGÜR İNSAN

PKK İLE TANIŞMAK ÖZGÜRLÜK İLE TANIŞMAKTIR

PUSUYU YARMAK

BİNLERCE YILA YAYILAN İSİM; ZİLAN

ÖNDER ÖCALAN'A YİNE YALVARACAKSINIZ!

GİZEMDİR DEVRİMCİ OPERASYONLAR…

ARARAT’IN SERHILDANI

ZAP SAVAŞI VE FAŞİST ŞEFLERİN SONU

ZİLAN DERİNLEŞMİŞ BİR BELLEKTİR

CELAL BAŞKALE– MAHİR KOÇ YOLDAŞIN ANISINA

ÖZGÜRLEŞMEKTEN BAŞKA KURTULUŞ YOKTUR

PKK MİLİTANLIĞININ ÖZÜ: SORXWİN

CİHAN VE HÜSNÜ'YÜ HATIRLAMAK

ANILARA YOLCU OLMAK

UMUT ZAP'TA ZİLANCA DİRENEN APOCU FEDAİLİKTİR

IRKÇILIĞIN SIRADANLIĞI

KIZIL ZAMANLAR

AMED’İN ANDOK’U

KÜRDİSTAN’DA GENÇLİĞİN SÖMÜRGE DÜZENİYLE HESAPLAŞMASI; ZAP SAVAŞI

KÜRT HALKI ÖZGÜRLÜĞE/ ZAFERE KOŞUYOR

FEDAİLEŞEN GERİLLA VE HALK YENİLMEZDİR

BAŞKANIM!

SOSYALİZM'DE DEVLETE YER YOKTUR

ZİLANCA FEDAİLİK MİLİTANLAŞIYOR, EYLEMSELLEŞİYOR

BİR ÜLKENİN COĞRAFYASI

KÜRDİSTAN HAVA SAHASI VE TEKNOLOJİK SOYKIRIM ARAÇLARI

PKK HER TÜRLÜ SÖMÜRGECİLİĞE VE İHANETE KARŞI ASLA YENİLMEYEN TARİHİ İNTİKAM HAREKETİDİR (1.BÖLÜM)

ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL ÖZGÜRLÜĞÜ YARATANDAN GEÇER

PKK HER TÜRLÜ SÖMÜRGECİLİĞE VE İHANETE KARŞI ASLA YENİLMEYEN TARİHİ İNTİKAM HAREKETİDİR (2.BÖLÜM)

ÖZLEMEK

BİR FEDAİ DESTANIDIR ŞEHİTLER

FEDAİLEŞEN KADIN GERÇEKLİĞİNDE ZAFERE DOĞRU

YİNE BİR U DÖNÜŞÜ…

ÖZ SAVUNMA BİLİNCİ TEMELİNDE DÜŞMANA KARŞI SAVAŞMAYAN MANKURTLAŞTIRILMIŞ İNSANDIR

MANEVRA YAPMAK

BİR GERİLLA VURULDUĞUNDA HER ANANIN YÜREĞİNDEN BİR PARÇA KOPAR

ONDA GÜÇLÜ BİR GENÇLİK POTANSİYELİ VARDI

KAPİTALİZMİN ÇÖKÜŞÜNÜ ABD’NİN ÜÇ NATO’SU DA ÖNLEYEMEZ

ÖZEL SAVAŞ OYUNLARI ANCAK GERİLLA ÖNCÜLÜĞÜNDE MÜCADELE EDEREK BOZULUR (1.BÖLÜM)

DAĞLAR AŞKIN ANLAM BULDUĞU MEKANLARDIR

JEOPOLİTİK DENGELER AÇISINDAN KÜRDİSTAN

SİSTEM İÇİ MUHALEFET ÖZEL SAVAŞ HÜKÜMETİNİN KOLTUK DEĞNEĞİDİR (2.BÖLÜM)

ZİLAN ÇİZGİSİNDE TANRIÇALAŞMAK

BAŞKAN APO’NUN YAŞAMI DIŞINDA YAŞAM MÜMKÜN DEĞİLDİR

GERİLLA KİMYASAL SİLAHA DİRENİYOR, YA BİZ!

FEDAKÂR BİR DEVRİMCİ: ŞEHİT HELMET

BU HDP ÇÖZER

DİRENİŞ TARİHİNİN ÖZNESİ DAİMA KADINLAR OLMUŞTUR

HEKİMLİK YEMİNİ DE BİZİMDİR İSTANBUL SÖZLEŞMESİ DE…

KÜRDİSTAN’IN GÜZELLİKLERİ

SUSMAK YOK ARTIK, HAYKIRMAK VAR

KÜRDÜN ÖZGÜRLÜK ATEŞİ İŞGALCİLERİ YAKACAK

RUHU GENÇ, İNANCI SONSUZ APOCU MİLİTAN: BARAN MAWA

MİSAFİR

TÜRKİYE’DE ZİNDANLAR SAVAŞ VE MÜCADELE ALANIDIR

YAŞASIN ÖZGÜR VE BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN İÇİN ÖLÜMSÜZLEŞEN ŞEHİTLERİMİZ!

ANLAM, DUYGU VE EMEK GÜCÜNÜ BİRLEŞTİRMEK

14 TEMMUZ RUHU DİRENİŞ RUHUDUR

BÜYÜK KARAR VE DİRENİŞİN KIRKINCI YILDÖNÜMÜ

BİR HALKIN YARASINA KOŞAN YEŞİL GÖZLÜ TÜRKMEN KIZINA…

ÜNİFORMALI ŞİDDET AĞINI ÇÖKERTMEK!

PANAVA NOKTASINDA MEVZİLENME

KISA BİR YOLCULUĞUN SONUNDA

SINIRLARI GEÇERKEN...

DÜN SRİ LANKA RAJAPAKSA, BUGÜN SIRA FAŞİST ŞEF ERDOĞAN'DA

GÜNEŞE ULAŞAN ÇİÇEK

KARANLIĞI ATEŞE VER DAĞLARA GEL!

TC’NİN NATO’DAKİ YENİ GÖREVİ İŞGALCİLİKTİR

UMUT ZAP’TAKİ GERİLLADA

GÜÇLÜ, KARARLI VE CESUR BİR KOMUTANDI

….VE BEN LEYLA’YIM, MECNUN’DAN ÖTE BİR LEYLA!

BİZİ HALAYA ÇAĞIRIR GOVENDÊ

ROJAVA DEVRİMİ ÇEKİM MERKEZİ OLMAYA DEVAM EDİYOR

DEVRİM’İN FIRTINALI KİŞİLİĞİ; ÇİYA AMED

GERİLLADAN ULAŞ ADALI ANISINA…

PKK ŞEHİT AMARA TOLHİLDAN'I ANDI

SRİ LANKA, TÜRKİYE: BİR MÖDELİN İFLASI

VARLIK VE YOKLUK SÜRECİNDE GENÇLİK ÖNCÜLÜK ROLÜNÜ OYNAMALIDIR

VİYAN SORAN’IN İZİNDEN GİDEN AY YÜZLÜ BERFÎN

VE AY IŞIĞI ALTINDA ÖNDERLİK SAHASINA DOĞRU…

KATLİAMLARIN NEDENİ SOYKIRIMCI ZİHNİYET VE SİYASETTİR

ÖNDER APO HAKİKATİ

ÇOK BİLMİŞLERE MÜJDE!..

BU KAÇINCI AMARA?

ÖZGÜR KÜRDİSTAN’I MÜJDELEYEN RUH

BENİ BAĞIŞLAYIN (1.BÖLÜM)

HER İHANETİN BEDELİNİN ÖDETİLECEĞİ KAÇINILMAZ BİR HAKİKATTİR

BENİ BAĞIŞLAYIN (2.BÖLÜM)

GERİLLA VE OPERASYON

BENİ BAĞIŞLAYIN (3.BÖLÜM)

BUGÜNDE YAŞAR ENZİLXALAR (1.BÖLÜM)

SANATÇI UZAKTAN İZLEYEN DEĞİL, HALKININ İÇİNDE BİREBİR YAŞAYAN OLMALIDIR (4.BÖLÜM)

BUGÜN DE YAŞAR ENZİLXALAR (2.BÖLÜM)

ALIŞMAK İHANETTİR

EN GÜZEL YOLDAŞLARI ANARKEN

DAĞLARDA YAŞAMIMIZ AYRILMALAR VE KAVUŞMALARLA VAR OLUYOR (5.BÖLÜM)

BENİ BAĞIŞLAYIN - VE ANLIYORUM Kİ BİR TEK IŞIK AYNI ANDA VE HER YERDE OLABİLİYOR (6.BÖLÜM)

BÊ XÎRETÎ BÊ NAMÛSÎYE

DEVRİMCİ EDEBİYATI AKTİF MÜCADELE İÇİNDE GELİŞTİRDİ

YOL VE YOLDAŞLIK…

AVAŞÎN’DE GERİLLA OLMAK

AKP’NİN SON ÇIRPINIŞLARI

HALKLARIN ÖZ İSYAN GÜCÜ İŞGALCİLERİ DURDURUR!

YAŞAMIYLA HALKINA BÜYÜK MİRAS BIRAKAN KOMUTAN

ASIL EMEK HESAPLANAMAYANDA, ÖLÇÜLEMEYENDE GİZLİ DEĞİLMİDİR? (7.BÖLÜM)

ÖZGÜRLÜĞE VERİLMİŞ BİR ÖMÜR

KADIN SESİNDE SAKLIDIR ÖZGÜRLÜK DÜŞÜ!

KİMİN GÜCÜ TAŞIR DÜNYA VE GÖKYÜZÜNÜ AYRI AYRI? (8.BÖLÜM)

HAKİKAT, PKK’NİN ADALETİDİR!

BİLİYORMUSUN, BEN GÜLMEYİ DAĞLARDA ÖĞRENDİM…(9.BÖLÜM)

İKİ KİŞİYİ BİR ARAYA GETİREMEYEN İKTİDAR

MEMO VE DİLLERE DESTAN CESARETİ

İLK BİNEVŞ'İ TANIDIM… (10.BÖLÜM)

TARİHİN GÖLGESİ VAR ÜSTÜMÜZDE!

YAŞAMIN ADI, İNSANIN ÖZÜ SEVGİNİN YÜREĞİDİR

YENİ BİR 15 AĞUSTOS’A DOĞRU

BİR SIZI GELİP ÇARPTI KALBİME…(11.BÖLÜM)

MOR DAĞLARIN YILDIZINA

ÖLÜMSÜZ KOMUTAN MAHSUN KORKMAZ’IN KALEMİNDEN (1.BÖLÜM)

ÖLÜMSÜZ KOMUTAN MAHSUM KORKMAZ’IN KALEMİNDEN (2.BÖLÜM)

ÖZGÜRLÜK İÇİN SAVAŞMAK

ŞİİR DOSTLUKTAN DOĞAR… (12.BÖLÜM)

İMRALI’DA NATO TASDİKLİ İMHA PLANI DEVREDE

ATAKAN MAHİR’İ HATIRLAMAK

ÇÜNKÜ BU GENÇ HEWRAMAN KALBİMDEN GEÇENİ SÖYLÜYORDU (13.BÖLÜM)

DOST BAHARI

ÖLÜMSÜZ KOMUTAN MAHSUM KORKMAZ’IN KALEMİNDEN ERUH BASKINI (3.BÖLÜM)

‘DAĞLARA KOŞMANIN ZAMANIDIR’

GERİLLA MUCİZESİ

ÖLÜMSÜZ KOMUTAN MAHSUN KORKMAZ’IN KALEMİNDEN ERUH BASKINI (4.BÖLÜM)

EN GİZEMLİ KADINLAR (14.BÖLÜM)

15 AĞUSTOS RUHU ZAMANIN BELİRLEYİCİSİ OLDU

GERÇEKLEŞTİRDİĞİM HER ŞEY SANA ULAŞMAK İÇİNDİ…(15.BÖLÜM)

ÖLÜMSÜZ KOMUTAN MAHSUM KORKMAZ’IN KALEMİNDEN (5.BÖLÜM)

15 AĞUSTOS FEDAİLERİN AGİT’LERİN GÜNÜDÜR

ÇÜNKÜ SESİN BÜTÜN BU ZAMANI DOLDURUYOR (16.BÖLÜM)

MAZLUMU DEĞİL ZALİMİ DURDURUN!

15 AĞUSTOS ATILIMI (1.BÖLÜM)

KALBİME IŞIK TUTACAK İZLER

15 AĞUSTOS ATILIMI (2.BÖLÜM)

MERHABA SANA YOLDAŞIM…

NUSAYBİN’İN İSİMSİZ KAHRAMANI "KÜÇÜK DELAL"

İNSANA DAİR SEZGİSEL YAKARIŞLAR (1.BÖLÜM)

HAKKI VERİLMİŞ BİR YAŞAM–ENGİN SİNCER

KENDİSİNİ EMEKLE VAR EDEN BİR APOCU DERVİŞ; ŞEHİT RİZGAR AMED

DEVRİMCİ TUTUM (1.BÖLÜM)

TECRİT ÖZGÜR İNSANI VE ÖZGÜRLÜĞÜ ÖLDÜRMEKTİR (1.BÖLÜM)

EN SEVDİĞİMİZ OYUN SAKLAMBAÇTI

‘ZAMANA DAİR’ ÜÇLEME

OTUZ DOKUZUNCU YIL VE GENÇLİK

KÜRT HALKINA YÖNELMİŞ JEOPOLİTİK TEHDİTLER

TECRİT ÖZGÜR İNSANI VE ÖZGÜRLÜĞÜ ÖLDÜRMEKTİR (2.BÖLÜM)

21.YÜZ YILLIN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ VERENLERE

ÖZGÜRLÜK SİLAHI HEPİMİZİN ELİNDEDİR

TECRİT ÖZGÜR İNSANI VE ÖZGÜRLÜĞÜ ÖLDÜRMEKTİR (3.BÖLÜM)

İNSANA DAİR SEZGİSEL YAKARIŞLAR (2.BÖLÜM)

TECRİT ÖZGÜR İNSANI VE ÖZGÜRLÜĞÜ ÖLDÜRMEKTİR (4.BÖLÜM)

YİTİRMİŞ İNSANLIĞINI ARAYAN BİR MARATONCU…..

DENİZİNİ DAĞLARA AKITAN GÜLNAZ!

SEVDA SERÜVENİ

TÜM ZAMANLARDA ÇOĞALARAK EVREN OLDU

KÜRDİSTAN GENÇLİĞİ ÜZERİNDE BÜYÜK BİR ETKİ BIRAKAN ŞEHİT ALİ ÇİÇEK ANISINA

TECRİT ÖZGÜR İNSANI VE ÖZGÜRLÜĞÜ ÖLDÜRMEKTİR (5.BÖLÜM)

HAVRİTA: IRKÇI-TÜRKCÜ ZİHNİYETİN ANATOMİSİ

ADAR EFRÎN VE ARKADAŞLARI

WELAT’IN YÜREĞİ

ZAMANİ NİYE GÜZELDİR?

KIMILDA DA KURTAR ŞU ONURUNU

BARIŞ YOKSA DEMOKRASİDE YOK

ŞEHİRLER BANA BİR TUZAK

İNSANA DAİR SEZGİSEL YAKARIŞLAR (3.BÖLÜM)

YAŞAM OLURDU SENİN ADININ KARŞILIĞI; TOPRAK

ORTADOĞU’DAKİ KRİZLERİ KÜRT ÖZGÜRLÜĞÜ ÇÖZER

KOMUTAN İSLAM VE GEVER

SEVDA SERÜVENİ (2.BÖLÜM)

DİRENGEN REFLEKS SERDEM AMED YAZILARI (1.BÖLÜM)

HEVAL ALİ’Yİ KURTARIN!

KÜRDİSTAN DAĞLARININ GÜLER YÜZLÜ YOLDAŞI

SEYYİD NESİMİ,ZAHİDİN BİR PARMAĞINI KESSEN DÖNER HAKK'DAN KA

ÖZLEM TAŞIYICILARI…

FİLİPİNLER’DE BİR EFSANE: MAİTA GOMEZ

BARIŞ MÜCADELESİNİN ACİLLİĞİ

TÜM SINIRLARI YIKARAK KUZEY'E DOĞRU

GERİLLA FAŞİZMİN BURNUNU SÜRTÜYOR

CENG MEYDANINDA DOKTOR OLMAK

ELİN NAMLUDA VE UMUTSUN

DİRENGEN REFLEKSLER SERDEM AMED YAZILARI (2.BÖLÜM)

HALLAC-I MANSUR

BİLDİK BAKIŞLAR DEĞİLDİ 14 TEMMUZ

BİTMEYEN DARBE; BASTIRILAMAYAN DİRENİŞ: 12 EYLÜL

VURDUKÇA KAZANMA İNANCI

İNSANA DAİR SEZGİSEL YAKARIŞLAR (4.BÖLÜM)

TOPRAK DA BİLİR, GERİLLA BASTIĞINDA ÇİÇEKLER BİTER

HER YERDE EYLEM

SOYTARINIZI SEVİN

SEVDA SERÜVENİ (3.BÖLÜM)

GERİLLAYI BAHARDA GÖRMEK

ZİRA DEVRİMSEL SÜREÇLERİN OLMAZSA OLMAZI

DİRENGEN REFLEKS SERDEM AMED YAZILARI (3.BÖLÜM)

YAŞAM KENDİ İPEK TENİNDE ÖZENLE DOKUMUŞTU ONUN YÜREĞİNDE

TÜRKİYE’NİN ÖZETİ: İSTANBUL-CUDİ

DİSTOPYALARI YIKAN KADINLAR

TOPRAĞIN BEREKETİ

UMUT, DOĞU'DA VE KADINDA

İRAN İSLAM DEVRİMİNİN SON KAVŞAĞI

İKİ KAHRAMANIN YOLDAŞLIĞI

SERDEM AMED YAZDI/ İŞGALE UĞRAMIŞ ÜLKEDE İSYAN EN BÜYÜK İBADETTİR!

ÜÇ ZEYNEP’İN MİRASIYLA YÜRÜYOR

HALK BAHRINDA YEŞEREN ÇİÇEK

FEDAİ EYLEM LİBERAL GAFLETİ NETLEŞTİRMİŞTİR

KAVGAMI PAYLAŞAN YÜREĞE

İÇİNDEKİ SEVDA ATEŞTEN BİR KIVILCIMDIR

HER BİR ADIMDA FEDAİLİĞE YÜRÜRKEN

ÖNDER APO’YU ZİLANCA SAVUNMAK

GELİYE ZİLANDA DİRENİŞ TOHUMLARI

FEDAİ EYLEM PARADİGMA ÇİZGİ SAVAŞI ÇAĞRISIDIR

GÜNEŞE YOLCULUK

DAĞLAR AŞKIN ANLAM BULDUĞU MEKANLARDIR

ROZALARIN, SARALARIN İZİNDE NAGİHAN AKARSEL

HALK BAHR’INDA YEŞEREN ÇİÇEK (2.BÖLÜM)

ÖNDER ÖCALAN DEVRİM ÇAĞINI DOĞRU ANLAMAK

9 EKİM KOMPLOSUNA KARŞI MÜCADELE ÇİZGİMİZ

DEVRİMCİLİĞİN VE YURTSEVERLİĞİN TEMEL İLKESİ

ÖZGÜRLÜK ZAMANINDAYIZ

BİR YERDEN BAŞLAMALI

DAİMİ BİR BAHARDIR GERİLLA

SERDEM AMED ARKADAŞIN VEDA YAZISI

DAĞLARI GİBİ YÜREĞİ DE İNANÇ MABETİDİR

GAZETECİLİK, BASIN VE HABERCİLİK ÜZERİNE...

SONUCU KADINLAR VE HALKLAR BELİRLEYECEK

KÜRT KADINININ GÖRKEMLİ VE DESTANSI DİRENİŞİNE TANIKLIK ETMEK

KERKÜK'TE YENİ OYUNLAR

HALK BAHR’INDA YEŞEREN ÇİÇEK (3.BÖLÜM)

HER ŞEY MAVİ OLACAK…

BİR TÜRKÜDÜR BERİTAN EZGİSİ DİLDEN DİLE DOLAŞAN

UĞUR BÖCEĞİ OLMAK

UMUT YOKSA, GERİ KALAN“KADERİN” PLANIDIR…

ŞEHİTLERİMİZİN VASİYETİ…

ÖNDER APO VE GERİLLAYLA BÜTÜNLEŞME ZAMANI

GÜLÜŞÜN ASILI ÇARÇELLA ŞAFAĞINDA

DİYARBAKIR CEZAEVİ’Nİ “KAPATMAK”

GERİLLA YAŞAMINDAN KESİTLER

DEMOKRASİ“AĞAYA BELEŞ”

TC ÇETE DEVLETİ ÖRGÜTLÜ KÖTÜLÜK YUVASIDIR

BOYUN EĞMEMEK VE DİK DURUŞ ÜZERİNE

DAHA FAZLA CESARET DAHA ÇOK ÇABA

HÜZÜNLÜ BAHARIN ERKEN YOLCULARI

​​​​​​​1 KASIM İNSANLIĞA MAL OLMUŞ BİR GÜNDÜR

PRATİĞE DOĞRU ANLAYIŞ VE YARATICI TARZLA YAKLAŞARAK BAŞARMAYI MUTLAKA ESAS ALMALIYIZ! (1.BÖLÜM)

PRATİĞE DOĞRU ANLAYIŞ VE YARATICI TARZLA YAKLAŞARAK BAŞARMAYI MUTLAKA ESAS ALMALIYIZ! (2.BÖLÜM)

PRATİĞE DOĞRU ANLAYIŞ VE YARATICI TARZLA YAKLAŞARAK BAŞARMAYI MUTLAKA ESAS ALMALIYIZ! (3.BÖLÜM)

HALK BAHR’INDA YEŞEREN ÇİÇEK(4.BÖLÜM)

PRATİĞE DOĞRU ANLAYIŞ VE YARATICI TARZLA YAKLAŞARAK BAŞARMAYI MUTLAKA ESAS ALMALIYIZ! (4.BÖLÜM)

PRATİĞE DOĞRU ANLAYIŞ VE YARATICI TARZLA YAKLAŞARAK BAŞARMAYI MUTLAKA ESAS ALMALIYIZ! (5.BÖLÜM)

DEVRİMİN AKTİF RİTMİ VE PASİF RADİKALİZM FURYASI

PRATİĞE DOĞRU ANLAYIŞ VE YARATICI TARZLA YAKLAŞARAK BAŞARMAYI MUTLAKA ESAS ALMALIYIZ! (6.BÖLÜM)

ÖZGÜRLÜK FELSEFESİNİN FEDAİSİ

FEDAİ BİR RUH, BÜYÜK BİR FEDAKARLIKLA TARİHİ BİR SAVAŞ YÜRÜTÜYORUZ (1.BÖLÜM)

KADIN ORDULAŞMASININ ÖNCÜLERİNDEN

FEDAİ BİR RUH, BÜYÜK BİR FEDAKARLIKLA TARİHİ BİR SAVAŞ YÜRÜTÜYORUZ (2.BÖLÜM)

BERİTAN; İHANETE BOYUN EĞMEYEN ÇİZGİDE YÜRÜMEKTİR

KİMYASAL SİLAH KULLANAN DEVLETÇİ SİSTEM VE KÜRTLER

FEDAİ BİR RUH, BÜYÜK BİR FEDAKARLIKLA TARİHİ BİR SAVAŞ YÜRÜTÜYORUZ (3.BÖLÜM)

KÜRT SOYKIRIM SAVAŞININ FİNALİNE DOĞRU

ADANMIŞLIĞIN EN GÜZEL TİMSALİNE…

GERİLLA YAŞAMINDAN KESİTLER

HEVAL Û HIRÇ

KÜRDİSTAN DEVRİMCİ GENÇLİĞİ TOPLUMSAL DİRENİŞİN VE SAVAŞIN ÖNCÜSÜ OLACAK (1.BÖLÜM)

KÜRDİSTAN DEVRİMCİ GENÇLİĞİ TOPLUMSAL DİRENİŞİN VE SAVAŞIN ÖNCÜSÜ OLACAK (2.BÖLÜM)

IŞIK HÜCRESİNDEN BİR PARÇA

BEDENLEŞEN RÊBER APO HAKİKATİ

DEVRİMİN AKTİF RİTMİ VE PASİF RADİKALİZM FURYASI

KÜRDİSTAN DEVRİMCİ GENÇLİĞİ TOPLUMSAL DİRENİŞİN VE SAVAŞIN ÖNCÜSÜ OLACAK (3.BÖLÜM)

CEJNA VEJÎNÊ Lİ ME TEVA PÎROZ BE!

KÜRDİSTAN DEVRİMCİ GENÇLİĞİ TOPLUMSAL DİRENİŞİN VE SAVAŞIN ÖNCÜSÜ OLACAK (4.BÖLÜM)

HALKIN DOĞAL ÖNDERLERİ ÖLMEMELİDİR

MAZLUM DOĞAN’IN BATMAN GÜNLERİ