ÖNDERLİK GERÇEĞİ-24.BÖLÜM
Önderlik sıkça bir öğretmenin adını zikreder. Edebiyat derslerine gelen bir subaydır. Faruk Çağlayan. Özellikle bu öğretmenle ilişkilerinin ileri düzeyde yani adeta bir arkadaşlık ilişkisi olduğunu ifade eder. O zaman edebiyat ve kompozisyon dersleri vardı. Şimdiki ders sisteminde ders nasıl bilmiyorum. Mesela kompozisyon önemliydi. Değişik bir konu verilir, siz o konuyla ilgili yazı yazarsınız. Özellikle Önderliğin kompozisyon yazılarını Faruk Çağlayan’ın hep yanında taşıdığı ve karşılaştığı öğretmenlere bunları okuduğunu belirtir, Önderlik. Önderlik yazdığı bir kompozisyon yazısının başlığını da bize hatırlatır. Başlık: “Sen Benim Hiç Doğmamış Çocuğumsun” dur. Bu başlığın kendisi önemlidir. Bu bir arayış halinin olduğu kadar, arayışta da henüz sonuç almamışlığı ortaya koyar. Henüz doğmamış olmak, henüz ortaya çıkmamış olmak. Çocuk nedir? Doğmamış olan çocuk, özgürlüktür. Hala özgürlüğü mümkün kılabilecek bir yaşam gerçeği yakalanabilmiş değil. Bu bir arayış halinin devam ettiğini işaret eder. Önderlik asla arayışlarından vazgeçmeyen bu konuda ısrarlı olan bir insandır. Fakat genelde yeni bir şey var. Şöyle de denilebilir. İkinci doğuş döneminin başlangıcıdır. Onun mayalanmasıdır.
Önderliğin sol düşüncelerle tanışması tamda böyle bir mayalanmanın başlangıcına tekabül eder. Önderlik Tapu Kadastro Meslek Lisesini bitirir. Meslek lisesini bitirenler genelde Tapu Kadastro Teknisyeni olarak göreve başlarlar. Önderlikte artık bir memur olarak göreve başlar. Tayini Diyarbakır’ın Bağlar semtine çıkar. Orada bir yıla yakın Önderlik görev yapar. Tapu Kadastro Teknisyenlerinin görevi arazilerin tapulanması sırasında genelde ölçü yapılan yerde bulunmak ve arazi ölçümlerine katılmaktır. Önderlikte bu biçimde genelde hep halkın içinde bulunur. Arazi ölçümlerine çıkar. Genelde kırsal alanlara çıkılır, araziler oradadır. Orada halkla iç içe yaşarsınız. Diyarbakır çok çok önemli bir yerdir. Aslında Kürdistan’ın bir özeti, bir maketi gibidir veya Kürdistan’ın temel özelliklerini Amed’de bulmak mümkündür. Bir başka kentte bulamazsınız ama Amed böyledir. Kürdistan’da en iyi kentlerden biridir. Yerleşim olarak oldukça eskidir. Çelişkileri tüm yoğunluğuyla kendi içerisinde barındıran ve dolayısıyla temel çelişkileri de çok çarpıcı bir biçimde yansıtan bir Kürdistan parçasıdır. Önderlik bu açıdan Diyarbakır’a tayinin Kürt gerçekliğini tanımada, Kürdistan gerçekliğiyle daha yoğun, daha güçlü bir biçimde tanışmada uygun bir zemin olarak değerlendirilebilir. Kürt gerçekliğiyle esas özlü tanışması Amed’teki tayiniyle birlikte oluşur. Önderlik bir sol hareketin sempatizanıdır. Dolayısıyla bu düşüncelerin bir propagandacısıdır. Sol neyi ön görür? Daha iyi bir yaşamı ön görür ve özellikle en başta da yaptığı verili durumu eleştirmektir. Önderlikte eleştirilerini yapar. Arazi ölçümleri sırasında kalabalıkla iş öncesi ve sonrası bir araya gelir ve onlarla konuşur.
Önderliğin verdiği çok çarpıcı örnekler var, hepsi Amed’e mahsurdur. Önderlik anlatıyordu: “ Yazın sıcağıydı, biz bir yerde ara vermiştik, yemek yiyorduk. Yanımda da köylükler vardı ve onlarla konuşuyordum. Mevcut durumu eleştiriyordum. Özü itibarı ile daha iyi bir yaşamın mümkün olabileceğini ve bunun için mücadele edilmesi gerektiğini söylüyordum. Orta yaşlı bir amca vardı, uzakta bir eşeği gösterdi. Eşek sıcağın altında durmuş, sinekler her tarafına konmuş, kulakları da düşmüştü iyice. Amca eşeği gösterdi ve bana bak dedi, o eşeği görüyor musun diye sordu. Kulakları yere değecek kadar uzundu. Sen bize bunları anlatıyorsun, ama biz biraz ona benziyoruz. Biz de başımızı salladığımızda onun gibi kulaklarımız çenemize değiyor. Yani sen söylüyorsun, ama biz anlamıyoruz. Sen Kürde bunları anlatıyorsun, ama Kürt bunları anlamaz. Yani Kürdün özü itibarı ile insanlıktan önemli oranda uzaklaştığını anlatmaya çalışıyor. Bunun kendisi bile bu tarzda, nasıl biz karşılaştırma yapıyoruz.” Önderlik anasının hak iddialarına karşı tavuk, civciv örneğini gösteriyor. Burada bir bilgelik var. Somut durumun böyle farkında olmadan talilinden ortaya çıkan bir sonucun çarpıcı bir biçimde dile getirilmesidir. O zaman Kürt gerçekliğini tanımlıyor. Öyle sıradan bir tanımlama değil. Farkında olmazsa Kürdün içine düşürüldüğü derin uçurumun bilincinde olmazsa, bunu hissetmezse böyle bir değerlendirmede hiç bulunmaz. Örneğin biz Dersim köylerine propagandaya giderdik. Anlatıyorsun, bu yaşam böyle, bu yaşam böyle olmaz. Bize “ne var yani, bizde herkes gibi yaşıyoruz” diyorlardı. O yaşamdan memnuniyetlerini ifade ediyorlardı.
Önderlik kendi köy ortamı içinde söylüyordu. Diyordu: “ Ben ilk çocuk halimle şunu fark ettim. İnsanlar bir bataklığın içindeydi ve üstelik o bataklığın sularından içiyorlardı ve daha da öteye gidip, oh be ne kadar temiz su içtim diyorlardı.” Dersim’de daha sonraki süreçlerde bazı yerlerde karşılaştığımız durumda bu. Ama Amed’te durum farklı, Amed’te çok daha gerçekçi bir tanım yapılıyor. Aslında Önderliğin ulaşabileceği, müdahale edebileceği durumu o adam çok daha çarpıcı olarak ortaya koyuyor. Sömürgecilik Kürdistan’da öyle bir duruma getiriyor ki, öylesine bir kişilik ortaya çıkarıyor ki adeta insanı hayvanlaşma derecesine düşürüyor. O adam ona işaret ediyor ve bu açıdan da bilgece bir belirlemede, bir tespitte bulunuyor. Önderlik de onu tespit ediyordu. Şu var. Verili durumu tespit ediyorsunuz, tamam durum bu diyorsunuz, ama oradan yola çıkıp ne sonuca ulaşıyorsunuz. Köylünün ulaştığı sonuç şu: Ne yaparsan yap sonuç boşunadır. Bunun değiştirilmesi gerekir. Olmazın teorisini sağlamak… Belki de bilgelikle çelişen temel durum bu. Orada umut görmüyor. Önderlikte durum tersi, Önderlik ise umudun olmadı bir yerde bile umut yaratıyor. Önderlikte umudu yaratmak da önemli bir olaydır. Umutlu olmak değil, umut yaratmak. Umudunda yaratıcısı olarak ortaya çıkıyor Önderlik. Bir başka örnek daha veriyor. Yine muhtemelen Amed’e özgüdür. ‘Benzeri değerlendirmeler yaparak adamın biri yerdeki kuru bir kütük parçasını gösteriyor. Beyim diyor sen yerdeki o kütük parçasını yeşertebilir misin? Kürt’te böyledir. Sen Kürde hayat vermek istiyorsun, yaşama çekmek istiyorsun, ama kuru kütük nasıl yeşermezse Kürt hayata gelmez. Yeniden hayata döndüremezsin. Kürt ölmüştür. O açıdan Amed gerçeğinin bir de böyle bir yanı var. Öğretiyor.
Aslında somut durum tespitinde belki de Önderlik için muazzam bir eğitim zemini, kendi kendini eğitme zemini, Kürt gerçeğini tanıma zemini, umutsuzluğun vardığı boyutlardaki derinliği kendi gerçekliğinden kopmuşluğu ve bunun değişebileceğine dair inançsızlığı görüyor. Halkta bunu tespit ediyor. Bu durum kendisini daha etkin, etkili ve daha sonuç alıcı çabalara yöneltiyor. Bekli de Önderliğin tarzı da burada şekilleniyor. Önderlikteki o yaratıcı tarz, o mucizevi tarz beklide burada daha fazla pekişiyor. Belki başlangıçta var ama esasta güç kazanması Amed koşullarında oluşuyor. Bunun yanı sıra Önderlik ilk defa para kazanıyor, düzenli maaş alıyor. Bir genç olarak o kadar toplu parayı hiçbir zaman cebinde görmemiştir. Bir anda bir maaşlı memur olarak çalışıyor ve cebinde kendi kendisini idare edebileceği bir miktar parayla dolaşabiliyor ve onun imkanlarını elde ediyor. Önderlik hiç ummuyordum, diyordu. Önderlik diyordu ki: “Bir sefer babam beni ziyarete geldi, bir karpuz, peynir, ekmek aldık. Gittik Amed surlarının orada oturduk. Karpuzu kestik, peynir, ekmekle yedik. Babam memnuniyetini dile getirdi” Böyle acı bir hatıra gibidir. Oğlun, babaya verdiği ziyafet budur. Ve Önderlik onu anlatırken, hisseden insan şunu fark eder. Önderlik duygularını da yoğun olarak katıp anlatıyordu. Baba, oğlun ulaştığı düzeyde aslında bir bakıma o düzeyden olan memnuniyetini ifade ediyor. Yine zaman zaman eve gidişleri oluyor Önderliğin.
Önderlik diyordu ki: “Ben memur olduğum zaman anam benden yedi metre basma istedi. Ben de inat ettim almadım. Param vardı, daha fazla şeyde alabilirdim, ama almadım. Benden daha başka şeyler iste, dedim. İsteyebileceğin ve benim sana verebileceğim çok çok daha güzel şeyler var. Sen onları istemiyorsun, yedi metre basma istiyorsun. Ben de bunu almayacağım.” Bunlarda Önderliğin duruşunu artık ortaya koyabiliyor. Önderlik potansiyelini ortaya koyuyor. Yapabileceklerini açığa koyuyor. Ama annenin talebi sınırlıdır, basittir. Önderlik buna karşı tavır alıyor.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER