GERÇEKLEŞTİRDİĞİM HER ŞEY SANA ULAŞMAK İÇİNDİ…(15.BÖLÜM)
Beni buraya sen getirdin… Gerçekleştirdiğim her şey sana ulaşmak içindi… Hiç bir zaman söyleyemeden ve yıllarca kendim bile farketmeden içimde taşıdığım, aslında sendin. Gecenin içinde sesin geliyordu. Hemen dışarı çıktım. Karanlığı dinlemeye koyuldum. Günler geceler boyu süren fırtına yerini derin bir sessizliğe bırakmış. Uğultu dolu zirvelerde büyük bir huzur yaşanıyor. Karanlığı dinliyorum. Ve aslında çok uzun bir zamandır bu sesi beklemekte olduğumu hissediyorum. Gecenin içinde duyduğum sensin. İçeriye, arkadaşlara bakıyorum. Benden başka kimse duymuyor… Karanlığın içinde çınlayan o güzel sesin hayal mi, gerçek mi olduğunu bilmeden yola koyuluyorum. Hayal veya gerçek olması bir yana, duyduğum sesin bir anlamı olmalı ki beni peşinden sürüklüyor. Kendimi tutamıyorum… Gecenin kucağına atılıyorum.
Korkunç olana güvenmenin sırrını henüz çözmüş değilim ama her defasında kendimi onun kollarına bırakıveriyorum. Arkadaşlar yokluğumu farkettiklerinde yine kızacaklar… Ve gecenin içinde bir anlamın peşinde kar içinde yürümekteyim. Her şeyin bir anlamı olmalı… İnsana ait olan her şey bir anlam taşımalı. İnsan gerçekleştirdiğinin ya anlamını bulup çıkarmalı, ya da hiç gerçekleştirmemeli. Veya anlamını yaratmalı. Sesini dinleyerek yürüyorum. Sesin hep aynı yönden geliyor ve ben kar içinde ısrarla yol alıyorum. Kimsenin duymadığı ama benim kulaklarımda çınlayıp duran bu sesin bir anlamı olmalı. Bu gece o anlamı bulmadan dönmemeye karar veriyorum. Bir zaman sonra durdum. Nefes nefese kalmışım… İçimdeki ateşi ve hemen dışımdaki o buz gibi havayı soluğumu dışarı verdiğim an fark ediyorum. Nefesim gecenin içinde beyaz bir bulut gibi yükselip gidiyor. Bu gece yarısı içimde ne büyük bir yangın var… Sesini tekrar duymak için başımı gökyüzüne çeviriyorum. Üzerimde pırıl pırıl bir gökyüzü uzanıyor. Yıldızlar bu gece nasıl da belirgin. Başımı gökyüzünden karlı tepelere eğdiğim an seni görüyorum. Oradasın… Dağın ve gökyüzünün birleştiği yerdesin. Kar beyazın ve gece siyahının birbirine dokunduğu yerdesin. Bir hayal gibi orada duruyorsun. Karları yararak yürüyorum. Bu gece ne kadar tırmanırsam ruhumun temizliği de o kadar derin olacak diye düşünüyorum. Ne kadar yürürsem kendi derinliğime o kadar ineceğim ve gizli olana ulaşacağım… Sesin geliyor… Nedir beni kar içinde yürümeye mahkum eden… Nedir hayal mi gerçek mi olduğunu bilemediğim bu sesin anlamı… Her şeyin bir an gibi durduğu bu gece yarısı bir tek ben yürüyorum soluk soluğa. Bir anlama ulaşmanın heyecanıyla tırmanıyorum sana doğru… İçimde gizli olan ama bir türlü kendime bile açıklayamadığım ses buydu. Onu karanlığın içinde duyduğum an, yıllardır onu beklediğimin de farkına varıyorum. İçim sevinç ile doluyor. Bütün gücümle yüklenip sesini ilk duyduğum ve seni ilk gördüğüm o yere ulaşıyorum. Ama ne sesin, ne de sen oradasın. Bir başka uzaklığa kaçıp gitmişsin. Gözlerimle karlı tepeleri arıyorum.
Geceyi dinliyorum… Hiç bir şey kımıldamıyor. Kar üzerinde hiç bir iz bırakmadan çekip gitmişsin. Kalbim göğsümü yırtarcasına çarpıyor. Aradığım o anlama yine ulaşamadım. Bu gece çok yakınlaştım ama dokunamadım. Demek hala eksik olan bir şeyler var, kendimde. Demek yerine getiremediklerim, gerçekleştiremediklerim var. Demek hala tamamlamadıklarım var… Aşağılara, arkadaşlarımı bıraktığım o vadiye bakıyorum. Her kes ve her şey kar altında… İçimde bir hüzün, tarif edemediğim bir burukluk hissediyorum. Haykırmak… İçimdekini tüm uzaklara haykırmak bu gece yaptığım belki de en güzel şey oluyor. Belki de bu gece beni buraya tırmandıran içimdeki bu haykırma istemiydi. Anlam, kişinin kendisindedir. Belki de onu dışarıya çıkarmamak en doğrusudur. Ve benim bir türlü başaramadığımdır. Anlam, kendi gerçeği içinde yaşanır ve hissedilir. Onu bu çağın sözleri ve izleriyle anlatmaya kalkarsan yitirirsin. Anlam aslında anlatılamayanlarda gizlidir. Bu çağın bütün tanımları eksiktir… İçimdeki o anlamı, hem kendime hem de bütün insanlara izsiz ve sözsüz ulaştırabileceğim o zamanı bütün kalbimle istiyorum. Beni buraya sen getirdin… Kar üzerinde hiç bir iz bırakmadan çekip gitmişsin.
Şakacı… Sonbaharda tanıştığımız bir tilki vardı. Biz kış kampımızı yaparken o da kampımızın etrafında dolaşıp duruyordu. O zaman onunla bu kış birlikte olacağımızı düşünmemiştim. Gelip gideceğini sanıyordum. Öyle olmadığını karlar yağınca anladık. Anladığımız bir şey daha var; O da tilkinin yuvasını bizim kamp yerimizin çok yakınında bir yerde yaptığıdır. Her akşam gün batarken geliyor. Kar bizi yine mahkum etti.
Kar… Kar bizi yine mahkum etmeye başladı. Bu karlı gecelerde en güzel şey düşünmek ve yazmak oluyor. Geçmiş günleri tekrardan hatırlamak ve gelecek günlerin düşünü kurmak… Her insanın böyle zamanlara mutlaka ihtiyacı vardır. Veya insan kendine böyle zamanlar yaratmak zorundadır. Soluk soluğa yaşanan bir hayatın içinde kişi bir an için durup kendine bakabilmelidir. Bunun fırsatını mutlaka kendisi için sağlayabilmelidir. Ve kendine bakmanın cesaretini gösterebilmelidir. Biz bunu dağlarda öğrendik. Ve buna özeleştiri diyoruz. Güzel bir zamanı yaşıyoruz. Koca bir gerilla kampı olarak öz eleştiriler veriyoruz. Bu karlı kış günlerinde tek tek çıkıp kendimizi yoldaşlar ortamında anlatıyoruz. Yaşamımızın hatalı ve yanlış olan yönlerini yoldaşlar ile paylaşıyoruz. Bu dağların ötesindeki insanlara zor gelebilir. Hatta yanlış olduğu söylenebilir ama öz eleştirilerimiz bizler için en büyük güç kaynağı oluyor. Aşamadığımız, çözemediğimiz, bir türlü kendimize bile anlatamadığımız, bizi geri tutan bir çok özelliğimizi arkadaşlar ile paylaşıyoruz. Ben de dağlarda geçirdiğim sekiz yıldan sonra ilk defa bir özeleştiri platformuna çıktım. Hem heyecan verici hem de ürperticiydi. Biz insanlar hep güzel şeyler duymak isteriz. Kendimiz hakkında hep iyi şeyler söylensin isteriz. Kendi yanlışlarımıza, geriliklerimize bakmak, görmeye çalışmak korkutur bizi.
ŞEHİT HALİL DAĞ
YORUM GÖNDER