YİĞİTLİK YÜREK İŞİDİR!
“Ben yüreğini yitirmiş bu zamandan korkuyorum” demiş şiirlerin perisi Furuğ… Korkmaz mı insan? Yüreğini yitirmiş her şeyden korkulur. Yüreğini yitirmiş zaman, yüreğini yitirmiş insan korkunçtur. Yüreğini yitirmişler en başta yiğitliğini yitirir. Yiğitlik ki insanın yalana, yanlışa ve aldanışa karşı göğsünü gere gere karşı çıkma iradesidir. İpi göğüsleme cesaretidir. Ve insan ne zaman korkmalıdır biliyor musunuz? Yalan ve doğru uzlaşıp birbirine karışınca. İnsanlar iyi ve kötüyü birbirinden ayıramayıp aldanınca. İşte o zaman insanın ekten bir düşmanının olması gerekmiyor. Sen o zaman kendine düşmanlığın alasını yapıyorsundur. İşte böylesi bir zamandan korkulur, böylesi bir zaman kalbinin mizanını kaybetmiştir. Ve bizler tam da böyle bir zamanın orta yerindeyiz. Ve hayatın orta yerinden kanaması, çok uzun bir zaman oldu. Tanrıçalar, öldürüldüğünden beri… Erkekler, onları doğuran kadınlara kan kustuğundan beri… Kadınlar, uzun uzun sustuğundan beri… Yeni bir öykü gerek bu hayata, var olan yüreksizliğin ölmesi kadar yeni bir öykü. Yanlış gidiyor, sadece bir şeyler değil, birçok şey yanlış gidiyor. Bizim yeni doğrular doğurup onlara iman edecek bir erdeme ihtiyacımız var. Yanlışını görmeyenlerin doğrusuna inanmayın, önce yanlışımızı göreceğiz. Biz ki bütün hayatını mücadele içinde geçirmiş bir halkız ve hala doğrularımız, doğru değil, hala yanlışa, yanlış diyemiyoruz. Hala kötü olana sen kötüsün diye haykırmıyoruz. Sonra da niye kötülük var diye yakınıyoruz. Kötülüğe karşı ilkeli mücadele etmediğimiz için olabilir mi acaba? Kızlarımız gidip amcasını asit kuyusuna atan, yeğnini Sur sokaklarında vuran, halasının kızını dağda vurup bedenini çırılçıplak ifşa eden katil bir özel harekâtçının tuzağına düşer, “gençler aşık olmuş, gönül ferman dinlemiyor, aşkın dili, dini, ırkı mı var canım” deriz. Var, aşkın dili de var, ırkı da var. Aşkın, aşktan bile önemli ilkeleri var. Gidip düşmanına aşık olan bir kalbi, söküp bir uçurumdan atın mesela… Kaldı ki düşmanımız asla aşık olmaz bize, ne yapar hepiniz görüyorsunuz. Sonra da “vay niye kızım tecavüze uğradı” “devlet niye kızımın katilini serbest bıraktı” kusura bakmayın da yüreksiziz de ondan. Kızımıza daha düşman kimdir anlatamamışız, kendimize ana ya da baba demeyelim bari… Düşman hiçbir Kürt kızına aşık olmaz, düşman, her Kürt kızını düşürülmesi gereken bir mevzi gibi görür. Bu gerçeği bilerek aşık olun… Kaldı ki burada ölçü bizim pespaye aşklarımız değil, burada ölçü, düşmanının eline geçmemek için kendini uçurumların derinliğine bırakan bizden büyüklerdir. Evet, onlar bizden çok büyüktüler. Bizler kendimizi aşk diye bir girdaba atarken, onlar onurlu olma ve onurlu kalma adına uçurumlara atıp, uçurumlara aşık oldular. Biz kendimize aşık olduk demeyelim bari, aşk duysa hakikate küser. Aşk nedir biliyor musunuz, aşk, düşman elinin sana değmemesidir. Evet, yüreğini yitirmiş bu zamanda aşk, tamda budur! Yine her gün askere giden bir Kürt gencinin cansız bedeni tabuta konulup memleketine gönderiliyor, “kaza yaptı” “intihar etti” “kavgada bıçaklandı” ne hikmetse hiç Yozgatlı asker intihar etmez, nedense hiç Uşaklı asker kaza yapmaz… Kanımızı içse doymayacak faşist bir sistemin askeri yapıyoruz ana kuzularımızı, ölmeyip ne yapsınlar. Kurdun ağzına kuzuyu vermişiz, yemeyip ne yapsın? Suçluyuz! Hem de çok suçluyuz… Kürdistan’da akan her damla kanın sorumlusu yine biziz. Sebebi bilinçsizliğimiz. Yahudiler gençlerini SS subayı yapıp düşmanının kalbinden vuruyordu, bizler çocuğumuzu düşmanımıza asker yapıp sonra ölümüne ağlıyoruz. Yahudiler kızlarını eğitip Gestapo yapılanmasını çökertecek planlar yapıyordu, bizim kızlarımız gidip vampir bir özel harekatçının tuzağına düşüyor, biz aşık oldu sonra öldürüldü deyip ağıt yakıyoruz. Biz kendimize gelmeliyiz. Yeter demeliyiz. Bazı şeyleri de onur ve gurur meselesi etmeliyiz. Düşman, düşmandır, düşmanlığını yapıyor, ya biz ne etmeliyiz? Nasıl yaşamalı, nasıl özgürleşmeli ve nasıl ölmeli sorularına cevaplar netleştikçe kendi adıma binlerce kez özür diliyorum Kürdistan gençlerinden… Azız, eksiğiz… Bu yüzden vuruyorlar sizi… MEDYA DOZ |
YORUM GÖNDER