KATLİAMLARIN NEDENİ SOYKIRIMCI ZİHNİYET VE SİYASETTİR
Zaxo katliamının Madrid ve Tahran görüşmeleri ardından gelmesi insanı düşündürüyor ve ‘acaba bunlarla bağı var mı’ diye sorgulamaya yol açıyor. Zira bazı çevreler doğrudan bağ kurarak, Rojava Kürdistan’a saldırı için Madrid ve Tahran’da istediğini alamayan AKP-MHP Yönetiminin bir nabız yoklama ve tepkileri ölçme saldırısı olarak değerlendiriyor.
1914 yılında başlayan ilk dünyayı yeniden paylaşım savaşı esas olarak İngiltere ve Almanya Devletleri arasında gerçekleşti. Savaşın özü, dünyanın birinci hükümranının kim olacağının belirlenmesiydi. Esas savaş alanı Osmanlı Ortadoğu’suydu. Osmanlı topraklarının paylaşılması ve Hindistan yolunun ele geçirilmesi savaşı yapıldı. İttihat ve Terakki Yönetimindeki Osmanlı İmparatorluğu bu savaşa Alman cephesinde girdi ve savaş sonunda yenilerek teslim oldu. Sonuçta Ortadoğu’nun bugünkü siyasi haritasını savaşın galipleri olan İngiltere ile Fransa kendi çıkarları doğrultusunda çizdi.
Savaş içinde yaşanan iki temel olaydan biri, İttihat ve Terakki Yönetiminin soykırımcı zihniyeti geliştirmesi ve soykırım siyaseti izlemesiydi. Öncesinden hazırlanan Ermeni soykırımı 1915 yılında gerçekleştirildi. Genel söyleme göre bir buçuk milyon Ermeni katledildi veya tehcir edildi. Somut bilgilere göre ise, savaş içerisinde 700 bin Kürt yaşadığı topraklardan göçe zorlandı ve en az 600 bin Kürt savaşta katledildi. Bu da aslında Kürt soykırımının başlatılmasıydı. Süryani soykırımı ise 1924 yılına ve o zamanın yönetimine bırakıldı. Açık ki günümüzde neredeyse her gün yaşanan katliamların başlangıcı bu süreç ve söz konusu soykırım zihniyeti ve siyaseti oldu.
Savaş içinde yaşanan ikinci önemli olay, 1917 yılının güzünde Rusya’da Sovyet Devriminin olmasıydı. Bu devrimle birlikte Rusya savaştan çekildi ve Alman cephesinin yenilgisi ardından dünyada yeni bir karşıtlık oluştu. Bu kez savaşın galipleri olan İngiltere ve Fransa ile Devrim Rusya’sı karşı karşıya geldi. Osmanlı’daki Kemalist Hareket, işte bu yeni karşıtlığa dayanarak var oldu ve kendisine “Misak-ı Milli” denen egemenlik sınırları çizdi. Bu sınırlar ‘Türklerin ve Kürtlerin yaşadığı toprakları’ içeriyordu. Kemalist Hareket, dünyadaki yeni karşıtlığa dayanarak ve iki taraftan da güç alarak başarılı oldu ve 29 Ekim 1923’te TC devletini kurdu. Misak-ı Milli hedeflerine tam ulaşamadıysa da Kürdistan’ın yarısı üzerinde egemen olmayı ve bölünmüş Kürdistan’da soykırım siyaseti yürütmeyi dünya devletçi sistemine kabul ettirmeyi başardı.
Bundan doksan yıl sonra, yani 2015 yılının temmuz ayında Suriye’deki savaş durumunu değerlendiren AKP Yönetimi, ABD, MHP ve KDP ile anlaşarak esasta yarım kalan ve de Mustafa Kemal’in vasiyeti olan Misak-ı Milli hedefini gerçekleştirebileceğini öngördü. Tabi karşı taraf olarak Rusya ve İran ile de ‘Astana Süreci’ne dayanmayı esas aldı. Bunlar temelinde 26 Ağustos 2016 tarihinden itibaren Kürdistan’ın Rojava ve Başur parçalarına yönelik yeni işgal saldırıları başlattı. Kürt soykırımını bu temelde daha çok derinleştirerek ve yayarak tam sonuca götürmeyi hedefledi. Bunlar temelinde bir yandan NATO çerçevesinde ABD, MHP ve KDP’ye dayanarak, diğer yandan da ‘Astana Süreci’ çerçevesinde Rusya ve İran’ın desteğini alarak Kürdistan üzerinde yeni bir işgal ve soykırım saldırısı yürüttü. Böylece uyguladığı Kürt katliamları için tüm dünyadan hem siyasi ve askeri destek aldı ve hem de herkesin bu katliamlara dönük gözünü ve kulağını kapatmasını sağladı.
Söz konusu Suriye savaşına, bu yılın şubat ayından bu yana yaşanan Ukrayna savaşı da eklendi. AKP-MHP Yönetimi, yeni durumu değerlendirerek, yürüttüğü Kürt soykırım savaşı için daha fazla imkân ve destek bulacağını hesap etti. Bu temelde 17 Nisan tarihinden itibaren Zap, Avaşin ve Metina alanlarına dönük yeni bir işgal saldırısı başlattı. Söz konusu bu işgal saldırısını Rojava Kürdistan’a yayabilmek için de yeni siyasi ve askeri destek arayışına çıktı. Bunun için İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişini değerlendirmek istedi ve haziran sonundaki NATO toplantısını bu temelde değerlendirmeye çalıştı. NATO toplantısından hemen sonra 19 Temmuz günü Tahran’a giderek, Rusya ve İran ile yeni bir Astana toplantısı gerçekleştirdi. Herkes acaba bu toplantının sonucu ne oldu, Tayyip Erdoğan Rojava’ya saldırı için Rusya ve İran’dan destek alabildi mi diye tartışır ve sonucu anlamaya çalışırken, 20 Temmuz günü Zaxo Katliamı gündeme geldi. Haftanin’deki Türk işgal kuvvetleri Zaxo’ya bağlı Perex Köyünü topa tutarak, köy yakınında piknik yapmakta olan 9 Arap yurttaşın şehit düşmesine ve 25’inin de yaralanmasına yol açtı.
Şimdi bu vahşi katliam herkes tarafından tartışılıyor. Tüm devletler ve örgütler peş peşe açıklamalar yapıyor ve katliamı kınıyor. Olay Irak’ta gerçek bir infial yaratmış durumda. Halk sokakları dolduruyor ve TC devleti ile Tayyip Erdoğan yönetimine lanetler yağdırıyor. Türkiye’nin her şeyiyle Irak’ı terk etmesini istiyor. Bu satırlar yazılırken durum böyle ve gelişmelerin nasıl seyredeceği ise pek kestirilemiyor. Bunun etkisiyledir ki, Irak Yönetimi çeşitli toplantılar yaparak Türkiye karşıtı açıklamalarda bulunuyor. Tabi her zamanki gibi faşist AKP-MHP Yönetimi, söz konusu olayı yaptığını inkâr ediyor ve yağdanlıklar ağzından olayı PKK’ye yüklemeye çalışıyor. KDP Yönetimi ve basını da AKP-MHP’nin bu çabasını güçlendirebilmek için her türlü desteği veriyor.
Burada katledilenlerin Arap toplumundan olması da belli bir önem taşıyor. Çünkü katledilenlere tüm Irak toplumu ve Arap devletleri sahip çıkarak TC karşıtı tutumu çok daha etkin ve yaygın hale getiriyor. Zira katledilenler Kürt toplumundan olsalardı bu denli etkin ve yaygın bir tepki olmazdı. Nitekim şimdiye kadar yaşanan onlarca benzer katliama bu düzeyde tepki hiç gösterilmedi. Hatta bazıları hiç görülmedi bile. Ancak Arap yurttaşların katledilmiş olması tepkileri artırıyor ve AKP-MHP faşizmini iyice köşeye sıkıştırıyor. Adeta bardağı taşıran son damla olacağa benziyor. Gerçekten böyle olup olmayacağını yakın zaman gösterecek. Zira halk tepkisi büyümez ve örgütlenerek sürekli hale gelmezse, ilgili devlet yönetimleri kendi aralarında kolaylıkla anlaşabilirler. Buna fırsat vermemek gerekiyor.
Gerçekten de Zaxo katliamının Madrid ve Tahran görüşmeleri ardından gelmesi insanı düşündürüyor ve ‘acaba bunlarla bağı var mı’ diye sorgulamaya yol açıyor. Zira bazı çevreler doğrudan bağ kurarak, Rojava Kürdistan’a saldırı için Madrid ve Tahran’da istediğini alamayan AKP-MHP Yönetiminin bir nabız yoklama ve tepkileri ölçme saldırısı olarak değerlendiriyor. Yani bu katliama gelen tepkilere göre Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırıp saldırmamaya karar verecek. Tepki az olursa saldıracak, ama çok olursa en azından işgal saldırısını erteleyecek.
Kuşkusuz bu görüş kısmen dikkate alınabilir. Daha çok dikkate alınması gereken ise, HPG ve KCK adına belirtilenlerdir. HPG adına yapılan açıklamada, ‘halkın topraklarından göçertilmesi ve Kürdistan’ın Kürtsüzleştirilmesi’ amacıyla bu katliam saldırısının yapıldığı belirtilmiştir. AKP-MHP Yönetiminin, İttihat ve Terakki ile Kemalist Hareketin soykırım zihniyet ve siyasetini esas aldığı ve onların yarım bıraktığını tamamlamaya çalıştığı dikkate alınırsa, söz konusu saldırının bu temelde yapılmış olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Aslında Zap, Avaşin ve Metina’da gelişen gerilla direnişi karşısında yenilen ve iyice çıkmaza giren, Rojava’ya saldırmak için de yeterli siyasi ve askeri ortam bulamayan AKP-MHP faşizminin çılgınca saldırısı ve de son çırpınışı olarak değerlendirilebilir. Nitekim bu saldırı AKP-MHP faşizmi için sonun başlangıcı olabilir.
Çok önemli olmasa da KDP tarafından ısrarla tekrarlandığı için bir görüşü daha burada belirtebiliriz. Bu görüşe göre, “PKK bulunduğu için Türk ordusu saldırıyormuş ve bu tür katliamlar yaşanıyormuş!” Aslında cevap vermeye değmeyecek kadar zayıf ve çürük bir görüştür bu. Özü ise TC soykırımını meşrulaştırmayı ve aklamayı içermektedir. Örneğin PKK olduğu için mi TC devleti Amed, Bingöl, Ağrı, Dersim katliamlarını yaptı? Yine farz edelim ki, ‘PKK olduğu için’ TC Devleti söz konusu bu katliamları yapıyor! Peki PKK niçin var oluyor? TC devletinin soykırımcı zihniyet ve politikaları var olduğu için PKK var olmuyor mu? Kaldı ki PKK Kürt halkının bir örgütüdür ve Kürdistan’ın her karış toprağında var olabilir. Bunun için de halk dışında hiç kimseden izin ve onay almaz. Zaten Perex’deki katliam da orada PKK olmadığı için gerçekleşti. Zira orada PKK olsaydı, düşmanın böyle bir katliam yapmasına fırsat vermezdi.
Sonuç olarak toparlarsak, Zaxo katliamının daha öncekiler gibi TC devleti ve AKP-MHP Yönetiminin Kürt düşmanı soykırımcı zihniyet ve siyasetinden kaynaklandığı açıktır. Kuşkusuz Zaxo katliamına en ileri düzeyde tepki göstermek ve işgalci TC devletinin mevcut işgalci ve Kürt düşmanı zihniyet ve siyaseti bırakmadıkça Irak topraklarından çıkmasını istemek gerekir. Benzer yeni katliamlar yaşanmaması için bu zorunludur. Fakat söz konusu katliamın tekil bir olay olmadığını, tersine AKP-MHP’nin Kürt düşmanı soykırımcı zihniyet ve siyasetinden kaynaklandığını, bu tür katliamların bir daha yaşanmaması için TC devletinin Kürt düşmanı soykırımcı zihniyet ve siyasetine karşı çıkmak gerektiğini de bilmek ve bunu da istemek gerekir. Ancak soykırımcı zihniyet ve siyaset yok edildiğinde bu tür katliamlar son bulacak ve halklar bir arada kardeşçe yaşayacaktır.
SELAHATTİN ERDEM
YORUM GÖNDER