PARTİ TARİHİ (20.BÖLÜM)
Daha Güney Savaşı öncesinde Sadık Ömer'in katledilmesiyle bir gerginlik yaşandı. O yol ambargosu geliştirildi. Bu temelde biraz onlar sıkıştırıldı. O zaman çatışmaya girmediler. Aslında çatışmaya girmek istemediklerinden değildi. İstiyorlardı fakat hazırlıkları yetersizdi. Çünkü YNK henüz KDP’yle birlikte tavır almamıştı. Bizimle çatışmaya girmede KDP-YNK’yi de itmeye çalışıyordu. Bir bu, bir de TC'yle bunların yaptığı hazırlıklar hala savaşı başlatma aşamasına gelmemişti. Bunun için başlatmadılar, yoksa o zaman da savaş gündemdeydi, bunlar taktik yaptılar. Bizimle anlaşmaya, uzlaşmaya girdiler, Güney hükümeti adına. İki arkadaşı Haftanin'de arkadaşlar göndermişti. Görüştüklerinde bizim tüm şartlarımızı kabul etmişler. Bu durumu arkadaş bana Haftanin'den ilettiğinde -koşulları da fazla bilmiyorum- tüm koşullarımızı kabul ettiklerini söylemişti. Ben kendilerine yazdığım yazıda şunu söylemiştim: 'Bu bir taktiktir, bunlar zaman kazanmak istiyor. Aldanmamak gerekir.' Orada bazı arkadaşların değerlendirme hataları da oldu. 'Bunlar bizimle savaşamıyor, savaşı göze alamıyor.' Çünkü gruplarımız o zaman Zaxo yakınlarına kadar gitti. Bizimle çatışmaya bunlar cesaret edemiyor. Oradan öyle bir sonuç da çıktı. Şartlarımızı da kabul ettiler. Bunlar bizimle savaşamaz. Biraz da buna aldanma var. Onun için de o hazırlıklar, yaklaşımlar ortaya çıktı. Böylece savaşa hazırlıksız girdik. Onların taktiğiyle inisiyatifi altında, onların hazırladığı biçimde girdik. Yani bizim taktiğimiz, inisiyatifimiz, hazırlıklarımızla, istediğimiz biçimde onlarla savaşa tutuşmadık. Durum buydu. Bunun yanında bir de Xakurke'nin ayrı yaklaşması, Haftanin'in, Çukurca'nın ayrı ayrı yaklaşmaları var. Yani aynı sürede üç alanın koordineli, yanlış da olsa birlikte girmemesi var. Bir de bu sürede benim Metina'dan ayrılışım var, Haftanin'e doğru. Bu yalnızca benim kararım değildi, ortak bir karardı. O kararın bir sonucu olarak ayrıldım. Tabi ki daha sonra bu da Parti Önderliği tarafından eleştirildi. Taktik dışı bir durum olarak değerlendirildi, bir kaçış olarak değerlendirildi. Karargahın teslim edilmesi olarak değerlendirildi. Ve bunun için görevden alınmam sözkonusu oldu. Bunun soruşturması gündeme gelmeden ben bir özeleştiri raporu yazdım o süreç içerisinde, savaş ortamında. Yani Haftanin'e geldiğimde böyle bir durum sözkonusuydu. Bunlar da tabi ki bu savaşı olumsuz yönden etkiledi. Yani tüm güçlerimizin savaşa aynı anda değil de parça parça girmesi, birbirinden habersiz girmesi, koordinesizlik, yine Metina'dan ayrılış, bunun düşmana verdiği cesaret, güçlerimizde yarattığı moral bozukluğu var. Metina'dan ayrılmak sorun değil o kadar. Savaşta insan ayrılabilir de, bir yeri bırakabilir de tekrar sonra alabilir de, bir durumdan başka bir duruma geçiş de yapabilir. Gerilladan silahlı propagandaya, hareketli savaştan gerillaya, gerilladan hareketli savaşa, ikisini iç içe, yani bunlar olur savaşta. Bir yanlışlık fazla yoktur burada. Yanlışlık benim Metina'dan ayrılmamda falan değil, ayrılış biçimimde ve öncesindedir. Diğerleri aslında temel hataların sonuçlarıdır. Ortaya çıkardığı sonuçlardır, o kadar büyük de değil. Temel hata nedir? Bir kere savaşa yaklaşımdır, ordu olayına yaklaşımdır. Savaştan ziyade aslında savaşmamadır. Ordulaşmadan ziyade aslında orduyu geliştirememedir. Niyet açısından değil, ortaya çıkan sonuçlar açısından böyledir. Mesela eğitimin taktiğe göre geliştirilmeyişi, savaşçı yapısının bu tarzda eğitilemeyişi, eğitimin dönüşümü, askerleşmeyi sağlayamaması. Gücün atıl tutulması, savaştırılamaması, savaş dışı kalması. Bu da çürümedir. Bunlardan kaynaklanıyor. Güney Savaşı dediğimiz gibi onların inisiyatifinde ve onların taktiği altında gelişti. Güneyde kahramanca bir savaş yaşandı. Bu, PKK'nin direnişçi özüydü. PKK'ye yakışan tutumdu, tarzdı, davranıştı, bunun dile gelişiydi. Gerçekten orada sadece Güneyli hainler ve TC'ye karşı bir savaş yürütülmedi, dünyaya karşı bir savaş yürütüldü. Bu anlamıyla önemlidir. Daha savaş öncesi PKK'nin işinin bittiği söylenmişti. Çünkü PKK yalnız ve herkes PKK'ye karşı ittifak içinde. PKK nasıl kurtulacak? Bir anlamıyla aslında bizim Güney Savaşı, Körfez Savaşına benziyor. Yani, nasıl ki Körfezde Irak yalnız bırakıldı bütün güçler de ittifak yaptı, Irak'a yüklendi ve Irak'ı ezdiler. Biraz ona benziyor. Fakat bizim direnişimiz bir Irak'ın direnişinden daha görkemlidir. Mesela Irak bir devlet olmasına rağmen, o kadar imkanı olmasına rağmen yine de destekleyenleri vardı. Devletler düzeyinde yine destekleyenleri vardı. Fazla bir direniş gösteremedi. Biz, hiçbir desteğimiz olmadığı halde, tüm dünya karşımıza geçtiği halde kırk güne yakın kahramanca bir direniş sergiledik ve gücümüzün çoğu yeniydi. Hele özellikle Haftanin'de yapının büyük bir çoğunluğu yeniydi, daha eğitim görmemişler vardı. Savaş ortamından yeni gelenler, eğitimde olanlar vardı. Tecrübeli sadece bir bölük güç vardı. Yani o da o yıl kurulan eğitilen sözde, bir birlik. Bu savaşta, biliniyor. Yöneten, pratikte yönlendiren Türk subaylarıydı. Koordinesini de yapan onlardı, her türlü desteği veren de onlardı. Silahından, mermisine her şeyi onlar veriyorlardı. Burada amaç neydi? PKK'nin teslim edilmesiydi, tasfiye edilmesiydi. Eğer bu gerçekleştirilmiş olsaydı, iç harekat bununla tamamlanıyordu. Ki zaten Güney’de bizim ezilmemiz, bunun yaratacağı moral açısından düşünülürse, hem kitleler hem de Kuzeydeki güçlerimiz açısından aslında bir yıkım olacaktı. Böyle planlanmıştı zaten. Güneyde tasfiye olursak, Kuzey’de de iç harekat tamamlanacak ve PKK diye bir olay kalmayacaktı. Plan buydu. Bu, Güney'de gerçekleşmedi. Yani ne biz, ne karşı taraf başarı elde etmedi. Yaşanan sonuç biraz böyle oldu. Tabii ki bu, onların planlarını alt üst etti. Biraz da bu durumun doğması Parti Önderliği'nin öngörüleri ve müdahaleleriyle gerçekleşti. Eğer öyle olmasıydı, belki sonuç alabilirlerdi. Yani o plan sonuca gidebilirdi, götürürlerdi. Ama Parti Önderliği'nin çabaları bunun önünü kesti. En azından diyelim, ne onlar kazandı, ne de biz. Hatta bizim kazançlarımız onlarınkinden çok daha fazla oldu. Kayıplarımız çok daha az oldu. Yani bu plan tutmadıysa, bunu Parti Önderliği ortaya çıkardı. O kadar kahramanca direnildi tamam, belki sonuna kadar direnildi ama bu bir şeyi kurtarmazdı, sonuç imhaydı. Mesele direnip direnmemek değildi, orada ezilmemekti. Düşmanın planını boşa çıkarmak ve orada kazanmaktı. Direnmişsin ama ölmüşsün bu kayıptır zaten. Yani o direnişin fazla bir anlamı yoktur. Direnmek ama direnmeyle kazanmak, kaybetmemek. Savaşta direnip ölmek o kadar önemli değil, önemli olan savaşta ölmemektir, yaşamaktır. Yaşamak için savaşmaktır. Yoksa, ölmek için savaşmak değildir. Bizim orada tutturduğumuz, yaşamak için savaşmak değil, aslında ölmek için savaşmaktı. Çünkü savaşa yaklaşımımız oydu. Direnilir sonuna kadar ama ölünür. Ölürüz, direniriz, bu neyi kurtarır? Belki direnildi, iyi bir direniş sergilendi, kaybettiler. Bundan da öteye fazla bir anlama ifade etmez. Neden taktik dışı bir savaş yürüttük? Ki taktik dışı bir savaş yürütmemize rağmen eğer bu kadar kahramanca bir direniş ortaya çıkmışsa, bazı başarılar da elde edilmişse, bir de taktikle savaşılsaydı acaba ne tür sonuçlar doğardı? O da çok önemli. Gerçekten taktik dışı savaşmamıza rağmen bu kadar kahramanca bir direniş yapılmışsa, taktikle savaşılsaydı daha çok sonuç alınacağı çok açık. Biz savaşı aslında başından kaybettik. Niye? Çükü savaşa taktiğimizle, hazırlıklı girmedik. Bu savaşı kazanamayacağımız çok açık. Parti Önderliği buna müdahale etti ve biraz tersine çevirdi. Böylece sonuç alamadılar. Mesele bu. Hataların kaynağı bunlarıdır. Bu bize ne kazandırdı, ne kaybettirdi? Şüphesiz hem çok şey kazandırdı, hem çok şey kaybettirdi. Bize kaybettirdikleri nelerdir? Bir kere tarih önümüze şunu çıkarmıştır, Kürdistan'daki son İdris-i Bitlisi'lerin ezilmesinin hem de bir daha dirilmemecesine ezilmemesinin fırsatını ortaya çıkarmıştı. Bu çok önemli bir olay ama değerlendiremedik. Bu ciddi bir kayıptı. Eğer bunu değerlendirebilseydik gerçekten son İdris-i Bidlisi’lerin tarihi kapanacaktı. Bir daha da öyle İdris-i Bitlisi'ler karşımıza çıkamayacaktı. Kürdistan Halkının karşısına çıkamayacaktı. Bununla sadece Kürdistan açısından değil, Ortadoğu halkları açısından da yeni bir süreç başlatılmış olacaktı. Bu açıdan önemli bir fırsattı. Bu, değerlendirilemedi. Ciddi bir kayıptır. Eğer bu gerçekleşmiş olsaydı, Kürdistan Halkının önünde varolan engeller kaldırılmış olacaktı. Yani bu özerkliktir, bilmem otonomidir. Bir daha bunların sözü edilmeyecekti. Bağımsızlık ve özgürlük stratejisi tek egemen strateji ve herkesin artık tartışmayacağı bir strateji olacaktı. Bir gerçek olarak bütün o çözümler yerle bir edilecekti. Değerlendirilmemesi büyük bir kayıptır. Yine Kuzey ve Güney'in aynı devrimci çizgiye açılması, Kuzey ve Güney devrimlerinin birleşmesi şansı ortaya çıkmıştı. Yani Güneyde de devrimci ideolojinin, devrimci hareketin gelişme ve kazanma şansı ortaya çıkmıştır. İşbirlikçiliğin ve hainliğin ezilme şansı ortaya çıkmıştı ama değerlendirilemedi. Bu da çok büyük bir kayıp. Yine savaşta şehadetler yaşandı. Evet, o savaşın tarzına göre belki fazla sayılmayabilir ama PKK'nin yaklaşımıyla yaklaşıldığında bu kayıplar az değildir. Bir Xakurke'de 34, bir Çukurca'da 13, Haftanin cephesinde savaş öncesi ve sonrası çeşitli şeyler de dahil 144'tür. Şehit düşen arkadaşlar kadar yaralı da vardı. Yaralıların bir kesimi de savaş dışı kalmıştır. Bunları da kayıp saymak gerekiyor. Bunlar dikkate alındığında verilmesi gereken kayıpların çok çok üstünde kayıp verilmiştir. Bir kaybımız da budur. Eğer taktik uygulanmış olsaydı kaybımız daha az olacaktı. Yine yıllardır orda çalışmış, bazı mevziler yaratmıştık, bazı değerler yaratmıştık. Bunların kısmen de olsa kaybedilmesi, bir kısmının tümden kaybedilmesi, bir kısmının zayıflatılması söz konusudur. Bu da ciddi bir kayıptır. Yine bazı erzaklarımız, bazı silahlarımızın az da olsa ele geçmesi -erzak fazlaydı- kayıptır. Başarılabilecek, sonuç alınabilecek birçok şeyin düşmana böylelikle hediye edilmesi vardır. Bir anlamda kayıplar bunlardı. Bir de bunun kazandırdıkları var. O da PKK'nin öyle kolay kolay yenilmeyecek bir güç olduğunu ortaya çıkmasıdır. Bitirilecek gözüyle bakılan bir gücün, öyle bitirilemeyeceği bilinmiş oldu. Kürdistan'da PKK'siz bir gelişmenin, bir çözümün olmayacağının herkesçe bilinmesine yol açtı, ortaya çıkardı. PKK'nin hem siyasal, hem askeri, hem direnme gücünü ortaya çıkardı. Ve herkes bunun üzerinde yeni yeni değerlendirmelere ulaşmak zorunda kaldı. Bu bir kazançtır şüphesiz. Yine Güney halkı o zamana kadar PKK'nin gücünü bilmiyordu, fazla inanmıyordu da. Bu savaşla PKK'nin hiçte sandıkları kadar zayıf bir hareket olmadığını gördüler. O zamana kadar YNK-KDP dışında bir güç görmeyen Güney halkı, bunlara hep boyun eğmiş, fakat hiç kimsede o tarihe kadar bir karşı koymayı yapmamış. Bunlar ne yapmışsa yanlarına kalmış. Fakat ilk kez, PKK bu güçlere karşı çıkıyor, karışı çıkmakla kalmıyor büyük darbeler vuruyor. Bu Güney kitlesinde beli bir sempatiyi geliştirdi. Diğer güçlere karşı PKK’yi bir umut ışığı olarak gördü. PKK’nin bu güçlere karşı dayanabilecek bir güç olduğu anlayışı yavaş yavaş yerleşmeye başladı. Bu da önemli bir kazanç. Gerçekten savaş sonrasında, PKK'yi güney halkı biraz ciddiye almıştır. Ondan öncesinde “PKK var ama PKK savaşmasını bilmiyor. Siyasi olarak güçlüler ama savaştan anlamazlar” düşüncesi vardı. Öyle olmadığını gördüler. ..... Hele hele Güney Savaşında. Zaten KDP ve YNK'nin uzantılarıdır biliyorsunuz. KDP ve YNK kesin müdahale edecek ortalık bize kalacak. Dikkat edilirse o sürece kadar hepsi PKK'nin yenilgisine bakar, yenilgisinde yaşamı örgütlemeye çalışırlar. Ne zamanki Güney Savaşı'nda PKK'nin ezilemeyeceği onlarca da anlaşıldıktan sonra bu defa yaşamının PKK ile ilişkilerden geçtiğini gördüler. Ondan önce PKK'ye düşmanlık yaparlardı. Aslında kendileri de bu süreçte zayıflar, bitişe giderler. Hep yaşamayı ayakta kalmayı PKK'ye düşmanlıkta PKK'nin bitişinde ararlar. Ama bu Tarihten sonra bunu hiç gerçekleşmeyecek bir durum olduğunu, bununla kendilerinin tehlikeye gireceğini görünce, yaşamanın PKK ile ilişkiye geçmekte olduğunu görür ve ilişki ararlar. Bu da önemli? Yine bu savaşın ortaya çıkardığı bir olumlu şeyde taktik önderliğin içinde bulunduğu durumdur. Taktik önderliğin yetmezliği, geriliği, yaratıcılıktan uzaklığı ve bunun partiyi, savaşı, devrimi tehlikeye soktuğu ortaya çıktı. Onun öncesinde de biraz belki görülüyordu. Ama bu savaş çok net ortaya çıkardı; ortaya çıkarmakla kalmadı, taktik önderliğin nasıl çözümleneceğini de, bunun olanaklarını da ortaya çıkardı. Çözümlemeyen, çözümlenemeyen taktik önderlik sorununun çözümlenmesinin olanaklarını ortaya çıkarıp, güçlendirdi. Bir olumlu kazanımı da budur. Yine bu savaşın ortaya çıkardığı diğer bir kazanımda; eskiden şöyle bir anlayış vardı, 'Yenidir savaşamaz' bu anlayışı yerle bir etti. Meselenin yeni olmakla, eski olmakla bir alakası olmadığını ortaya çıkardı. Mesele yenilik-eskilik meselesi değil, Mesele doğru örgütleyip, doğru komuta ve savaştırma meselesidir. Bununla bağlantılı olduğu çok net ortaya çıktı. Neden? Çünkü Haftanin’deki güç hep yeni güçtü, bu yeni güç bu kadar ağır bir savaşa rağmen, bu kadar kahramanca savaştı. Büyük kahramanlık örnekleri ortaya çıkardı. Demek ki yeni bir güçte savaşabiliyor. Hem de kahramanca savaşabiliyor. Bu çıktı. Bu da bir kazanımdı. Diğer bir kazanımsa, aslında doğru savaşılırsa PKK'nin bulunduğu, ulaştığı düzeyin, PKK’nin geliştirdiği savaş düzeyinin, ordu düzeyinin tüm yetmezliklerine rağmen bir alanı kurtarabilecek düzeye geldiği ortaya çıktı. Eğer bunun tedbirleri zamanında geliştirilebilse, bir alan kurtarmaya girişilebileceğini, hatta korunabileceğini, ortaya çıkardı. Ki Haftanin'de anlaşmadan sonra bırakılınca karşı-devrim güçleri alana giriyor. O zamana kadar girmemişlerdi. O kadar üstlenmenin yanlışlığına, mevziye ve taktik dışılığa rağmen. Taktiği uyguladığımızı düşünelim, kendi alanını nasıl koruyacaksın? Diyelim savaşı karşının alanına taşıracaksın, savaşı onun alanında yoğunlaştır o zaman çok rahat alanını koruyabilirsin. Biz öyle yapmadık. Savaşı onların alanlarına taşırmadık, kendi alanlarımızda savaştık. Buna rağmen alana giremediler. Bu neyi çıkarıyor? Demek ki savaşı onların alanına taşırsak, savaşı biraz alanımızdan uzaklaştırsak, düşmanın alanımıza yönelimini rahatlıkla öneyebiliriz. Elimizdeki alanı daha rahat koruyabiliriz. Askeri açıdan yine, gerçekten çok büyük kazanımlar var. Askeri bir zafer elde ettik anlamında değil. Bir kere o gücümüzün tümü, o savaşta gerçek bir eğitimden geçti. En güçlü eğitimi başardı. Bu savaş bir çok değerli arkadaşı ortaya çıkardı. Kısa sürede bir aylık bir savaşla, o kadar güç savaş eğitiminden geçti. Buna da bir askeri kazanım olarak bakmak gerekiyor. Yine birçok tecrübe elde ettik. Deneyim anlamında, taktikler anlamında. Yani o savaşta birçok taktik uygulandı. Yeni bir güçtü bu konuda epey eğitimliydi. Deney, tecrübe sahibi oldu. Yeni birçok komuta adaylarını da ortaya çıkardı. Böylesi kazanımlar var. Genel anlamda ele alındığında, hem siyasal, hem askeri açıdan olumlu kazanımlar elde edildi. Yani kayıplarımızın da kazançlarımızın da olduğu bir savaş oldu. Ne tam yenildik ne tam kazandık. Aslında tam yenilebilirdik, Parti Önderliği bunun önüne geçti ve engelledi. Bu savaşta işlenen hatalar taktik dışılıktır, koordinesizliktir, Metina'dan öyle ayrılışımdır. Ve Xankurke'nin habersizce, savaş ortasında, kendi başına ateşkese gitmesidir. Ferhat Xankurke'de kendi başına ilişkiye geçiyor, ateşkes kararı alıyor ve hiç kimsenin haberi yok. Ne Çukurca'nın, ne Haftanin'in, ne Parti Önderliği'nin ne de Kuzey’deki karargahların, hiç kimsenin haberi yok. Evet ateşkes olur taktik olur, zamanlı olur zamansız olur, yenilginin önüne geçmek olur veya yenilgiyi sadece daha fazla kazanç elde etmek için alır. Savaşta böyle şeyler olur. Şimdi yalnız böyle bir karar almak için bu karara ortak edilmesi gereken güçler var. Bu yapılmıyor. Ne Parti Önderliği’nin haberi var, ne de diğer arkadaşların haberi var. Kendi başına bu ilişkiye girdikten sonra haber veriliyor. Yapılacak bir şey kalmıyor. Artık olan olmuştur. Bunun da savaşa çok olumsuz etkisi oldu. Düşman da bundan yararlanarak, Haftanin üzerine yüklendikçe yüklendi. Biraz da Haftanin kayıplarının fazla olmasının nedeni buydu. Diğer yerler anlaşmaya girmişti. Haftanin'de savaş vardı. Biraz da darbe yedikleri için intikam hırsıyla doluydu KDP'liler. Yani ateşkesi dinlemeyip fırsat bu fırsat deyip intikam almak istiyorlardı. Yani her bakımdan olumsuz oldu. Moral açısından, Savaşma acısından, düşmana cesaret etmede. Anlaşma aslında bir teslimiyet anlaşmasıdır fakat o günkü koşullarda o gidişatta aslında en doğrusudur. Kötünün en iyisidir. Öyle değerlendirmek gerekir. Yani anlaşma o anlamıyla doğruydu. Esasta bir teslim olmadır. Durumu budur. CEMİL BAYIK (HEVAL CUMA ) 20.BÖLÜM |
YORUM GÖNDER