PKK'NİN KIRK DÖRDÜNCÜ YILINDA DAHA FAZLA PARTİLEŞEREK ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLAMAK
Bir Önderlik ve şehitler partisi olan PKK'nin kırk üçüncü kuruluş yıldönümünü yaşıyoruz. Halkımızın öncüsü PKK kırk dördüncü mücadele yılına giriyor. PKK'nin resmi mücadele tarihinin kırk dördüncü yılına girişinin başta partimizin yaratıcısı olan Önderlik olmak üzere tüm yoldaşlara, halkımıza ve insanlığa kutlu olmasını diliyorum. PKK'nin gerçek yaratıcısı ve sahipleri olan kahraman şehitlerimizi; Haki’ler, Mazlum’lar, Kemal’ler, Hayri’ler ve Agît’lerle başlayan,Rüstem’ler, Çiçek’ler, Alîşêr’ler, Rozerîn’ler, Brûsk’lar, Rûken’ler ile devam ederek, Atakan'lara, Yılmaz'lara ve Leyla'lara kadar ulaşan ve sayıları on binleri bulan kahraman şehitlerimizi saygı ve minnetle bir kez daha anıyoruz. Kırk dördüncü PKK yılında özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren herkese üstün başarılar diliyorum. Çok iyi biliyoruz ki, parti gerçeğimiz bir Önderlik ve şehitler gerçeğidir. PKK, Önderliğin ve kahraman şehitlerimizin duygu, düşünce ve davranışlarının cisimleşmiş halidir. PKK, Önderlik ve şehitlerimizin yaşayan gerçeğidir; pratikleşen ve örgütlenip mücadeleye dönüşen halidir. Partimiz PKK baştan beri bir Önderlik hareketi olarak doğmuş, şekillenmiş ve gelişmiştir. İlk kelimesinden bugünkü zihniyet dünyasına, ilk eyleminden büyük özgürlük mücadelesine, bir kişiden ,özgürlük için ayağa kalkmış direnen bir halka kadar hepsi Önderliğin dehası, emeği ve çabasıyla ve bir Önderlik hareketi biçiminde gelişmiştir. Partimizin yaşayan ruhu, ölçüleri ve özellikleri, teorisi ve pratiği, hepsi Önderlik öncülüğünde gerçekleşmiştir ve bir Önderlik şekillenmesini ifade eder. Önderlik ise her zaman PKK'nin bir şehitler partisi olduğunu söylemiş, “Gerçek anlamda şehitler PKK’lidir” demiş, kahraman şehitlerimizin PKK biçiminde yaşadığını ifade etmiştir. Dolayısıyla gerçek PKK, gerçekleşen PKK bir Önderlik ve şehitler partisidir. Bunun dışında PKK'nin özünü, gerçeğini doğru ve yeterli bir biçimde temsil eden bir başka güç yoktur. Bu bakımdan PKK’li olmak demek, Önderlik ve şehitler çizgisinde yürümeye karar vermek ve bunu gerçekleştirmek demektir. PKK’li olmak demek, Önderlik ve şehitlerin ölçü ve özellikleriyle donanmayı esas alıp, bu temelde kendini yeniden yaratmak demektir. PKK’li olmak demek, Önderlik ve şehitler izinde cesaret ve fedakârlıkla yürümeyi bilmek demektir. Her zaman bu parti gerçeğini böyle anlayacak, bu temelde katılacak ve gereklerini bu çerçevede yerine getireceğiz. Önderliğimizin böylesi bir PKK tanımı yanında, bir de halkımızın, Kürt halkının PKK tanımı vardır. O tanım da PKK gerçeğinin doğru anlaşılması ve esas alınması bakımından hayati önem taşır. Dikkat edilirse, her gün, meydanlarda genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle Kürt halkı “PKK halktır, halk burada” şiarını en yüksek sesle haykırmaktadır. PKK'yi bilinçlenen, örgütlenen ve irade kazanan Kürt halkı olarak görmektedir. PKK'nin halklaşan gerçeğini vurgulamaktadır. PKK'yi kendisi olarak görmekte ve bu temelde sahip çıkmaktadır. PKK'yi Kürt kimliği, ruhu, düşüncesi, bilinci, iradesi, özgür ve demokratik yaşamı olarak ele almakta ve hayata geçirmektedir. Böylece Kürt halkının PKK’yle özgürlük ve demokrasi çizgisinde yeniden dirilerek yaşam bulmuş olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Bir de böyle bir PKK tanımı ve gerçeği vardır. Yani özgürleşen, örgütlenen, irade kazanan bir Kürt insanı, Kürt halkı olmaktadır. Özgürlük için ayağa kalkıp direnen halk gerçekliğini ifade etmektedir. Bir de bu PKK gerçeğini, özgürlük için ayağa kalkmış halktan oluşan PKK gerçeğini doğru görmemiz, anlamamız, bu gerçeğe sahip çıkarak, onu derinliğine yaşayıp sonuna kadar yaşatmayı bilmemiz gerekir. Özgürlük Hareketimizin resmen PKK adıyla örgütlenip mücadele edişi kırk üç yılını doldurmaktadır. Bunun bir de kuruluş mücadelesi süreci vardır ki, toplam olarak kırk dokuz yılı bulmaktadır. Bu kırk dokuz yılın Kürt tarihinin en görkemli dönemi olduğu tartışmasızdır. PKK’yle Kürt tarihi yeni bir hamle yapmış, özgürlük ve demokrasi çizgisinde insanlığa büyük katkılar sunan yeni bir çıkışı başarmıştır. PKK ile Kürdistan'ı bölüp parçalayan ve Kürt halkına yok oluşu dayatan sürece dur denilmiş, özgürlük ve demokrasi çizgisinde yeni bir insan ve halk yaşamı başlatılmıştır. PKK’yle Kürdistan'da yaşam daha güzel, daha onurlu, daha anlamlı ve daha mücadeleci hale getirilmiştir. Bugün bilinçte, örgütlenmede ve yaşamda özgür Kürtlük adına ne varsa bunların hepsi PKK'nin imzasını taşır. Bu kırk dokuz yılda ruhu kurutulmuş bir topluluğa özgürlük ruhu, duygusu tüketilen bir halka duygu yüceliği, bilinci parçalanan ve esir alınan bir halka özgürlük bilinci kazandırılmıştır. Kültürel soykırım kıskacına alınarak örgütlenmesi dağıtılıp tarihten silinmek istenen bir halktan özgürlük bilincine, iradesine, örgütlülüğüne, cesaret ve fedakârlığına sahip olan, direnen ve mücadele eden, demokratik insanlığa moral ve coşku kazandıran yeni bir halk gerçekliğine ulaşılmıştır. Bugün bu gerçeği sadece biz söylemiyoruz, artık herkes söylüyor. Sömürgeci soykırım rejimini yöneten, temsil eden güçler de yarım ağızla da olsa bu gerçeği artık ifade ve itiraf etmek zorunda kalıyor. Özgür Kürtlüğün PKK ile yaratıldığını ve temsil edildiğini artık herkes kabul ediyor. Bu gerçeğin Önderlik doğuşuyla bağlantılı olduğunu ve her şeyin Önderlik çizgisinde yaratıldığını herkes kabul etmek zorunda kalıyor. Bugün yaşayan ve direnen Kürt ruhunun, bilincinin, direncinin Diyarbakır zindan direniş gerçeğinde oluştuğunu herkes kabul ve ifade ediyor. Sömürgeci soykırım rejiminin her türlü maskeleyici, karartıcı, bastırıcı gerçeğini parçalayarak, kırarak Kürt olgusunu ve sorununu açığa çıkartıp ortamı aydınlatanın 15 Ağustos 1984 Atılımı temelinde gelişen gerilla direnişi olduğunu artık herkes kabul ve itiraf etmek zorunda kalıyor. İşte bir hareket ve mücadelenin tarihsel büyüklüğü ve derin anlamı burada yatar. Yani kendi haklılığını düşmanına bile kabul ve itiraf ettirme gerçeğinde ifadesini bulur. PKK'nin yürüttüğü Kürdistan Özgürlük Mücadelesi de böyle haklı ve büyük bir tarihsel mücadele olduğunu ortaya çıkardığı sonuçlarla artık kanıtlamış durumdadır. Şöyle dikkatle bir etrafımıza bakalım, Kürt halkının yaşadığı gerçekliği dikkatle inceleyelim: Ortada PKK’den, PKK'nin öncülük ettiği özgürlük ve demokrasi mücadelesinden, PKK’yle yaratılan özgür Kürt gerçeğinden başka yaşam adına elle tutulur ne vardır? Başka hiçbir şeyin olmadığı dikkatli her gözlemci tarafından netçe görülecektir. Bu bakımdan PKK, sömürgeci soykırım sistemi altında inkâr ve imhayla yok edilmek istenen bir halktan özgür yaşamak isteyen, özgürlük bilinci ve iradesi kazanan, özgür yaşam için örgütlenip direnen bir halk gerçeğine ulaşmanın adı olmaktadır. Demek ki kırk dokuz yıl boşa gitmemiştir. Demek ki kırk dokuz yılda yaşanan zorluklar, acılar boşuna değildir. Demek ki bu kırk dokuz yılda verdiğimiz on binlerce şehit, yersiz ve anlamsız verilmemiştir. Tersine Kürdistan’da her şey; özgürlük bilinci, ruhu, iradesi, örgütlülüğü, eylemi, yaşamı, özgür bir toplum olma gerçeği bu kırk dokuz yıldaki kahramanca mücadeleyle kazanılmış, zorluklar ve acılarla boğuşularak yaratılmıştır. Özgür birey ve toplum olarak tarihte yeniden yer etme, kahraman şehitlerimizin yarattığı bir gerçeklik olmuştur. Eğer böyle kahramanca bir mücadele verilmeseydi, eğer bu büyük zorluk ve acılara karşı büyük bir cesaret ve fedakârlıkla direnilmeseydi, eğer bu kahramanlıklar gösterilmese ve büyük şehitler verilmeseydi, elbette Kürt halkı, Kürt özgürlüğü bugünkü düzeyde olmayacak; şimdiki gibi Kürdistan’daki mücadele bütün Ortadoğu’daki gelişmeleri yönlendiren bir düzeye gelmeyecekti. Kürt özgürlük mücadelesi Ortadoğu halklarına demokrasi ve kardeşlik taşıyan bir konuma gelemeyecekti. Tersine bugün hiç kimse Kürtlükten, Kürt sorunundan söz etmeyecekti. Kürdistan Ortadoğu’ya özgürlük yayan bir kale değil, sömürgeciliğin, emperyalizmin, gericiliğin, kokuşmuşluğun, tükenişin alanı haline gelecekti. Belki de Kürtlük yok olacak, tarihten silinecekti. İşte PKK ile bütün bunlar önlendi. Sömürgeci soykırım rejiminin Kürt’ü tarihten silme amaçları yıkılarak, Kürt halkının özgür insanlık âlemine başı dik, örgütlü ve onurlu bir biçimde katılışı sağlandı. Kürdistan özgürlük ve demokrasi mücadelesi yenilmez ve zapt edilmez kılındı. Özgür Kürt bilinci ve yaşamı çevresine yön verecek kadar örgütlü ve etkili hale getirildi. Kürt sorunu bütün boyutlarıyla açığa çıkarılarak demokratik çözümü acilen gerçekleştirmek üzere siyaset gündemine dayatıldı. Hepimiz bütün bu büyük ve tarihi gelişmelerin coşkusunu, heyecanını, güzelliğini yaşarken, Kürt halkı bu temelde yeniden dirilişin coşku ve heyecanı içindeyken, hatta sömürgeci düşman bile PKK’nin yarattığı özgürlük ve demokrasi gerçeğini gittikçe daha fazla kabul ve itiraf eder hale gelirken, bazıları hâlâ PKK’yi anlamadıklarını, PKK’nin mevcut mücadeleden vazgeçmesini, silah bırakmasını söyleyebiliyorlar. Hâlâ bazıları PKK’nin geçmişte iyi şeyler yapsa da artık bundan sonra rolünün tamamlandığı safsatasını ileri sürebiliyorlar. PKK’ye karşı geçen kırk dokuz yılda her türlü gericilikle, emperyalizm ve sömürgecilikle işbirliği yaparak yürüttükleri saldırıları bugün de Kürt sorununun çözüm aşamasında yine aynı uğursuzluk ve hainlikle yürütmeye çalışıyorlar. Önderlik ile avukatları yıllardır görüşemezken, Kürt demokratik siyaseti içindekiler zindanlara doldurulmuşken, Kürt halkı üzerinde faşist terör en azgın bir biçimde sürdürülürken, özgürlük gerillasına karşı kimyasal silah dahil her türlü silah kullanılarak azgın bir imha saldırısı yürütülürken, AKP-MHP faşist ittifakı PKK’yi imha ve tasfiye edeceğini açıkça söylerken, hâlâ bazıları bu faşist soykırımcı saldırıların hizmetçisi, suç ortağı haline gelebiliyor, PKK’ye dil uzatma ve saldırma cüretini gösterebiliyorlar. Bazıları bu katliam ve soykırım rejiminin açık suç ortağı olurken, bazıları da onların suçlarını örten asma yaprakları olma konumuna düşüyorlar. İşte bu gerçeklerin hepsini iyi görmemiz, tanımamız gerekiyor. kırk dokuz yıllık PKK gerçeği bütün bunlar açısından son derece aydınlatıcı bir özellik taşıyor. Soykırım nedir? Sömürgecilik nedir? Yabancı egemenlik nedir? Faşizm nedir? Bütün bu zulüm ve baskı biçimlerinin hepsi başka yerde olduğundan çok daha açık bir biçimde Kürdistan’da netleştirilmiş bulunuyor. Çünkü bütün bu zulüm ve baskı biçimleri Kürdistan'da en acımasız biçimde uygulanmıştır. Öte yandan zulme, faşizme, soykırıma, sömürgeciliğe karşı direnme nasıl olur, halkların özgürlük ve demokrasi direnişi nasıl yürütülür, bütün bunlar da tüm çıplaklığıyla ortaya konulmuştur. Bu bakımdan kim sömürgeci, kim özgürlükçü, kim hain ve işbirlikçidir? Bütün bunların hepsini aydınlatmış ve netleştirmiş bulunuyoruz. kırk dokuz yıllık PKK mücadelesiyle Kürdistan’da açığa çıkartılan ve aydınlatılan temel gerçeklikler bunlar oluyor. Bunları iyi görmemiz, anlamamız, bu kırk dokuz yıllık tutumuyla PKK'yi çok iyi tanır, anlar hale gelmemiz ve bunlardan çıkardığımız dersler ve sonuçlarla özgürlük mücadelesine daha bilinçli, daha örgütlü ve iradeli bir biçimde yönelmemiz gerekmektedir. PKK'nin kırk üçüncü kuruluş yıldönümünü yaşarken, bu direniş mücadelesi en ileri boyutlardan birine, yeni bir zirveye ulaşmış bulunuyor. Yeni parti yılına Hareket ve halk olarak böyle kapsamlı bir ideolojik, siyasi ve askeri direniş mücadelesi içerisinde giriyoruz. PKK'nin direniş gerçeği, direniş ruhu, direniş tutumu yeni bir parti yılına girerken de devam ediyor. Henüz nasıl sonuçlanacağı belli olmasa ve ciddi zorluklar, kayıplar ve bedeller pahasına yürütülse de, şu ana kadar yürüttüğümüz direniş mücadelesinin ortaya çıkardığı çok önemli sonuçlar ve kazanımlar olmuştur. Elbette sonuçlanmamıştır ve nereye ulaşacağı bundan sonra yaşanacak mücadelenin sonuçlarıyla belli olacaktır. Fakat şu ana kadarki direniş mücadelemizin ortaya çıkardığı sonuçları da önemli kazanımlar olarak görmek gerekir. Her şeyden önce şunu bilelim: AKP- MHP faşist ittifakı, demokratik siyasetçileri tutuklamaya ve iradelerini kırmaya dönük saldırlar içine girerken, yine Önder APO üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit ve imha sürecini geliştirirken, Hareket ve halk olarak buna karşı direnemeyeceğimizi, direnmek istesek bile etkili bir direniş geliştiremeyeceğimizi düşünüyordu. “Ben istediğimi söylerim, istediğimi ezerim, istediğimi tutuklarım, istediğimi yaparım” diyor, fakat buna karşı Kürt halkının ve PKK'nin yapabileceği çok fazla bir şeyin olamayacağını sanıyordu. Böyle yanlış bir hesap içindeydi. Oysa dört aylık direniş AKP-MHP faşist ittifakının bu hesap ve umutlarını kökünden kırarak yerle bir etti. Dersîm’den Serhat’a, Amanos’a, Amed’e, Zagros’tan Botan’a, Haftanin’den Kandil’e, Doğu Kürdistan'a ve dört parça kürdistan'ın her alanına kadar yürüttüğümüz direniş mücadelesi AKP-MHP faşist ittifikanın umut ve hesaplarını kökünden bozdu. Özellikle Zap'ta, Avaşin'de,Gare'de, Metina'da kahraman gerillamızın geliştirdiği ve Türk ordusuna tarihinin en ağır kayıplarını yaşatan büyük direnişler, ordu ve hükümet olarak Türkiye yönetiminin iradesini ciddi biçimde kırdı. Şimdi bunun sonucunda AKP- MHP faşist ittifakı büyük bir çıkmaz içindedir. Kendi eliyle yarattığı ve içine girdiği bu çatışma sürecinden nasıl çıkacağının, nasıl kurtulacağının arayışı içindedir. Hükümetin ciddi bir biçimde zorlanmakta olduğunu bizzat kendi sözcüleri ve taraftarları açıkça ifade etmektedirler. AKP-MHP faşist ittifakının imha ve tasfiye konseptine karşı mücadelemizin şimdiye kadarki sonuçları itibariyle AKP-MHP faşist ittifakının, PKK'nin direnemeyeceği, kendisine darbe vuramayacağı, savaşamayacağı yönündeki hesap ve beklentilerinin bozulmuş olması bile çok önemli bir sonucu ifade etmektedir. AKP faşizmine, sömürgeciliğine ve soykırımına vurulmuş ciddi bir darbe olmaktadır. Her halükârda PKK'nin direnebileceğini, gerillanın kahramanca direniş çizgisini her koşulda geliştireceğini, Kürt gençliğinin daha çok gerillalaşarak özgürlük ve demokrasi mücadelemizi her koşulda yürüteceğini ve Kürt halkının özgür yaşamdan asla vazgeçmeyeceğini, olacaksa bir yaşam, bunun mutlaka özgürce olacağını, buna göre bir tutumu ve direnişi geliştirebileceğini netçe ortaya koymuştur. Dolayısıyla PKK’nin doğuşundan itibaren esas aldığı özgürlük ve demokrasi çizgisinin bugün de devam ettiğini, gelişerek ve derinleşerek tüm toplumu kucaklama temelinde sürdüğünü ortaya koymuştur. PKK mücadelesinin, ruhunun, direncinin, ideolojik ve siyasi çizgisinin devam ettiğini dost-düşman herkese göstermiştir. Bu da kırk üçüncü parti yılının çok önemli bir durum ve kazanımını ifade etmektedir. Görülüyor ki, kırk üçüncü PKK yılında da önceki yıllar gibi özgürlük ve demokrasi çizgisinde direniş sahibi olunmuş, mücadele edilmiş ve önemli kazanımlar yaratılmıştır. Faşist soykırımcı saldırganlık ne kadar barbar ve katliamcı olursa olsun ve mücadele ne kadar bedel isterse istesin, böylesi bir saldırganlığa karşı cesaret ve fedakârlık gösterilip her türlü bedel ödenerek PKK direnişçiliği ve Kürt kahramanlığı kırk üçüncü parti yılında da yaşatılmış ve geliştirilmiştir. Bu anlamda kırk üçüncü parti yılımızda PKK’nin şanına ve çizgisine, Önderlik ve şehitler gerçeğine uygun büyük bir mücadele ve kazanım yılı olmuştur. Bazı psikolojik savaş uzmanı AKP-MHP faşist ittifakın kalemşörler bu gerçekleri çarpıtarak “PKK yanlış hesap yaptı, doğru değerlendiremedi, Arap Baharından etkilenerek bir Kürt baharı yaratmak istedi, ama başarılı olamadı” diyorlar. Yani AKP-MHP faşist ittifakının imha ve tasfiye amaçlı saldırıları karşısındaki direnişimizin başarılı olmadığını propaganda ederek halkımızı etkilemeye çalışıyorlar. Tabii bunların hepsi bilinçli ve planlı psikolojik savaş uygulamalarıdır. Gerçekleri çarpıtmaya ve toplumu yanlış yönlendirmeye yönelik bu çabalar 40 yıldır Türk devletinin ve son olarak da AKP-MHP faşist ittifakının yürüttüğü özel savaşın temel bir parçasıdır. PKK hareket olarak düşman gerçeğini, onun yürüttüğü özel savaş ve psikolojik savaş gerçeğini çok iyi biliyor. Kaldı ki PKK Hareket olarak , hata ve eksikliklerini görmede, açığa çıkarmada, eleştirip düzeltmede herhangi bir sakınca görmüyor, bu konuda en demokratik, en açık örgüt ve hareket konumundadır. Nerede hata yaptık, yanlışımız oldu, neresi eksik kaldı, bunlar nasıl giderilebilir hususlarını herkesten çok PKK kendisi tartışıyor ve düzeltiyor. Neyi başardığını, nerede başarısız olduğunu her zaman korkusuzca ve kaygısızca ifade ediyor. Şimdi de varsa eksiklik ve hatalarını bulmaktan, gidermek için çaba harcamaktan geri durmadığıda açıktır. Bu bakımdan PKK'ye bağlı kürt halkını bu tür propagandalarla etkileyebileceğini sananlar boşa uğraşıyorlar. Diğer yandan PKK’nin bir Kürt baharını yaratamadığını söylemek aslında en büyük yalandır. PKK ile Kürdistan’da her gün, her mevsim, her yıl bahar yaşanıyor. Kürdistan bir bahar ülkesi, Kürt halkı baharlaşmış bir halk haline getirilmiş bulunuyor. Ortadoğu’da bir kaç yıldır yaşanan özgürlük mücadelesi Kürdistan’da PKK’yle kırk üç yıldır yaşanıyor. Bu gerçeği göremeyenler, görüp de çıkarları gereği ifade etmeyenler elbette ki tarihin en büyük körü ve yalancısı durumuna düşüyorlar. Kırk üç parti yılında olduğu gibi bugün de Kürdistan’ın dört bir yanında; kuzeyinde, güneyinde, doğusunda, batısında özgürlük ateşi gür bir biçimde yanıyor. Her alanda gençler, kadınlar, çocuklar, yaşlılar özgür bir yaşam için büyük bir cesaret ve fedakârlıkla mücadele ediyorlar. Halk direniyor, gerilla savaşıyor, Önderlik direnişe öncülük ediyor. Kürt halkı en güzel günlerini özgür yaşam için bedeli ne olursa olsun, cesaret ve fedakârlıkla ödeme temelinde kendi özgücüyle dişiyle tırnağıyla direnerek, sökerek özgür ve demokratik yaşamı adım adım kazanıyor, yaratıyor. Bundan daha güzel ne olabilir ki? Bir halk için bundan daha iyi, daha güzel, daha mutlu bir durum nasıl olabilir? İradesizlik mi, örgütsüzlük mü, direnişsizlik mi, kölelik mi, boyun eğmecilik mi daha güzeldir? Kürtlere bunlar da dayatıldı. Bazı dönemlerde belli bir toplum kesimine bunlar da yaşatıldı. Ama PKK’yle artık kölelik kırılmıştır, sömürgecilik yenilmiştir, soykırıma dur denilmiştir. Özgür birey, özgür toplum gerçeği ortaya çıkarılmıştır. Özgür yaşamın önü açılmış, büyük özgürlük yürüyüşü başlatılmıştır. Resmi parti yılı olarak kırk üç, ilk çıkış olarak kırk dokuz yıldır sürüyor bu yürüyüş. Kırk üçüncü yılın sonunda özgürlük yürüyüşümüz daha canlı, daha gür, daha bütünlüklü, daha umutlu daha kapsamlı devam etmektedir. Zafere kadar da devam edeceğinden asla kuşku duyulmamaktadır. PKK’nin resmi kuruluşundan itibaren kırk dördüncü mücadele yılına girerken son derece kritik bir süreçten geçtiğimizi de görmeliyiz. Sürecin kritikliği hem imkânların hem de tehlikenin birlikte var olmasından ileri gelmektedir. İçinde bulunduğumuz mücadele sürecinin doğuş ve gelişme süreci değil finale varma süreci olması da sürecin kritikliğini ortaya koymaktadır. Yani genelde kırk dokuz yıllık, resmi olarak da kırk üç yıl boyunca PKK öncülüğünde yürüttülen özgürlük ve demokrasi mücadelesinin hangi düzeyde kalıcı siyasi sonuçlar ortaya çıkaracağı, içinde bulunduğumuz bu süreçte netleşecektir. Bu nedenle içinde bulunduğumuz bu sürece final süreci denilebilir. Belki de kırk dördüncü parti ve mücadele yılı final sürecinin sonucunu tayin edecektir. Dolayısıyla kalıcı bir siyasi yapılanma ortaya çıkarabilir. Kürdistan üzerinde onlarca yıldır yürütülen çok yönlü mücadele bir sonuca bağlanacak, belli siyasi sonuçlar yaratacaktır. Aynı şekilde otuz yıldır Ortadoğu’da süren savaşın da bölgenin siyasal yapılanmasında kalıcı sonuçlar ortaya çıkarmaya doğru gittiği netçe görülmektedir. Önderliğin geliştirdiği ideolojik-politik çizgi gerçekleri net biçimde ortaya koyarak önümüzü aydınlatıyor. Partimizin kırk dördüncü yılına girerken, çok net bir biçimde görülüyor ki, politik süreç oldukça karmaşık ve mücadeleci bir durum arz ediyor. Bu bakımdan sürecin bu gerçekliğini görmek, anlamak, çözümlemek ve buna uygun bir ideolojik, politik ve pratik bir duruş geliştirebilmek yaşamsal önemdedir. Her şeyden önce normal ve şimdiye kadar yaşadığımız süreçlere benzer bir süreç yaşanmıyor. Olağanüstü, kritik özellikler arz eden bir mücadele süreci içerisinde bulunuyoruz. Bu bakımdan da olağanüstü sürecin özelliklerine uygun bir tutumu, yaklaşımı olağanüstü bir kavrayış ve pratikle geliştirmemiz gerekiyor. Bunun için her şeyden önce bir kere sürecin bu karakterini doğru ve yeterli bir biçimde anlamaya ihtiyaç var. Bu süreci PKK’nin doğuş süreci gibi sanmak, 15 Ağustos Atılımıyla gerillanın gelişme süreci gibi sanmak, hatta doksanlı ya da iki binli yıllar gibi değerlendirmeye çalışmak ve böyle algılamak büyük bir yanılgıdır ve süreci doğru anlamamaya götürür. Şunu iyi bilelim ki, o dönemlerin özellikleri farklıydı. Kuruluş döneminin özellikleri, gerillalaşma döneminin özellikleri, doksanların çatışmalı döneminin özellikleri, iki binli siyasi çözüm arayış sürecinin özellikleri farklıydı. Hem Kürdistan’da yürütülen mücadelenin farklı süreçler ifade etmesi itibarıyla farklıydı, hem de bölgede ve dünyada yaşanan mücadelelerin farklı özellikler arz etmesi nedeniyle farklıydı. Şimdi bu değişim ve farkı iyi görmemiz ve algılamamız gerekli. Süreci doğru anlamaya ihtiyacımız var. Başarılı olabilmek için bir kere bu şarttır. Böyle bir tutumun sahibi olmaya yeterli partileşme denilmektedir. Çok netçe görülüyor ki, bu karmaşık siyasi süreçte doğru yolu bulmak, bu ölüm-kalım mücadelesi içerisinde güçlü bir irade geliştirerek “varlığını koruyup özgürlüğünü kazanmak” ancak doğru ve etkili bir mücadele etmeyi bilmekle, yani partileşmekle gerçekleşiyor. Karmaşık süreçte önümüzdeki yolu doğru görebilmemiz, imha ve tasfiye saldırıları karşısında kendimizi koruma ve özgürleşme gücünü ve iradesini gösterebilmemiz, dost-düşman ayrımını doğru yaparak dostla birleşirken, düşmanla savaşabilmemiz ancak partileşmeyle mümkün oluyor. Çünkü partileşmek doğru, yeterli ve derinlikli anlamak demektir. Çünkü partileşmek birlik olmak, örgütlenmek ve irade geliştirmek demektir. Çünkü partileşmek cesaret ve fedakârlık demektir. Çünkü partileşmek doğru tarz ve taktiği geliştirebilmek, yani gerillalaşabilmektir. Şimdiye kadar da Önderlik ve özgürlük hareketi, mücadelenin her döneminde başarının sırrının doğru ve yeterli partileşmek olduğunu söylemektedir. Başarılı mücadele etme ve kazanma partileşmede görülmektedir. Her türlü kayıp ve zarar ise partileşemeyen, parti dışı anlayış ve eğilimleri bünyesinde taşıyan kişilerden ve örgütsel yapılardan gelmektedir. Bu bakımdan partileşmek başarının sırrı olurken, partileşmek kazandırırken, partileşmemek de kaybetmeyi ve zarar vermeyi getirmektedir. Şimdi aynı durum bu kritik mücadele sürecinde de geçerlidir. Böyle karmaşık bir dönemde süreci doğru anlayıp görev ve sorumluluklarımızın gereğini başarıyla yerine getirecek bir tutumu ve pratiği geliştirebilmemiz kesinlikle partileşme düzeyimizle gerçekleşecektir. Neden? Çünkü partileşmek demek anlayış kazanmak, Önderlik çizgisini özümsemek, partimizin ideolojik, eylemsel çizgisine hâkim olmak ve bütün pratiği bu temelde geliştirmek demektir. Partileşmek demek zihniyet devrimi yapmak, Apocu bilinci derinliğine özümsemek, dolayısıyla doğru nedir, yanlış nedir, dost kimdir, düşman kimdir, bunların ayrımını doğru ve yeterli anlama durumuna gelmek demektir. Doğru bir anlayış olmadan, yeterince bir kavrayış olmadan nasıl etkili ve başarılı mücadele yürütebiliriz? Dost-düşman kimdir ayırmadan, kime vuracağımızı, kime sahip çıkacağımızı bilmeden vuracağımızı neyle, nasıl vuracakken dost olacağımızla nasıl birleşeceğimizi anlamadan nasıl başarılı, etkili, sonuç alıcı bir mücadele geliştirebiliriz? Dikkat edelim: Doğru, yeterli ve derinlikli bir anlayış olmadan, ne yaptığımızı, ne yapmak istediğimizi, niçin böyle yaptığımızı ve nasıl yapacağımızı tüm yönleriyle ve derinliğiyle kavramadan nasıl iş yapabiliriz, nasıl pratik geliştirebiliriz? Demek ki ancak derinlikli bir anlayış, özümseme ve bilinç, başarılı bir mücadelenin önünü açar, yolunu gösterir. Böyle bir bilince sahip olan bir kişi ve örgüt ancak zor ortamlarda, karmaşık durumlarda doğru yolu bularak etkili bir mücadele geliştirebilir. Yine çok iyi biliyoruz ki partileşmek demek örgütlenmek demektir, birlik olmak demektir. Ortak bir irade yaratma demektir. Komite birliği, örgüt birliği, parti birliği, demokratik ulus birliği yaratmayı ifade eder. Önderlik uluslaşmanın da bu temelde gerçekleştiğini ifade etti. Partileşme yokken sömürgeci soykırım düzeni Kürt toplumunun bütün örgütsel dokularını paramparça etmiştir. Bireyciliği, örgütsüzlüğü, parçalanmışlığı had safhada geliştirerek bunun üzerinden imha ve inkâr sistemini geliştirmeye çalışmıştır. PKK’nin doğuşu ise sömürgeciliğin geliştirdiği bu anlayışı, tutumu yıkmaya, birbirleriyle anlaşamayan, örgüt olamayan, bir araya gelemeyen toplumu birleştirip örgütlü kılmayı ifade etti. Önderlik, küçük bir tavuk için komşusunu gözünü kırpmadan vururken, özgürlük gibi, demokrasi gibi, ülke gibi, toplum gibi yüce değerler için hiçbir şey yapmayan, hıncını komşusundan, çevresinden, eşinden alan Kürt’e karşı mücadele ederek birbiriyle anlaşan, konuşan, tartışan, birbirini dinleyen, bir araya gelebilen, örgütlenebilen, ortak amaçlar etrafında birleşerek, örgütlenerek bu doğrultuda güçlü mücadeleler yürüten Kürt bireyini ve toplumunu yarattı. Önderlik, böyle bir mücadele yürüttüğünü ve sonucu da bu mücadeleyle yarattığını açıkça ortaya koydu. İşte günümüzde ortaya çıkan parti ve halk örgütlüğü, gerilla direnişi de bu temelde olmaktadır. Demokratik uluslaşma bu temelde gelişmektedir. Kürdistan’ın bütün kent ve kasabalarında, dört parçasında, yurtdışındaki Kürtlerin bu kadar heyecanla bir araya gelmeleri, birbirlerini dinlemeleri, anlamaları, birbirlerine sevgi ve saygıyla yaklaşmaları, birbirine sahip çıkmaları, üzüntü ve sevinçte aynı duyguyu paylaşmaları bu temelde gerçekleşiyor. Bunlar olmadan, insanlar birlik olup örgütlenemeden nasıl ortak amaçlar peşinde iş yapabilirler, ortak tutum geliştirebilirler? Nasıl ortak bir irade ve yaşam ortaya çıkarabilirler? Besbelli ki bu mümkün değildir. Bütün bunların hepsi örgüt olmaktan, birlik olmaktan geçmektedir. Örgütlenebilmek, birlik olabilmek de birbirini dinlemekten, anlamaktan geçiyor. Karşıdakine değer vermekten, onu sevmekten, saymaktan, onu dinlemekten, onun görüşlerine ve yaptıklarına değer biçici bir yaklaşım göstermekten, onu, en az kendisi kadar değerli görüp anlamaktan, onunla birlikte iş yapmayı öngörmekten geçiyor. Yoksa “hep benim dediğim gibi olacak” denilirse, kendini dayatma olursa, elbette ki öyle bir duruş karşısında kimse birlik olmaz, oradan birlik çıkmaz. Kendini dayatan, kendi bildiğinin yapılmasını isteyen, herkesin kendi bildiği gibi hareket etmesini şart koşan bir durumdan birlik çıkmaz, örgütlülük oluşmaz. Tersine o tür tutumlar birlik içinde olanları bile bozar, dağıtır, parçalar. Partileşmenin diğer bir boyutu da eylem geliştirebilmek, örgüt ve mücadeleye yol açabilmek, pratikte iş yapıp gelişme ortaya çıkarabilmektir. Parti demek eylem demektir, hareket demektir. İş yapmak ve emek harcayıp önemli değerler ortaya çıkartmak demektir. Yoksa partileşmek durağanlıkla olmaz, hareketsizlikle olmaz. Oturmanın, yatmanın, pratiksizliğin partileşme olamayacağı çok açıktır. Bu bakımdan partileşmenin mücadeleyle bağını, eylemle bağını, örgütle bağını, taktik ve tarzla bağını iyi görmemiz gerekiyor. Ne kadar çok yaratıcı olunursa, eyleme yol açılırsa, taktik geliştirilirse, politik mücadele içine girilirse, pratik yapılırsa o kadar değer yaratılır, özgür yaşam için yeni değer ve imkânlar ortaya çıkartılır. Bu da tabii ki partileşmeyi, gelişmeyi ifade eder. Bütün bunlar gösteriyor ki, partileşmek doğru ve yeterli Apoculaşmak demektir. Partileşmek, yirmi dört saat Apoculuktur. Yirmi dört saat Apoculuk da zaferi ve özgürlüğü kazanmaktır. Şimdi böyle bir parti yıldönümünde bütün bunlar niçin söylenmektedir? Besbelli ki sorunlarımız ve bütün bunlara çözüm olacak partileşmeye daha fazla ihtiyacımız var da onun içindir. Bir kere içinde bulunduğumuz karmaşık süreci doğru anlamak, görev ve sorumluluklarımızı yerinde, zamanında doğru ve yeterli bir biçimde görerek, başarıyla yerine getirebilmek güçlü bir partileşmeyi ve Apoculaşmayı sağlamaktan geçmektedir. Partileşme ve Apoculaşma olmadan içinde bulunduğumuz dönemde başarının olamayacağı netçe anlaşılıyor. Şunu çok iyi bilmeliyiz: Her zamankinden, her dönemdekinden daha fazla bu dönemde başarı, partileşmeye ve Apoculaşmaya bağlıdır. Ne kadar partileşme o kadar başarı, o kadar zafer, dolayısıyla o kadar Kürt sorununun demokratik çözümünün, demokratik modernite temelindeki çözüm gerçeğinin geliştirilmesi demektir. Bunun dışında herhangi bir çözüm yolu yoktur. Önderliğe özgürlük ve demokratik modernite inşa hamlesinin başarısı kesinlikle partileşme ve Apoculaşmanın en yüksek düzeyde geliştirilmesine ve gerçekleştirilmesine bağlıdır. Çok iyi biliniyor ki büyük cesaret ve fedakârlıklar gösteren bir halk kesinlikle yenilmez. Dolayısıyla mevcut mücadele sürecinde verdiğimiz şehitler yeni sürecin garantisi olmaktadırlar. Önderliğe özgürlük ve demokratik modernite inşa hamlemizin kesin zafere ulaşacağının garantisi ve kanıtı olma gerçeğini ifade etmektedirler. Böyle kahramanlar yaratmayı bilen, şehitler verebilen bir halk ve hareket, zaferler yaratmaya, özgür yaşamaya layıktır. Bunları hak ediyor demektir. Dolayısıyla bu kahraman şehitlerimizin izinde ve onların çağrısına cevap olarak elbette Önderliğe özgürlük ve demokratik modernite inşa hamlemizi zafere ulaştırmak için mücadeleyi daha da geliştirmeliyiz. Partimizin kırk dördüncü yılını da büyük bir mücadele ve zafer yılı haline getirmeliyiz. Bu dönemde de kahraman şehitlerimize sahip çıkmak, onlara layık olmak ve onların bağlı olduğu amaçları hayata geçirmek için özgürlük ve intikam mücadelesini yürütmede güçlü bir hamlesel tutumu göstermeliyiz. Bu temelde biz bir kez daha kahraman şehitlerimizi saygıyla anıyor, partimizin kırk dördüncü yıla girişini Önderliğe ve tüm yoldaşlara kutlu olmasını diliyorum. Hepimizin, Önderliğe özgürlük ve demokratik modernite inşa hamlesini zafere ulaştırmak için üzerimize düşen görev ve sorumlulukları başarıyla yerine getireceğimize inanıyorum. YAŞASIN PKK'NİN KIRK ÜÇÜNCÜ YIL MÜCADELESİ! YAŞASIN ÖNDERLİK VE ŞEHİTLER PARTİSİ PKK! BİJÎ SEROK APO!
ÖZGÜR EREN |
YORUM GÖNDER