ERDOĞAN'IN FAŞİST TOPLUM YARATMA PROJESİ
Erdoğan diktatörlük rejimi Türkiye'de örgütlü kötülüğün cisimleşmiş halidir. Diyanetle ve tarikatlarla desteklenen bunca dinsel histeri enflasyonu yandaş azınlığa zenginlik ve sefa getirirken, toplumun çok büyük bir kesimine de sefalet ve ahlaki yozlaşma olarak geri dönüyor. Bu bağnaz dinci saflık yaratma dayatması ve arzusu; 6 yaşındaki çocukları bile cariye yapmanın ahlaksız bir gerekçesine dönüştürülüyor. Bu faşist toplum inşası kadınların tarihsel kazanımlarını da tümden yok sayıyor. Erdoğan rejimi tıpkı Hitler gibi kadınları faşist ırk politikalarında bir üreme aracı ve kuluçka makinesine dönüştürmek istiyor. Bu insanlık dışı trajediye baktığımızda; eril cinsiyetçi toplum zihniyet inşasında tek tanrılı dinler koalisyonu tarihte olduğu gibi bugünde korkunç varlığını sürdürüyor. Ulus devletlerde faşizmin düşünsel zemini eril cins ve saf ırk egemenliği üzerinde şekilleniyor. Bu karşıtlık politikaları faşizm tehdidine karşı toplumsal direnişin ortaklaşma zeminini de dinamitliyor. Kürt halkı başta olmak üzere toplumun geniş bir bölümü bu kirli dinsel / inançsal sömürü politikalarının hedefi haline getiriliyor.
İnsanların manevi değerlerini manipüle ederek ve durmaksızın şiddet kusan zor aygıtları kullanarak sindirmek bilinen bir faşizm yöntemidir. Toplumda moral güç yoksunluğu yaratarak iyice güçten düşürmek için her gün binlerce yalan haber servis ediliyor. Artık sağır Sultan biliyor: Erdoğan dinsel teokrasiye dayalı totaliter bir faşist diktatörlük inşa ediyor. Bu inşayı dinsel / inançsal sömürü üzerinde topluma pazarlıyor. Elbette yaratılan bu kaos ikliminde bilinci sömürgeleştirilmiş insanlara karşı politik özgürlük savunusu direnişsiz olmayacaktır. Demokratik inanç konusunda toplumsal karşılığı olan Kürt alimlerin Erdoğan faşizminin araçsallaştırdığı ve aktif olarak başvurduğu bu dinsel sömürü stratejisini boşa çıkarmak için istenilen cesareti göstermeleri gerekiyor. Demokratik toplumcu islama inanan ulamanın büyük bir bölümü bu faşist zulüm rejimi karşısında tarihi rolünü tam oynamıyor. Suskun ve edilgen kalıyor!
Tarihsel tecrübe bizlere şu hakikati çok net olarak göstermiştir; faşizm demokrasi açığında ve yokluğunda yaşam zemini buluyor. Topluluklar ilkin kendi içlerinde inanç demokrasini yaşamsallaştırmalıdırlar. Bu olmasa faşizm inancı hep kendisi için araçsallaştırmaya ve sömürmeye devam edecektir. İnsanlar arasındaki doğrudan toplumsal ilişkilerin çözülmesi ve çoklu kutuplaşmalar faşizm tuzağına düşmeyi beraberinde getirir. Faşizm çoğunlukla kolektif toplumsal direnişi kırmak için kutuplaştırmaya başvurur ve toplumu birbirine kırdırmayı hedefler. Tarih boyunca bu faşist histerinin kurbanları hep azınlıklar olmuştur. Faşizmin karanlık gölgesi hep bu kesimlerin üzerine bir kabus gibi çökmüştür ve karanlık bir gelecek tehdidini oluşturmuştur.
Erdoğan yarattığı büyük felaketin günah keçisi olarak Kürt halkını seçmiştir. Bunun için Kürdü toptan yok etme kalkışmasına Türk toplumunu ikna etme ve suça bulaştırmak için her türlü kirli yöntemi deniyor. Bu amaçla Kürt halkına karşı tarihte görülmemiş bir toplumsal nefret örgütlüyor. Türkiye'de bunu anlamak ve görmek istemeyen siyasi körlük büyük felaketlerin habercisidir. Lenin “Biz köylüler için savaşırken, onlar efendileri için kilisede mum yakıyordu.” Diyordu. Kürt halkı demokratik kurtuluş ve özgür yaşam inşası için faşist rejime karşı var gücüyle her alanda direnirken Türk ulusalcıları üç maymunu oynuyordu. Kürdün iradesini temsil eden Belediyeler faşizm kayyumları tarafından gasp edilirken, Belediye başkanları tutuklanırken ve aynı şekilde milletvekillerinin vekillikleri yok sayılırken “yetmez ama evet” diyenler kendi ayaklarına kurşun sıktılar. Kürtlere yapılan tarihsel zulüm ve inkara ortak olmayacaktınız. “Susma sustukça sıra sana gelecek” haykırışı bugün E.İmamoğlu için Saraçhane parkında bir araya gelenler için tarihi bir ders niteliğindedir.
İlkin durmadan manipülasyonlarla kutuplaşma yaratan faşizmin boruzanı ve propaganda aygıtı yandaş medyayı susturmak gerekiyor. Dün Gezide olduğu gibi bugünde faşizme karşı sokaklarda toplumun ortak siyasal itaatsizlik gücünü açığa çıkarma ve birleştirme zamanıdır. Alanlarda ortak bir demokratik mücadele birliğini yaratarak yürürlükteki faşist rejim üzerinde sosyal baskı oluşturmak için objektif ve subjektif koşullar son derece uygundur. Toplumsal bir zihniyet genişliğine ulaşmak için bu önemli bir fırsattır. Tarihsel direniş kavrayışımızı ortak direniş mekanları yaratarak zenginleştirelim. Farklılığın anlamlı dayanışması diyalog kanallarının açık olmasıyla mümkündür. Farklı görüşlerin ilkesel uzlaşısı ortak mücadelede başarısının formülüdür. Adil bir demokratik politik toplum inşacılığına soyunmak için kenetlenmek gerekiyor. Bu hayati süreçte alternatif siyasetin politik duygu dili ötekiyi karşılıklı anlamayı ve kapsamayı da başarabilmelidir. Bu faşist projeye karşı duyarlı insanlarla yatay ilişkilenmenin zeminini yaratmak için seferber olunmalıdır. Şuda iyi bilinmelidir; Türkiye’de 2023'de yapılacak seçimde aslında faşizm ve faşist toplum inşası oylanacak herkes hesabını buna göre yapmalıdır!
Yaşanılan bu faşist iklimin yarattığı kutuplaşma sonucu insanlar giderek politik dostluktan ve dayanışmadan da uzaklaşıyor. Oysa yapılması gereken en önemli şey yaşamın her alanında buna karşı direnişçi bir toplumsal dayanışma örgütlülüğünü yaratmaktır. Dinsel bir sömürü stratejisini hayata geçiren ve faşist bir toplum yaratmak isteyen Erdoğan’a karşı dünya halklarının tarihsel direniş hafızasından da yararlanmak gerekiyor. Güncel de konuya dair cevabını arayan can alıcı bir diğer soru ise şudur; Türk halkı kimyasal silahların kullanılmaya başlandığı bir süreçte Kürt soykırımını destekliyor mu desteklemiyor mu? Zira Kürt halkının muhatabı Erdoğan değil direk Türk halkıdır. Türk toplumunun çok ciddi bir faşizm sorgulaması yaşaması gerekiyor. Bu yapılırsa başka bir Türkiye mümkündür. Politize olmuş Kürt halkının seçeceği yol ve yöntem de Türk toplumunun bu soruya pratikte vereceği cevap belirleyici olacaktır.
Radikal bir çoğulcu demokrasi inşası derin insani duyarlılıklar gerektirir. İmralı tecridinin yarattığı tehlikeyi hala Türk toplumu anlamış değil. Susturulan Sayın Öcalan değil tüm Türkiye ve dünya halklarıdır. Susturulan demokrasidir. Sayın Öcalan PKK’nin ideolojik üretim aklı, Kürt halkının ve insanlığın demokratik çözüm gücü ve merkezidir. Sayın Öcalan Türkiye'de kangrenleşmiş bu faşist cehaletinin sonunu getirecek demokratik paradigmanın ezeli ve ebedi gücüdür. Bu mücadele öncülüğü sayesinde bugün Kürt kimliği politik bir öznelleşme yaşıyor ve küçümsenmeyecek bir politik güce ve bilince ulaşıyor. Kürt halkını köleleştirmek artık imkansızdır. Kürdün ulusal demokratik bilinci bir zirveleşmeyi yaşıyor. Kürt demokrasi ve özgürlük mücadelesinin kitlelerde yarattığı bu toplumsal demokratik bilinç çok büyük bir devrim potansiyeline de sahip. Bu kesintisiz ve soluk soluğa demokratik mücadele tüm halklara bir özgürleşme fırsatı sunuyor. Kürt halkı sadece kendisi için demokrasi ve özgürlük mücadelesi vermiyor, bilakis toplumun tüm kesimleri için mücadeleyi veriyor. Bu uğurda da emsalsiz bedeller de ödüyor. Yine çok güçlü bir toplumsal etkileşim yaratarak meydan okuyan radikal bir demokratik özgürlük talebini görünür kılıyor. Ve faşizme karşı toplumda özgürlük ütopyasını yeniden canlandırıyor. O halde herkesin de bu demokratik kurtuluş mücadelesi etrafında kenetlenmesi gerekiyor.
KEREM ÇİFTÇİ
YORUM GÖNDER