15 AĞUSTOS ATILIMI SİZİ SAVAŞAN BİR HALK DURUMUNA GETİRMEKLE EN BÜYÜK BAŞARISINI ORTAYA ÇIKARMIŞTIR
Siz Değerli Halkımız!
Karşısında mücadele ettiğiniz gücü iyi tanımakla yükümlü bulunuyorsunuz. Mücadele ettiği gücü iyi tanımayan, bu temelde kendini bir göreve bağlamayan bir halk saygı bulamaz. Halkımızın milyonlarcası yurtdışına savrulmuş, Türkiye metropol kentlerine taşırılmış, yine ülkesinde de milyonlarcası toplama kamplarına çekilmiştir. Her şey şimdi çok daha açıktır. Her şeyi yerinde görmenin zamanıdır. Buna dur demeyi bilmeliyiz. Niye bu kadar ‘faili meçhul,’ niye sıradan ve dürüst insanların en vahşi bir biçimde arkadan vurulup beynine bir kurşun sıkılarak bir köşeye atılması? Bundan daha tehlikeli ve daha ağır bir yönelim olabilir mi? Her gün onlarcası var. İçinizden alıyorlar bunları. Şu bu derken, yarın sıra hepinize gelebilir. Dolayısıyla gün, sorumluluk duyma günüdür. Gün, mücadele ettiğimiz gücü tanıma günüdür. Gün, fırsat ve olanakları bu savaşa nasıl seferber ederiz diye düşünme günüdür.
Ben 15 Ağustos Atılımı’nın ne kazandırdığını daha fazla söylemek istemem. Hiç şüphesiz bu savaşla bu duruma geldiniz. Biz karşısında mücadele etmemiz gereken gücü açığa çıkarmakla kalmadık, şimdi onunla savaşıyoruz. Bir de ona hak ettiği dersleri veriyoruz. En önemlisi de yakın gelecekte kesin kaybetmesi için ne lazımsa onu yapacağız.
15 Ağustos Atılımı’nın gelişmesi oligarşik rejime büyük korku verdi. Bu atılımdan korktuğu için size daha fazla acı çektirdi. Dediğim gibi, binlerce köyünüz boşaltıldı. Milyonlarcanız Ermeni katliamından bile daha beter yöntemlerle göçertildi. Tekrar söylüyorum, Ermenilere uygulanandan daha kötü bir katliam ve göçertilme var, hakaret var, bunu şimdi belki biraz görüyorsunuz. Yediden yetmişe herkes iliklerine kadar bunu hissederek, “vay, bu başımıza gelen nedir” diyordu. Neden böyle oldu? Çünkü sen zamanında özel savaş rejimini tanımadığın gibi, hep ona hizmet ettin. Çünkü sen iyi örgütlenmedin, imkanlarını savaşın emrine, kurtuluşun emrine doğru vermedin. Onun için de şimdi acı içindesin. Bunun giderilmesinin yolu, kendi öz savaşımını iyi yapmaktan geçer.
15 Ağustos Atılımı sizi savaşan bir halk durumuna getirmekle en büyük başarısını ortaya çıkarmıştır. Sizin savaşan bir halk haline gelmeniz, tarihimizin tanıdığı en önemli gelişmedir. Kendi tarihimizin bu on yılı, en şerefli, en umut vaat eden ve en doğru adımlarla savaşılıp yaşanan bir on yıldır.
Çok iyi biliyorsunuz ki, bu on yılda çok üstün kuvvetlerle, Ğbelki başlangıçta bire yüzdüĞ arkasında bütün dünyanın olduğu bir çapulcu sürüsüyle, en gelişkin teknik donanımlı bir orduyla üzerimize gelindi ve tüm bunları karşılamaya çalıştık. Hiç kimse başlangıçta durumun böyle olmadığını ve kolay savaşılabileceğini söyleyemez. Diğer örgütler de vardı ve onlar da devlete bir iki darbe indirmek istediler, ama ömürleri bir günlüktü, bir haftalıktı. Ömrü bir ayı geçen örgüt yoktu. Ama biz bu on yılı gittikçe yükselen bir gelişmeyle, her gün artan başarılarla geçirmesini bildik. Bunun üzerinde çok düşünmelisiniz. Bu on yıl nasıl kazanıldı? Bunlar düşünmeye değer. Bunu bilmeniz için çok konuştum, çok açıklama yaptım. Partimizi de, ordumuzu da şimdi daha iyi bilmelisiniz.
Savaş kolay değildir. Acısı kolay değildir, hele işkencesi hiç kolay değildir. Şehadetleri hiç kolay karşılanamaz. Bunun için neyin lazım olduğunu doğru anlamak gerekiyor. Buna verebileceğin en iyi karşılık, nasıl savaşmalıyız karşılığıdır. Bunu her gün partililere, ordululara söylüyorum ve size de açıkça söylüyorum: Doğru savaşmayı bilmek zorundasınız. “Biz cahiliz, yaşlıyız, kadınız, çocuğuz” demeyin. Hayır, bu bir halk savaşıdır. Yüreğinde özel savaş rejimini mahkum etmekten, bir ajanına ve işbirlikçisine ceza vermekten tutalım, cepheye koşmaya kadar yapılacak birçok iş vardır.
Herkes köyünde, evinde, mahallesinde, hatta dünyanın her köşesinde düşmanı görebiliyor ve ona gücü oranında mutlaka bir darbe vurabiliyor. Herkes “benden düşmana bir darbe” derse, o zaman biz düşmanı boğarız. Etrafınıza ve kendinize bakın, o zaman ne kadar iş yapabileceğinizi rahatlıkla görürsünüz. Benim ne bir kuruş param, ne bir fişeğim vardı. Peki, nasıl vurdum bu rejimi? Bundan çıkaracağımız sonuç, dürüst olmalıyız sonucudur. Bütün partililere de söylüyorum, herkese söylüyorum: Dürüst olmalısınız. Madem yaşamak istiyorsunuz, madem şeref ve saygı istiyorsunuz, eğer sizden yaşamı alan bu rejime vurursanız, bunu elde edersiniz. Beyninizi bunun için çalıştırırsanız, size saygının yolu açılır ve insanlık size hürmet eder. Hiç kimse başka türlü hak talep etmesin. “Ben de insanım. İşte elbise giymişim, kravat da takmışım, ne farkım var?” deyip de kendinizi aldatmayın. Çok acıdır, ama söylemekten geri durmayacağım: Nasıl ki insana benzer bir yaratığa elbise giydirip ve kravat takıp sirk sahasına sürerlerse, bizim kendimize böyle durumları yakıştırıp kendimizi özgür saymamız da aynen öyle sirk sahasına sürülen insana benzetilmiş yaratıkların durumuna benzer.
Biz kölelikten daha beter durumda olan bir halkız. Ama kurtulacağız, ama savaşıyoruz ve en şerefli insan haline gelmenin imkanını yakalıyoruz. Savaşımımız bunun için gereken her şeyi veriyor. Bunun için savaş değerlidir. Bunun için sonuna kadar, zafere kadar savaş diyoruz. Hiç kimse ‘anlamadım’ demesin. Bu savaş boşuna değildir. Bazı sözüm ona Kürtlükle uğraştığını sananlar var, “terörsüz iş, terörsüz çözüm yolu” diyorlarmış. Acaba bunlar kendilerini ne kadar aldattıklarını biliyorlar mı? İşte “biz sadece siyasi yolu düşünürüz” diyorlarmış. Acaba bunlar siyasetin ne olduğunu biliyorlar mı? Öyle bir rejim var ki, sana yalnız terör de değil, hayvana bile uygulanmayacak yöntemleri uyguluyor. Düşünün ki, her hayvanın adı vardır, ama senin adın bile sana yasaktır. Bu, terörden öteye bir şey değil de nedir? Gerçek böyleyken, bazıları halen ‘terörsüz çözüm’ peşindeymiş. Böyle sahtekarlara aldanmayalım. Bunlar oligarşik rejimden daha beter kölelik yolunun öncüleridir. Zorlanma var diyorlar, ama bu zorlanmayı bu rejim dayatmıştır. Bunlarınki doğrudan bu rejime çalışmaktır. Mevcut koşullarda güç olmadan ‘siyasi çözüm’ demek, oligarşik rejime teslim olmak demektir. Teslimiyetin de ne getirdiği biliniyor.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER