APOCU MİLİTAN KİŞİLİK (24.BÖLÜM)
ÖNDERLİK ÇABALARI MİLYONLARIN ÇABASININ BİR İFADESİDİR 1993 yılını geride bırakırken sadece ulusal düzeyde değil, uluslararası düzeyde de kendini oldukça gündemde ve ayakta tutan, devrimin en iddialı sesi, onun gerçeği olma iddiası kadar, süreç içinde pratik gelişimi başarıyla kanıtlar nitelikte her gün dirilişin sahibi olduğumuzu göstermiş bulunmaktayız. Çok ilginç bir deneyim yaşadığımız açık. Uğraşmanın yine anlamlı bir çabasıyla karşı karşıyayız. Bu, aynı zamanda tarihin en eski insanlığının en hakim temsilcileriyle bir karşılaşmasıdır. Yine bu anlamda insanlık tarihi kadar eski, ama en çarpıcı özelliklerle başında karşı devrimi esas alan güçlerin yer aldığı, birbirlerini anlamaya, kendi deneyimlerinden sonuçlar çıkarmaya büyük özen gösterdikleri çok sıcağı sıcağına bir yaşamsal durumla karşı karşıyayız. Sizlerle çok uğraştık, sizleri uğraştırdık. Değişik bir savaş, mücadele ve yaşam biçimi diye tabir ettiğiniz hususlar üzerinde durduk ve en önemlisi de özgür olmaya büyük özen gösterdik. İnsana en yaraşır olana çok yönlü ilgi gösterdik, bu soylu tutumdan asla vazgeçmedik. Sanıyorum bizim en anlamlı yanımız da bu oluyor. Yoksa böyle bir zamanın başka türlü bir karşılığı ne bulunur, ne beklenir. Ancak en soylu özgürlük tutkuları, onun arayıcılarının sahip olabilecekleri bir çaba ve bir savaşım gerçeğidir. Kendimizi ne başarılıyız diye abartıyoruz, ne de yoğun baskılar vardır, altından çıkamayız biçiminde bir karamsarlığa kaptırıyoruz. Ve her zaman belirttiğim gibi, kendimiz uğraşıyoruz, insana inanıyoruz, insanı esas alıyoruz, insanın gücüne güveniyoruz; onunla uğraşıldığında arzulanan ve hele insan gerçeğiyle bağlantısını fazla koparmamışsa en sonuç alıcı olanın bu yönlü bir çaba olacağına kendimizi inandırmışız. Bilinçlenmemiz de böyle bir temelden kaynaklanıyor. Böylece adına hareketimiz denilen ve oldukça da etkileyici, çarpıcı, sonuç alıcı bir gelişme söz konusu olmuştur. Dünyaya ne kadar gerçekleri anlatabildik, bırakalım onları, sizlere ne kadar anlatabiliyoruz? Nerede nasıl kaybettiniz, nerede nasıl yaşadınız, nerede nasıl her gün darbe yiyorsunuz, nerede nasıl ölmüşsünüz, nerede nasıl yenilmişsiniz, nerede nasıl yürütebilirsiniz, diriltebilirsiniz, mümkünse başarabilirsiniz? Bütün bu hususlar bizi çok yakından ilgilendiriyor. Kendi payıma, adına ne tür yaşam denilirse denilsin, özellikle baskıyı temsil eden güçlerin amaçlarına alternatif teşkil edecek bir gelişmeyi her zaman arayıp sorarım. Bunu garantileme biçiminde bir yürüyüşümüz olmuştur. Fakat bu, bizim için sıradan bir kalkan olma gerçeğidir. Daha fazlasını ve en önemli gelişmeleri kendi bünyemizde ortaya çıkarmaya daha fazla ilgi gösterdik. Zaten o olmadan da kaba anlamda fazla bir gelişme sağlanamaz. Sizlerle ilgilenmeye değer verdik, hiç kimsenin cesaret edemeyeceği kadar biz bu gücü gösterdik. Ne kadar zayıfsınız değilsiniz o ayrı bir konu, aslında kendimize göre bir yol ve yöntem de tutturduk. Bunun etkili olduğu, insanlığın temel gerçekliğine cevap verdiği şimdi biraz daha iyi anlaşılıyor. Tabii aptal olmamaya büyük özen gösterdik. Özellikle uzun süre kendimizi gaflete, aptallığa şu veya bu yönlü yanlışlığa, her türlü abartmaya, gerçeklerin çok dışında göstermemeye, düşmemeye, böyle konumları işgal etmemeye, onun yerine daha farklı, daha doğru ve bir yerde aykırı olanı yakalamaya büyük özen gösterdik. Adına Önderlik gerçeği, parti gerçeği denilen bazı gelişmeleri sağlamaya çalışıyoruz. Fakat sizin ise bizim düşünüp yaptığımız gibi yapmadığınızı açıkça belirtmeliyim. Bütün fedakarlık, cesaret ve çabalarınıza rağmen sorununuz, yolun neresinde olduğunuz, yolda nasıl yürüdüğünüz olacak. Bazı gevezeler söylese de kesin sonuç alma anlamında fazla iddialı konuşamıyorlar. Yeniden yapılanma konusunda kişilik olarak sahip olduğu malzemeler hem çok gevşek, hem de her ne kadar ilgili ve iddialı olmamızı engellemiyorsa da, özellikle yaşanmaması gereken pratikler nedeniyle sizin için aynı iddiayı taşıyamıyoruz veya şansınızı pek iyi kullandığınızı söyleyemeyiz. Şüphesiz bunun kölelik ve bebeklikten itibaren yetişme tarzınızla çok yakından bir ilişkisi var. Ve buna büyük bir öfke duyuyorum; bunlar nasıl yetiştirildiler, yetiştirilirken acaba hangi yanlışlıklar, hatta pislikler, kirler bunların kulağına, gözüne, duyularına aktı? Ülkeye, kendi kişiliklerine, kendi insani gerçekliğine bu kadar yabancı kişilikler nasıl yetişiyorlar? Çok erken yaşlardan itibaren derinliğine sorgulanan ve halen cevabı aranan sorular bunlardır. Bugüne kadar gelen bu lanetli soy iddiasında nasıl böyle boy verdiniz? Basit adamlar, yaramaz kişilikler neden bu kadar aldandı? İnsan kendine yapar da bu kadar mı yapar? Neden güçlü bir eylemin ve sözün sahibi olmayı akıllarına getiremiyorlar? Bu sorular bizim için çok önemlidir. Sorun burada kötü bir ölümü tercih etmek değildir. Neden yaşama doğru bir cevap olunamadı, neden buna bir saygı gelişemedi? Devrim, bir anlamda bütün bu sorulara cevap vermenin eylemidir. Bizim düşünce tarzımızda doğruları kaba anlamda sıralamak ve ona göre düz bir yürüyüşle yürümek fazla iç açıcı veya sonuç alıcı gibi gelmiyor. Bu tip bir yürüyüş yanılgılarla, oldukça da yenilgilerle; başarsa bile oluşturacağı düzenin büyük hastalıklarıyla, yanlışlıklarıyla yüklü olacağını gösteriyor. Özellikle sosyalizm adına yaşanılan deneyimler, bizim bu konuda daha da derinleşmemizi, kendimize fazla yakıştırmamakla birlikte, olası tehlikelere düşmemek için özenli olmaya zorluyor. Veya bu yönlü niteliklerimizi daha da gün ışığına çıkarmaya, hareketimizi bu temelde biraz daha doğru ve farklı kılmaya itiyor. Görüldüğü gibi bizim eylem tam bir gönüllülük eylemi, fakat bunun içine müthiş zorunluluklarla girilir. Bu kadar gönüllü ve bu kadar disiplinli bir harekettir. Kendi yaklaşımımda insanla ilgilenmeyi en üst düzeyde götürdüğüm gibi, öyle ahbap çavuşluğa, senli benli olmaya gelmem, sınır çizerim, seviye farkını gözden kaçırmamaya ve daha değerli yücelikleri esas aldırmaya büyük özen gösteririm. İnsan topluluğu, hele bu topluluk bizim gibi birbirinden kaçan, birbirine en çok kötülüğü yapan, birey bile diyemeyeceğimiz ucube bir olayı, ilişkiyi, kişiliği tartışmaya çekme, uğraşıya çekme, hatta ordulaşmaya tabi tutabilme çok önemlidir. Bizim bütün tutkumuz, tedbirimiz bunun içindi ve o da biraz gerçekleşiyor. Göstermelik tutumlardan hoşlanmayız, ciddiyete, tutarlılığa büyük özen gösteririz. Lafazanlıktan hiç hoşlanmayız, ama içtenlik, özdenlik yüksek takdir toplar. Zavallılık, alçaltıcı davranışlar, ucuz yaşayan duygulara boğulmuş ilişkiler bizde öfkeyle, hatta iğrenç karşılanır. Şu farkları ortaya koymaya çalışırız; her şey bir kötü yığın değildir veya çöplüğe atılmış sayılmaz; farklılıklar yaratabilmeli, birileri veya bazı şeyler yerle bir edilirken bazı şeyler de yükseltilmeli. Böylelikle hem daha iyi görülür hem de daha iyi bir yaşam geliştirilebilir. Bunlar gece gündüz kendi kendimize sorduğumuz sorulardır. Bu mevcut eylemler de bir yerde bütün bu hususların açıklığa kavuşturulması içindi. Başka türlü sizin gibi enkazları anlamak çok zor oluyor. Tarihin oldukça dökülmüş, lime lime olmuş iskeletini canlandırmak belki de imkansızdır. Sizin en büyük hatanız yaşama saygılı olmayı fazla bilememenizdir. Aslında kendime karşı çok acımasızım, ama en olumlu yanım da yaşama karşı saygılı olmaktır. Fakat bunun nasıl bir saygı olduğunu kavramak çok önemlidir. Bu insanlar neden yaşama karşı saygıyla işe başlamadılar diye sıkça soruyorum. Çünkü bütün hal ve hareketlerine baktığımızda insanın dehşetle karşılayacağı bir yığın husus var. Eylemimin hemen hemen bütünüyle kurtarmak istediği budur. Çünkü bize reva görülen; her türlü ihmal, baskı, sınırsız bozma, ezip geçme, silip süpürme, “istediğimi yaparım” yaklaşımıdır ve bu yaşanan bir gerçekliktir. Böyle oldu mu, ortada sana saygı diye bir şeyin varlığından bahsedilemez. Size bakıyorum, kendinizi nasıl böyle bir durumda tuttuğunuza şaşıyorum. Hatta diğer insanlar gibi yaşayabileceğinizi, daha da kötüsü bir hırs, kötü bir kendini beğenme yaklaşımıyla dopdolu olduğunuzu gördükçe endişelerin olmaması mümkün değil. Kötü olan, insanın kendi gerçeği karşısındaki gafletidir. Bütün bu çabalarıma ve bir şeyler oldu, bir şeyler yapıldı denilmesine rağmen halen gerçeğimizi biraz saygılı kıldık, biraz özgürleştirdik diyemiyorum. Mevcut durumda buna pek kolay bir cevap olacağınızı, sağlam bir cevap vereceğinizi sanmıyorum. Ciddi bir engeliniz, sizin olacak bir başarınız olmadığı halde kendinizi ne kadar hızla dönüştürüp bu işlere verebilirsiniz? Yoksa çok haksız temellerde avlanırsınız. Veya tüm bunları hiçe de sayabilirsiniz. Bütün bunlar varolan sorunlardır. Sizlerden çok yüksek bilgili olmama, düşmanın buraları bile amansız takibine; "Günlük olarak takip altındadır, nefes alamaz durumdadır, şöyle teslim alacağız" demesine rağmen yine de gücümü ortaya koyuyor ve insanımızla, halkımızla, adına parti denilen toplulukla ne kadar özgürce uğraştığımı ispatlamış bulunuyorum. En çok sıkıştığım, “çalışamaz, yürütemez, üretemez” denilen dönemlerde dahi en verimli, en anlamlı ve en sonuç alıcı bir çabanın sahibi oldum. Bunu kendime karşı tutarlı ve saygılı olmanın bir ifadesi olarak da değerlendirebiliriz. Bazı sonuçları almaya devam edeceğiz. Sorumluluğunuza geniş alanlar, geniş yetkiler, büyük güçler verdiğimiz halde buna ne kadar layık olabiliyorsunuz, bunu ne kadar doğru değerlendirebiliyorsunuz? Çok az. PKK bünyesinde hamal tarzı çabaların fazla anlam ifade etmeyeceği açık. Kabul edilebilir bir çaba, bir çalışma çok önemlidir. Acaba PKK içinde veya ordulaşmamız içinde adını, sanını daha fazla duyuran kaç kişi çıkabilir? Acaba kaç kişi yüksek saygıdeğer bir çabayı sergiliyor; hem sonuç alıyor hem de ardına kadar yenilgiye kapalı bir yaşamı özgürce yakalıyor; hem kurtarıyor hem güzelleştiriyor, hatta düşmanın bütün dayatmalarını sadece boşa çıkarmakla kalmıyor, ona ölümcül darbeleri indiriyor? Bu nitelikte bir devrimciliği fazla göremiyoruz. Kendimi bile bu ölçülerde değerlendirdiğimde, sadece durumu biraz kurtardığımı söylüyorum. Ahım şahım olmasa da bazı durumlar kurtarılmıştır. Eğer bundan tam yararlanılırsa, ben başarmasam bile bazılarının başarma imkanını son derece arttırmışım. Tam da bunu söylediğimiz noktada bizimkilerin yaptığı, başarma imkanlarını yerle bir etmektir. Eski tarihlerine, gerçekliklerine yaraşır davranışlar içerisine girmek! "Şöyle layık olacağız, böyle kazanacağız" diyor, tam da bu noktada baktığımızda yapmadığını bırakmamış. Bizim savaş ve eylem anlayışımız sizinkinden biraz farklı; sizler bizi oldukça uğraştırıyorsunuz. Tarzımızı biraz kendimiz geliştirdik. Sizin tarzınız enkazdan da öteye bir durumu ifade ediyor. Bu gerçekler bizi uğraştırmasına rağmen yine de ilgiyi kesmedik. Mutlaka bir şeyler almalı, bir şeylere gelmelisiniz; her biriniz bir yığın, yani körler, dilsizler, sağırlar yığınağı durumundasınız. Kim ne derse desin, ben kendimi öyle ucuz başarılarla veya hiç nefes alamazsın denilecek durumlarda kaybetmemeye özen gösterdim. Kendimi ne fazla umuda, ne fazla umutsuzluğa veya ne çok önemli başarılara, ne de hiç yaşayamazsın denilen durumlara kaptırmadım. Böyle şeylere fazla değer verilmez. Biz kendi işlerimizi şimdiye kadar nasıl ele alacağımızı ve nasıl yoluna koyacağımızı gösteriyoruz. Belirttiğim gibi ahım şahım olmayabilir, sıradan olabilir, ama yine de durumları biraz kurtarıyor. Yiğitlik, bu konuda herkesin saygı duyabileceği bir çalışmayı ortaya çıkarmaktır. Yani sadece bugün için değil, tarihe de böyle bir şey bırakabilmektir. Başkalarına göre fazla anlamlı bir yaşamımız olmayabilir, ama onlara da söyleyeceklerim vardır: Peki, sen nesin, kimsin? Onların hakkımızda söyledikleri bizim için hiçbir şey ifade etmiyor. Ama bizim onlar hakkında söylediklerimiz çok şey ifade ediyor. Gelişmelerin içine girmişsiniz, umutlarınızı kırmayalım, ama bu işler öyle sandığınız gibi ele alınmıyor. Ölmekle de bu işin altından çıkılmaz. Nasıl iyi bir asker olunur, nasıl iyi bir komutan olunur, örgüt nasıl kurulur, nasıl idare edilir? Bu konularda dişe dokunur bir adam yok diyorum. Adam hazır olanı bile değerlendiremiyor, yediği, içtiği hazırdandır. Yoksa bir değere biraz emek katarak bir şeyler yapmak umurunda bile değil. Her şeyin kendimle yaratıldığını söylemiyorum. Kaldı ki benim, öyle bireyci bir insan olmadığım da biliniyor. Önderlik çabaları milyonların çabalarının bir ifadesidir. Ve onlar adına şüphesiz bazı değerlendirmeleri cesaretle yapıyoruz. Zaten ilgileri, destekleri olmasaydı bireysel irademiz bu kadar konuşturulamazdı, konuştursaydım müthiş bir geveze olurdum ve yaşayamazdım. Sizin de çok önemli çıkışların sahibi olmanızı isterdim. Bunun için her gün hizmet etmek istiyorum, hizmet etmeliyim de. Fakat karşımızda öyle pratik sahipleri var ki, bunu nereden, nasıl ele alıp ne yapacağımıza şaşırıyoruz. İnsan kendini bu kadar acı, bu kadar hor görülecek bir duruma nasıl getirir? Benim arkadaşlığımda coşku var, şenlik var; kişileri alçak görme, hor görme yoktur. Ama yaratılan durumların çok istemememe rağmen, ağırlıklı bu olduğu ortaya çıkıyor. Bütün çabalarda olağanüstü yoldaşlık, ilgi, çözüm gücü var, fakat imkan ve olanaklara rağmen gerilikte de ısrar var. Tabii yine o kişinin özelliklerini, konumunu elden bırakmıyoruz. Her zaman belirttiğim gibi, ben iyi bir tartışmacıyım, asla baskıya baş vurmadan, ama kendimi de hiçe saymadan, karşımdaki ister bir devlet olsun, ister sıradan bir kişi olsun, onun bizi hiçe saymasına, bize karşı duyarsız, saygısız olmasına ve bunun için her türlü hakareti reva görmesine dur diyeceğiz. Kendimi ona, biraz kendine gel, biraz saygılı ol dedirtecek konumda tutuyorum. Belki senin için fazla anlam ifade etmeyebilirim, beni fazla ciddiye almayabilirsin, ama tartışılacak bir husus varsa onu hiçe sayma, karşı tarafı veya ilgili bir tarafı bu kadar görmezlikten gelme; “şöyle ileriyim, şöyle insan haklarından yanayım, şöyle demokratım” diyorsan, bunun asgari gereklerini anlamaya ve bu konuda kendini ispatlamaya çalış. Böyle mütevazı bir durum ve çabanın sahibi olmaya çalışıyoruz. Ve halen de durum budur. Yani sadece düşman karşısında değil, sizlerin de karşısında benim kurtarmaya çalıştığım husus, mütevazı bir tartışma tarafı yaratmaktır. Eğer eşitçe ve özgürce davranabiliyorsa, emeğe saygılı yaklaşıyorsa, sonuna kadar kendini bu konuda açık tutuyorsa, buna oldukça değer verdiğimiz kanıtlanmıştır. Yapımız, kişilikler bir bebekten daha beter, yine bir despottan daha despot kalmıştır. Aslında kendini bize dayatıyor. Dikendir, kılçıktır, bilmem şu bu yönleriyle bastırmaya uğraşıyorlarsa buna karşı bizim de direnmemiz gerektiği açıktır. Buna boyun eğmek yakışmaz. Şimdi düşman da en can alıcı yerinden dayatıyor, günlük olarak "Şöyle yok ederiz" diyor. Diğer yandan bebeklerin bile içine düşmeyeceği kadar her an her türlü yıkımla, yine değişik bir imha ile yüz yüze gelebilecek tavırları dayatırsan, bunun adına da politika dersen; bunlar kimdir, niçin böyle yapıyorlar sorusunu kendimize soracağız ve düşüneceğiz. "Bizim bunlarla ne ilişkimiz var, ne ilgimiz var" diyebilirsiniz, ama var. Bu konuda bilip bilmemek, iyi niyetli olup olmamak da o kadar önemli değil. Keşke böyle olmasaydı veya keşke o özellikler fazla etkili olmasaydı da biz fazla sözünü etmeseydik. Herkesin bir yaşamı, bir oyunu var, benim de yaşamım, oyunum biraz böyle. Kendi sahamda kendi tarzımda oyunu veya yaşamı kaybetmemek için müthiş bir yoğunlaşma, kılı kırk yarma, her gün yüklenme, özellikle tek bir ana noktada yıllarca fır dönmeyi iyi bildiğim için karşı tarafın fazla güç ifade etmesi düşünülemez. Benim sanatımı bana karşı kullanıp da beni zor duruma düşürecek güçte değilsiniz, bunu yapan dünya da olsa fazla etkili olamaz. Ben, her şeyi şöyle yapacağım, böyle yapacağım demiyorum, ama kendi sahamda bir sorun da yoğunlaşmaydı, bu sorunu biraz ortaya çıkardık ve bununla uğraştık. Adamlar "Şöyle ezerek çözeceğiz, ezeriz öyle çözeriz" tarzında tam bir kabadayı tavrıyla üzerimize geliyorlar. Madem bu kadar çözme gücün, demokrasin vardı şimdiye kadar niye çözemedin? Güya bizi imha edecekler, geriye kalanı da ABD'nin dünya çapındaki önderliğiyle, sözümona Türk demokrasisiyle bütünleştirip bu hareketin işini bitirecekler veya Kürt‟ün işini bitirecekler. Bu Kürt eskiden beri vardı ve bunların eli altındaydı, bunların “demokrasisi” eskiden de vardı, niye o zaman böyle bir şey düşünmediler veya niye illaki bizi ezerek bu “demokratikleşmeyi” sağlamak istiyorlar? Oldukça düşündürücüdür. Kimler bu “demokrasiye” dahil edilmek isteniyor, kimlerin aracılığıyla, kimlerin ham maddesiyle, kimlerin el gücüyle kimler dışlanmak isteniyor? Başarırlar veya başarmazlar gibi bir iddiayı da yüksek sesle söylemek istemiyoruz. Bizim söylediğimiz biraz daha mütevazıca, bazı köklü sorunları, onun ilişki yumağını görebilmek, gösterebilmek, kişiyi kendi bünyesi içinde ortaya çıkarmaktır. Komalıksa, artık yaşam sınırını çoktan geçmişse ölmüştür diyebilmek, ama yaşam belirtileri güçlüyse ona biraz yardımcı olmaktır. Bizim için dünya kocaman bir hastadan ibarettir. Kendimizi böyle hasta gösterirken, dünyanın da fazla sağlıklı olduğunu söyleyemeyiz. Şimdi görüyorsunuz ki, gerçekten eski bir tarih sorunu kadar, en yeni bir insanlık sorunuyla da karşı karşıyayız. En kendimize ait dediğimiz bir şeyde, en dışımızda dediğimiz bir dünyayla iç içeyiz ve yine de yol alıyoruz. Çabalarınızı dehşetle karşılıyoruz; kendi kendime bu ne cesaret, bu ne fedakarlık da diyorum ve gerçekten ben bunları böyle sergileyemem. Beni ister korkak, ister bencil bulun, nasıl değerlendirirseniz değerlendirin; gerçekten sizin tarzınız beni çok çeşitli yönleriyle hem endişeye, hem dehşete, hatta zaman zaman biraz da hayranlığa düşürüyor. Bunu fazla makul görerek çok önemli düzeltmelere tabi tutmamayı da o haliyle çok tehlikeli buluyorum. Halen neden bu tartışmayı sürdürüyoruz? Çünkü bazı noktalarda kaybetme var, bu kaybetme de kolay kolay yenilir yutulur kayıplar değil. Ben sadece şehitlerimizi şöyle anarım demekle de sağlıklı bir anmanın yapılacağı kanısında değilim. Tarihi de inkar ederek günümüzün kavranabileceğine inanmıyorum. Gelecek için de fazla bir iddia taşınabileceğini sanmıyorum. Tartışmalar her zaman olur, buna ilgi yüksek olmalı ve bu işin biraz bilimsellik dediğimiz yanını da görebilmeliyiz. Ama bu işlerin de sandığınız gibi ilerlediğini, sonuç alınabileceğini de düşünmemeliyiz, durumlar farklı. Mevcut kişilik kapasiteleri veya kapasitenizle ancak ölebilirsiniz. Tabii bu da bizi dehşete düşüren bir husustur. Bu kadar vicdansız olunabilir mi? O açıdan hem çok büyük öfkemiz var hem çok esef ediyoruz. Bunlar işin çok can alıcı bir noktasında, bir fırsatında, bir olanağında niye böyle safça davranıyorlar, kaybediyorlar, yeniliyorlar? En önemlisi de kazanabilecekleri halde kazanamıyorlar. Bir köylü eşeğini kaybederse günlerce üzülür, hatta bebekler ufak bir oyuncağını, bir ilişkisini kaybederse sarsılırlar. Ama düşünün, ortak amaç dediğiniz ve hepinizin olan yaşam imkanlarını yerle bir ediyorsunuz, yine de üzülmüyorsunuz. Kaybediyorsunuz tınmıyorsunuz, cinayete uğratıyorsunuz oralı bile değilsiniz ve en önemlisi de çok mükemmel kazanabileceğiniz halde bir bakış bile atmıyorsunuz, küçük bir çabayı bile yerli yerinde gösteremiyorsunuz. Ve bunların ortak ifadesi olarak "verimsiz kalmıştım, yetersizdim" anlayışları neredeyse bütün çalışma birimlerimize, savaş birliklerimize hakim kılınmış. Biraz düşünüp kendini sorgulayacaksın, benim hatırım için de değil, az çok kendi durumumu kurtarabilirim, senin de o özü kurtaracak kadar bir değerlendirme gücün olmalı, ama bastırarak ve başka türlü göstererek değil. Dediğim gibi, bu gafletlik durumlar bir tarih olarak, bir şan, şeref olarak algılanmamalı. Ben böyle kaba şeyler için bu devrimciliği yürütmüyorum. Tekrar belirteyim, birçoklarınız bu konuda iliklerinize kadar kendilerini sahteliklerle doldurmuşlardır. Şan, şeref, ad, bir günlük paşalık uğruna her şeyi alt üst ediyorlar. Bu durumları ilginç buluyor ve lanet ediyorum. Bunlara beş metelik kadar değer vermem, şan bu değildir, kahramanlık bu değildir; bu, çirkinliktir. Bütün bunlara rağmen yine de ilgimizi eksik etmeyelim diyorum. Bütün bunları belirtirken az cesaretlisiniz, az fedakarsınız, az çaba sahibisiniz demiyorum. Bunun altını da çiziyorum, hatta bence eşine belki de ender rastlanır bir biçimde davranıyorsunuz, ama bütün bunların büyük anlamsızlığa uğramasını da eksik etmiyorsunuz. Çok tehlikeli hareket ediyorsunuz. Ben biraz akıllı olmak zorundayım. Benim iyi özelliklerimden birisi de herhalde bu noktada biraz akıllı olmayı bilmemdir. Sözümona bu kadar silahlı eylem yapıyorlar. Tabii silahla dolaşmak önemlidir, silah insanın elinde oldu mu çok etkilidir, ama doğruları fazla akla getirmiyorsa o silah her an tehlikeli olabilir. Düşmandan ziyade kendilerini vuruyorlar, yanı başındakini vuruyorlar, ama en büyük sorumlu bununla ilgilenmiyor. Dehşet dediğimiz nokta burası oluyor. Bütün bunlar ağır hususlardır. Yanı başında birim imha oluyor, yoldaşlar paramparça oluyor, ben bu kişiliğe ne diyeceğim, ne kadar saygılı olabilirim? Bu durum karşısında "yanıldım, kullanıldım" gibi ucuz kelimeler sarf edilir mi? Nerede sende yürek, sağduyu, fark etme özelliği? Hani bu cesareti, fedakarlığı yerinde kullanacaktın, hani sonuna kadar çizgiye, Önderlik gerçeğine bağlı olacaktın? Nerede bu sözün sahibi, böyle kaç kişi var? Bu konuda kendimi kandırmamak zorundayım. Ucuz bağlılıklar, illaki bana şu kadar insan bağlansın gibi bir derdim yok; tam tersine, kendimi yalnızlaştırmayı esas alıyorum. Allah'ın zavallılarını kendime niye bağlayayım, öyle bir bağlılık varsa kendimi yalnızlaştıracağım. Daha iyi birlikler, çok özlü ve yücelticiyse anlamlıdır. Yalnızlık da biraz bunun içindir. HALKLAR ÖNDERİ (24.BÖLÜM)
|
YORUM GÖNDER