BAHÇELİ'NİN ÇÖZÜM ARAYIŞI
BAHÇELİ'NİN ÇÖZÜM ARAYIŞI
Bahçeli'nin son konuşması, Cumhuriyet’in yeni yüzyılında bir "restorasyon" vizyonunu öne sürerek, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin sentezlenmesine dayalı bir rota çiziyor. Bu restorasyon projesi, Osmanlı'nın çok kültürlü yapısı ile Cumhuriyet’in tekçi ulus-devlet anlayışını birleştirerek yeni bir sentez oluşturmayı hedefliyor. Bu bağlamda, Osmanlı'nın farklı etnik ve dini grupları bir arada tutma becerisini Cumhuriyet'in ulus-devlet modeli ile harmanlamaya yönelik bir çaba gözlemleniyor. Ancak bu sentez, Cumhuriyet'in temelini oluşturan "Türklük" vurgusunu merkezde tutarak, Osmanlıcı bir çoğulculuk görünümünü yalnızca yüzeysel bir denge unsuru olarak kullanmayı amaçlıyor.
Bahçeli’nin sunduğu bu modelde, etnik temelli milliyetçiliğin yaratabileceği toplumsal çatışmalar Osmanlıcı bir "denge" fikri ile yatıştırılmaya çalışılırken, Cumhuriyet’in Türklük ekseninde inşa ettiği merkezi egemenlik korunmaya devam ediyor. Böylece, Osmanlı'nın çok kültürlülüğü ve Cumhuriyet'in ulusal kimliği arasında bir uzlaşma sağlanmak isteniyor gibi görünse de, bu uzlaşma yalnızca Türklük merkezli bir çerçeve içinde mümkün görülüyor. Sonuç olarak, Türklüğü merkeze alan bu yaklaşım, Kürt sorununa adil bir çözüm sunmaktan uzak, aksine Kürt kimliğinin asimile edilmesini hedefleyen bir perspektif sunuyor.
Bahçeli'nin konuşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni yüzyılını "Türk ve Türkiye Yüzyılı" olarak nitelendirirken, mevcut ulus-devlet yapısını Türklük ekseninde güçlendirme niyetini ortaya koymaktadır. Bu söylem, katı bir milliyetçilik perspektifinden hareketle, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Türk kimliğini daha merkezi bir konuma getirmeyi amaçlamaktadır. Ancak bu yaklaşım, Kürt kimliğinin ve Kürtlerin bağımsız bir siyasi varlık olarak tanınmasını, bir başka deyişle, Kürt sorununa dair adil bir çözüm arayışını dışlayan bir nitelik taşır.
Bahçeli’nin konuşmasında “tek millet” vurgusu, Türk milletinin birliği ve bütünlüğünü koruma amacı taşır ve Kürt kimliğinin bağımsız bir kimlik olarak kabul edilmesini reddeder. Bu söylemde Kürtler, ayrı bir etnik kimlik yerine, Türk kimliği içinde “tek millet” anlayışı çerçevesinde eritilmesi gereken bir unsur olarak görülmektedir. Bahçeli, “tabuların kalkması ve ezberlerin bozulması” ifadeleriyle yüzeyde kapsayıcı bir açılım ima etse de, bu açılım Kürt kimliğini bağımsız bir unsur olarak değil, Türklüğe entegre olmuş bir kimlik olarak sunmayı hedeflemektedir.
Bahçeli’nin “tek milletin ruhuyuz” ve “bir ve birlikte hilale doğru” gibi ifadeleri, Türk kimliğini ülkenin temel dokusu olarak kabul eden bir milliyetçi yaklaşımı yansıtmaktadır. Bu yaklaşım, Kürtlerin ulusal kimlik arayışını ve siyasi hak taleplerini, Türklük çatısı altında “bir alt unsur” olarak kabul etmeye çağırmaktadır. Kürt kimliği bu çerçevede bağımsız bir siyasi varlık olarak tanınmamaktadır; aksine, Türk milletinin bir parçası olarak konumlandırılmaktadır. Bu, Kürtlerin kendi kimlikleriyle siyaset sahnesinde yer almalarını reddeden bir perspektif sunmaktadır.
Bahçeli'nin söyleminde "Türk ve Türkiye Yüzyılı" vurgusu, ülkenin geleceğini Türklük ekseninde inşa etme amacını taşır. Bu bakış açısı, Kürt kimliğinin bağımsız bir siyasi varlık olarak varlığını reddetmekte ve Kürtlerin Türklüğe entegre olarak var olmalarını öngörmektedir. Bu durumda, Kürt kimliğinin bağımsız hak talepleri, milli birlik adına dışlanmakta ve yüzyılın Türklük çerçevesinde şekillendirilmesi hedeflenmektedir. Kürtlerin bir “uyum” içerisinde Türklüğe dahil olması, Bahçeli’nin idealize ettiği “Türk mucizesi” ve Türk-İslam medeniyeti fikriyle meşrulaştırılmaktadır.
Bahçeli, konuşmasında Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgesel siyasi dinamiklere de değinmektedir. Özellikle, "üzerinde oynanan haritalar" gibi ifadelerle bölgenin yeniden şekillendiğini vurgularken, bu süreçte Kürtlerin artan etkisini ve bölgede daha geniş bir siyasi ve askeri alana sahip olma ihtimalini bir tehdit olarak algılamaktadır.
Suriye ve Irak’taki Kürt siyasi varlıklarının genişlemesi, milliyetçi perspektiften bir “güvenlik tehdidi” olarak değerlendirilmekte ve Türkiye’nin milli birliğine yönelik potansiyel bir risk olarak görülmektedir. Bu bağlamda, Bahçeli'nin Kürt sorununa yaklaşımı, Kürtleri siyaset dışı tutmaya ve Türk kimliği içinde eriterek asimile etmeye yöneliktir.
Bahçeli’nin konuşması, Kürt sorununun çözümünü retorik bir çerçevede tutmayı amaçlamaktadır. Kürt kimliğine dair talepler, milli birlik ve beraberlik söylemi içinde etkisizleştirilmeye çalışılmakta ve Kürtlerin bağımsız bir kimlik olarak hak talep etmeleri engellenmektedir. Bahçeli’nin yaklaşımı, Kürt kimliğini Türk milliyetçiliğinin sınırları içinde asimile etmeyi hedefleyen bir milliyetçilik anlayışının yansımasıdır. Bu söylem, Kürtlerin Türk kimliği altında var olmasını öngörmekte, bağımsız kimlik taleplerini ise reddetmektedir.
Bahçeli, “tabuların kalkması” ve “ezberlerin bozulması” gibi ifadelerle bir mutabakat sürecine işaret etmektedir. Ancak bu mutabakat, Kürtlerin kendi kimliklerini koruma ve bağımsız hak elde etme taleplerine gerçek bir çözüm sağlamaktan uzaktır. Kürtler, bu perspektifte, Türk milliyetçiliğinin genişleyen sınırları içinde bir “parça” olarak tanımlanmakta; bağımsız bir etnik veya kültürel hak talebine değil, Türk milletine bağlı bir unsur olarak var olmaya teşvik edilmektedir.
Sonuç olarak, Bahçeli’nin konuşması, Kürt kimliğini bağımsız bir hak olarak tanımamakta; Kürtleri Türklük kimliği içinde bir tür “asimilasyon” çerçevesinde kabul edilebilir hale getirmeyi amaçlamaktadır. Bu perspektif, Kürtlerin kendi kimlik ve siyasi taleplerini tanıma yolunda kalıcı bir çözüm arayışına kapalıdır. Kürt sorununun çözümü, Kürt kimliğinin bağımsız bir varlık olarak tanınmasını ve Kürtlerin kendi dillerini, kültürlerini ve siyasi taleplerini özgürce ifade edebilmesini gerektirirken, Bahçeli’nin yaklaşımı bu talepleri Türk milliyetçiliğinin sınırları içine çekmeyi amaçlamaktadır.
Bu çerçevede, Bahçeli’nin milliyetçi perspektifi, Kürt kimliğine dair sahici bir çözüm sunmaktan ziyade, onu asimilasyoncu bir strateji doğrultusunda Türklük içinde eriterek yüz yılın Türklük temelli bir ulusal vizyonla sürdürülmesini hedeflemektedir.
Bu anlayış, Kürt sorununun köklü ve kalıcı bir çözümüne imkan tanımamakta; Osmanlı'nın çoğulcu yapısının yalnızca sembolik düzeyde korunmasıyla, Kürtlerin kimlik taleplerinin ulus-devletin sınırları içinde eritilmesini amaçlamaktadır.
MERDAN DİRLİK
YORUM GÖNDER