PKK BİR NEWROZ PARTİSİDİR (3.BÖLÜM)
PKK gerillası, PKK savaşçısı, militanı, sadece dağdaki gerillası ile değil, sıradan sempatizanı ile artık bu noktaya gelmiştir. Düşman bu noktaya getirmeye zorlamıştır. Her gün sıradan köylüleri alıp kurşuna dizmek, tek bir seçeneği bırakır, intihar gerillası gibi olmak. Böyle haince, zalimce ölümü bekleyeceğine, bin intihar gerillası olarak kendini donatmak ve patlatmak. İşte bu günleri böyle değerlendirmekte ve kararlaştırmaktayız.
Düşman bir kez daha yanıldığını görecektir. Dayattığı savaş tarzının, bizim tarafımızdan daha yaratıcı bir savaş tarzıyla karşılandığını görecektir. Gerekirse tüm bir halkı fedai getirmek de artık işimizdir. O yol açılmıştır, halkımız o yola girmiştir. Nitekim bugün tüm dünya bu cesur halkın tarzından bahsetmektedir. Bir Almanya’ya, Amerika’ya bakın, tırnaklarına kadar silahlanmışlardır. Dünya da emperyalist sömürü tarzlarını en güçlü yürüten güçlerdir. En donanımsız halkımız karşısında, hatta kadınlar karşısında bile dehşete kapılmaktadırlar. “Bunlar gözü kara savaşçılardır” diyebiliyorlar. Bununla anlatılmak istenilen; fedai durumuna gelen bir halk haline gelmiş olmamız, hem yaşamın, hem savaşın sahibi olmamızdır. Bundan korkuyorlar. Yoksa onları tehdit edecek elimizde fazla teknik yok. Çıplak yürekleriyle savaşıyorlar. Ama onun anlamı eğer iyi örgütlendirilirse, iyi yönetilirse bu onların en kahrolacakları bir halk savaşının sahibi olunması anlamına gelmektedir. Bu ona büyük bir görevdir.
Her halk bireyi, hatta sıradan sempatizan, yürüyüşçüsü bile bir intihar gerillası gibi saldırdıktan sonra bu savaşı kazanmamak demek, kendi kendisiyle alay etmek demektir. Hele özellikle öncü gücün derin bir gaflet içinde olması demektir ki, bu da affedilmez bir durumdur.
Halkı böyle cesaretlenmiş ve ölüme yürüyen, bütün militanları böyle fedaileşmiş, ölüme yürüyen, bütün militanları böyle fedaileşmiş, ölümü hiçe sayan bir öncü gücü, yönetim gücü eğer doğru değerlendiremeze tarih ondan en büyük hesabı soracaktır. Bizden soracaktır. Öncü güçlerden, yönetim, komuta güçlerinden soracaktır. Öncü güçlerden, yönetim, komuta güçlerinden soracaktır. Dolayısıyla PKK’de artık komutanlık, halk temelinde savaştırmaktır. Bunu çok iyi görüp, her birisi bir atom bombası haline gelebilecek bu fedaileri bu içerikte, bu yiğitlikte savaştırmaktır. Başka türlü komutanlık, Önderlik olmaz.
Anlamayan, anlamamakta isteyenler varsa onların değil öncü saflarımızda, halkımızın içinde bile yeri olmadığı, birer münafık olmaktan, birer sahtekar olmaktan başka bir değeri olmadığı da görülecektir. Kısaca, halkı bu hale gelen, savaşçıları bu hale gelen bir hareketin komutanları da artık, nasıl olması gerektiğini bileceklerdir. Bu günleri yaşıyoruz.
Bunu layık olamamak, hakkını verememek tarihimizde sıkça görülen arkadan hançerlemenin, oyunlara gelmenin ve kaybetmenin klasik bir tekrarı olur, ki günümüzde bize düşen en önemli bir görev de artık bunu, bir daha dirilmemecesine tarihimizden ve kimlik, kişilik gerçeğimizden söküp atmaktır. Bu günler de gelmiştir. Son yıllar çözümlemesi, bir yandan nasıl yaşamalıya cevap ararken, diğer yandan yaşamın nasıl yönetici gücü olunur sorusuna cevap vermektir. Bunu özellikle siz, önde gelen partili ve ordulu militanlar iyi anlayacaksınız. Çok açıkça söyleyeyim, bu görevinizi böyle belirlerken, ne kadar zorlu olduğunu açıkça ortaya koyarken, şimdiye kadar görüldüğü gibi, belki de kendimize yaptığımız en büyük kötülük olan bu doğru yönetememe, doğru komutanlık edememe, Önderliğe cevap verememe gerçeğini en büyük sorun yaptık ve nasıl aşılması gerektiğini de tüm gücümüzle gösterdik. Son yıllar çabamız esas olarak budur.
Bizim sorunumuz halkımızla ilgili değildir. Halktan yana hiçbir sıkıntımız yoktur. İstediğimiz kadar gereken gücü, temeli vermekte, teşkil etmektedir. Sıradan partiliden de, savaşçıdan da bizim hiçbir sıkıntımız sorunumuz yoktur. O da partinin her türlü emirlerine cevap verecek kadar kendini hazır tutmaktadır. Ama komuta, yönetime gelince burada yakamızı bırakmayan, art niyetten bahsetmiyoruz, ama yeteneği kazanamayan, yaratmayı sağlayamayan, gerçekten önderlerin oynayacağı role kendini hazırlayamama sorunudur, ki çok çeşitli gerekçelerle bunu böyle boşa çıkarmak, hakkını verememek, lanetli tarihimizin, düşman yansımalarının en son ifadesi olmaktadır.
Bu günleri bunu aşmak için olağanüstü değerlendirin. Şu son bir kaç Newroz’dur kadın da, erkek de, zindanda, dağda, yurt içinde, yurt dışında artık yönetebilme gücü olabilmek, bunun için sayıca da olsun, nitelikçe de olsun, gereken kapasiteyi göstermek en önemli sorundur dedik. Ve artık bu da hem çözümlenmiştir hem de gerçekleştirme temelinde kullanmalısınız. Ve bu anlamda yaşama doğru ve çok kapsamlı yaklaşım kadar, onun her koşul altındaki mücadelecisi olmayı kesinleştirmelisiniz. Daha güzel bir şans, gereklerinin sıkı sıkıya yerine getirilmesini emreden yeni kimlik, yeni kişiliğimiz oluyor.
Israrla vurguluyorum; burada yalpalamayın, ikiyüzlülük etmeyin, samimi olmayan, anlamı kadar pratik gerçekleşmesi yeterli olmayan gösterilerde, tutumlarda bulunmayın. Önderlik’de zorlama yoktur. Bu iş büyük gönül işidir, büyük tutku işidir, büyük azim işidir. Bireyin kendisini kurtarmasıyla alakası yoktur. Bu hareketin artık şahlı komutanları olmak, böyle maddi teşviklerle, biraz keyfi yaşam tarzlarıyla ancak prangalanabilir, zincire vurulabilir. Tarihin bütün ünlü komutanlarına bakın; onların temelinde basit teşvikler, ucuz, keyfi yaklaşımlar yoktur. Onlar büyük ihtiraslı büyük iradeli, dur durak bilmeyen, yenmekten başka düşünmek istemeyen kişilikler olarak karşımıza çıkarlar. Şimdi böyle insanlar olmaya çalışıyoruz. Bunu mutlaka anlayabilmelisiniz. Partimizin, ordumuzun önde gelen militan gücü, tarihte rol oynamanın artık böyle bir kişilikten geçtiğini anlamalıdır.
Partiden, halktan beklentilerimiz; en başta elinize ne kadar silah verdiği olmak üzere, diğer savaşım olanaklarını ne kadar emrinize verdiği olmalıdır. Büyük savaşmak isteyenin istemleri olmalıdır. Büyük savaşmak isteyenin istemleri olmalıdır. Yiğitliği bunun için istenilmelidir. Komutanlık tamı tamamına ancak böyle istenilmelidir. Bunu çok bönce, çok geri ya düşmandan, ya yenilmiş toplumsal yapımızdan etkilenerek istemek kendi kendimize yapabileceğimiz en büyük kötülüktür, gaflettir ve sonuçta da bu kişi er geç mahkum olmaya, en ağır cezayla cezalandırılmaya götürür.
Bugünlerde bunu iyi anlamalısınız. Özellikle bu kapsamlı eğitime alınan, komutanlığa alınan bütün önde gelen yoldaşlar iliklerine kadar hissetmeli, başaracak kadar anlayabilmeli ve yürütme iradesini göstermelidirler. Artık dost, düşmanda biliyor ki bu noktaya gelmişiz. Böyle yürütmek zorunda olan bir hareketiz. Ya bizi kötü yenecekler, ya da biz büyük yeneceğiz. Bunun orta yolu yoktur. Ve her şey bunu açıkça gösteriyor. Biz, bu savaşı bile bu hale getirmeyi büyük bir şans olarak görmeniz gerektiğini söylüyoruz.
Ben her zaman söyledim; en geri yaratıklardan daha geri bir yaşamın sahibi olarak sürdürmek en büyük cezadır ve sizi bu cezadan kurtardık. Doğru bir yaşam tarzının umudu, sahibi olmak için, bu size kazandırdıklarımız hiçbir değerle ölçülemeyecek kadar, karşılığı verilemeyecek kadar, eğer verilecekse bir şanlı zaferdir diyebileceğimiz kadar değerlendirin, değerli bir olanaktır.
Siz, değer istemeyi, değer olmayı böyle anlamak durumundasınız. Anlarsanız belki bu şanlı yürüyüşte bir yeriniz olacaktır. Bunun dışında hiçbir yaşam gerekçesine sarılmayalım. Olsa da tenezzül etmeyelim. Ucuz yaşamakmış, başkalarının emeği üzerine konmakmış, başkalarının emeği üzerine konmakmış, bazılarının başarısına dayanmakmış, bilmem daha büyük koşullarda yemek, içmek, yatmakmış bunlar bir savaşçı için sadece engeldir. Buna kendisini biraz veren, eğer bir yönetici, komutan ise kaybetti demektir. Ben açıkça kendimi de söylemeliyim; benim için bu ülkede herhalde istediği gibi yaşayabilmenin imkanlarına en çok kavuşan kişi de denilebilir. Ama bakıyorum ki, böyle yaşayamıyorum. Yaşamı daha fazla intikam duygularının büyüklüğü kadar, günlük olarak sarsan taktikler nasıl olabilir diye düşünerek geçiriyorum. Diğerleri altın da olsa, şeker şerbet de olsa beni fazla bağlamıyor. Veya savaşa çektiği kadar değer veriyorum; örgüte, yıllara çektiği kadar ilgi gösteriyorum.
Bir Önderlik tarzı var ki, bence artık anlaşılabilir. Çünkü kanıtlanmıştır, başarmıştır ve açıklığa kavuşturulmuştur. Bunu kendiniz için büyük bir güç kaynağı olarak, destek olarak görmeli ve kendi gücünüzle birleştirmelisiniz. Özgürce, yaratıcı bir biçimde taklit ederek de değil, hakkını vererek, bir katkı da benden diyerek başarmalısınız. Eğer bir mutluluk aranacaksa, bu da artık böyle bağlanılan bir yaşam tarzı kadar, onun savaşla gerçekleştirilmesine duyulabilir. Başka bir umut kaynağı olamaz. Başka bir mutluluk kaynağı yoktur. Halkımız bütün umutlarında hayal kırıklığına uğramamış mıdır? Bütün mutlulukların arkasında onu kahredici gelişmeler karşılamamış mıdır? O halde artık doğru umudun ve doğru mutluluğun doğru kaynağını bir şans olarak değerlendirmelisiniz. Bunu süreklileştirme, tam zaferle herkesle paylaşmayı, coşkunun bitmeyecek kaynağı kadar; azmin, iradenin de en keskinleştirici dürtüsü olarak değerlendirmelisiniz.
İnsana güvenmek gerekiyor. Ben kendime bu temelde güvendim. Kendimi bir silah haline getirmeme imkanını buldum. En çaresizler, en yaşamın kenarından geçemeyecek olandan, yine en korkaktan, en ürkekten kudretli bir savaşımın sahibi olmaya kadar çare buldum. Büyük bir çaredir. Bütün güçsüz insanlar için bir çare; yine cemaatler için, kültürler için, halklar için de bir çaredir. Ve düşünüyorum, kendimi şöyle kılmakla insanlık için en iyisini yapmışım.
Size sunulabilecek eğer ciddi bir yardımdan bahsedeceksek işte bu çare olma gücünü göstermenizdir. Başka türlü hiçbir şey sizin için ne çare olabilir, ne destek olabilir. Tabii ki bunun da diğer bir anlamı; hep hayal kırıklığı, hep başarısızlık, çaresizlik içinde boğulup gitmedir. Bunu tüm insanların kaderi olarak görmediğiniz gibi halkımız için de sizler için de bir kader olarak görmüyoruz. Çareyiz. Benim bir nevi kendim için söyleyebileceğim en önemli değerlendirme budur.
Ve insan isterse en zor koşullarda yalnız kendisi için değil, tüm takipçileri için, halkı için, insanlık için, iyi bir umut olabilir. Ve hatta onu büyük gerçekleştirebilir de. İşte yeni gün olan, yeni yaşam olan, bahar olan bu Newroz günlerini, gerçek anlamına kavuşturmuş olarak ve bir daha da elimizden kolay alınamayacak bir tarzda bir mücadele, bir savaş gerçeğiyle karşılıyoruz. Bu en zor kazanılan, ama “tutarlıyım, dürüstüm, gereklerine bağlı kalacağım” diyenin; bir o kadar zorlukla, ne pahasına olursa olsun sürdürmesi ve tam zafere kavuşturması gereken bir gün gerçeğidir, bir yeni yaşam gerçeğidir. İçinde istediğimiz kadar özgürlük vardır. Maddi manevi her türlü zenginlik vardır; yeter ki bu yaşamın bu günün ve emrettiği savaşımın gereklerini yerine getiresiniz. Sonuna kadar azimle ve bir o kadar ustalıkla ölçüp biçerek, özellikle yine savaşımda önderler rolünü oynayarak gereklerini yerine getiresiniz. Bu yaşam büyük kazanılmış, siz yaşamı büyük değerlendirmiş ve kendinize mat etmişsinizdir.
Halkımız bu temelde yaşamaya karar vermiştir. Parti öncülüğümüz bu temelde kabul görmüştür. Hiçbir gerekçeyle ne halkımız, ne partimiz artık bu yaşamdan vazgeçmeyecektir. Bu büyük özgürlük tutkuları bir daha içimizden eksik olmayacaktır. Her zaman özgür, tutkulu, yaşama böyle günlerde selama duracağız. Ve bir yıl, onun tüm gereklerini gerektiğinde en şiddetli savaşla kahramanca şahadetlerle karşılık vererek değerlendireceğiz. Ve bu da mutlak başarı oluyor. Bu toprakların bu insanlık beşiğinin, insanlık adına eski bulduğu kadar, yeni dönemin kararmış insan ufkunda da, tek umudu olarak yerini bulacaktır.
Daha şimdiden Kürdistan dağlarının eteklerindeki yaşam sevinci en benim diyen, en zenginim diyen emperyalist dünyanın yaşam sevincinden bin kat daha güçlüdür, yaşam çağrılarıyla doludur. Orada bitmiş tükenmiş bir insanlık durumu varken, bizde her bakımdan gelişen, yeni yaşama göz açan bir insanlık durumu vardır. Orada insanlar enkaz haline gelirken, monotonlaşıp robotlaşırken; bizde insanlar bütün güzellikleriyle yaşama yeniden göz açıyorlar. Duygularıyla, özgürlük tutkularıyla, bilinçleriyle nasıl yaşamalı, nasıl savaşmalı gerçeğinde kendilerini, yaşamını örgütleyenler ve savaşımını verenler olarak toplumsallaştırılmakta, ulusallaştırılmakta, yeni insan haline getirilmektedirler.
Bu büyük umudu, en başta bu kahraman şehitlerimize borçlu olduğumuzu söylemeliyiz. Yine en başta da bizde yaşam kadın adıyla da özdeşleştirilmiştir. Bugünlerde dört tane Kürdistanlı kızın kendini yakması da vardır. Zekiyeler, Rahşanlar, Berivanlar, Ronahiler, “jin”i “jiyan” haline getirmenin de en büyük adıdırlar. Kadın her zamankinden daha fazla yaşamın güçlü bir tarafı olarak bu savaşta yerini bulmaktadırlar. Ve bu kahraman kadın şehitlerimizi, bu büyük Newroz şehitlerini, yaşamın bu güçlü kararlarını selamlamadan yaşamı anlamak, hakkını vermek de mümkün değildir.
İşte bu kadar yaşamın gerçeğine ulaşmış, kararını vermiş, her türlü savaşımını göze alan bir halk olarak sadece kendimiz için değil, bütün insanlık için iddialıyız diyoruz. Yine bu temelde öncülüğe soyunmuş bir parti, yalnız dar bir ulusal kurtuluşun partisi değil, tüm Ortadoğu halklarının önemli umut kaynağı haline gelen bir parti olarak, her zamankinden daha fazla rolünü oynayacaktır. Halkımız da her zamankinden daha fazla bu lanetli tarihe düşmeyecek kadar, o tarihi kat be kat ödettirecek kadar bir özgür yaşam tarihinin içine girecektir. Bu en kapsamlı zafere kadar da bütün insanlığa mal oluncaya kadar da sürüp gidecektir.
Bu temelde tekrar oldukça anlamlı, başarılı kazanılmış ve kesinleşmiş Newroz günleri temelinde siz tüm partilileri, ARGK savaşçılarını selamlıyor; üstün başarıların sahibi haline gelinceye kadar sözünüzün amansız takipçileri olmanızı diliyor, sevgilerimi sunuyorum.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
21 Mart 1996
NOT: Değerlendirmenin tamamı olmayıp, bir kısım olarak düzenlenmiş halleridir.
YORUM GÖNDER