UCUZ YAŞAM YOKTUR, UCUZ YAŞAM ÖLÜMDÜR
Kişi bir adım attığında; hangi amaç, hangi temel, hangi yöntem, hangi güç gerekir? Burada herkes kendisini tanımalıdır. Çok iyi biliyorum ki, bizim insanımız kendisinden çok uzak düşmüş, tarihinden, toprağından, ulusallığından, her yönüyle kişiliğinden uzak düşmüştür. Bir iplik gibi, bir kıl gibi kalmıştır. Bunun için de oldukça zayıftır. Şimdi bu gerçekleştirdiğimiz birlik, evet, bir güçlenme yarattı. Güç oluşturuldu, fakat yine de düşmana göre biz çok zayıfız. Tabii, kişi kendisini zayıflıklarda güçlendirmeli. Şimdi siz Önderliğin huzuruna gelmişsiniz, Önderlik son kitapta kendisini nasıl yaratmış? ‘Roman Taslağı’ adıyla gördünüz. Yani yokluktan kendisini yaratmış. Düşmanın verdiği her kişilikte ölüm vardır. Her şey için de zayıftır. İnsanın elinden gidiyor, fakat Önderliğin kendisinde yarattığı yaşam görüyorsunuz ki, bir halkın yaşamı olmuş, yaşam için tek çaredir, başka da çare yoktur. Kimse kendini yanıltmasın, tek çare budur. Sizler tecrübesizsiniz, işte grup, grup ülkeye gidiyorsunuz, oldukça güçlüsünüz. Belki zorluk ve zahmetlere de düşersiniz, ama eğer biraz sözünüze bağlıysanız, büyük bir direniş içinde kendinizi yaşatmalısınız.
Ucuz yaşam yoktur, ucuz yaşam ölümdür. Bizim yaşamımız savaşla yaratılır. Savaşla yaratılmayan yaşamın hiçbir değeri de olamaz. Bunun için diyoruz ki; “savaşsız yaşam olamaz” Nasıl bir savaş? Bilinçsiz, örgütsüz, disiplinsiz, çok güçlü bir irade olmadan bırak savaşı, öyle bireysel bir yaşamı bile yürütemezsin. Bunun için, gerçeğimizi tanıyalım ve böylece kendimizi katalım. İşte biz bunun için yine 1995 Newroz’una geldik. Bir yandan düşmana bakıyorsun, böyle yüzlerce araçla askerini sınırlara yerleştiriyor, gerillaya doğru geliyor, büyük bir korku içindedir, ama sonuna kadar da kendisini orada tutmak istiyor. “Newroz Kürtlerin dirilişi, benim de ölümümdür” diyor. Bunun için de hesapsızca masraf yapıyor. Düşmanımıza göre kendimizi geliştirelim. Düşman böyle yapıyorsa, biz daha fazlasını yapmalıyız. Sizin için de Newroz büyük bir direnme olsun, 1995’in direnmesi diğerlerinden daha büyük olmalı.
Şimdi siz, on yıldan şimdiye kadar Önderliğin yaşamını biraz tanıdınız. Ne yıllardı onlar! Bir kelimeyle bir dost, bir yoldaş yaratıyordu. Yıllarca kimse tenezzül etmiyordu ki desin, “Kürtlük vardır”, kimse tenezzül etmiyordu ki desin, “ben Kürt’üm.” Hepsi ülkeyi unutmuştu, ülkeden kaçıyorlardı, insanlık unutulmuştu, ondan kaçıyorlardı. Bu insanları ne yapacaksın? Kaçıştan başka bir şey bilmezler. Yine Önderlik ısrarla, büyük bir kararlılıkla, oldukça büyük bir inançla “Kürtler gelin, işte siz Kürtsünüz, ülkenizi bırakmayın” dedi. Bir grup arkadaşla, PKK adıyla oluştu ve her yıl ne zahmetlerle, ne direnmelerle yürüdü!
Bazı şeyleri gördünüz, bazılarını görmediniz. Burada çocukluk yapılmasın, yani kendisini tanımayan, partisini tanımayan hiçbir hedefe ulaşamaz. Sizleri biraz tecrübesiz görüyorum, fakat bu bir kusur değildir. Pratikte erirsiniz, fakat doğru bir bilinçle olsun. Bu noktayı ısrarla size söylüyorum: Şerefli bir yaşam için bundan başka hiçbir yol yoktur, büyüklük yaratılmaz, şeref yaratılmaz. Ülkende yaşam yeri yapacaksın, şerefle, silahlı savaşla; yer altında, yer üstünde. Düşmana karşı büyük savaşmalısın, yoksa ölürsün. Bunun başka yolu yoktur. Eğer siz yeni başlatılan yürüyüşünüzde, sonuna kadar kararınızın, sonuna kadar sözünüzün sahibi olarak kalırsanız büyürsünüz. Ama sözünüze sahip çıkmaz, unutursanız, düşmanın ağzındaki bir kuzu olursunuz. İnsan kendisini nasıl bir kuzu olmaktan kurtarabilir? İşte Önderliğin pratiği, Önderliğin tarzı, gerillanın tarzı, PKK’nin tarzını içinizde yakalamayan birisi oldu mu, o kuzudur, gafildir ve ucuz kaybeder. Bundan dolayı yine aldığınız derslerin az olmadığını size söylüyorum.
Ülkeye gidiş biricik namus, biricik şeref, biricik yaşamdır. Ve siz de gidiyorsunuz. Ne kadar susuz kalırsanız, ne kadar aç kalırsanız kalın, o bir şey değildir. Ülkeye ulaştığınızda binlerce defa teşekkür edeceksiniz. Toprağın kokusunu, havasını soluduğunuzda “işte benim aradığım buydu” diyeceksiniz. Başkalarının vatanını, başkalarının zenginliklerini kesinlikle aklınıza bile getirmeyin, tenezzül bile etmeyin. Gözlerin başkalarının şeylerinde ise, sen iflah olmazın tekisin. Ve siz pratiğinizle, savaşınızla kendinizi büyüteceksiniz. O dağlarda kendinizi iyi gizlerseniz, iyi korursanız, düşmana karşı etkili pusular geliştirirseniz; oraları düşmana mezar edebilirsiniz, onlarcanız binlercesini öldürebilir. Kendinizi o dağlarda öyle hazırlayacaksınız. Diğer yandan “gittim daraldım” gibi şeyler de söylemeyin ve istemeyin. Siz böyle yaparsanız, sizden bir şey çıkmaz. Ölün, fakat böyle yapmayın.
Eskiden çok zorlukları vardı; ülkeye grupları ulaştırdığımızda çok zorlanıyorlardı. Şimdi alan geniştir, imkanlar geniştir, insan kendisini çok çabuk güçlendirebilir. Fakat yine söylüyorum; kesinlikle kimse rahatlık aramasın. “Ülke ateştir, savaş ateştir” bunları göz önüne getirecek ve yürüyeceksiniz. Ve en önemlisi de, insanın kendini sürekli geliştirmesidir. Her gün kendinizi geliştireceksiniz, ta ki düşmanla baş edinceye kadar. Eğer bugün düşmanla baş edemiyorsanız, bilin ki bir eksiğiniz, bir yanlışınız var. Kendinizi ondan kurtaracaksınız. Eğer düşmanla baş edebilirseniz, onu yok edebilirseniz; tamam, o zaman sonuç almışsınızdır. Düşmanla baş etmeyinceye kadar “biz yapabiliyoruz” demeyin. “Rolümüzü oynuyoruz” demeyin, doğru değildir. İspatı, düşman karşısında attığın zafer adımlarıdır. Düşmanını tam tanımayan biri, dakikası dakikasına düşmanı takip etmeyen, ülkede kendini hiçbir yere ulaştıramaz. Onun için de, kendinizi ne kadar tanıyorsanız, o kadar da düşmanınızı tanıyın, partinizi tanıyın, halk savaşını tanıyın, eğer tanımazsanız, perişan olursunuz, pişman olursunuz.
HALKLAR ÖNDERİ
YORUM GÖNDER