APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (57.BÖLÜM)
DEVRİMCİ PRATİK DEVRİMCİ FELSEFEYE BAĞLI GELİŞEN PRATİKTİR
Düşmandan daha çok güç durumlarınız üzerinde yoğunlaşıyoruz. Açığa çıkan sonuç, bu kişiliğin kendini daha fazla yaşatamayacağıdır. Bir darboğazdasınız, devrimci eylem ve devrimci savaş söz konusu olduğunda, gerçekliğiniz hakkında akla gelen ilk cevap, sizin rahatsızları temsil ettiğinizdir. Artık düşmandan da, Önderlik gerçeğinden de rahatsız olan Kürt‟ü temsil ediyorsunuz. Durumunuz bu kadar vahim. İki arada bir derede sıkışmanın psikolojisini, laf anlamazlığını, kural tanımazlığını ve rahatsızlıklarını yaşıyorsunuz. Bu çok açık. Bununla sadece rahatsız olduğunuzu söyleyebilirsiniz, fakat rahatlığı da bulamaz, olması gerektiği biçimde yaşamda yerinizi tutamazsınız. Bunun için eğitime, savaş kurallarına ve özgür yaşam kurallarına da gelemiyorsunuz. İşleriniz zor, tabii bu da çok büyük bir yetenek istiyor. Savaş çok büyük oyunculuk gerektirir. Mantık oyunlarından tutalım, büyük bir ruh gücünü, irade gücünü gerektirir. Tabii koşullarımız her zaman zor, ancak düşünüyorum, aslında rahat koşullar bize çok gerekli değil. Biz rahat koşullarda ne savaşı, ne de yaşamı öğreniriz. Fakat zoru da dayatınca, altından çıkılamaz bir durumu yaşıyorsunuz.
Esasta, PKK‟lileşme denilen olayı anlamalıydınız. An- lamadan hiçbir işe girmemeliydiniz. Sizin yapabileceğiniz en temel iş, PKK denilen olayın özünün ne olduğunu anlamaktır. Buna mutlaka bir yanıtınızın olması gerekir. Aksi halde bu savaşta yer almak için çılgın olmak gerekir. Anlama gücünüz gelişemiyorsa veya ideolojisini özümseyemiyorsanız, size bu savaşa katılmayın derim. Mazlumlar neden sonuna kadar direndi? Çünkü PKK ideolojisine müthiş bir ilgisi vardı. Aynı şey diğer değerli yoldaşlarımız için de söz konusudur. Agit arkadaşımız neden sonuna kadar en iyi yürüyebildi? Çünkü partinin askeri çizgisine candan inanıyordu. Ama diğer bir grup da vardı ki, alçak, kof ve abartılı kişiliklerdi. Yani sorun imkanların varlığı ya da yokluğu değildir. Sorun, PKK‟nin özüne ters düşmüş bir kişiliğin varlığıdır. Ancak Türk jandarmasının, faşistinin yanında “huzur” bulur. İdama da gitse, asker “başını uzat” diye emrettiğinde, onda “huzur” bulur. Bu, bitmiş Kürt kişiliğidir. Yaşarken abartılı, sahtekar ve her türlü uşaklığa yatkın kişilik, düşmanın elindeyken de ölümünü bile bir rahatlık olarak görür. Özgür yaşamdaki ölümden bile müthiş korkar ve kaçar. Şimdi bütün bunlar netleşmiştir. Biz Kürdistan‟ı kursaydık ve gel başına sen geç deseydik, rahat olamazdı ve yine kaçardı. İlla ihanet eder ve onu gidip bir yabancıya satardı. Kürt kişiliğinin özgürleşmeyeni böyledir. Şu anda işbirlikçi ihanet önderliğine bakın, PKK‟nin özgürlük savaşını yok etmek için her şeyini ortaya koyar, ama bir düşman generalinin veya subayının yanında da kuyruk sallar. Bunların hepsi basına yansımış, ekranlarda görülmüştür. Düşman askeri karşısında gülüyorlar. Dünyaları orada, başka yerde dünyaları yok. Bu, düşmanı kendisinde aşamamış olan hain bir kişiliktir. Tepedeki öyleyken, tabandaki de ahmak, hamal ve zavallı Kürt tipidir. Yani düşman metropollerinde bir kapıcılık buldu mu, en büyük rahatlığı orada bulur. Onun felsefesi o kadardır, yaşamdan anladığı odur. Tabii bu da kölelikle bağlantılıdır, çünkü elinden o kadarı gelir. Onun için ideolojiye ilgi duymaz ve özgür yaşam arayışı olmaz. Kapıcılık verdin mi, bir-iki çocuğu, bir karısı oldu mu her şey tamamdır. Ve bu dünyaya razı olur. Sizin için de bu durum geçerli.
Küçük burjuva bir memur olsanız, bir küçük odanız olsa, bunu bin defa özgür Kürdistan‟a tercih edersiniz. Çünkü sizin felsefeniz budur, böyle rahat edebilirsiniz. Özgürlük ideolojisi, insanı müthiş savaştırırsa özgürlük ideolojisidir. PKK‟de bunun örnekleri çokça ortaya çıkmıştır. Özgürlük ideolojisi insanı direnişe geçirir ve kahramanlığa kadar ayaklandırır. Bunu şunun için belirtiyorum: Siz halen beyin gücünüzü, düşünce gücünüzü çalıştıramıyorsunuz. Bundan sıkıntı duyuyorsunuz. Eminim ki sizin ilgi duyduğunuz yaşam, biraz ahbap çavuşluk yapmak, sigara dumanının bulunduğu ortamlarda olmak ve biraz da eğlenmektir. Bununla günleri kurtarırsınız. Pratik yapmak, yüksek bir askeri sorunu çözmek, onun felsefi boyutlarına kadar inmek ve tabii daha da ötesi nasıl bir ordu kurulabilire cevap olmaktır. Sizin o söylediğiniz ve yaptığınız şeyler pratik değildir. Devrimci pratik, devrimci düşünceye ve devrimci felsefeyle bağlı olarak gelişen pratiktir. Siz bunların ikisini de yasaklamışsınız. Sizin pratik dediğiniz aslında bitirici, kaybettirici, kuralsız, ilkeyle, amaçla bağlarını koparmış ve çoğu yanlış olan, hatta insanı mahfeden, bitiren şeylerdir. Anlayış diye geliştirdiğiniz ise, düşmanın dayattığı alışkanlıkların, köhnemiş tutkular ve güdülerinizin sizi afyonlaştırdığı şeylerdir. Onun dışında da pek anlam vermediğiniz, inanmadığınız ve hep rahatsızlık duyduğunuz büyük düşünce, büyük insanlık ve büyük yaşam, sizin için fazla anlamlı değil. Çünkü bunu başaracağınıza inanamıyor, böylece de sıkılıyor, hatta bozgunculuğa kadar gidiyorsunuz.
Dünyanın bir ucunda gelişen insanlık, diğer ucunda da düşmanınızın dünyası var. Kendimize özgü bir özgürlük dünyasını da biz seslendiriyoruz. Oysa siz bu konularda da dayanamıyorsunuz, seslendirdiğimiz bu dünya size göre değil. Asgari gereklerine uyma gücü gösteremiyorsunuz. Tabii bu da bize makul gelmiyor. Nereden bakılırsa bakılsın, sizin bu yaklaşımlarınızı onaylamak mümkün değil. İstediğiniz kadar kendinizi dayatın, aldatıcı tutumlar sergileyin, bunun fazla değeri yoktur. Sizin yaptığınız sadece birbirini kandırmadır. Ve o da bir şey sağlamaz, bir şeyleri geliştirmez. Büyük düşünce devrimi yapmadan, hiç bir zaman ciddi bir askeri sorunu çözemezsiniz. Zaten bir gerillayı düzenleyemediğiniz de ortada. Çünkü sizde onun savaş teorisi, onun askeri düşünce gücü yok. Babadan kalma yöntemlerle hareket ediyorsunuz, ancak bir eşkıya kadar da olamıyorsunuz. Çünkü eşkıyanın dayanıklılığı ve yaşam tecrübesi vardır, sizde o da yok. Düşman, zorlanan PKK gerillasını, çözülen, abartılı, hain ve teslimiyetçi Kürt‟ü gördüğü için, rahatlıkla hakkınızda bu tür değerlendirmelere gidebiliyor. Bunu ısrarla çözmek istememin nedenleri var. Mazlumlar müthiş ideolojikti. İdeolojide derinleşmeye, propaganda yapmaya ve insan eğitmeye bayılırdı, işte gerçek PKK‟lilik budur. Agit arkadaşımız her gün askeri notlar tutardı. Bu konu da kitabı da var. Her gün bir soruna açıklık getirmek istiyor ve toplantı yapıyordu. Askeri çizgide hareket eden bir kişilikti. Şimdi size bakıyorum, çoğunuz kendinden geçmiş ve darmadağınıksınız. Doğru ve yanlış arasında sürekli bocalıyor, hiç olmadık yerde darbe yiyor ve olan fırsatları da değerlendiremiyorsunuz. Zorluk oldu mu kaçıyor ve bunları örgütün üzerine yıkıyorsunuz. Yaklaşımlarınızla böyle bir çok soruna yol açıyorsunuz. Bunu burada çözmemiz gerekir. PKK‟ye gerçek bir katılım kararı, PKK‟nin askeri pratiğini doğru uygulama kararı vermek de dahil, değil sıkıldığınız, teneffüs ettiğiniz hava kadar ihtiyaç duyduğunuz bir PKK yaşamı sağlanıncaya kadar sizin üzerinizde durmak gerekir. Bu yoksa, ortada büyük bir yanlış var demektir ve bu da er geç sizi mahveder.
Bana göre gerçek PKK‟liliğin kişiliğinizde çoktan gelişmesi gerekirdi. Aslında dağ gibi sorunlar var. İnsan, sorunları sürekli tartışır ve bazı tatminkar çözümlere ulaşırsa sıkıntısını giderir ve rahatlar. Oysa sizin her konuda sıkıntılarınız var. Çünkü önünüzdeki sorunları çözemiyorsunuz. Aslında size çok zaman tanıdık, elinize fazlasıyla zaman ve imkan verilmişti, ancak bunu değerlendiremediniz. Tabii bunların yanında bir de fedakarlık düzeyiniz var. Genelde PKK‟nin etkisi altında da yürümüşsünüz ve çok büyük zorluklarla da karşılaşmışsınız. İki arada bir derede kalmışsınız dediğim durum da budur. Tümüyle olumsuz da değilsiniz. Bu devrim de öyle bir şey ki, PKK çizgisinin gereklerine anı anına hakim olamazsanız biçilirsiniz. Önünüzdeki bir işi tümüyle anlayacak ve bunu değiştirmek için o anda gücünüzü ortaya koyacaksınız. Böyle yapmazsanız bu savaşta insan biçilir, mahvolur ve ezilir. Artık toparlanmayı bilmeniz gerekir. Zor da olsa, sizi sürekli yürütecek derin bir PKK kararlılığı, PKK‟nin askeri ve ideolojik çizgisinde, fedakarlık düzeyinde, yani her boyutta iç içe olmak durumundadır. O zaman bu işler yürür. PKK böyle yürür. Aksi halde sizin hiç bir sorununuz halledilemez. Bu esastır. Bunu iyi anlarsanız, diğer sorunları da çözebiliriz. Çünkü diğer sorunları tartışabilmek için sağlam ve sözünün sahibi kişilikler gerekir. Ben zafer imkanlarını size altın tepside de sunsam, kişiliğiniz kaldıramadığından onu yere düşürür. Zayıf kişilikleriniz doğru şeyleri kavramaya yetmiyor. Bir de kendinizi işletemiyorsunuz. Bu, siz çok kötüsünüz, niyetiniz iyi değil ya da çabanız yok anlamına gelmemelidir. Kürt zaten hamaldır, belki de dünyada en çok çaba harcayan halktır.
Fakat bu, onun dünyadaki en yoksul halklardan biri olmasını önleyememiştir. Başkaları için çalışıyor, başkaları için savaşıyor, ancak kendisi için çalışamıyor. Kişiliğinizde halen bir özgürlük düzeyi yakalanmamıştır. Örneğin ben bu konuda tatmin olamıyorum. Şemdin alçağı Atatürk‟ün resmi ve Türk bayrağı altında, dört dörtlük hazır ola geçmiş. Halbuki on dört yıldır biz bir gün onu böyle hazır ola geçiremedik ve öyle tekmil veremiyordu. Başımıza da belaydı. Neden orada öyle duruyor ve bu hoşuna da gidiyor? Orada tam bir asker gibi. Komutan “dur” diyor, o da filinta gibi duruyor. Neden? Çünkü onun mayasında düşman kimliği yazılı. Kişiliği ancak düşman karşısında hazır ola geçebiliyor. Özgürlük olayında geçemiyor. Ki burada bir paşa gibiydi, kendini dev aynasında da görüyordu, ama bir gün bile saygılı olmayı beceremedi. Art niyetli olduğu için değil, kişiliği öyle yoğrulmuştu. Biz inatla temizlemek istedik, gerçekten çok büyük değer vermek istedik, ama olmadı. Gitti, orada rahatladı. Eminim ki darağacına da çıksa, mutlu olur. “Hakkettim” diyerek kellesini bir güzel sağa yatırır. Böylesine çok ilginç bir durum. Çıkıyor, “Benim meselem Apo‟yla” diyor. Aslında öyle benimle savaşacak hali de yok. Bazı düşmanlarımız, içimizle oynamak ve bir de komplolarını geliştirmek isterken Şemdin'i kullanacaklar. İşte ''Şemdin‟in adamları Apo‟ya ulaştı. Şemdin‟in adamları Apo‟yu vurdu” diyecekler. Daha önce “Fatma‟nın adamları, Şener‟in adamları” diyorlardı. Şimdi de “Şemdin‟in adamları Apo‟nun peşinde” diyecekler. Aslında öyle bir durum yok, sözünü ettikleri kişiler TC‟nin kontralarıdır. Ama adam, “Ben Apo‟yla savaşıyorum” diyor. Ne savaşı! Sen orada bir hiçsin, bir tutsak bile değil, orada bir cellatsın. Eğer seni orada yaşatıyorlarsa bu, Kürt‟ü öldürmek içindir. Ama o “Ben Apo‟yla savaşıyorum” diyor. Bu kadar alçak.
“Ben vurdum” diyecek. Sinekli Haso meselesi biraz böyledir. Yoldaşları ve halkı üzerinde canavar kesiliyordu ve bundan hoşlanıyordu. Ama şimdi orada bir kuzu gibi, düşman “bülbül gibi” diyordu. Bu bir kişilik olayı. Yani yaşamak için Kürt‟ü korkunç bir biçimde katledecek, o işte gereksiz olduğunda ve cellatlık yapacak bir durum kalmadığında da bir güzel öldürecekler. Bu bir felsefeyle, bir kişilik oluşumuyla ilgilidir. Doğru bir sözü neden anlayamadı? İşte onun için belirtiyorum ki, bu kişilik özelliklerinin sizde ne kadar var olduğunu görmeli ve bu kişiliğin çözülmesinde ona ne kadar zemin olduğunuzu anlayabilmelisiniz. Sonuna kadar biz yardımcı oluyoruz. Dikkat ederseniz kendisi kaçtı. Kendisi “Özgürlüğüme dokunmayın” diyor. Halen de o sevdada. İşte o abartılı, hain, ağa Kürt. Herhalde bir de siyasi görüşme yapayım diyecek. Halbuki bir askerin elindeki bir tükürük kadar bile değeri yok. Ama kendini öyle sanıyor. Siz de kişiliklerinizi çözemezseniz, bir gün böyle olup ortaya çıkarsınız. Hem de hiç anlamadan. Kürt tarihi biraz böyledir. Düşmanın karşısında dayanamama, özgürleşememe hepinizi ya bu duruma götürür ya da vurulursunuz. Zaten büyük bir çoğunluğunuz, beklemediğiniz yerde vuruluyorsunuz. Büyük bir gerillacı böyle kolay vurulur mu? Tabii ki vurulmaz. Bu silahlarla, bu imkanlarla o dağlarda destan bile yazabilir. Ama unutmayın ki, en olmadık yerde kaybediyorsunuz. Bu kişi de çözümlenmemiştir. Bu kişi de henüz kendini tanıyamamıştır. Yani bırak gerillayı uygulamayı, nasıl ve niçin yaşamak zorunda olduğunu dahi çözememiştir. O dağlarda bir mecnun gibi geziyorsunuz. İnsan bu halinize üzülüyor. Zaman zaman da onlardan birisi çıkıp teslim oluyor; Zaman zaman bir kural hatası yüzünden grup imha oluyor, ancak her iki durumda da kişilik aynı kişiliktir. Bu durumu aşamazsanız, özellikle baş kaldırdığınızda sizi de bekleyen sonuç budur.
Yaşamak istiyorsanız, direneceksiniz. Ve direnme de yetmez, sonuna kadar gitmenin mantık gücünü, örgüt gücünü yakalayacaksınız. “Ben PKK‟ye dayanırım” demek de aşiret alışkanlığı dediğiniz olaydır, o kültürdür. En çok kullandığınız söz, “parti benim ailemdir.” Parti sizin aileniz değildir, parti bir savaş karargahıdır. Parti, içinde ve dışında gece-gündüz müthiş bir savaşımın yürütüldüğü bir büyük savaş cephesidir. Ancak size göre parti, ailedir. Şu anda bile bakarsak, aile oğlu veya aile kızı konumundan başka ciddi bir parti duruşunuzun olduğunu sanmıyorum. En yoğun ve en çetin savaşın parti içinde yaşandığını belki bin defa izah ettik. Yıllardır kendinizi ihmal etmişsiniz. Yanlış büyütülmüş, yanlış yetiştirilmiş, hatta yanlış doğmuşsunuz. Bu işler bu kişiliklerle yürümez. Ben anama, sen beni doğurmakla hata ettin dedim. Sen büyük suçlusun, çünkü çocuğuna hiç bir şey veremeyecek durumdasın dedim. O zaman civciv meselesini örnek göstermiştim. Anama, öyle analık taslama, sen ne yaptığının farkında değilsin dedim ve onu öyle susturdum. O yaştan sonra da dişimi tırnağıma takarak kendimi sürekli eğitmeye, yetiştirmeye çalıştım. Halen de bunu yapmaya devam ediyorum. Şimdi size bakıyorum, zavallı bebekler gibisiniz. Ağlamışsınız ağzınıza mama koymuşlar, ağlamışsınız bir şeyler vermişler, şimdi de aynı şeyi yapıyorsunuz; partiyi ananız yerine koymuşsunuz. “Haydi ana bana mama ver” der gibisiniz. Ben de bu işin kurucusu olarak size diyorum ki, bu iş böyle değil, size verilecek mama yok, her şeyi tırnakla koparacaksınız. Düşünce ve eyleminizle koparacaksınız. Bunu söyleyince bu sefer de üzülüyor, “biz böyle olduğunu bilmiyorduk” diyorsunuz. Ben, PKK böyledir diyorum, siz ise “bırak biz PKK‟yi istediğimiz gibi anlayalım, istediğimiz gibi yaşayalım” diyorsunuz. Bu tutumlarınızın felsefi temeli böyledir. Ağlıyor, bozgunculuk yapıyorsunuz, sahte komutanlık ve sahte yöneticiliklerinizin hepsi böyle ortaya çıkıyor.
Çünkü öyle yetiştirilmişsiniz, öyle alıştırılmışsınız. Sonuç, var olanı da bozmaktır. Objektif olarak bir bozguncu veya bir zavallı, bir çaresiz gibisiniz. Bu hikaye çok önemli. Ben, anamı kötülemek için onu karşıma almadım. Dikkat edilirse, aslında yine en iyi oğlu benim. Bir halk için en iyi işleri yapmaya çalışıyorum. Bir ana ancak bundan onur duyabilir ve anam öldüğünde de öyleydi, beni biraz anlamıştı. Bu çok önemlidir. Bu, yetiştirilme tarzına, yaşam tarzına, analık tarzına ve aile tarzına çok radikal bir başkaldırıdır. Hem de okur yazarlığı olmadan bir başkaldırıdır. Tabii ondan sonra bütün yaşamım bir isyandan ibarettir. Bunu şunun için söylüyorum, belki buna gücünüz yetmez, ancak PKK ve Önderlik denilen olay da budur.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER