ROJAVA DEVRİMİ TÜM KADINLAR İÇİN ÖZGÜRCE VAROLUŞ DEVRİMİDİR
Rojava kadın devrimi tüm kadınların yeniden ve özgürce varoluş devrimidir ve dünyanın her yerinde gerçekleşmeyi hak etmektedir. Gerçekleşmekte olan kadın devrimine ilgi, destek, katılım olması gerekendir. Ancak bununla birlikte kadınların kendi coğrafyalarında devrimlerini gerçekleştirmeleri Rojava kadın devrimini hem büyütecek hem de varlığını garanti altına alacaktır. Kadın devriminin bir deneyim olarak tek bırakılmaması varlığını sürdürmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Kadın devrimi içinde bulunduğumuz çağın karakteri olarak gerçekleşirken, kapitalist modernite ve güçleri devrimi sistem içileştirmeye çalışmaktadır. Başından günümüze kadar Kürt kadın hareketine ve kazanımlarına yönelik tüm savaş yöntemlerini kapsayan bir savaş yürütülmektedir. Önder APO’nun üçüncü dünya savaşı olarak tanımladığı bu savaşın stratejik hedefi kadınlardır. Dünya genelinde farklı yöntem ve gerekçelerle katledilen kadınların sayısı günlük olarak yaşanan bir savaşta ölen insanların sayısını aşmaktadır. Kadın sistematik olarak soykırıma uğratılmakta ve sistem erkek lehine egemenliğini daha da güçlendirmek istemektedir. Toplumsal sorunların kaynağı olan erkek egemenliğinin aşılması kadın sorunlarının dolayısıyla toplumsal sorunların da çözümüne yol açacaktır. Kadın özgürlükçü demokratik toplum perspektifi ile inşa edilen kadın devriminin tehlike olarak görülmesi ve saldırılması erkek egemen sistemin karakteri gereğidir ve sürekli saldırı halindedir. Rojava kadın devriminin gelişimine yönelik geliştirilen politikalar da gerek uluslararası gerekse de Türkiye’nin özel savaş merkezlerinde örgütlendirilmektedir. Biçimsel olarak öne çıkarıp özünden uzaklaştırma politikalarıyla sistem içine çekilmeye çalışılmaktadır. YPJ güçlerine dair yaklaşımda bunu görmek mümkündür. Askeri yönü öne çıkarılırken Rojava’da gerçekleştirdiği onlarca devrimi içinde barındıran sistemine saldırmaktadır. Dünyada birçok özgürlük hareketi ve devriminde kadınların yaşadığı kaderi yaşamaları için kazanımları hedeflenmektedir. Devrim sonrası geleneksel kadın rollerine tekrar dönmeleri için kadının oluşan sistem içerisinde ancak bir asker olarak kalmalarını istemektedirler. Eşit temsiliyet, eş başkanlık, Kürt dili ve kültürüne dayanan sisteme açıktan yönelemediği için taşeronları ENKS eliyle tartışmaya açmakta, geri adım atılmasını istemektedir. Daha da tehlikeli olanı kadın özgürlük devrimi paradigmasının ve kadın özgürlük hareketinin Önderliğinin Rojava ile ilişkisinin kesilmesi için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Bu saldırı kadın devrimine ideolojik saldırının merkezini oluşturmaktadır. Önder APO ile kadın devriminin bağını kopararak kullanacağı bir zemine çekmek istemektedir. Farklı farklı gerekçelerle Önder APO’nun isminin telaffuz edilmemesi hatta posterlerinin dahi çıkarılmamasına yönelik özel politikalar geliştirmekte, siyasi baskı uygulamaktadır. Bu anlamda kadına yönelik her türlü saldırıyı Önder APO’ya Önder APO’ya karşı geliştirilen her saldırıyı da kadına karşı geliştirilmiş bir politika olarak görmek gerek. Kadın devriminin kaynağı olan PKK ve Kürt kadın hareketinden koparılmak istenmesi de bu politikanın bir parçası olarak devrededir. Rojava sistemine dayatılan PKK ile arasına mesafe koyması, ideolojik, siyasi bağının olmadığını ilan etmesini istemesi ve Rojava’daki öncü kadınlara saldırmasının nedeni de budur. Özel savaş merkezlerinin temel yaklaşımı PKK’nin bir kadın partisi olduğu ve kadınların yürüttüğü, inşa ettiği sistemde kadınların etkin ve kurucu olduğu kadar savunucusu da olduğu, kadın örgütlenmesinin zayıflatılması, dağıtılması durumunda sistemin denetim altına alınabileceğine yöneliktir. Bundan hareketle örgütlü kadın hareketine yönelim, parçalama, katlederek korkutma politikası uygulanmaktadır. MSD Eş başkanı Hevrin Xelef, Kobanê Kantonu Kongra Star sorumluları Zehra Berkel ve Hebun, Şedade’de kadın meclisinde çalışma yürüten Hind ve Saade katledildiler. Özellikle Arap kadınlarının bu katliamla özgürlük mücadelesine katılımları engellenmek istenmekte, devrimin inşasında yer alan tüm kadınlara mesaj verilerek pasifize olmaları hedeflenmektedir. Bu katliamların hiçbiri rastlantısal değildir, özel olarak belirlenmekte ve Kongra Star öncülüğünde gerçekleşen kadının demokratik ulus deneyiminin tasfiyesi hedeflenmektedir. Demokratik ulusun gelişiminde kadınların rollerini gördükleri için özellikle diğer halklarla geliştirilen stratejik kadın ittifaklarına yönelmektedir. Kadın devriminin diğer halklardan kadınlar aracılığıyla Arap, Çerkez, Ermeni, Süryani toplumunun sistem karşısında örgütlenmesinden korkmaktadır. Arap kadınlarının devrime nicel ve nitel katılımları ve Arap Kadınları Meclislerini örgütlemeleri büyük bir gelişime ve değişime yol açtı. Gerek rejim gerekse de T.C. faşist rejimi Arap kadınlarını özellikle hedeflemeye başladılar. Sadece öncü kadınlara karşı suikastlarla değil kadın devriminin tüm etkilerine karşı bir saldırı konsepti söz konusu. T.C. faşist rejimi ile Suriye rejimi Rojava ve Kuzeydoğu Suriye’de fuhuşsun geliştirilmesi için her türlü yolu denemektedir. Fuhuşsa karşı Kongra Star ile ortak yürütülen fuhuş ve uyuşturucu madde operasyonlarında da görüldü ki fuhuş yaptırılan kadınlar özel örgütlendirilmekte ve yollanmaktadır. Sınır dışı edilen kadınların yine farklı yollardan sızdırıldığı ortaya çıktı. Rojava devrimini ayakta tutan iki temel özelliği olan kadın özgürlük çalışmaları ve devrimci toplumsal ahlak çökertilerek, yozlaştırılarak sisteme entegre edilmeye çalışılmaktadır. Buna karşı Kongra Star ve kadın meclislerinin yürüttüğü mücadele azmi daha da güçlenmiş durumdadır. Tüm dünyayı etkileyen bir kadın devriminin kuşatıldığı uluslararası, bölgesel ve erkek egemen topluma karşı eş zamanlı mücadele yürütmesi, zihniyet ile sistem değişimini gerçekleştirmesi devrim oluyor. Bundan iki boyutta etkilenme yaşanıyor dünyada. Birincisi olumlu anlamda kadınlara somut bir deneyim, alternatif sunduğu için umut yaratırken ve kadın hareketlerine güç verirken diğer yandan düşmanlarında da tehdit olarak görülme ve saldırıların hedefi olma durumunu yaşamaktadır. Bu saldırılar kimi zaman direk yapılmakta kimi zaman yerel işbirlikçi güç ve zihniyetlere dayanılarak yapılmaktadır. Son süreçlerde YPJ’ye yönelik karalama kampanyaları uluslararası güçlerin, TC, Suriye Rejimi ve ilkel milliyetçi işbirlikçilerinin eliyle yaptıkları-yaptırdıkları bilinmektedir. Dünya çapında kadının öz savunma felsefesini gerçekleştiren bir güç olan YPJ’nin etkileme etkisine karşı özel savaş merkezleri tarafından örgütlendirilmektedir. Kültürel, sanatsal alan üzerinden geliştirilmeye çalışılan ince politikalarla Rojava kadın mücadelesi ve devriminin gerçekleri tersyüz edilmektedir. Kadın mücadelesini ele alan kimi dizi ve filmlerle görünürde olumlu yönleriyle gündemleştirdiklerini söyleseler de esasta özünden boşaltmakta, kar aracı olarak kullanmak istemektedirler. Kadın mücadelesinin bu biçimiyle siyasi, ekonomik olarak kullanımına karşı mücadele yürütmek gerekmektedir. Önder APO bu konuya özellikle dikkat çekmiş, uyarmıştı ve günümüzde bu erken uyarıların ne kadar haklı ve yerinde olduğu bir daha kanıtlanmıştır. T.C. faşist rejimi kadın mücadelesini tüketime dayalı yapılan filmlere dahi tahammül göstermemiş, uluslararası diplomasisinin başat gündemi haline getirmiştir. Kadın mücadelesi ve devriminin egemen devletler arası diplomasinin ve anlaşmaların konusu olması elbette ki ödediği bedel ve başarılarla ilgilidir. Ancak yapılmak istenen kadın lehine gelişen bu kazanımları yok etmektir. Başta Rojava kadın devrimini gerçekleştiren kadın hareketi olmak üzere tüm kadın hareketlerinin bu politikalara karşı daha uyanık olması ve karşı mücadele ile kültür sanat alanından tutalım diplomasiye kadar kadın devriminin gerçeklerini savunması gerekmektedir. Rojava’da kadın mücadelesine ve kazanımlarına karşı saldırının merkezinde T.C. faşist devleti yer almaktadır. Başından itibaren DAİŞ çetelerinin özelde kadınlara yönelik politikaları T.C. özel savaş merkezleri tarafından belirlenmektedir. İşgal etmeye çalıştığı yerlerde kadınları katletme, kaçırma, taciz, tecavüz ve zindanlarda kadın kırımı gerçekleştirilmektedir. Afrin işgali sürecinde ve sonrasında yüzlerce kadından haber alınamamaktadır. Afrin’de 20’ye yakın zindanda tutulan kadınlara işkence yapıldığı ve kadın örgütlülüğü ve öncüleri ile ilgili bilgi almak için her türlü yöntemin uygulandığı bilinmektedir. Çetelerin denetiminde olan bu zindanlarda TC’nin Mit elemanları tarından psikolojik-fiziki işkencelerle sorgulanmaktadırlar ve hiçbir uluslararası hukuk gözetilmemektedir. Rojava’nın demografisinin değiştirilmesi işgal politikalarının esas uygulamalarından olmaktadır. Demografik değişime karşı kadınlar kendi topraklarını savunmaları ve bırakmamaları bakımından en direngen yapıyı oluşturmaktadır. İşgal savaşı sürecinde bu yüzden en çok kadınlar hedeflenmektedir. Kadınlara karşı politikaların temelinde fiziksel kırım, olmazsa korkutarak kaçırma yöntemi uygulanmaktadır. Zorla göçertilen kadınlar göç ettikleri ülkelerde de aynı politikalarla karşı karşıyadır. Türkiye’deki Rojavalı ve Suriyeli kadınlar asimile edilmekte, ucuz iş gücü olarak kullanılmakta, fuhuş çetelerinin hedefi olmakta ve her türlü şiddet ve katletme politikaları uygulanmaktadır. Göçmenlik konumunu her defasında Avrupa’ya karşı kullanarak soykırım uyguladığı halkın ve kadınların bu halinden kar etmekte, dünyanın parasını almakta ve aldığı bu paraları Kürtlere ve Kürt kadınlarına karşı savaşta kullanmaktadır. Yurt dışına çıkışları teşvik ederken yollarda katlettiği kadın ve çocukların sayısı bilinememektedir. Bu konuda KDP’de büyük bir rol oynamakta, Kürt halkının topraklarından göç etmesi için çalışmalar yürütmektedir. Savaş sürecinde Başur’a göç etmek zorunda kalan Rojavalılar askeri kampı tarzındaki kamplarda esir gibi tutulmakta ve kendi işbirlikçi anlayışıyla örgütlemeye çalışılmaktadır. Bu kamplardaki kadınlar ve kız çocuklarının KDP tarafından görevlendirilen kamp sorumluları tarafından zengin Arap emirlerine satıldığı, fuhuş çetelerine ve ağlarına teslim ettiği bilgisi basına da yansımıştı. Ancak bu kamplar kadın hareketlerinin ve sivil toplumun denetimine kapatılması bu bilginin doğru olduğunu gösterirken KDP yönetimi ve Başur hükümetinin ciddi bir açıklama yapmaması ve inceleme başlatmaması da bu politikaların merkezi olduğu görüşünü doğrulamaktadır. Bu kamplarda kadın katliamlarının çoğaldığı ve çoğunun intihar olarak yansıtıldığı da belirtilmektedir. Dünya kamuoyunda gerek Afrinli kadınlar gerekse de zorla göçertilmiş Rojavalı ve Suriyeli kadınlara dair birçok çalışma yürütülmektedir. Bu çalışmaların daha da güçlenmesi için kadın hareketlerinin devletler üzerinde baskısı ve eylemleri belirleyici olacaktır. Özellikle de Başur’daki kadın hareketlerinin kendi hükümetlerinin bu uygulamaları karşısındaki ya sessizlikleri ya da etkili olmayan cılız açıklamalarını aşmamaları Kürt kadınları ulusal birliği ve ruhunu zayıflatmaktadır. Zira Önder APO’nun tarihsel direnişi, PKK’nin Kadın hareketi ve gerilla merkezli varlığı olmasaydı, Başur TC’nin DAİŞ çetelerinin işgali altında kalacak Rojava ve Suriyeli kadınların kaderlerini yaşamak zorunda kalacaktı. Bunu en iyi bilenler Başur Kürdistan’ındaki kadınlar olmalıdır. Êzidi fermanına yakından tanıklık eden kadınlar bu gerçeklere karşı mücadele etmemeleri durumunda aynı kaderle karşılaşma tehlikesi altındadırlar. Rojava’da gerçekleşmekte olan kadın devrimi kadınlar için büyük bir okul olmaya devam ediyor. Yarattığı değerlerle üçüncü dünya savaşının hedefi olma konumu da devam ediyor. Bu savaşın kaderini ulusal, bölgesel ve evrensel birlik ruhunu geliştiren özgür ve onurlu kadınlar belirleyecektir. İçinde bulunduğumuz yüzyıla hak ettiği adı vermek için dağlarda, şehirlerde mevzilerde, tarlalarda, evde, sokaklarda direnen ve kadın devrimine inanan kadınlar var oldukça özgürlük mutlaka kazanacaktır. ZEYNEP STAR |
YORUM GÖNDER