PKK'NİN KURULUŞUNUN ANISINA (12.BÖLÜM-SON)
PKK Kolektif Örgütlü Emektir Kürt toplumu neolitik değerleri çok yoğun yaşamış bir toplumdur. Köy devrimi diye bilinen belki de tarihin en önemli devrimine ev sahipliği yapmıştır. Sınıflı ve kanlı uygarlığa geçişle birlikte Kürdistan esasta işgallerin bolca yaşandığı bir mekân olmuştur. Biz ilk işgalleri Gılgameş Destanı’nda başlayarak görüyoruz. Bu destanda dile gelen Uruk kentinin daha genişçe inşa edilebilmesi için kereste gerekiyor. Bu kereste ise kuzeyde bulunmaktadır-yani bugünkü Kürdistan toprakları. Daha sonraları şehirlerin sayısal olarak çoğalmasıyla şehirlerin inşasında el emeğine yoğun ihtiyaç doğacaktır. Ve bu el emeğini karşılamak için yine kuzeye yöneleceklerdir. Yani Kürdistan’a-Kürtlerin ilk atalarının yaşadıkları topraklara. Bu işgal ve talan giderek süreklileşecektir. Akadlar tunç için, Asurlar demir için, başkaları atlar için derken Kürdistan hep talanın ve işgal edilmenin toprakları olacaktır. Sonraları Med Fars kavgasında Kürtler Farslara yenilince bu kez sıra Farslara gelecektir. Farslar Yunanlılara savaş ilan ederlerken ve onlara doğru yol alırlarken Kürdistan’dan geçerler. Ardından İskender Hindistan’a uzanabilmesi için Kürdistan üzerinden geçmek zorundadır. Birde bu topraklarda 200 yıl boyunca kalan Helenleri ekleyin. Eksik olan İskitlerdir, onlarda Ktesiphone’ye ve o ünlü Babil'in zenginliklerine ulaşabilmek için buradan geçmek isterler. Sonuç Kürdistan kavga arenasıdır. Romalılar, Sasanilere karşı tüm savaşlarını Kürdistan’da verirler. Tersi olan da doğrudur. Sasaniler tüm direnişlerini Kürdistan topraklarında Roma’ya karşı verirler. Siz bu istilacı güçlere Partlar'ıda ekleyebilirsiniz. İslamiyet açılım yapabilmesi için Kürdistan’ı boydan boya işgal eder. Kuzeye İslamiyet’i yaymak için poligon sahası yine Kürdistan’dır. Tabi ki haçlılar sıyırıp giderlerken, Moğollar Mısırı ele geçirmek için Kürdistan da bir çekirge sürüsü gibi geçip giderler. Ardından sadece toz duman ve yakılmış şehirler bırakarak. Peşi sıra Osmanlılarla Safevilerin savaşları derken bugüne kadar bu işgal devam eder. Söylemek istediğimiz şudur; Kürdistan adeta neolitik süreç dışında hep işgal edilmiştir. Talan edilmiştir. Kürtler ilk günden başlayarak bu işgale karşı erimemek için direnişe geçmişlerdir. Ya kimileri gibi teslim olarak sınıflı uygarlığın yedeğine düşmüşlerdir, ya da dağların doruklarına çıkarak yaşamaya çalışmışlardır. Dağlara çıkarak yaşaya bilme formları aşiretçilik olmuştur. Aşiretçilik Kürtlerin temel yaşam dokusudur. Aşiret, kürdün bugüne gelmesinde hiç şüphe yok ki çok önemli bir yeri vardır. Aşiret olmadan kürdün bugüne gelebilmesini düşünmek zordur. Çünkü aşiretler Kürdistan tarihinde gelişen tüm işgallere karşı hep ayakta kalmanın da adı oluyorlar. Ancak aynı zamanda kürdün sürekli parçalı duruşunun, ayrıksı oluşunun, bir olmamasının, dağınık oluşunun, disiplinsiz, keyfi, başına buyruk oluşunun da adıdır. Yine aynı aşiret yapısı Kürt toplumunun birlik olmasını da engellemiştir. Yani hem varlığını korumuş, hem de ayak bağı olmuştur. Bu Kürt ironisinin anlaşılması gerekiyor. Aşiret kavgaları, kan davaları, bir diğer aşirete karşı güçlenmek için işgalci güçlerden yardım ve destek almak, yani dolayısıyla egemenlik altına girme Kürtlerde ihanet olgusundan ne anlaşıldığı da sorgular kılıyor. Bugün, Kürtler büyük eğitim çabalarına rağmen ısrarla disiplinsiz, plansız, dağınık, parçalı, aileci, keyfi, raptı zapta gelmeyen, dar, öngörüde uzak oluşlarının altında yatan bu aşiretsel bağdır. Kürt aşiret yapılanmasının bir karakteristik özelliği de içe kapanma, dar aile, kabile ve aşiret sınırları içinde büzülme, dış baskıya boyun eğme durumları yaşanınca, iç çatışmalarla kendini deşarj etmeye çalışmıştır. Aşağılık duygusu ve boyun eğme milli duyguların gelişmemesini de beraberinde getirmiştir. Sadece bu da değil. Bir taraftan içe dönük bir karakter gelişirken sıkışmışlıktan kaynaklı bu kez bu duruma düşürülen birey içerinde yer aldığı topluma karşı agresifleşerek yaşamı sürdürecektir. Kürdün sekter, dar, sinirli, asabi, en küçük tahrik karşısında yumrukları kaldırmasını neyle başka izah edeceğiz? Ruhsal sıkışıklık bir nevi bu asabiyetle, duygusallıkla, tepkisellikle birey ve toplum kendisine bir savunma mekanizması yaratarak korumaya alıyor. Bunun için öncelikle Kürtler aşiretsel bağları aşan, genelleşen, çağdaşlığın ifadesi olan kendini disipline etmenin isimlendirmesi olan öz disiplinden hep uzak yaşadılar. Belki yaşam şartları onları buna iteledi. Nedeni ne olursa olsun Kürt toplumu derken ilk akla gelen dağınık, kendi başına buyruk, rapt u zapt altına gelmeyen, kuralsız, kendisini beğenen, birliğe gelmeyen, aileci, bölgeci, aşiretçi, mahalli, kavgacı, dar hesapçı, dar genelleşmeyen bir karakter yapısına sahip olmasıdır. Bu karakter yapısına işgalcilerin özenle geliştirdikleri işbirlikçilik ve ihanet olgusunu da eklersek ortaya tarumar olmuş, bilyeleri dağılmış, örgütsüz ve dediğimiz gibi disiplinden uzak bir yapılanmayla karşı karşıya geliriz. İşte 27 Kasım gününü kutlarken birde bu yönüyle kürdün adeta dumura uğramış yapısına inen bir balyoz gibi almak yerinde olacaktır. 27 Kasım günü öncelikle Kürt için kendi örgütüne kavuşmanın günü değil, daha ilerisinde bizzat kürdün kendisini örgütlülüğe kavuşturduğu gündür. 27 Kasım günü boydan boya bir öz disiplinin özenle geliştirilmesinin de adıdır. 27 Kasım büyük ulusal çıkarlar uğruna kürdün birlikteliğini ısrarla savunmanın ve adım adım geliştirmenin de günüdür. 27 Kasım günü kendi başına buyruk olmayı, hizaya gelmemeyi, dar dünyasıyla adeta kendisini merkez gören, bir araya gelmekten kaçınan, bireyci, kavgacı, didişmeci, çekişmeci kişilik yapılanmasına karşı da keskin bir mücadelenin başlangıcıdır. 27 Kasım günü yüz yıllar sonra ilk kez kürdün topyekûn örgütsüzlükten kaçarak kendisini tümden örgütlü yapıya kavuşturmasının da adıdır. Bu bağlamda eğer bugün yaratılan büyük değerleri anlamak istiyorsak öncelikle PKK’nin Önder Apo’nun ısrarlı çabalarıyla yaratılan kolektif emekleri göreceğiz ve anlayacağız. Kolektif emek örgüte kanalize olmak demektir. Bir araya gelmenin yarattığı sinerjiye biz örgüt diyoruz. Kürtler adeta tarihlerinde bugüne parçalı duruşla geldiler, ancak 27 Kasım günü bu parçalı duruşa da bir dur demenin adı olmuştur. Dağılmış tüm enerjileri toplayarak aynı potada yani örgüt potasında bir araya getirerek muazzam bir güç yaratmanın diğer adıdır. SON… ŞEHİT KASIM ENGİN
|
YORUM GÖNDER