BENİM YAŞAMIM SADECE BİR ULUSUN HİKAYESİ DEĞİL, İNSANIN ÖZGÜRLEŞMESİNE DE EN GERÇEKCİ CEVAPTIR
Şimdi bu bölümde konuyu biraz daha anlaşılır kılmaya, açmaya ve çıkarılması gereken sonuçlar, yüklenmesi gereken anlamlar üzerinde durmaya çalışalım. Çok kapsamlı çözümlemelere giriştik; geçmişin istenilen düzeyde ve tarzda gelişmeyişi veya ölçülerimize tam ulaşmayışından, bir kere daha kendimizi layıkıyla ve açıkça ortaya koyma gereği duyduk. Kalın kesitleriyle de olsa bazı yaşam kesitlerini, savaşım gerçekliğimizle bağlantıları dahilinde ortaya koyduk. Şüphesiz bir amacımız da kendinden başlatarak, kendine cesurca yaklaşma gereğini somut şekilde göstermek, ön açmaktı.
Açıktır ki, bir çok yönüyle kendini işlemez duruma getiren kişilikler var. Bu tartışmasızdır. Biz bunun bir kader olmadığını göstermek, işlemez hale gelmiş yanları harekete geçirebilmek ve somut örnek olarak da kendimizi ortaya koyarak, bizzat gerçekliğin kanıtlanışı olmaya çalışıyoruz. Yaşamınıza kadercilik de denmez; uzun bir tarihsel süreçte ve özellikle günümüzde, yaşam olanaklarına tümden ve acımasızca kasteden özel savaşın amansızca dayattığı uygulamalar söz konusu. Bunu bir kader gibi görmek veya bir isyanınız bile olsa, bu isyanınızı bilerek, bilinçli bir örgütlü yaşam çizgisine kavuşturamamak, size çok kötü kaybettiriyor. Yaşamınızı çok anlamsız kılıyor, sizi çok sorumsuz, duyarsız, iddiasız ve tamamen yenilmiş, oldukça kendisi olmaktan çıkmış, her türlü rezil yaşama kendini layık gören kişilerin oluşturduğu bir halk durumuna getiriyor. Bu, yaşam karşısında başlı başına affedilmez bir suç oluyor.
Dikkat edilirse bizim amansız savaşımızın çözmek istediği de esasta budur. Yaşama büyük isyan var ve yaşama saygı için bir başka yol da henüz bulunamamıştır. Bizim bütün başarımız, biraz da bu isyana verdiğimiz karşılıklı anlam ve onu günümüze doğru böyle bir savaşıma dönüştürmüş olmaktır. Bakın, her alana nasıl yüklenmişiz, her alan nasıl kazanılmak istenmiştir. Bunu biraz anlayacaksınız, öyle sıradan bir bilinçle de değil. Bu tarz bir savaşçı tarzıdır. Hem de düşmanın özel savaşına her yönüyle karşılık veren ve bir bireyin gerektiğinde ordu gibi kendini savaştırabileceğini kanıtladığı bir tarzdır. Mantık gücünüzü, insani yeteneklerinizi böyle işletmeyi bilirseniz, bu sınavdan başarıyla geçmek de mümkün olabilir ve mutlaka biraz vicdanınız uyanır, sağduyunuz galebe çalar. Ancak böyle ciddiye alınabilirsiniz. Çünkü kanıtlanan, başarmaya yol açan önderlik oluşumu, o bilinen sosyal, ailevi, bireysel yaşam dayatmalarını kabul etmiyor; geliştirdiğimiz özgür yaşamın kendisiyle de bağdaşmıyor. Benim olup olmamam hiç önemli değil. Özgür, yeni yaşama adım atıldığında, o eski tarzlar çok sonuçsuz kalmaya ve yenilgiye mahkûmdur.
Eğer özgürlüğe adım atılacaksa, bizim deneyim hayli iş yapmışa benziyor. Saygı burada kesin ifadesini bulmalıdır. Ukalalık yapmaya hiç gerek yok; demagoji, bilmem sallantılı, yalpalamalı ve ideolojik-politik kişilik saptırmalarına hiç gerek yok. Gerçekler ortadadır. Yaşama sınırlı bir saygı bile, bunu biraz ciddiye almayı gerektirir. Hiç kimsenin de böyle bir saygısızlığa ne hakkı vardır, ne de alışkanlıktır denilerek bir küstahlık sergilemeye güç getirebilir. İnsan kendi kendine böyle kötü yaklaşamaz. Çıkaracağı sonuç kesin böyle olmak zorundadır. Ve halen daha ortadaki bu gerçekliğe, derya kadar imkanlara, gelişme olanaklarına, çözümlemelere rağmen, “ben başaramıyorum, ben yaşamı çözemiyorum, çok güçsüzüm” şeklinde bir yaklaşım göstermeyi biz düpedüz alçaklık olarak görüyoruz ve bizim de yaklaşımımız giderek böyle gelişiyor. Önderlik Gerçekliğimiz, sorunları ve süreci böylesine açıklığa, netliğe kavuşturmuştur ve artık kendini ıslah etmemek, terbiye etmemek, köklü bir yeniden düzenlemeye tabi tutmamak, bu temelde bir çıkış yapmamak, gerçekten ölümdür.
Bu söylemin gücü son derece şiddetlenmiştir ve sonuç almaya doğru da gidiyor. Dolayısıyla alçaklığa hiç gerek yok; çünkü mahkûmiyeti var, mahkûm edilmiştir, çıkış yolu ve bunun imkanları var iken ölüme götürecek tarzlarda ısrarcı olunmamalıdır. Artık köleliğin savunulması, kölelik halinin çok çeşitli biçimlerinin maskelenmesi dönemi geçmiştir. En önemlisi de, “başaramıyorum” ve bunun bahanelerinin uydurulabilmesi dönemi de geçmiştir. Burada uydurulabilmesi dönemi de geçmiştir. Hiç kimse artık eskisi gibi yaşayamaz. Burada gerçekleşen budur. Öyle oldukça geri tempoda seyreden, sıradan başarılarla da kimse ne konuşabilir, ne kendini yaşatabilir ve ne de kalkıp hak talebinde bulunabilir. Önderlik Gerçeği bunu hem kanıtlamış, hem de olağanüstü zenginlikte bunun yol ve yöntemlerini ortaya çıkarmış, geliştirmiş ve göstermiştir. Bundan daha değerli bir katkı olabilir mi? Bu nedenle son derece ciddiye alınmalı, ders alınmalı ve donanımlı güçle yola kesin doğru koyulmalı. Aksi halde yaşamın ve gerçekliğimizin mahkûm ettiği zavallıca durumlara düşmenin de kaçınılmaz olduğu iyi bilinmeli.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER