APOCU MİLİTAN KİŞİLİK(39.BÖLÜM)
DEVRİM KENDİNİ YARATMA SANATIDIR
Ciddiyet Sonuç Almada Kesin Kararlı Olmaktır;
Her düzenin amacı kendini toplumdaki bireylerde içselleştirmektir. Verdiği eğitimin amacı da elbette kendi düzenini içselleştirmek içindir. Başka ne beklenebilir? Düzenden insanlık mı bekliyorsun, iyilik mi bekliyorsun? En yalancı düzeni sana en doğru bir düzen olarak yutturacak. Bu, yalnız Türkiye düzeninin değil, her düzenin yaptığı bir iştir. Bunun için sorumluluk duygunuzu kaybetmeyin, hiç olmazsa bir grup arkadaş kaybetmesin. Hiç değilse bu kadar tehlikeli durumda olanları idare edelim. Çoğu yarı deli. Bir Amerikalı bile benim için “Kendi halkını deli ilan eden adam” demiş. Ben açık olarak deli diye ilan etmedim, ama biraz doğruyu söylemiş. Aslında kendilerini objektif olarak değerlendiriyor ve halkımızın delirtildiğini bizden daha iyi biliyorlar. Ben deli demedim, delirtmişler, deli bir halk yaratmışlar dedim. Büyük deliler, deliler ordusu. Aslında deliliğin de öyle toplumdaki biçimi değil, çok farklı bir biçimidir. TC sömürgeciliğinin delirtme durumunu biraz gözden geçirmek gerekiyor. Biraz güçlü yönlerimiz olsaydı da gerçeğimizi biraz daha tanımlasaydık. Artık değişik bir gözle bakalım. Kimimizi delirtmiş, kimimizi ne yapmış, kimimizi şöyle yapmış, kimimizi böyle yapmış. Ben biraz hassas bir insanım. Fazla anlamasam da sezgilerimle bilirim ve hepsi bana diken gibi batıyor. Çok erken yaşlarda bunu gördüm ve sevmedim; rahatsız oldum, kaçtım, katılmadım ve alet olmadım. Halen insanlardan kaçmaya çalışıyorum. Onlarla yaşanılmaz, hepsi suçlu gibi, hepsi kir pas içinde. Kendimi neden kir pas içindeki dinlemesini bilmeyen yarı deli kişiliklere alet edeyim. Tabii bu topluluk biraz toy, bunları fazla esas almamak gerekir. Daha çok parti genelini kastetmeliyiz. Fakat toy olmaları onları kurtarmaz.
Bunlar da çok belalı, hepsi dünyaya nasıl geldiklerini bile bilmiyorlar. Niçin geldiklerini ise hiç bilmiyorlar. Şansı iyi değerlendirseydik, bunlar böyle başı boş oldukları için kafalarına iyi şeyleri koyabilirdik. Tabii bu da iyi komutanların olmasına bağlıdır. İddialı olanlar, bu işi “mutlaka şöyle yaparım” diyenler olsaydı, bu malzemelerden bir şeyler yaratabilirlerdi. Benim yaptığım en hayırlı iş, Kürt insanının kendisini biraz tanımasından ziyade, “yaşıyorum adı altında yaşadığı büyük aldatmacaya son vermemdir. Yaşam nasıl olmalı sorusunu biraz gözüne soktuk, sahte yaşamı biraz elinden aldık. Bunlar iyi şeyler, Kürt gerçeğine göre çok ilerici, çok devrimci şeyler. Yani bir edebiyatçı gözüyle bile bakılsa, bu insanları biraz bu düzeye çekmek çok önemlidir. “Ġrlandalı Kız” diye bir film vardı. O filmde deli bir tip vardı. Partimizin ideolojik çıkış döneminde bu filmi izleyen arkadaşlarımıza filmde en çok dikkatinizi çeken şey nedir diye sormuştum. Filmde en dikkat çekici şey, o deli tipin sömürge insanını anlatmasıydı. Biz de aynen öyleyiz. Halen o tip aklıma geliyor, korkunç bir şeydi. Kendimi de biraz ona benzeterek çözmeye çalıştım. Benim en gerçekçi yönüm kendimi kolay kolay beğenmemem, özellikle sizin gibi kendimi kandırarak, şöyle iyiyim, böyle iyiyim diyerek kendime sevdalanmamamdır. Çok rezilce bir konumdayken, sahte yollarla “kendimi kurtardım, iyi yaptım” dememektir. Sizinki, çok çirkin bir şeye mağazadan güzel bir elbise ısmarlayıp giydirerek adam olduğunu sanmadır. Bu, kötü bir iyileştirme tarzıdır, yani komada olan birinin bir hapla “bütünüyle iyileştim” demesi gibi bir iyiliği, bir sağlığı yaşıyorsunuz. Bu, kötü bir durumdur. Ben kırk yıldır kendimle savaşarak kendimi kurtarmaya çalışıyorum. En büyük çabamız bu insanı böyle ortaya koymaktır. Yoksa birkaç askeri başarının sağlanması asla devrim değildir.
Devrimimizi öyle bir zaferle bağlamak içine gireceğimiz en büyük hatadır. Mundar kişilikleri böyle açığa çıkarmadan ve onların maskesini düşürüp, ne olup olmadıklarını ortaya koymadan devrim diye bir şeyden bahsedemeyiz. Ve halen de bunun için uğraşıyoruz. Ben böyle çok basit bir kişiysem, kendimi neden güçlü göstereyim? Herkesin “şöyle böyle” demesine rağmen, kendimi sürekli sorguluyorum. Sizin gibi değilim, ben kendimi çaresizliğe terk etmem, fakat aynen o filmdeki adam gibiyim. O film çok ilginç bir filmdi. Her sömürge toplumunda öyle kişilikler vardır. Cücedir, kamburdur, delidir, yatalaktır. Aslında bunlar küçük burjuvadır. Bir edebiyatçımız olsaydı da bu insan manzaralarını güzel çizebilseydi, bizdeki insan manzaralarını kalın çizgileriyle ortaya koyabilseydi. O da yok. Büyük bir kölelik ve özgürlük karıştırması var. Büyük bir akıllı deli karıştırması var. Her türlü karıştırmayla yüklü bireylerimiz var. Bir edebiyatçının da yapacağı çok iş var. Hiç olmazsa o da terbiyenin bir tarzı olurdu. Savaş da bir terbiye tarzıdır. Zaten en erkenden sizi savaşa göndermemizin nedeni terbiye edilmeniz içindir. Ustaların söylemiyle savaş, “İnsanların yaşayıp yaşamayacağını en hızla sonuçlandıran eylemin adıdır” veya yaşamaya gelip gelmeyeceğinin en hızlı kanıtlandığı eylemdir. İyi laflar ederek sözle “savaşıyorum” dersen ve bir savaş pratiğin de olmazsa seni anında boğarlar. Pratik alanı büyük bir maharetle dolduracaksın ki boğulmayasın ve söylediğin büyük sözlerin bir değeri olsun. Peki sizin durumunuz ne olacak? Bana minnet duyun demiyorum, ama kendinize gerekli olan imkan ve olanağı elde etmeniz için bizi inceleyin diyorum. Yani güçlenmek, usul, yöntem sahibi olmak sizin için iyidir. Bunlardan bazılarının olması sizi yüceltir. Bizden öğrenin. Öğrenmeyi, kendinizi güçlendirmeyi bile bilmeyeceksiniz ve “biz PKK‟liyiz” diyeceksiniz! Buna inanıyor musunuz, böyle söylemek ayıp değil mi? Ben çok çabaladım. Halen, iyiliklerin peşinden ne kadar koşturduğumu görüyorsunuz. İmkan olanakları hep diri tutmaya, soluk almanın koşullarını temin etmeye çalışıyorum. Yüceltme, nefes alma ancak böyle olur ve böyle adam olunur. Bunun için tüm gücümü kullanıyorum. Hata yapmamalıyız. Bugünleri büyük götürme gereği var. Büyük götürmek için de tanımlamayı gerçekçi yapmalıyız. Eğer tanımlamayı zamanında gerçekçi yapmış olsaydınız, bugüne kadar böyle bir süreci yaşar mıydınız veya sürece böyle çok yetersiz yaklaşımınız söz konusu olabilir miydi? Hayır, demek ki tanımlamada büyük hatalar var.
Halen her gün şikayet ediyorsunuz. Komutan adam hiç şikayet eder mi? Komutan çareyi bulan kişidir. Ama siz, yaşanan bir sorun karşısında sanki onun çok uzağında, hiç sorumluluğu olmayan biri gibi konuşuyorsunuz. Buna şaşıyorum. Yetki alanınız en az benim kadar. Tabii suç sizde değil, başkaları gitmiş öyle yapmış! Ama akıllı bir komutan da, kişileri yerine öyle bir oturtur ki, değil arkasını döndükten sonra onu boğmaları, kırk yıl orada taş gibi kalırlar. Öyle bir sistem oturtmalıdır ki, hiçbir yetersizin, oyunbozanın onu boğma gücü olmasın. Kişilik dediğin biraz böyle yapmasını bilendir. Benim kendi eylemim de bilindiği gibi oldukça iz bırakmaya uygundur. PKK‟nin izi şimdi çok güçlüdür. Bir alandaki iz bırakma işini kendiniz düşünmelisiniz. Nedir iz? Gerilla tarzını oturtmaktır. Bu tarzı iyi oturttunuz mu, sorunlar kendini böyle dayatmaz. O kadar savaşçı var. Her birine bir görev ver, kişiliklerini ayıkla ve uygun bir coğrafyaya yerleştir, “düşman, muhtemelen şuradan şuraya gelir” de ve savaşta sonuç al. Akıllı bir komutan olsaydınız bu tür düzenlemeleri doğru dürüst yapardınız. Bunu yapamamayı kendi yeteneksizliğiniz olarak değerlendireceksiniz, yoksa başkalarını eleştirerek bu işin altından çıkamazsınız. Orada bir ajan da olabilir, işleri bozmak isteyecektir; düşmandır, tabii ani saldıracak ve her türlü saldırıyı yapacak. Ama senin de kafan o kadar çare üzerine yoğunlaşmış, o kadar düşünmüştür ki, oturtacağın bir sistem bile tüm bunları boşa çıkarabilir. Komutan dediğin kişi biraz böyledir. Bu tip düzenlemeler için sayı o kadar önemli değildir, hatta kendine savaşçı diyorsan, eğer böyle savaşmak, düşmanla boğuşmak istiyorsan beynin var, onu düşmanına karşı çalıştır. Böyle bir sürü savaşım imkanı yaratılabilir. Fakat işin başındakilerin hepsi birer bela. Kendi kendilerini soytarıca idare ediyor ve kandırıyorlar. Onun için, günü tanımlamayı güçlü yapmak zorundayım diyorum. Niye kendimi aldatayım, niye sizin gibi çaresiz, yalancı, kandırmacı davranayım? Hiç olmazsa sorgulamayı iyi yaparım.
Benimle yol almak isteyenler en azından tartışmayı bilmelidirler. Hiç olmazsa arkamızı döner dönmez bizi kandırmasınlar. Sizi başka nasıl adam edeceğiz? Neye, nasıl geleceği belli olmayanlarla ne yapacağız? Ben de durumları ortaya koyuyorum, kendilerini bu işlere vererek sorumlulukların üstesinden gelsinler. Kaçmak isteyenler kaçsınlar bakalım, kaçmak kolay mı? Bazıları bunun gibi birçok şey yaptı, ama ben halen varım. Beni ciddiye almadılar derken şunu kastetmiyorum; öl desem anında hepsi ölmeye var. Tabii bu, ciddiyet anlamına gelmez.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN (39.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER