KAYALARDA KÖK SALMAKTIR GERİLLACILIK (1.BÖLÜM)
Gerillayı anlatmaya nereden başlamalı? Gerillayı var eden nedenler olarak dağlarda yaşamı örgütleme gerekçelerinden mi başlamalı, yoksa gerillayla yaşama kavuşan, yaşamda somutlaşan özgürlük değerlerinden mi başlamalı? Gerillanın direniş kültürü, komünal yaşam tarzı, özgürlükten kaynağını alan manevi dünyası, gerillacılığı yeni bir toplum kültürü olarak hayata taşımaktadır. Gerilla özgürlük ideolojisinin somutlaşması olarak insanlığa yeni kültür değerlerinin ölçülerini sunmaktadır. Gerilla, tarihin ve toplumun tüm sorunlarından, yaşamın en ince ayrıntısına kadar her şeyle ilgilenir. Sorunlara çözüm aradığı gibi toplumun özgürlük ölçüleriyle kendini örgütleyebilmesi önünde duran engelleri ortadan kaldırır. Gerillanın devrim anlayışı sadece kendisi ya da kendi toplumu için çözüm ve çıkış arama değildir. Gerilla tarihe damgasını vurmuş olan uygarlık güçlerinin toplumsal yaşama dayattıkları tüm toplum dışı kurum ve zihniyetleri yıkarak, toplumsal yaşamı yeni bir sisteme kavuşturacak kadar devrim keskinliğine sahiptir. Bu öncelikle düşüncede netlik, bunun devamı olarak eylemde keskinlik anlamına gelmektedir. Gerillada somutlaşan, özgür toplum modelinin yaşam tarzı, sistemi ve özgür insanda somutlaşacak kişilik karakteridir. Gerillanın yaşam tarzı gün be gün bunu somuta taşımaktadır. Gerillacılık, halkların özgürlük kültürünün çağımızdaki mücadele ve direniş anlayışıdır. Uygarlık güçlerinin halklara dayattığı baskı, sömürü ve soykırıma karşı halkların meşru savunma tarzı ve direniş kültürüdür. Hegemonik uygarlık tarihi boyunca, halkların demokratik uygarlık kültürü varlığını hep korumuş ve uygarlık güçlerinin dayatmalarına karşı sürekli direniş göstermiştir. Bu bazen toplumun bağrında filizlenen yeni fikir ve felsefe şeklinde açığa çıkarken, kimi zaman sessiz isyanlarda, kimi zaman yanık türkülerde dile gelmiş, kimi zaman sokaklarda yankılanmış, kimi zaman dağların doruklarına çekilme şeklinde olmuştur. Yöntem değişse de toplumlar uygarlığın baskı ve zulümle beslenen sömürgeci dayatmalarına karşı yılmadan, umudu kaybetmeden direnmişlerdir. Hegemonik uygarlık tarihinin başlangıcına kadar insanlık tarihi özgürlük tarihidir. Uygarlığın gelişmesiyle birlikte ise toplum için tarihin anlamı, özgürlüğe ulaşma amacındaki direniştir. Uygarlık güçlerinin en vazgeçilmez araçları zor güçleridir. Toplumun maddi manevi değerlerini gasp etmek zor gücü olmadan mümkün değildir. Zor, şiddet, savaş uygarlığın varlık koşulu, varlık şeklidir. Topluma rağmen zorla vardırlar. Toplum her fırsatta bunları aşmak için uğraşırken, onlar toplumları zor gücüyle bastırma ve korkutma yöntemleriyle terbiye ederek, gerekirse soykırımdan geçirerek, halkların, etnisitelerin ve kültürlerin yok oluşları üzerinden kendi varlıklarını sürdürürler. Uygarlık güçleri kanla beslenir. Uygarlık tarihi insanlığa saldıran bir kasaplar ordusu tarihidir. Bugün devletler kendi tarihlerini anlatırken kaç sefer kazandıklarını, nereleri fethettiklerini anlatarak ne kadar güçlü olduklarını anlatmaya çalışırlar. Ne kadar fetih yapmışlarsa o kadar güçlüdürler. Oysaki fetihler kanla beslenmenin ifadesidir. Kendilerini güçlü olarak yansıtmak isterken aslında ne kadar acımasız, katil ve vahşi olduklarını ve kanla beslendiklerini itiraf etmektedirler. Uygarlık güçleri kanla beslenirken toplum sürekli katliam ve soykırım kıskacında, kılıç gölgesinde kalmış ve buna karşın var olmanın tek yolu olarak direniş toplumun yaşam zorunluluğu olmuştur. Uygarlık güçlerinin barbar diye ifadelendirildiği uygarlık dışı güçler geri, ilkel, vahşi olarak gösterilmekte ve uygarlığın gelişimi önünde engel olarak lanse edilmektedir. Oysaki bu güçler kendi varlıklarını korumak için uygarlık güçlerine saldırmaktadırlar. Direniş ve kendini koruma amaçlı saldırıları olmasa, uygarlık güçleri onlara saldırarak onların emeğini, coğrafyasını gasp ederek, dahası onları köleleştirerek ya da yok ederek beslenmektedir. Bu güçlerin uygarlık güçlerine saldırıları bir yandan kendini savunma anlamına geldiği gibi uygarlık güçlerinin gasp ve sömürüsünü engelleme veya sınırlama anlamında ilerici bir role sahiptir. Uygarlığın egemen ve sömürgen karakteri kapitalizmle zirveye ulaşmıştır. Kapitalist çağın egemen güçleri kendi sistemlerini gasp, sömürü ve soykırımla elde ettikleri ganimetler üzerinden yarattıkları zenginlikle kurmuşlardır. Gelişen teknikle kıtalara açılarak, buralardaki toplumların kökünü kurutan bir soykırımı geliştirerek bu toplumların zenginliklerini gasp etmişlerdir. Kapitalizmin özünde emekle üretilen, elde edilen değer yoktur. Özü emek karşıtlığıdır. Başkalarının emeğine zenginliğine el koyma, üstüne üstlük de bu kesimleri katliamdan ve kırımdan geçirme vardır. Kapitalizm bu yöntemle kendine karşı çıkacak potansiyel direniş güçlerini imha etmektedir. Diğer taraftan ulus devlet anlayışı sadece maddi değerlerin gaspıyla yetinmemekte, her ulus devlet kendi ulusunun diğer uluslardan üstün olduğu söylemiyle, halkları birbirine karşı kışkırtmakta ve düşmanlaştırmaktadır. Ulus devletler milliyetçilik adına birbiriyle savaşırken, diğer taraftan aynı ülkede yaşayan insanlara da tek ulus olma adına tek tiplilik, tek renklilik dayatılarak kültürel soykırım kapitalizmle birlikte halklara karşı temel kırım politikası olarak belirmektedir. Devletlerin gücünü orduların büyüklüğünden aldığı, ordular ne kadar teknik donanıma sahipse devletin o kadar gücünü ispatladığı bir çağ olan kapitalist çağın ordularına karşı, gerilla, halk savunma güçlerinin öz savunması olarak örgütlenmesidir. Gerilla halkın kendi gücüdür. Halkın kendi kendisini savunmasıdır. Klasik ordular ne kadar devleti savunuyorsa gerilla da o kadar halkları savunur. Klasik ordular ne kadar egemenliğin, sömürünün, iktidarın garantisiyse, gerilla, demokrasinin, eşitliğin, özgürlüğün, barışın garantisidir. Var olma nedeni, halkları egemenliğin, sömürünün ve iktidarın cenderesinden kurtarmaktır. Bunlar halklara dayatıldığı müddetçe gerilla var olacaktır. Gerillanın amacı savaşı büyütmek değil, uygarlık güçlerinin savaşlarla beslenen, halkları savaş gücü olarak kullanan ve tüketen, böylece tarihi bir mezbahaya çeviren zihniyetlerine karşı halkların özgürlük isyanıdır. Gerillacılık, kapitalist çağa karşı direniş yöntemidir. Kapitalizmin soykırıma dayanan sömürgeci karakterine, yine halkların kardeşliğini tanımayan ve halklara tek tipleşmeyi, yok olmayı dayatan ulus devlet anlayışına karşı halkların direniş yöntemi olarak gelişmiştir. Gerillanın direniş kültürü tarih boyunca halkların birçok zaman başvurduğu bir direniş yöntemidir. Kapitalist çağda sömürünün küresel boyutta kapsamlaşmasıyla bu direniş geleneği de halkların dünyanın her yanında başvurduğu bir yöntem olarak evrenselleşmiştir. Gerilla kavramının ilk dünya literatürüne girişi, Napolyon’un fetih seferlerine karşı, kendi ülkesini savunan İspanya halkının direniş yönteminde somutlaşan tarzın ifadesi olarak gerçekleşmiştir. Napolyon ulusların devletle birlikte anılmasında belirleyici bir yere sahiptir. Ulus devlet kavramlaştırmasını ilk kez Onun kullanması da bunu açık ifade etmektedir. Napolyon kapitalizmin devlet formu olan ulus devletin ete kemiğe kavuşmasının öncüsü olmasına karşın, kapitalist sisteme karşı halkların refleksi olup gelişecek olan gerilla mücadele anlayışının da ilk ona karşı gelişmesi oldukça manidardır. Halkların tarihsel hafızası, yeni doğmakta olan bu sömürge zihniyeti ve onun vahşi yöntemlerine karşı nasıl direnilmesi gerektiğini daha sistemin ilk örneği karşısında geliştirebilmişlerdir. Sömürgeci kapitalizmin öncü güçleri, halkların üzerine öyle bir hışımla saldırmışlardır ki halkları nefes alamaz kılmışlardır. Kapitalizmin kendini büyüklüğüyle yıkılmaz göstermek istediği kitlesel ve teknik donanımlı ordularına karşı, halklar dağlara sığınarak ellerindeki kıt kanaat imkânlarla direnişe geçmişlerdir. Boy gösterisi yaparak ahkâm kesen orduya karşı, küçük gruplar olarak, gizli hareket ederek, nereden saldıracağı belirsiz bir tarzla savaş yöntemi geliştirerek, orduların güç olmak istediği yerden onları vurmuşlardır. Ordunun hantal karakterine karşı hızlı ve atik hareket ederek, ulaşılmaz, yakalanmaz olmuşlar ve orduları moral olarak boşluğa düşürmüşlerdir. Arazi işgali ile yürüyen ordu anlayışına karşı zaten işgal altında olan ülkelerini klasik olarak düşmandan temizleyemeyecekleri açıktır, buna karşın ordulara işgal ettikleri topraklarda rahat vermeyerek işgallerini anlamsızlaştırmışlardır. Ordular coğrafyayı işgal etse de coğrafyanın asıl sahibi olan halk gücü olarak coğrafyayı en incelikli bir şekilde kullanarak düşmana karşı bir silah olarak kullanmışlardır. Gerillacılığın başlangıcındaki bu taktikler, temel ilkeler olarak gerilla savaşlarında hala uygulanmaktadır. Tarih sahnesine böyle çıkan gerillacılık, baskı, sömürü ve soykırım kıskacındaki toplumların kendi varlıklarını koruma ve özgürlüklerini sağlama amacıyla başvuracakları temel yöntem olarak toplumların direniş geleneğinde yerini alacaktır. Tarih boyunca toplumlar değişik yöntemlerle direniş geliştirmişler, fakat kapitalizmin yerin altını-üstünü, insanlığın ruhunu-aklını sömürme zihniyetine karşı direniş ancak gerilla tarzıyla imkân bulmuştur. Gerilla dayatılan kaba şiddet, sömürü ve soykırıma karşı salt askeri bir savunma yöntemi değildir, aynı zamanda alternatif yaşam tarzına öncülük etmek bunu kendi yaşam ve kişiliğinde somutlaştırmaktır. Gerilla güçleri halkın içinden çıkan halktan insanlardır ve varlık gerekçeleri halkın özgürlük haklarını alabilmektir. Bunu sömürüyü dayatan egemenlerden ve sömürgecilerden istemezler. Hedef sömürgecilerin halk üzerindeki baskı sistemini kırmaktır, kurulacak özgür yaşamı ise halkın ve gerillanın kendisi kuracaktır. Gerillacılık egemenlerden halk adına bazı haklar istemek değildir. Halka ait olan tüm değerleri ve kurumları egemenlerin tekelinden kurtararak, bunları asıl sahibi olan halka tekrar teslim etmektir. Gerillacılık sadece yıkım gücü değil, halklara ait olan kültürleri korumak ve yaşamı özgürlük ölçülerinde geliştirmek için toplumsal koşulları geliştirmedir. Bu anlamda gerilla yeni özgür kültürün öncüsüdür. Halkların özgürlük mücadelelerinin örgütlü gücü anlamına gelen gerillacılık, pratikleşen gerilla mücadeleleriyle sadece özgürlük için halklar üzerindeki egemenliği parçalamak için savaşan silahlı askeri güç olma anlamını aşmıştır. Gerilla halklara dayatılan sömürü eksenli yaşamı parçalamak kadar özgür yaşamı örgütlemenin de öncüsü olmaktadır. Bu anlamıyla gerilla egemen güçler açısından bir yıkım gücü olduğu gibi halklar açısından da bir yapım gücüdür. Özgür yaşamın kurucusu, öncüsü ve örnek modeli kendi yaşamında somutlaştırandır. Gerilla topluma dayatılan uygarlık alışkanlıklarını yıkmak kadar özgür toplum kültürünü yaşama taşıyandır. Gerilla, demokratik toplum kültürünün yaşamsallaşmasıdır. Tarih boyunca toplumları ayakta tutan kültür değerlerini korumak, yok olması dayatılanları savunmak ve demokratik yaşam kültürüyle bunları bütünleştirmek gerillanın yaşam anlayışıdır. Gerillacılık bu anlamda eski değerlerin korunması kadar yeni bir kültür yeşermesidir. Kürdistan Gerillası Dünya Devrim ve Gerilla Hareketlerinden İlham Almıştır Dünya gerillacılık mücadelesine verilebilecek birçok örnek vardır. Bu hareketlerin mücadele tarzları, yarattıkları direniş kültürü demokratik uygarlığın çağımızdaki ifadesidir. Biz burada tüm bunların ortak sembolü ve ortak ifadesi Che gerillacılığa değinmekle yetineceğiz. Gerilla deyince herkesin aklına gelen ilk isim, ilk kişilik Küba devriminin öncü gerilla komutanı Ernesto Che Guevera’dır. Devrimci kişiliğiyle, mücadele tarzıyla devrime yürüyüşün sembolü olmuş ve düşmanında bile saygıyı yaratmış bir kişiliktir O. Che, gerillacılığı sanat inceliğinde yaşamak demektir. Ütopyaların peşinde inançla yürümektir Che’de somutlaşan gerilla. Ütopya en uzak bir hayaldir, gerçekleşmesi hayalin uzaklığı gibi zordur. Oysa Che’nin sloganı “gerçekçi ol imkânsızı başar” olarak dile gelmiştir. Gerilla imkânsız olanın hayalini kuracak kadar cesurdur, dahası imkânsızı gerçekleştirecek kadar yaratıcı. Che gerilla komutanlığı demektir. Bitmeyen mücadele azmi ve özgürlük tutkusu, enternasyonalizm ve gerilla romantizmi demektir. Ondan bahsedince ilk akla gelen bu özellikleridir. Che gerillacılığının sağlam dayanakları kendini örgütlemiş olması, sonuç alıcı tarzla hedeflere yürümesi ve yaratılan değerleri halkla birlikte yaşama geçirmesidir. Ki bu sağlam zemin Küba devriminin gelenekleşmesi, çevresine yayılması ve hala ayakta durmasının nedenidir. Devrim ırmak akışıdır Che için. Sadece kendi ülkesinin devrimiyle yetinmez ve tüm Latin Amerika’nın devrimci mücadelesine öncülük misyonunu üstlenir. Yaşamı sisteme karşı direnişin sembolü olduğu gibi karşılaştığı komplo karşısındaki direnişi ile bile düşmanının yüreğine korku salmış bir kişiliktir O. Bugün O sadece Küba’nın ya da Latin Amerika’nın devrim sembolü değil tüm dünyadaki gerilla kültürünün sembolüdür. Her gerillada bir parça Che yaşar. Che her gerillayla tekrar dirilir ve dağlarda mücadele yürüyüşüne devam eder. Che beyinlerde ve yüreklerde yaşadıkça gerillacılık yaşayacak, tekrar canlanacak ve halkları özgürlük direnişine taşıyacaktır. Bu nedenle egemen güçler günümüz gerillasından intikam almak isterken bile Che’ye de bir darbe vurmak istemektedir. İşte bunun en somut örneği özgürlük hareketimizin öncüsü Rêber Apo’ya karşı gerçekleştirilen 9 Ekim komplosu aynı zamanda Che Guevera’ya da yapılan komplonun yıl dönümüdür. Egemen güçler bu yöntemle halklara özgürlük direnişlerinin hep yenilgiyle sonuçlanacağı ve direnenlerin tarihinin tekrardan kurtulamayacağını kanıksatmak istemektedirler. Gerilla geleneğine karşı kendi komplo geleneklerini tarihin etkin karakteri olarak oturtmak istemektedirler. Oysa insanlık tarihi şunu ispatlamıştır ki direnenler ölmez, komplocular ise tarihe lanetli olarak yazılırlar. Halklar tarih boyunca her zaman birbirlerinden güç almışlardır, diğer halkların özgürlük mücadelesinden güç, moral ve ilham almışlardır. Kürdistan gerillası da dünya gerillacılık geleneğinin bir parçası olarak dünya devrimci hareketlerinden ilham almıştır. Dünya devrim hareketlerinin tecrübelerinden ders çıkarmış, kahramanlıklardan ilham aldığı gibi zayıf ve yetersiz yanları çözümleyerek daha güçlü örgütlülüğe ulaşmayı hedeflemiştir. Kürdistan’da gerillacılığın geliştiği süreç dünyada ezilen halkların ulusal kurtuluş mücadelelerini yükselttikleri bir süreçtir. Kürdistan gerillasının da ilk hareket noktası Kürdistan coğrafyasına dayatılan parçalanmışlığı aşmak, Kürt halkına dayatılan sömürü ve soykırımı durdurmak ve özgür eşit bir toplum modelini yaşamsallaştırmaktır. Kürdistan gerillası dünya devrim hareketlerinin direniş kültüründen güç ve esin aldığı kadar, egemenlerin birbirine düşmanlığı dayattığı, fakat aslında yıllardır birlikte yaşanılan ve kültürel olarak kaynaşmanın yaşandığı, Türkiye halkının devrimci direniş hareketlerinden de esin almıştır. Halklar yıllardır kardeşçe yaşamaktadır, oysa egemen güçler halkların ortak düşmanıdırlar. Devrim için halklar ortak mücadele ettiği oranda başarıya yürünecektir. Kürdistan’daki sömürgecilik düzeyi Kürdistan’ın özgürlüğünden işe başlamayı zorunlu kıldığı kadar gerçekleşecek devrim tüm Türkiye’yi etkileyecektir. Bu anlamda Kürdistan devrimi Türkiye devrimini de beraberinde getirecektir. Rêber Apo Türkiye devrim önderlerinden etkilenme düzeyini özgürlük hareketinin kuruluş koşullarını değerlendirirken en önemli bir etken olarak dile getirmektedir. Rêber Apo Türkiye devrim önderlerinin katledilmesine karşı ilk eylemselliğe geçenlerden olduğu gibi Kürdistan devriminin yürüyüşünde onların intikamını almayı tarihi bir sorumluluk olarak esas almıştır. Kürdistan Gerillası Kürdistan Direniş Kültürünün Dirilişidir Dünyadaki ve Türkiye’deki bu atmosferin etkileri Kürdistan özgürlük hareketinin doğuş koşullarına zemin sunduğu gibi, Kürdistan coğrafyasının ve Kürt halkının öz geleneği de direniş üzerine kurulmuştur, bu da özgürlük mücadelesinin en önemli dayanaklarından birini ifade etmektedir. Sürekli istilalar ve talanlarla karşı karşıya olan Kürdistan halkının var olma şartıdır direniş. Ya direnecektir ya da teslim olacak ve sistemin işbirlikçisi olacaktır. Yoksa yaşam şansı yoktur. Kürt halkı direniş geleneğiyle bugüne kadar varlığını korumayı başarmıştır. Baskı ve zulme karşı dağlara sığınmak ve dağlardan direnişi yükseltmek eski bir Kürdistan geleneğidir. Kürt halkı varlığını adeta dağlarda sürdürdükleri direnişle korumuştur. Kapitalist sistemin gelişmesiyle ise sistem Kürdistan üzerindeki oyunlara ağırlık vermiştir. Paylaşılan Ortadoğu coğrafyasında Kürdistan coğrafyası stratejik bir yeri ifade etmektedir. Bunun sonucu olarak Kürdistan dört parçaya bölünecek, bu da yetmeyecek Kürt halkına soykırım ve asimilasyonun en ağır politikaları dayatılacaktır. Öyle ki tarih boyunca direnen, isyan eden Kürt halkının bir daha ayağa kalkamayacağına inanılacaktır. Kürdistan bir mezar olmuş ve üzeri betonlanmıştır. Artık buradan bir direniş, kendi özünde ısrar etme ihtimali kalmadığı düşünülmektedir. Egemen güçlerin Kürdistan’ı bu şekilde tamamen denetime aldıklarına inandıkları bir süreçte, Kürdistan özgürlük hareketi PKK gerilla mücadelesini yükseltecektir. PKK şahsında Kürdistan gerillası, Kürt halkının tüm baskı, soykırım ve asimilasyona rağmen yok olmayan özgürlük ruhudur. Bugün özgürlük hareketi Kürdistan’ın dört parçasında ve Kürt halkının bulunduğu her alanda kitlesel ve kurumsal olarak örgütlenmiştir. Fakat doğuş koşullarında özgürlüğü geliştirmenin tek yolu gerillayı geliştirmek olmaktaydı. Bu nedenle ilk hedef gerillanın geliştirilmesi olmuştur. Yok oluş dayatılan bir halk ancak meşru savunma yoluyla önce varlığını kabul ettirmek durumundadır. Kürt olduğunu söylemenin, bir kelime Kürtçe konuşmanın bile zulüm gerekçesi olduğu bir süreçte, örgütlü bir güç olarak varlığını ortaya koymadan sözün ve direnişin bir anlamı olmayacaktır. Bu durum ulus devletin tuzağına düşmek ve kolayca av olmak demektir. Böylesi bir baskı ortamında, halkın tekrar dirileceğine inancın kırıldığı bir zamanda patlatılan ilk mermi Kürdistan üzerindeki bu kara büyüyü kırmıştır. İlk mermiyi patlatma gücü ve dirayeti ise elbette büyük bir inanç ve bilinçten beslenmektedir. İlk mermiyi patlatmak bir halkın savunulması sorumluluğunu ölümüne üstlenmektir. Mesele kendi ölümünü göze almakta değildir. Ya halk zafere ve özgürlüğe taşınacak ya da halkın katliamına kapı açılacaktır. İşte o günlerden bu güne gerilla kayalarda biten çiçekler gibi, kurumuş, çoraklaşmış, yaşam umudu karartılmış Kürdistan toprağında yaşamın tekrar yeşermesi, Kürdistan halkının yüreğinde umudun gülümsemesi olmuştur. Gerilla, halk için kuruyan yaşam damarının tekrar canlanması olduğu gibi kendisi de dağlarda kök salarak yaşamayı bilmiştir. Dağlara yabancı insanların görüntüsünden bile korktuğu, resimlerine bakınca bile üşüdüğü dağlarda yaşam koşullarını oluşturmak başlı başına bir direniştir. Gerillacılık öncelikle doğayla kurulan bir paylaşımdır. Yabancısının bakınca korktuğu dağlar, gerillanın en büyük güven kaynağıdır. Öyle ki gerilla için dağlardan ayrılmak ölüm gibidir. Öksüzlük ve kimsesizliktir. Yalnızlaşmadır. Korunaksızlıktır. Gerilla en büyük gücünü dağlardan alır. Gerilla sırtını dağlara yasladığında yenemeyeceği düşman, aşamayacağı engel yoktur. Gerilla tüm dünyaya baş kaldırırken dağlardan aldığı güçle kendine güvenlidir. Dağlar ise, gerillanın, adeta üzerinde bin yıllardır süren istila ve saldırılara karşı bir direniş olduğunu bilircesine, gerillayı korur. Kürdistan Gerillası Önderlik Çizgisinde Bir Yürüyüştür Kürdistan’da gerillacılığın başlaması Rêber Apo’nun ideolojik öncülüğünde gelişen özgürlük hareketinin dağlarda pratikleşmesidir. Hareketin doğuş koşullarında Kürdistan’ın içinde bulunduğu durum Önderliksel bir çıkışı gerekli kılmıştır. Hareketin doğuş aşaması olarak Kürdistan devriminin gerekliliği, buna giden yol ve yöntem arayışı temelinde ideolojik aşama olarak tanımladığımız süreç yaşanmıştır. Rêber Apo’nun ilk ideolojik tespit olarak ortaya koyduğu “Kürdistan Sömürgedir” sözüyle yola başlanmıştır. Kürdistan sömürgedir sözü iki kelimeden oluşan bir belirleme ve belki bu gün bunu telaffuz etmek çok olağan, günlük tartışmalarda kullandığımız bir ifade. Fakat o günün koşullarında Kürdistan’ın adı yoktur ki sömürgeliğinden bahsedilsin. Bu belirlemeyi yapmak ise sömürgeciliği kırma mücadelesini geliştirmenin yol ve yöntemlerinin arayışına girmek anlamına gelmektedir. Bu nedenle Rêber Apo bu belirlemeyi yaparken kan ter içinde kaldığından bahseder. Kürdistan sömürgedir sözüyle çıkılan yol, sömürgeciliği kırmanın öncelikle ideolojik temellerini oluşturmayı gerektirmiştir. İdeolojik olarak mücadelenin zeminleri oluşturulduktan sonra mücadeleyi Kürt halkıyla buluşturma temelinde pratiğe geçilmiştir. Giderek Kürdistan özgürlük mücadelesinin halk içinde bir canlanmayı yaratmasıyla birlikte devlet tarafından, henüz gelişmeden hareketi ezme yönelimleri başlamıştır. Artık Kürdistan özgürlük hareketi için dağlarda konumlanmak ve direnişi buralardan yükseltmek tamamen bir şart olmuştur. Dağlara ilk yürüyüşten gerillanın bugün ulaştığı özgür alanları yaratma düzeyine kadar uzun bir mücadele süreci yaşanmıştır. Bu süreçte gerilla Rêber Apo’nun perspektifleri temelinde varlığını geliştirmiş ve dağlarda kendini kalıcı kılmıştır. Öyle ki Rêber Apo hiç görmediği dağlarda nasıl hareket edilmesi gerektiğini, nerelerde üstlenilmesi, nasıl manevra yapılması gerektiğini, düşman tekniğinden nasıl korunulması gerektiğini günlük perspektiflerle gerillaya aktarmış ve gerillaya pratik öncülük yapmıştır. Rêber Apo ideolojik önderlik rolü kadar gerillanın günlük yaşadığı pratikleri çözümlemek bunlar üzerinden nasıl hareket edilmesi gerektiğinin perspektifini sunmak temelinde pratik önderlik de yapmıştır. Bu anlamda, gerilla önderlik pratiği, önderlik gerçekleşmesidir. Rêber Apo, gerillanın pratik sorunlarına çözüm bulmak kadar, gerillada özgür bireyin yaşamsallaşması için çizgi ve kişilik mücadelesini gerilla için temel bir mücadele alanı olarak belirlemiştir. Çizgi mücadelesi, kişilik sorgulaması gerillanın yaşam tarzının bir parçası olarak gerçekleşmiştir. Komuta tarzının, özgür kişiliklerin ve özgür kadın kişiliğinin gelişmesi temelinde Rêber Apo gerilla şahsında ideolojik mücadeleyi aralıksız sürdürmüş ve bu temelde eğitimi gerilla yaşamının temel bir geleneği olarak geliştirmiştir. Öyle ki en yoğun pratik süreçlerde kızgın savaş süreçlerinde bile gerilla kendini eğitmek için mutlaka zaman yaratmıştır. Her gerilla çantasında taşıdığı bir kitapla Rêber Apo’nun düşüncelerini yanında bulundurmuş ve her fırsat bulduğunda Rêber Apo’nun çözümlemeleri ekseninde kendini eğitmiştir. Gerillanın temel görevi Rêber Apo’nun tanımını yaptığı demokratik toplum manifestosunu yaşamsallaştırmaktır. Gerilla demokrasi kültürünü kendi yaşamını örgütlemekten, günlük ilişkilerine, çalışma sisteminden, yoldaşlık ilişkilerine, tüm doğaya ve canlılara yaklaşımdaki inceliğe kadar yaşam tarzı olarak pratiğe yansıtmayı esas alır. Gerillanın dağlarda üstlenmesinden, geliştirdiği yaşam kültürüne kadar ulaştığı düzey Rêber Apo’nun eseri olduğu gibi, aynı zamanda gerilla kendi sistemini Rêber Apo’nun geliştirdiği çizginin uygulayıcısı ve fedai gücü olarak örgütlemiştir. Rêber Apo’nun sağlığı yaşam koşulları gerillanın varlık nedenidir. Rêber Apo’ya karşı gerçekleştirilen komplo ve İmralı tecridi süreci karşısında gerilla kendini Rêber Apo üzerindeki esareti kırmanın fedai gücü olarak örgütlemiştir. Rêber Apo üzerine gerçekleşen komplo karşısında mücadele etmek için yüzlerce Kürt genci gerilla saflarına akmıştır. Rêber Apo üzerinde tecrit ve özel savaş politikaları sürdükçe bu akış sürekli güçlenerek sürmüştür. Görkemli eylemlerle dile gelen büyük bir fedai ruh Rêber Apo’nun esaretini parçalamak için gerillanın mücadele tarzına damga vurmuştur. Rêber Apo üzerindeki tecride karşın fedailik bir kültür olarak gerilla içinde yerleşmiştir. Öyle ki en yenisinden yıllarca gerillacılık yapmış olanlarına kadar tüm gerillalar Rêber Apo etrafında kenetlenmiş fedai eylemlerin yanı sıra en zor koşullarda en imkânsız görülen eylem planlarını hayata geçirerek düşmana ağır darbeler vurmuşlardır. Agit Yoldaş Gerilla Kültürünün En Parlak Yıldızıdır Kürt gerillacılığını öncüsü Agit yoldaş gerilla kültürünün her anlamda öncüsüdür. Gerillanın ilk eylemi olan 15 Ağustos eyleminin örgütleyicisi ve pratikleştiricisi olarak gerillanın eylem çizgisinin öncüsüdür. İnisiyatif, komuta yetkinliği, yaratıcılık, koparıcılık, ataklık, arazi hâkimiyeti ve manevra yeteneğini kullanma konusunda gerillanın örnek kişiliğidir. Sadece gerillanın taktikleri konusunda değil halka yaklaşım, yoldaşlık ruhu, doğaya karşı duyarlılık konusunda da örnek kişiliktir. Öyle ki gerillayı Agit yoldaştan tanıyan halk hala onun özelliklerinden bahseder ve Onun efsanevi duruşu temelinde gerillaya inançlıdır. Tüm arkadaşları anlama, yeteneklerini tanıma ve ona göre rol biçme, konumlandırma, yeteneklerinin açığa çıkması için destek sunma, Onun temel özellikleridir. Diğer yandan geri anlayışları dayatanlara karşı keskin mücadele yürütmede tavizsiz bir duruştur. Sadece halk gözünde değil gerillanın gözünde de efsanedir O. Gerillacılığın temelini attığı Gabar, Agit yoldaşın kutsal mekânıdır. Gabar’a gitmek Agit yoldaşı görmek değerindedir, kutsal algılanır gerillada. Agit arkadaşın su içtiği çeşme, gerilla takımını konumlandırdığı nokta ve yürüdüğü patikalar hala onunla anılır. Ruhu hala Gabar’da canlıdır, yoldaşlarına öncülük etmektedir. Gerillanın düşmana vuruş keskinliği, yoldaşlık ilişkilerindeki birbirine canını feda etme derecesindeki bağlılık anlayışı Agit arkadaşın yarattığı gerillacılık geleneğinin hala yaşayan karakteridir. Agit arkadaşın attığı gerilla temeli bugün binlere ulaşmış ve Kürdistan’ın dört bir yanına dağılmıştır. Agit arkadaştan alınan miras sadece gerillacılık sanatında incelik ve yetkinlik değil, özgür kişilik duruşundaki netlik ve derinliktir. Rêber Apo özgürlük arayışçısı olan erkeğe, ulaşılması gereken kişilik olarak Agit arkadaşı ölçü koymuştur. Özgürlüğün ölçüsünü Agitleşmek olarak belirlemiştir. Agit yoldaş gerillanın askeri kültürü kadar özgür yaşam kültürünün de öncü karakteridir. HALKLAR ÖNDERİ SOSYAL BİLİMLER AKADEMİSİ |
YORUM GÖNDER