UMUT ZAP’TAKİ GERİLLADA
AKP-MHP ordusunun iradesi kırılmış, coğrafyaya çakılmıştır. Tekniksiz teprenemiyor. Geri de kaçamıyor. O zaman Sri Lanka süreci hemen başlar. Ve insanlık Erdoğan-Bahçeli faşizminden kurtulur.
Sri Lanka diktatörü ne oldu? Hani Tamil Kaplanlarını ve halkını yok etmekle övünen diktatör ve de ailesi! Onlar çoktan ülkeyi bırakıp kaçtılar. Şimdi kendilerine sığınacak yer arıyorlar. Ne diyelim? Etme bulma dünyası diyorlar!
Peki Türkiye ve Tayyip Erdoğan’a ne demeli? Bu durumu, “Rojava’ya müdahale etmek için iki devleti de ikna etmeye çalışıyorum” diyerek ABD’ye anlatabilir mi ve de kabul ettirebilir mi? Bu biraz zor görünüyor.
Siyasette ve savaşta tehlikeli tırmanış devam ediyor. ABD Başkanı Biden şimdi Ortadoğu’da. İsrail ve Filistin görüşmeleri ardından Suudi Arabistan’a geçiyor ve orada Körfez İşbirliği Toplantısına katılacağı belirtiliyor. ABD Yönetimi İran’a karşı ‘Ortadoğu NATO’su örgütleyecek diyorduk. Fakat bu işin bu kadar açık ve hızlı olacağını da doğrusu beklemiyorduk. Belli ki Biden Yönetimi bu işte ziyadesiyle kararlı ve biraz da aceleci.
Sessiz sedasız gibi ama
Önceki Başkan Trump’ın gösterişçi ve konuşkan tutumlarına alıştığımız için, neredeyse Biden fazla iş yapamıyor ve başarılı değil diye düşünüyorduk. Oysa sessizce duruşun arkasında birçok işi hem de aceleci bir tarzda yapıyormuş. Örneğin, önce ABD’yi Afganistan batağından çekti. Gerçi geri çekiliş biraz kaçar gibi oldu ve Taliban Yönetimine gövde gösterisi yapma imkânı verdi; ama olsun, ABD’yi ve NATO’yu bataktan kurtardı ya, ona bakmak lazım.
Ardından Rusya’nın Ukrayna’ya şaibeli saldırısına dayanarak NATO’yu yeniden toparladı. Tabi NATO üzerindeki ABD etkisini de güçlendirdi. İsveç ve Finlandiya’yı da katarak NATO’yu biraz daha büyüttü. Burada anti parantez belirtelim ki, İsveç ile Finlandiya’nın NATO’ya girişi kendi isteklerinden çok ABD Yönetiminin isteğiyle gerçekleşti. Sonuçta Trump zamanında ‘beyin ölümü gerçekleşen’ NATO’dan, bugün ABD öncülüğünde Rusya’ya karşı Ukrayna üzerinde adeta savaşan bir NATO’ya gelindi.
Dahası Trump’ın gösterişli diplomasisine ve basın önünde bol bol konuşmasına rağmen, Çin karşısında bir türlü gerçekleştiremediği ‘Pasifik İttifakı’nı İngiltere’yi de katarak ortaya çıkardı. Belki henüz istenen “Pasifik NATO’su” düzeyinde değildir, ama temellerinin atıldığı da söylenebilir. Şimdi bütün bunların hemen ardından Ortadoğu’ya yönelmiş olması, kuşkusuz dikkat çekicidir.
Sessiz sedasız gibi görünüyor ama, belli ki Biden yönetimi pratikte öyle değil. Hızlı ve etkili girişimler yapıyor ve bu temelde siyasi ve askeri tırmanışı artırıyor. Her alanda ABD etkinliğini yeniden örgütlemeye çalışıyor. Kürdistan’da kullanması için AKP-MHP yönetimine F-16 satmaya çalışması ise, açık ki işin tuzu-biberi oluyor.
Tahran görüşmesi üçlü zirveye döndü
ABD Yönetimi girişim yapıyor da İran yönetimi geri mi duruyor? Belli ki durmuyor ve o da yeni ve etkili girişimler yapmaya çalışıyor. Irak’a müdahale etti ve mecliste kendi yanlılarını güçlendirdi. Belki de yakında İran yanlısı bir hükümet kurulacak Bağdat’ta. Yine Bağdat’ta Suudi Arabistan ile görüşmelerini sürdürüyor. Anlamak biraz zor; ama açıkça görülüyor ki Suudi Arabistan yönetimi bir yandan ABD ve İsrail ile görüşmelerini artırırken, diğer yandan da İran ile görüşmeler yapmaktan geri durmuyor. Hatta buna Türkiye Yönetimi ile yakında yaptığı görüşmeleri de eklemek gerekiyor.
İran’ın girişimlerinin daha devamı da var. Ayın 19’unda Tayyip Erdoğan ile Putin Tahran’da oluyor ve İran Cumhurbaşkanı Reisi ile Astana görüşmelerinin devamı olan yeni bir üçlü zirve yapacakları belirtiliyor. Yani ayın 16’sında Biden Körfez Devletleriyle birlikte Suudi’de toplantı yaptıktan iki gün sonra, rakibi Putin de 19 Temmuz günü Tahran’da Türkiye ve İran Yönetimleriyle üçlü bir toplantı yapıyor. Bunlar birbirinden bağımsız ele alınabilir mi hiç? Devletçi sistem içindeki gerginlik ve tırmanış işte bu düzeye gelmiş bulunuyor.
Halbuki ilk açıklamalar böyle değildi. Hem Türkiye’den ve hem de İran’dan yapılan ilk açıklamaya göre, Tayyip Erdoğan 19 Temmuz günü Tahran’a gidecekti ve Türkiye-İran ikili görüşmesi olacaktı. Fakat daha sonra Rusya’dan yapılan bir açıklama ile Putin’in de aynı gün Tahran’da olacağı ve üçlü zirvenin yapılacağı duyuruldu. Herkesteki kanaat, bunun bir Putin müdahalesi olduğu ve diğerlerinin de bunu kabul ettiği biçiminde oluştu.
Belli ki Putin ve Rusya, bu biçimde Biden ve ABD’ye yanıt vermek istediler. ‘Alanda biz de varız ve de güçlüyüz’ demeye çalıştılar. Bu durum, “Rusya ile Ukrayna arasında taraf değiliz” diyen ve Suudi Yönetimiyle görüşmeler yapan İran Yönetimi açısından acaba nasıl yorumlanabilir? ABD’ye ‘arkamda Rusya var’ demek mi istiyor? Yoksa ‘üzerime fazla gelirsen Rusya ve Türkiye ile anlaşılırım’ demeye mi çalışıyor? Daha başka sorular da sorarak İran politikasına anlamaya çalışmak gerekiyor.
Erdoğan ABD’ye izah edemez
Fakat daha çok anlaşılmaya muhtaç olan Tayyip Erdoğan’ın tutumudur. Rusya ile İran’ı zorlanarak da olsa haydi anladık, zaten ABD karşıtıdırlar ve bu temelde anlık mücadele yürütüyorlar. Peki Türkiye ve Tayyip Erdoğan’a ne demeli? Bu durumu, “Rojava’ya müdahale etmek için iki devleti de ikna etmeye çalışıyorum” diyerek ABD’ye anlatabilir mi ve de kabul ettirebilir mi? Bu biraz zor görünüyor. Çünkü durum eskisi gibi değil. Ukrayna’da savaş var ve bu savaş esas olarak Rusya ile NATO (yani ABD) arasında sürüyor. Ukrayna savaşı yokken Tayyip Erdoğan Yönetimi durumu bu biçimde ABD’ye izah edebiliyordu. Ama artık edemez.
O halde ne oluyor? Daha ayak izi kurumadan, NATO toplantısı ardından Tayyip Erdoğan niye İran’a gidiyor ve Rusya ile üçlü toplantıya giriyor? Bu durumu, ’onların içinde NATO ajanlığı yapmak için’ diye herhalde izah edemeyiz. O halde gerçek durum ne? Tayyip Erdoğan Yönetiminin NATO ve ABD ile ilişkileri gerçekte nasıl? Bu sorunun cevabını doğru ve yeterli bir biçimde öğrenmemiz gerekiyor.
Sri Lanka diktatörü ne oldu?
Denebilir ki, sadece devletler arasında mı ilişki ve mücadele yaşanıyor? Elbette değil, onlar dışında da mücadele var ve hem de mücadelenin esası var. Yine denebilir ki, işler hep böyle gergin ve kötü mü, bu dünyada hiç güzel şeyler olmuyor mu? Oluyor elbette, neden olmasın? Örneğin son günlerde Sri Lanka’da yaşananlar var ki, sadece bu durum bile tüm kötülüklere bedeldir. Günlerdir Sri Lanka’da halk ayakta, caddeleri ve meydanları dolduruyorlar ki, ‘hiç böylesini de görmemiştik’ desek yalan olmaz. Gerçekten insan büyük heyecan duyuyor. TV gibi teknik araçların var olmasına biraz haklılık veriyor.
Peki Sri Lanka diktatörü ne oldu? Hani Tamil Kaplanlarını ve halkını yok etmekle övünen diktatör ve de ailesi! Onlar çoktan ülkeyi bırakıp kaçtılar. Şimdi kendilerine sığınacak yer arıyorlar. Ne diyelim? Etme bulma dünyası diyorlar! Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste diyorlar. Biz de darısı benzerlerinin başına diyelim! Sri Lanka modelini esas alarak Kürt gerillasına ve halkına karşı soykırımcı saldırı yürütenlerin sonunun da aynı olacağını belirtelim. Hem de pek yakında!
AKP-MHP çeteleri hedef tahtası oldu
Buradan ikinci iyi şeye geliyoruz. HPG-BİM, Zap, Avaşin ve Metina’da üç aydır süren Sri Lanka modeli savaşın bilançosunu açıkladı. Tabi ayrıntılar çok fazla. Biz sadece birkaç kalemi belirtelim. Bu üç ayda ve sadece söz konusu üç alanda 1129 eylem yapmış gerilla. Bu eylemlerde, netleştirebildiği 1528 AKP-MHP çetesi ölmüş. Tabi hem buna yakın düzeyde netleştiremediği var ve hem de ayrıca yaralılar var. Ağır silah olarak 3 helikopter ve 1 tank imha edilmiş. Gerillanın da 72 şehidi var.
Bu yoğunlukta bir savaş için 72 şehit savaş bedelidir, hatta çok da azdır. Bunun bir buçuk katı da olabilirdi. Bu açıdan gerilla başarılıdır. AKP-MHP çeteleri Zap, Avaşin ve Metina’ya işgal saldırısına girmeseydi, gerilla bunun onda biri kadar bile eylem yapamazdı. Onda biri kadar düşman askeri vuramazdı. Demek ki işgale girişen AKP-MHP çeteleri gerilla için hedef tahtası olmuş. Bu da elbette çok önemlidir ve başarıyı ifade eder.
Teprenemiyor geri de kaçamıyor!
AKP-MHP güçleri içinde DAİŞ ve El Nusra gibi çete grupların varlığı kesin. Hulusi Akar, tanınıp deşifre edilmesinler diye kendi cenazelerini bombalatıyor ve parçalatıyor. Gerilla, elinde tuttuğu asker cenazelerini vermek istiyor, ama gelip almıyor. Aynı zamanda yasak olan ve suç oluşturan kimyasal silah, termobarik, fosfor ve taktik nükleer bombalar kullanıyor. Üç ayda bunları kaç defa mı kullanmış? Tam 1198 defa kullanmış. Savaş tünellerine işte bu yasak silahlarla saldırıyor.
Sonuç, yukarda belirttiğimiz rakamlardır. AKP-MHP ordusunun iradesi kırılmış, coğrafyaya çakılmıştır. Tekniksiz teprenemiyor. Geri de kaçamıyor. O zaman Sri Lanka süreci hemen başlar. Ve insanlık Erdoğan-Bahçeli faşizminden kurtulur. Kaçmasa da gerilla eylemiyle bu sonucu mutlaka yaratır. Faşizmden kurtuluşun umudu gerilladır.
SELAHATTİN ERDEM
YORUM GÖNDER