CEZAEVLERİNDEKİ SALDIRI SOYKIRIM SALDIRISIDIR
Son dönemde yaşananlar bir bütün olarak ele alındığında sadece politikleşmiş, inkar edilmiş hakları için mücadele eden Kürtlerin değil bizzat Kürtlüğün kendisinin hedef alındığı görülmektedir.
Faşist iktidar bloğu, ülkeyi yönetemez hale geldikçe, günlerinin sayılı olduğunu gördükçe, ömrünü uzatmanın çaresini baskının ve zulmün dozunu artırmakta görmektedir.
Öyle ki, Türkiye’de faşizm her gün kendini aşmaktadır.” Daha fazlasını artık yapamazlar” dendiği her seferinde zulümde, baskı, adaletsizlikte sınırları olmadığını ispat etmektedirler.
Artık her türlü sınır, eşik aşılmıştır. Yapmayacakları, yapamayacakları hiçbir şey kalmamıştır. Yeter ki bir gün daha iktidarda kalsınlar.
Bu zulüm ortamında Kürtler tabii ki çok “ayrıcalıklı” bir yere sahiptir. Baskı, zulüm, işkence adaletsizlik Kürtler için artık o kadar “sıradan” bir hal almıştır ki, artık saklanacak, gizlenecek, üstü örtülecek bir yanı da kalmamıştır.
İktidar, karşısındaki en diri ve örgütlü güç olarak Kürtleri adeta bir beka sorunu olarak görmektedir. Varoluş krizinin çaresini, Kürtlerin örgütlülüğünü, direncini kırmakta görmektedir. HDP’ye, Kürt kadın mücadelesine, cezaevindeki mahpuslara gittikçe artan bir şiddete yönelmesinin altında yatan temel dürtü budur.
Ama sadece bu kadar da değil. Son dönemde yaşananlar bir bütün olarak ele alındığında sadece politikleşmiş, inkar edilmiş hakları için mücadele eden Kürtlerin değil bizzat Kürtlüğün kendisinin hedef alındığı görülmektedir.
İktidarın açtığı bu savaşın en önemli cephelerinin başında cezaevleri gelmektedir. Bugün cezaevlerinde siyasi Kürt mahpuslar ama sadece onlar da değil adli Kürt mahpuslar da çok kapsamlı bir imha saldırısı ile yüz yüzedir.
İktidar, cezaevlerinde Kürtlerin iradesini kırarak hem Kürtlerin örgütlü direnişini hem de genel anlamda Kürtlüğü tasfiye etmenin hesaplarını yapmaktadır; tıpkı 12 Eylül faşizminin Diyarbakır başta olmak üzerinde cezaevleri üzerinden Kürtlere ve Kürtlüğe açtığı savaşta olduğu gibi.
İktidar bunun için sadece fiziki işkence de yapmıyor. Yeni cezaevleri inşa ediyor; S Tipi gibi yeni tipte cezaevleri ile mahpuslara nasıl daha fazla zulme ederimin, onları nasıl yaşamadan koparırımın hesaplarını yapıyor; su, yemek, ısınma, giysi gibi en temel şeyleri bir silah gibi kullanarak mahpusların iradelerini teslim alamaya çalışıyor; mahpusları memleketlerinden yüzlerce kilometre ötede cezaevlerine koyarak, mahpusları ailelerinden, yakınlarından koparmak istiyor.
Ve en acısı da bunların hiçbiri gizli kapaklı yapılmıyor. Her şey tüm toplumun gözleri önünde meydana geliyor.
Bu bağlamda, geçtiğimiz günlerde Silivri Cezaevi’nde 2 mahpusun katledilmesi, diğer mahpusların işkence ve baskı ile intihar etmeye zorlanmaları örneği teki bir örnek değildir; tersine ilk anıdan son anına Silivri’de yaşananlar iktidarın Kürt mahpuslara bakışının bir özetidir.
Gardiyanların bir mahpusa hiçbir neden yokken tokat atmasıyla başlayan, buna itiraz eden diğer mahpusların ağır işkenceden geçirilmesiyle devam edem ve nihayetinde de gardiyanların mahpusları adeta intihara sürüklemesi sonucu 2 mahpusun katledilmesiyle, 6 mahpusun ise yaralanmasıyla neticelenen bu olaylar zinciri, düşman hukuku ile bile açıklanamayacak bir durumdur. Bugün iktidar Kürtlere karşı bu düşman hukukunu da aşan bir nefret ve saldırganlıkla karşı hareket etmektedir. Daha açıkçası bugün iktidar özellikle Kürt mahpusları bırakalım haklara sahip öznelere olarak görmeyi, adeta insan olarak bile görmemektedir.
Bu çok bilinçli ve çok da tehlikeli bir politikadır. Karşındakini insan olarak kabul etmemenin bir sonraki adımı, dünya tarihinde de sıklıkla görülebileceği gibi, katliamdır, soykırımdır. Tam da iktidardaki günlerinin sonuna yaklaştıkları bu süreçte, tıpkı İttihatçıların giderayak savaşı da fırsat bilerek Ermeni soykırımını gerçekleştirmesi gibi bir soykırım mı tezgahlanıyor sorusu akıllara geliyor.
Ama henüz çok geç değil, yaşanan onca acıya rağmen, gelecekte yaşanacak acıların önüne geçmek hala mümkün. Bunun için Kürtlere de diğer başta hak savunucuları olmak üzere diğer kesimlere de büyük görevler düşmektedir. Kürtler ile tüm ezilen kesimlerin mücadelelerini ortaklaşması ile Kürtlüğe yönelik bu imha saldırısının püskürtülmesi sadece Kürtler için değil tüm halklar için özgürlüğe, barışa ve demokrasiye giden yolun kapısını aralayacaktır.
Unutulmamalıdır ki, tıpkı Diyarbakır Cezaevi özelinde Kürtlere karşı girişilen saldırının püskürtülmesi nasıl büyük bir direniş ve mücadele dalgası doğurduysa, bugün de bu saldırıların püskürtülmesi bizleri daha aydınlık yarınlara bir adım daha yaklaştıracaktır.
CİHAN DENİZ
YORUM GÖNDER