ARTIK SAVAŞIN KARAKTERİ DEĞİŞTİ!
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, artık savaşın karakterinin değiştiğini belirterek, “Mutlak başarı devrimci halk savaşındadır. Gerilla direnişi devrimci halk savaşının bir parçasıdır" dedi. 9 EKİM KOMPLOSU 9 Ekim 1998 uluslararası komplosunun yıl dönümüyle birlikte 6 yıla yakındır süren mutlak tecride dikkat çeken Hozat, tecridin kırılması için verilen mücadeleye ilişkin de konuştu: “Başta Önder Apo'yu selamlıyorum. Uluslararası komplo 24. Yılına girdi ve Önderlik üzerinde ki tecrit hala sürüyor. Nedenleri çokça değerlendirildi, Türk devleti 2014 yılında çöktürme eylem planı hazırladı. 31 Ekim 2014 MGK toplantısında çöktürme planıyla özgürlük hareketini tasfiye etme kararı aldılar. Bu hareketi tasfiye ederek Kürt soykırımını tamamlama planıydı. Bu planın ilk adımını İmralı’da attılar, Önder Apo üzerinde mutlak tecrit uyguladılar. Aile ve avukat görüşmelerini tamamen kestiler. HDP ile diyaloga son verdiler. 6 yıldır Önderlikten haber yok, Önderliği çok ağır bir tecrit- işkence sistemi içinde tutuyorlar. Yıllardır Önderlik üzerinde büyük baskı uyguluyorlar. Önderliği kendi çizgilerine çekerek teslim almak istiyorlar. Hareket ve halkla ilişkisini koparıp etkisizleştirmek istiyorlar. Bunda başarılı olamadılar. Olamayacaklar. Önderlik duruşunu koruyor. Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda mücadelesini büyük bir kararlılıkla sürdürüyor. Hareket önderlik çizgisinde mücadelesini büyütüyor. Halkımız Önder Apo’nun önderliğinde direnişini kesintisiz sürdürüyor. 24. yıldır İmralı üzerinde büyük bir baskı, özel-psikolojik savaş ve her türlü kirli politika yürüttüler fakat hiçbir sonuç alamadılar. Tersi bir durum ortaya çıktı ve faşist iktidarın kendisi çöküş sürecine girdi. Önderliğin pozisyonunda şimdiye kadar hiçbir değişim yoktur fakat Önderliğe uygulanan zulüm, işkence hala devam ediyor. Hatta Önderlik üzerinde baskıyı çok daha fazla arttırdıklarını biliyoruz. Çeşitli dayatmalar içerisindeler ve Önderlik şiddetle bu dayatmaları reddediyor. İmralı sistemini kuran Uluslararası güçlerde kendi kirli çıkarları için İmralı'da uygulanan ahlak dışı, siyaset dışı, hukuk dışı uygulamalara göz yumuyor. Buna karşı özgürlük hareketi, halkımız ve dostlarımız 23 yıldır kesintisiz biçimde İmralı işkence sistemine karşı büyük bir mücadele içerisinde. Özellikle son 6 yıldır çok boyutlu büyük bir direniş var. Türk devletinin Önderlik şahsında Kürt halkı üzerinde yürüttüğü soykırım politikalarının direnişle boşa çıkarıldığını, planın çöktüğünü söyleyebiliriz. Önderlik etrafında halkımızda, hareketimizde, zindanlardaki yoldaşlarımız da büyük bir direniş gösterdi ve bu planı boşa çıkardı. Bugün önderliğin fiziki özgürlüğü bütün dünyanın gündeminde, tüm dünyaya yayıldı ve bu mücadele artık evrensel bir mücadele haline geldi. Sadece Kürt halkı değil bölgenin diğer halkları da dünya halkları da Önderliğin fiziki özgürlüğü için mücadele yürütüyor. Kürtlerle omuz omuza mücadele yürütüyorlar. Dünya’da ilerici, demokrat ve özgürlükçü birçok aydın, sanatçı, siyasetçi, akademisyen Önderliğin fiziki özgürlüğünü gündemine alıyor, talep ediyor, tartışıyor, tartıştırıyor. Bu mücadelenin ulaştığı düzey açısından çok önemli bir eşiktir. Önderliğin fiziki özgürlüğü hedefiyle mücadele yayıldı, evrenselleşti, dost çoğalttı. Bugün önderliğin özgürlüğü sadece Kürtlerin istemi değil, evrensel bir talep haline gelmiştir. Bundan daha değerli bir gelişme olabilir mi? Önderliğin fiziki özgürlüğünü sağlama mücadelesinin başarı odaklı güçlenerek sürmesi gerekiyor. 12 Eylül 2020’de başlattığımız ‘Özgürlük Zamanı’ hamlesi başarıyla devam ediyor ve başarıyla da sonuçlanacaktır. Faşizm yıkılacak, tecrit kırılacak, işgallere son verilecek ve özgürlük sağlanacaktır. Bu hamle çok güçlü bir biçimde sürüyor. Zaman gerçekten özgürlük zamanıdır. Halkımız, halklarımız, kadınlar, gençler bu mücadele içerisinde çok güçlü bir biçimde yer aldı, almaya da devam ediyor. 2022 yılında tecridi kıracağız ve Önder Apo’yu fiziki özgürleştireceğiz. Esas amaç ve hedefimiz budur, bu noktada mücadele daha da güçlü sürecektir." ZINDAN DİRENİŞİ Hozat, zindanlarda “Dem dema azadiyê ye” hamlesi kapsamında devam eden direniş ve artan baskılar konusunda şunları ifade etti: “Zindandaki arkadaşlar hamleye çok güçlü katıldılar ve büyük bir direniş gösterdiler. 2020’de hamleye öncülük eden yerlerden biri de zindan oldu. Çok güçlü bir irade ve duruş gösterildi. Bu noktada tüm zindandaki arkadaşları selamlıyor, direnişlerini kutluyorum. Şimdi de farklı yöntemlerle direnişleri sürüyor. Türk devleti soykırım konseptini zindanlarda da yıllardır sürdürüyor, zindandaki arkadaşların iradelerini kırıp teslim almak istiyor. Bir teslim alma, irade kırma politikası yürütülüyor. Düşmanın bu saldırılarına karşı büyük bir karşı koyuş vardır. Düşman zindanlarda çok yönlü bir baskı, işkence ve psikolojik-özel savaş uyguluyor. Yoldaşlarımız güçlü bir duruş geliştiriyor, direniyorlar. Şimdiye kadar çok sağlam bir duruş geliştirdiler ve taviz vermediler. Zindan direnişi halkımıza ve hareketimize de güç kattı, moral verdi. Çok değerli ve onurlu bir direniştir. Bundan sonra da zindanların pozisyonu, zindanlarda kalan arkadaşların duruşları çok önemli olacaktır. Faşist Türk devleti zindanlarda da çöktürme planı uyguluyor. Zindanlara yönelik saldırılar soykırım saldırılarının bir parçasıdır. Zindandaki arkadaşların, zindanlarda uygulanan zulüm ve baskıların genel konseptten kopuk olmadığını bunun bir parçası olduğunu bilmek gerekiyor. Türk devleti bugün Kürt halkı üzerinde bir soykırım planı yürütüyor, özgürlük hareketi üzerinde bir imha planı yürütüyor bunun bir ayağı da zindanlardır. Yani zindandaki arkadaşlara yapılan saldırılar bu planın bir parçasıdır. Bunun için de zindanın duruşu çok önemlidir, başta da belirttim onurlu bir duruş gösteriyorlar bu onurlu duruşun devam edeceğine inanıyorum. Türk devleti ne yaparsa yapsın zindandaki arkadaşların iradesini kıramaz, bu mümkün değildir. Bunu sayısızca defa ispatladılar. Türk devletinin, Kürt halkına karşı uyguladığı soykırım konseptini zindandaki arkadaşlarımız derinden görüp anlıyor ve buna göre yıllardır mücadele ve direniş içerisindeler. Kendi direnişleriyle bu kirli planı boşa çıkardılar. Türk devletinin bu kadar saldırgan olmasının bir nedeni de budur. Bugüne kadar zindanlarda yürüttüğü zulüm ve işkencenin sonuç almadığını görüyor, çılgına dönüyor, daha da saldırganlaşıyor. Faşist iktidarın savaşı tırmandırma dışında bir yolu kalmamıştır. Bunun için zindanda, dağda, ovada her yerde Kürtlerle, demokrasi güçleriyle savaş yürütüyor, savaşı tırmandırıyor. Savaşla ayakta kalacağını düşünüyor. Savaşı-şiddeti politika belleyen bu iktidarın sonu gelmiştir. Savaş, inkar ve imha politikası bu iktidarında sonunu getirdi. İçerde ve dışarda inandırıcılığını kaybeden, eriyen bir iktidar var. Türkiye büyük bir kaos yaşıyor. Sistem krizinin yanı sıra siyasi, ekonomik, toplumsal kriz-kaos hat safhada. AKP 98 yıllık devleti yıktı, kendi devletini kurmaya çalışıyor fakat bunda da başarılı olamıyor, kaos derinleşiyor. Toplumda bu faşist iktidara karşı büyük bir tepki ve öfke var. Muhalefette giderek faşist iktidara karşı politik hedeflerini ortaklaştırıyor. Demokratik siyasete karşı yürütülen siyasi soykırım saldırıları da sonuç vermedi. HDP demokrasi mücadelesini güçlü bir biçimde sürdürdü, sürdürüyor. Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin mücadelesi de yapılan saldırıları birçok yönden boşa çıkardı. Mevcut durumda faşist iktidarın dayanakları oldukça zayıflamış, destek kalmamış durumda. İç ve dış siyasette kredisi kalmadı, sermayesi tükendi. Komşu olan olmayan her ülkeyle ciddi sorunlar yaşıyor. Amerika ile çelişkileri var, Avrupa ile çelişkileri var, Rusya ile bir denge oluşturup süreci yürütmek istedi bugüne kadar bu şekilde geldi ama bugünden sonra zordur aynı biçimde sürdüremez. İktidar çıkmazdadır. Şimdiye kadar soykırım saldırılarını iç ve dış destek alarak yürüttü fakat bundan sonra aynı düzeyde destek görmesi de zordur. AKP-MHP faşizmi her geçen gün çöküyor. Kürt halkına ve özgürlük hareketine karşı yaptığı çöktürme planı bugün onu vuruyor ve kendisi bir çöküşü yaşıyor. Şiddet ve savaş dışında ellerinde başka bir yol kalmadığı için savaşta ısrar ederek iktidardaki ömrünü biraz daha uzatmak istiyor. Her yerde savaşmak istemesi bundandır. Zindanda ki arkadaşlarla savaşıyor, Önderlikle savaşıyor, Kürt halkıyla, gerillayla savaşıyor, komşularıyla, dünyayla savaşıyor. Yani akılla hareket eden, akılla politika üreten ve mücadele eden bir durum yok artık. Aklını kaybetmiş. Artık tek hesapları Kürtlerle daha fazla savaşarak, daha fazla zulmederek iktidarının ömrünü uzatmaktır. Bu yüzden son 6 yıldır yürütülen savaş ve mücadele en üst aşamaya ulaştı. Bu direniş ve mücadele, AKP-MHP faşist iktidarını çöküş noktasına getirdi. Bu büyük bir başarıdır. Zindanlarda ki direnişçi, mücadeleci duruşun devam etmesi de bu noktada çok önemlidir. Şimdiye kadar çok güçlü bir irade gösterildi bundan sonra da devam etmelidir. Zindanda ki arkadaşlar çok güçlü bir miras üzerinden mücadele yürütüyorlar, 14 Temmuz direnişinin mirası var. 12 Eylül faşizmine karşı mücadele edip kazananların direniş mirasıdır. Direniş zindanlarda bir gelenek ve kültürdür. Kemal Pir, Hayri Durmuş, Mazlum Doğan ve Sakine Cansızların direniş çizgisi bugünde zindanların direniş çizgisidir. Bugün de yoldaşlarımız bu çizgi üzerinde direnişlerini geliştiriyorlar. Bu çizginin temsilini yapıyorlar. Onurluca bir duruş sergiliyorlar. Direniş çizgisi başarı çizgisidir. Geçmişte de sonuç aldı, şimdi de gelecekte de sonuç alacak olan bu çizgidir. Bu yüzden zindanlarda işkence ve baskılara karşı tek bir arkadaşımızın en küçük bir zayıflık göstereceğine inanmıyoruz. Açıkça arkadaşların duruşlarında da bize gelen mektuplarında da o ruhu ve duruşu görüyoruz. Büyük bir ruh ve iddia var. Bu duruş hamle ruhudur, özgürlük zamanı hamlesine de öncülük etmeye devam ediyor. Özellikle kadın arkadaşlar içinde birkaç şey söylemek istiyorum. Yıllardır çok sayıda kadın arkadaş zindanlardadır, büyük bir zulüm kadın arkadaşlar üzerinde de vardır ve zindan koşulları zorludur bu açıdan arkadaşların ne zorluklar yaşadığını, nasıl bir irade gösterdiğini iyi biliyoruz ve bunun karşısında saygı duyuyoruz. Zindan koşulları en fazla kadınlar için zorludur. Güçlü bir irade, bilinç, büyük bir inanç ve duruş istiyor. Kadın yoldaşlarımız on yıllardır bu iradeyi gösteriyor. Heval Sara’nın çizgisinde onurlu bir duruş içerisindeler. Duruşları Kadın özgürlük hareketine güç veriyor. Güç verdiğini ve örnek aldığımızı söyleyebilirim. Düşman kadın yoldaşlarımıza en ağır baskıları ve işkenceleri geliştiriyor. Ancak arkadaşlar güçlü direniyor. Birde düşman Aileleri üzerinden arkadaşlarımızı etkilemeye, iradelerini zayıflatmaya çalışıyor. Bu yönlü bir özel savaş politikası da yürütüyor. Zayıflık yaşayan bazıları varsa bu zayıflıkları derinleştirmek ve teslim almak istiyor. Tabi arkadaşlarımız düşman politikalarının farkındadır. Tersinden ailelerini örgütleme ve mücadele içerisine çekme çabası içerisinde olduklarına inanıyoruz. Biz arkadaşların yürütülen özel savaşın farkında olduğunu, bu savaşın ne anlama geldiğini, tüm bunların soykırım saldırılarının bir parçası olduğunu bildiklerini biliyoruz. Zaten Türk devletinin kendisi bir özel savaş devletidir. Bu faşist iktidar ise baştan sona bir özel savaş rejimidir. Bu noktada arkadaşlarımıza inanıyoruz, bu tarz oyunlara gelmeyeceklerini bundan etkilenmeyeceklerini biliyoruz. Bu özel savaş politikalarını boşa çıkarmak için arkadaşlarımızda mutlaka farklı yöntemler uygulayacaktır, mücadelelerini daha da yükseltecektir. Yine bu noktada özellikle kadın arkadaşların duruşu çok önemlidir. Bugüne kadar da kadın arkadaşlar zindan direnişine öncülük yaptılar, özel savaş politikalarına karşı güçlü bir mücadele verdiler. Bundan sonra da bu duruş devam edecektir." İŞGAL SALDIRILARI, KDP’NİN SUÇ ORTAKLIĞI Hozat, Türk devletinin işgal ve savaş politikalarındaki ısrarı ve gerillanın buna karşı direnişini şöyle değerlendirdi: “6 aydır medya savunma alanlarında işgalci orduya karşı büyük bir direniş var. Bu görkemli direnişi selamlıyorum. Direniş şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum. Türk devleti hareketi tasfiye etmeye çalışıyor. İkinci bir adım olarak da Başurê Kurdistan’ı tamamen işgal etmeyi amaçlıyor. Bu açıdan her yerde tasfiye saldırıları yürütüyor. Önderliğe, Zindanlara, halka ve gerillaya saldırı bu planın gereğidir. Altı yıldır Medya savunma alanları ağır bir saldırı altındadır. Son altı aydır da kapsamlı bir işgal saldırısı başlatmış ve buna karşı gerilla büyük bir direniş içerisindedir. Gerilla Bakûrda, Başûrda bulunduğu her yerde direniyor. Düşmanın amacı gerillayı, hareketi tasfiye ederek soykırım politikasını sonuca götürmek istiyor. KOORDİNATLARIN YÜZDE 90’INI KDP VERİYOR Türk devletinin Kürtlere karşı yürüttüğü soykırım saldırıları içinde KDP de yer alıyor. KDP bu konuda çok kirli bir rol oynuyor. Türk devletinin planlarına ortak oluyor, bir parçasıdır. Soykırımcı-işgalci Türk ordusuna her yönden yardım ediyor. Güney Kürdistan’da yapılan hava saldırılarının yüzde doksanı KDP’nin MİT’e verdiği istihbarat bilgileriyle yapılıyor. Gerillanın yerini sabit veya hareketli anlık olarak düşmana bildiriyor, telefonlar üzeri koordinat veriyor. KDP’nin yer bildirimleriyle şimdiye kadar yüzlerce arkadaşımız şehit düştü. Yine onlarca yönetim üyesi şehit düşürüldü. İstihbarat dışında da medya savunma alanlarında gerilla birliklerinin birbirleriyle iletişimlerini kesmeye, alanları birbirinden koparmaya, çembere almaya, Türk devletinin imha saldırılarına hedef yapmaya çalışıyor. En son Xelifan’da 6 arkadaş şehit düştü öncesinde de 3 arkadaş aynı yerde pusuda şehit düşürüldü. KDP’nin Kürt halkına karşı yürütülen soykırım saldırılarında yer aldığını açıkça belirtmek gerekiyor. Herhalde Türk devleti, KDP’ye, PKK’yi tasfiye edersek 4 parça Kürdistan’da da iktidar olursun, demiştir. KDP’yi buna inandırmış. KDP Kürt halkının soykırımına karşılık iktidar- güç olmayı hayal ediyor. Türk devleti ile birlikte PKK’yi tasfiye ederek PKK’nin 50 yıllık kazanımlarına el koyacağını üzerinde iktidar kurabileceğini sanıyor. Kürt halkının değerlerini pazarlayarak Türk devletine, dış güçlere peşkeş çekerek iktidarını sürdürmeyi düşünüyor. Yani Kürt halkının soykırıma uğraması üzerinden kirli bir siyaset yürütüyor. Bu siyasetin kendisine kazandıracağını düşünüyor. Türk devletinin özgür Kürdü tasfiye ettikten sonra saldırı yönünü işbirlikçi-hain Kürde çevireceğini düşünmüyor, hesaplamıyor. Bugün AKP-MHP soykırımcı-faşist iktidarın söylediklerini KDP’de söylüyor. Kürt sorunu yoktur, Türkiye en demokratik ülkedir, diyor. Nasıl Kürt sorunu yoktur? Madem Kürt sorunu yok neden Önder Apo 24 yıldır İmralı zindanında? Kürt sorunu yoksa on binlerce siyasi tutsak neden Türkiye zindanlarında? Kürt sorunu yoksa bu kadar belediye eş başkanları, belediye meclis üyeleri, HDP vekilleri, eş başkanları neden zindanda? Kürt sorunu yoksa neden HDP’nin kapatılması için karar alınmaya çalışılıyor? Kürt sorunu yoksa neden Rojava’ya işgal saldırıları yapılıyor? Kürt sorunu yoksa neden Güney Kürdistan işgal ediliyor? Neden Musul ve Kerkük’ü işgal edip, ilhak etmek istiyor? Madem Kürt sorunu yok neden 2017’de Güney Kürdistan’da yapılan referandum için Türk devleti bu bir savaş nedenidir, dedi? KDP AÇIKLAMALI; KÜRT HALKININ DEĞERLERİNİ NEDEN SATIYOR? KDP ‘Kürt sorunu yok’, diyor, Kürt sorununun neden olmadığını halkımıza izah etmelidir. Soykırım saldırılarında neden yer aldığını açıklamalıdır. Türk devletiyle neyin pazarlığını yaptığını söylemelidir. Bizim söylediklerimiz dışında Türk devleti başka ne sözler verdi KDP’ye? belirtmelidir. Kürt halkının değerlerini neden satıyor, PKK’yi niye pazarlık konusu yapıyor? Açıklamalıdır. KDP’nin pozisyonu Kürt halkı açısından büyük tehlikeler taşımaktadır. Çünkü KDP Türk devletinin yürüttüğü soykırım savaşında yer almasa Türk devleti en küçük bir sonuç dahi alamaz ve sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyaset son bulur. KDP bu soykırım savaşında yer almasaydı bugün yüzlerce arkadaşımız şehit düşmeyecekti. KDP bu savaşta yer almasaydı, Afrin, Serêkanî, Girê Sipî işgal edilmeyecekti. Bu kadar halk göç etmek zorunda kalmayacak, Kürdistan’da demografya değişmeyecekti. Kürdistan’da Türk devletinin işgal ettiği yerlerin demografyaları değiştiriliyor. KDP Rojava’da ve Başur’da Türk işgalini meşrulaştırıyor, uluslararası destek sağlıyor. Bu kirli tutumunun nedenlerini açıklamalıdır. Bunların hepsinin izahatını halka yapmalı. Bu çok tehlikeli bir çizgi ve pozisyondur. KDP şu an Kürt halkına karşı savaşıyor. Neden Kürt halkına karşı savaştığını, halka düşmanlık yaptığını halka açıklamalı. KDP, AKP-MHP faşist ittifakının ortağıdır. MHP’nin kuruluş amacında Kürt halkını soykırıma uğratmak vardır. Bu amaçla kurulan bir partidir. Irkçı ve kafatasçıdır. Felsefesi Kürt düşmanlığı üzerinedir. Gladyo, derin devlet partisidir. Derin devlet güçleri MHP üzerinden kendisini siyasete taşıdı. MHP ile KDP ilişkisi nedir, faşist blokta neden yer alıyor, halkımızın bilmeye hakkı var.” DEVRİMCİ HALK SAVAŞI Hozat, işgal saldırılarını devamla şöyle değerlendirdi: “Gerilla Başurê Kurdistan’ı savunuyor. 6 aydır Avaşin, Zap, Metina daha öncesinde Haftanin’de ve genel olarak tüm medya savunma alanlarında yoğun bir saldırı var ve buna karşıda görkemli bir gerilla direnişi var. Faşist Türk devleti yasaklı silahlar, kimyasal silahlar kullanıyor. Gerilladan büyük darbe aldığı, sonuç alamadığı her yerde kimyasal silah kullanıyor. Savaş kanunlarına göre yasaklanan silahlardır bunlar. 6 aydır aralıksız bombardıman yapmasına, her türlü tekniği kullanmasına rağmen düşman istediği sonucu alamıyor. Gerilla direnişini kıramıyor, ileri adım atamıyor. Şimdiye kadar sınır üzerinde süregiden bir savaş durumu var. Gerillanın yeniden yapılanma çerçevesinde kazandığı taktik ve tarz düşman saldırılarını kırıyor. Gerilla başarılı bir savaş tarzı sergiliyor. Düşman bu direnişi kırmak için kimyasal silahlara ağırlık veriyor. Kimyasal silah kullanımına ilişkin güçlü bir toplumsal mücadele gerekiyor. Türk devleti teşhir edilmeli, hesap sorulmalıdır. Gerilla insan üstü bir iradeyle direniyor. Derin bir bilinç ve inanç, güçlü bir ideolojik duruş ve yurtseverlik olmasa bu görkemli direniş geliştirilemez. Özgürlük tutkusu, önderliğe ve halka bağlılık sarsılmaz bir irade ortaya çıkarıyor. 6 aydır düşmanın amansız saldırılarına karşı büyük bir irade savaşı veriliyor. Bu savaş her açıdan kirli, ahlak ve kural dışı bir savaştır. Bunun karşısında da ise bilincin, inancın ve öfkenin beslediği çıplak bir insan iradesi var, muhteşem direniyor. Gerilla bugün sadece Kürt halkının özgürlüğü için değil, insanlık değerleri için de direniyor. Bu yüzden halkımız ve insanlık gerilla direnişine toplumsal direnişi büyüterek sahip çıkmalıdır. Bu direnişin bir parçası olmalıdır. Gerilla savaşsın, dirensin halkı korusun, denilemez. Gerilla zaten rolünü oynuyor, toplumsal direnişe, siyasal direnişe güç katıyor. Faşizmi yıkıma sürüklüyor. Artık savaşın karakteri değişti, mutlak başarı devrimci halk savaşındadır. Gerilla direnişi devrimci halk savaşının bir parçasıdır. Devrimci halk savaşının çok temel bir ayağı da halkın direnişidir, savaşıdır. Bundan kaynaklı halkımız bu direniş içerisinde en güçlü bir biçimde yer almalıdır. Gerilla tüm insanlık adına onurluca direniyor. ERDOĞAN’IN ABD VE RUSYA İLE PAZARLIKLARI Hozat, Türk devletinin yeni işgal tehditleri ile ABD ve Rusya ile yaptığı görüşmeler konusunda şunları ifade etti: “AKP-MHP faşizmi yıkılmaya doğru gidiyor. Savaşı daha fazla tırmandırıp 2023’te veya öncesi seçim yaparak bu yıkılışın önünü almak istiyor. Bunun için soykırım savaşını derinleştirip boyutlandırarak sürdürüyor. AKP-MHP faşizmi savaşla iktidarının ömrünü uzatmak istiyor. Bu savaşı başarılı yürütmek için kuşkusuz yine iç ve dış desteğe ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden başta yumuşak mesajlar vererek Amerika’dan destek almak istedi, Erdoğan, New York’a gittiğinde Biden ile görüşmek istedi. Biden görüşmeyince gerildi. AKP-MHP’nin politikaları Amerika’nın bölge çıkarlarına tam hizmet etmediği için sorun yaşanıyor. ABD’li yetkililer Türkiye Ortadoğu’daki çıkarlarımızı tehlikeye atıyor, dediler. Biden, Türkiye Daiş’le olan mücadelemizi engelliyor, istikrarı bozuyor, dedi. Bir yönüyle aslında Amerika AKP-MHP’nin Daiş’le olan ilişkisini ifşa etti. Bu şekilde açıkça ifade edip Türkiye’nin pozisyonunu kendi çıkarlarına göre değiştirmek, Türkiye’yi kendi çizgilerine çekmek istediler. Tabi faşist iktidar bunu kabul etmedi, amaçları Amerika’dan yardım alarak Rojava Kürdistan’ın tamamını işgal edip, bu parçada Kürt soykırımını tamamlamaktı. Rojava’yı soykırımdan geçirip Misak-ı Milli planını uygulamaktır. Şu an görünen o ki Amerika’dan istedikleri sonucu tam alamadılar. Amerika, Türkiye’ye S-400 şartı koştu. Rusya politikasında değişiklik istedi. Erdoğan’ın Putin ile bazı pazarlıklar yaptığı anlaşılıyor. Öyle görünüyor ki İdlib üzerine pazarlıkları oldu. Rusya, Türkiye’den M4-M5 yolunu tamamen Rusya ve rejimin kontrolüne vermesini istedi. Bunun karşılığında Rusya Rojava’nın bazı bölgelerini Türkiye’ye peşkeş çekmiş olabilir. Şimdi Tıl Rıfat ve Şehba’ya saldırı olabileceği tartışılıyor, Minbic, Kobanê, Tıl Temir üzerine saldırı olabileceği iddiaları var, bu bölgelerde hava sahası da Rusya’nın ve ABD’nin elindedir. Tartışmalar bu alanlar üzerinde yoğunlaşıyor, belli ki Rusya ile Türkiye bu konuda bazı pazarlıklar yapmış. Erdoğan’ın yeni saldırı açıklaması bu temelde gelişiyor. Rusya, Türkiye’den taviz koparabilmek için Kürtleri bir pazarlık konusu olarak kullanıyor. Yani bu kadar ahlaksız, kirli bir politikayı kendi çıkarları için yürütüyor. Bu siyaset içinde ahlak yoktur.” Hozat sözlerini şöyle sürdürdü: “AKP ve MHP’nin de böyle bir savaşa çok fazla ihtiyacı var. Türkiye seçime doğru gidiyor, Erdoğan, 2023 yılına kadar Kürt soykırımı üzerinden faşist diktatöryal rejimi anayasal bir çerçeveye kavuşturmak istiyor. Bu açıdan topyekün bir savaş yürütüyor. Başûra işgal saldırılarını yeterli bulmuyor, Rojava’daki işgal saldırılarını yaymak istiyor. Türkiye’de milliyetçi-ırkçı dalgayı güçlendirip, devletin beka sorunu var diyerek muhalefet partilerini tekrardan etrafında toplamaya çalışıyor. HDP’yi, Kürtleri daha fazla düşmanlaştırıp, yalnızlaştırarak sistem içi muhalefetin desteğiyle koltukta kalmayı hedefliyor. CHP’NİN ‘KÜRT SORUNU’ HAMLESİ Dikkat edilirse son zamanlarda psikolojik üstünlük muhalefetin eline geçti. Muhalefet gündemi belirlemeye başladı. CHP’nin Kürt sorunu üzerine yaptığı hamle önemlidir. Bir nedeni seçimlerdir ama en önemli nedeni de; artık Türkiye’de kim iktidara gelmek ve iktidarda kalmak istiyorsa Kürt sorununu çözmek zorunda. Türkiye’de iktidar olmanın kanunu elli yıllık mücadelemiz sonucunda değişti. Eskiden Kürt soykırımını sonuca götürme kararlılığını ortaya koyan güçler iktidar oluyordu ve iktidarda kalıyordu. Şimdi ise giderek bu kanun değişiyor. Türkiye’de iktidar olmak ve iktidarda kalmak için Kürt sorununu çözmek gerekiyor. Bunun iradesini gösteren güç büyüyor ve iktidar olma şansı elde ediyor. 50 yıllık mücadelemiz bu faşist devleti bu noktaya getirdi. Bu büyük bir başarıdır. Artık partiler Kürt sorununu çözmeden iktidar olmalarının mümkün olmadığını biliyorlar. İktidar olmak için Kürtlerin desteğine kesin ihtiyaç duyuyorlar. CHP’nin açıklamalarını önemli oranda böyle de görmek lazım. Türkiye’de bugüne kadar sürdürülen inkar, imha, tasfiye politikaları sonuçsuz kaldı bugünden sonra da sonuç alması mümkün değildir. CHP’nin bu hamlesi bir gündem yarattı sonrasında HDP’de bir deklarasyon yayınladı. HDP’nin deklarasyonu oldukça önemliydi. Türkiye’de demokratikleşmenin yolunu gösteren bir deklarasyondur. HDP’nin hamlesi bütün muhalefeti güçlendirdi. Muhalefetin sağlam ortak duruş geliştirmesi AKP-MHP iktidarını çok sıkıştırdı. Faşist iktidar psikolojik üstünlüğü kaybetti. Gündemi belirleyemez oldu. Bu durum iktidarı sıkıştırdığı kadar çokta zayıflattı. Zaten iktidar bloğu uzun bir zamandır ciddi bir erime yaşıyor. AKP bugün kuzey Kürdistan’da bitmiş durumdadır. Kürtlerin desteğini kaybetti. AKP-MHP faşist iktidarı muhalefetin bu hamlesi üzerine Rojava’ya yeni bir işgal saldırısının ilanını yaparak karşı hamle geliştirmiş oldular. MUHALEFET ÖNEMLİ BİR SINAVDAN GEÇİYOR Bu hamleyle muhalefeti de tekrardan etkisizleştirmek, yanında hizaya çekmek istiyorlar. Faşist iktidar, CHP, İyi parti ve diğer muhalefeti beka sorunu diyerek tekrar etrafında toplamayı amaçlıyor. Bu aslında muhalefete karşı bir komplodur, tuzaktır. Şimdi muhalefet, faşist iktidara karşı bir sınavdan geçiyor. Çünkü daha önce de bu yöntemle muhalefeti etkisizleştirdi, beka sorunu diyerek yanında hepsini hizaya çekti. Şimdi de aynı şeyi yapmak istiyor. Muhalefet bu oyuna gelmemelidir. Erdoğan’ın bekası için Türkiye halklarını, halkların birliğini-kardeşliğini feda etmemelidir. İktidar bunu temel strateji ve taktik haline getirdi. Her sıkıştığında ve yıkılma noktasına geldiğinde beka sorunu diyerek, Kürtleri ve demokrasi güçlerini düşman ilan edip milliyetçi dalgayı yükselterek muhalefeti etkisiz hale getiriyor ve siyasetsiz bırakıyor. Geçmiş süreçte muhalefet AKP-MHP’nin oyununa gelerek Afrin, Serêkanî, Girê Spî işgalini destekledi. Dokunulmazlıkların kaldırılmasında CHP rol oynadı. Muhalefet şimdi yine benzer bir sınavla karşı karşıyadır. AKP-MHP savaşı derinleştirerek muhalefeti tekrar etkisiz kılmak istiyor. HDP’yi yalnız bırakıp tasfiye ederek iktidarını sürdürmek istiyor. Önemli gördüğüm için tekrar tekrar belirtiyorum. Muhalefet önemli bir sınavdan geçiyor. Bu defa bu sınavdan başarıyla geçmelidir. AKP’nin komplosuna gelmemeli, bu komplonun bir parçası olmamalıdır. Bu yüzden savaşa karşı sesini yükseltmeli, tavır, tutum, politika sahibi olmalıdır. CHP SAMİMİYETİNİ GÖSTERMELİ CHP Kürt sorununu çözeceğim, dedi. O halde samimiyetini göstermeli. Rojava işgal saldırılarına destek verilerek Kürt sorunu çözülmez. Siyaset tutarlılık ister. Kürt sorununu çözeceğim deyip Kürt soykırımını desteklemek tutarlı, ilkeli, güvenilir bir siyaset olmaz. Demokrasi istemek Kürtlerin en doğal haklarını tanımayı gerektirir. Bu yapılıyorsa siyasetin bir tutarlılığı olur. Hukuk istemek İmralı üzerindeki hukuksuzluğa son vermekle anlam kazanır. Muhalefet faşist iktidarın savaş politikalarına karşı alternatif politika geliştirebilmelidir. Tersi yaklaşım bu iktidarın ömrünü uzatır, tüm planlarını muhalefetin desteğiyle uygulamış olur. Bu faşist soykırımcı zihniyete karşı halkımız 4 parça Kürdistan'da mücadelesini ve direnişini büyütmelidir. Rojava’ya karşı yeni bir işgal saldırısı olursa halkımız topyekün direnmelidir. Halkın katıldığı devrimci halk savaşı mutlaka başarıyı getirecek, soykırımcı faşizmi yıkacaktır. Toplumun her ferdi bir YPG-YPJ savaşçısı bir QSD savaşçısı gibi savaşta yer almalı, kesinlikle toprağını terk etmemelidir. Askeri güçleriyle beraber direnişte yerini almalı, böyle bir halk iradesi ortaya çıkarsa faşist soykırımcı Türk devleti ne yaparsa yapsın bu halkın iradesi karşısında sonuç alamaz''. BESÊ HOZAT |
YORUM GÖNDER