DEVRİM BÜYÜK BİR GÖNÜLLÜLÜK OLAYIDIR
En büyük devrim, yüzyıllardır bizi geri bırakan ve her tür düşmanlık karşısında sürekli yenilgiye götüren gerçekliklerimize karşı yürüttüğümüz savaşımdır. Çağla bağlantılı olarak en temel yanılgılı yaklaşımlarınızdan bir tanesi de devrimimizi diğer çağdaş devrimler gibi yapabileceğimize dair, gerek teorik ve gerekse benzer bir pratik çabaya kendimizi kaptırmamız, sonuç vermeyince de umutsuzlukla birlikte yozlaşıp, yenilgiye kendimizi mahkum etmemizdir. Bu kadarını bile fazla iddialı geliştirememiştik. Çünkü farkımız size hiçbir zaman diğer ülke devrimleri gibi, halk devrimleri gibi olacağımıza dair en ufacık bir umut vermiyordu. Dolayısıyla, cesaret bile edilmeden gerçeğimizden kaçmak ve artık onun şekillendirdiği ipe sapa gelmez, dünyanın belki de en kandırmış, kendini yalana yatırmış, kitaplarda bile tarifi olmayan bir ulusal, toplumsal ve bireysel gerçeklik haline getirmemizdir. Şu çok kesin; Kürt olayında, gerçeğinde artık ciddi olmak, adam akıllı bu işe kendimizi vermek, bu tabii PKK’nin en hayati iddialarından bir tanesidir, temelidir belki de. Özgünlüğü buradadır. Çok az kimsenin, belki de hiç kimsenin cesaret etmediği bir savaş tarzına burada yüklenmek, bunun Önderlik savaşımının adıyız biraz. Yenilgi, askeri siyasi boyutun çok ötesinde, özellikle toplumsal gerçekliğin neredeyse düşmanı için en uygun zemini teşkil etmesi, en rahat bir sömürgeciliğin yürütülüş çerçevesini oluşturması, bizi şimdi bu zemini yakalamaya, çözmeye götürüyor. Askeri, siyasi başarılardan bahsetmek için, belli ki bu bizde her kötülüğe, her olumsuzluğa, her kaybedişe götüren sosyal zeminle hesaplaşmak, gerekiyor. Zaten Önderlik çabalarımızın son yıllardaki yönelişi de buraya doğrudur. Dış cephelerle uğraşmayı ikinci plana bırakıyor veya daha doğrusu; bu iç çözümlenme düzeyini aşarak, dış cepheyi geliştirebileceğimizi ortaya koyuyor. Tabii ki sosyal olgunun bizde değil çözümlenmesi, kavranılması bile büyük yetenek ister. Başka uluslar belki de yüzyıllarca süren çabalarla bu sosyal gerçekliğini anlamış, kavramış, yasallaştırmış, siyasallaştırmış. Ve savunmasında, emperyalist yayılmasına da gidebilmişlerdir. Bizdeki olay; kavramaya bile kimsenin yaklaşmaması. Nesin? Kimden geliyorsun? Neyi temsil ediyorsun? Farkında olmak şurda kalsın, hep kaçılıyor. Kaç kurtul! Tabii, bunda düşman rolü belirleyicidir ama iliklerinize kadar işlemiştir. Ne kadar kendinden kaçarsan o kadar kurtulursun!? Halen hatırımdadır. Kendimi tanıyıp, öyle uçmaya hazırlandığımda veya gittiğim okula birlikte geleneksel yaşamdan kopup, pek kestirmediğim yeni yaşama başladığımda, bu sosyal engeli gördüm. Hep bana bir ayak bağı gibi gelirdi. “Ah! İşte aile şöyle olmasaydı. Ah! babam ve annem diğerlerinin anne ve babaları gibi olsaydı. Veya bu köylü olmasaydım. Ah! şu yerden olsaydım.” Bunları engel gibi görüyordum, mühim olan burada o yaşta bile bu toplumsal zeminin ne kadar büyük bir engel teşkil ettiğidir. Şimdi bizim devrimciliği, bu toplumsal engeli aşmaya bağlamamız anlamlıdır. Kendi toplumsal zeminini aşamayanların ciddi bir askeri, siyasi sıçrama yapacağı kuşkuludur. Bu sosyal zeminin insanı olsa olsa düşmanın iyi bir askeri, patronun iyi bir işçisi, ağanın iyi bir ırgatı veya en tortu işlerdeki çalışanlardan ibaret olurdu. Nitekim bu sosyal zemin başka bir şey doğurmuyor. “En benim” diyen bile bir aşağılık işbirlikçidir. En haini, sözümona en beceriklisi oluyor. Bu ülke başka insan yetiştiremedi. Bu halkın bağrından başka tür, yaman adam çıkamadı. “En yiğidim” diyen, karının iyi bir kocasıdır veya kocanın iyi bir karısıdır. Bunun dışında bir sosyallik, onun ahlakına henüz tanık olamadık. Mesele ne sizin moralinizi bozmaktır, ne de sizin bu bir bostan bekçisi gibi olan halinize onay vermektir. Mesele gerçeklere yüreklice yaklaşmaktır. Yaşayacaksak da bu temelde buna bir yeni başlangıç yaptırmaktır. Olmuyor. Benim kendi tecrübemden çıkarttığım bilinçle baktığımda olmuyor. Sizinle yaşam olmayacak, gelişmiyor. Bu anlamda bir devrimle karşı karşıyasınız. Ya bu içsel devrimi hakkıyla yaparak “ben varım” diyeceksiniz, ya da bu sallapati yürüyüşünüze bir son vereceğiz. Bu da bir abartma değil. En benim diyenlerinize verilen her görev anlamını bulmamıştır, başarıya gitmemiştir. Tam tersine başarısızlığı için zemin olunmuştur. Biz bunu es geçemeyiz. Her göreve yüksek başarı şansımız yoksa o zaman niye kendimizi aldatalım? Niçin ateşten bir gömlek olan devrimci sürece girelim? Yazık değil mi? En azından bir vicdan muhasebesi yapın, bu ateşe niye giriyorsunuz? Devrimde mecburiyet olmaz. Devrim büyük bir gönüllülük olayıdır. Birbirlerine büyük güç verme olayıdır. Bütün pratiklerinize bakın, bunun tersi durum söz konusudur. Güç verme olayı, gönül verme olayı neredeyse yitirilmiş veya gelişkin kullanılmamıştır. İyi niyetlerden kuşku duyulamaz. Bayağı çaba harcamanızdan da kuşku duyulamaz ama bir şey var ki; siz bu işte rahat değilsiniz. Bu işe büyük yapışmamışsınız. Bu işi büyük bir kararlılıkla götüremiyorsunuz. Ama ben de söyleyeyim ki, böyle devrimcilik, particilik, orduculuk olmaz. Büyük bir feodal değer yargısı içinde veya çaresizlikten ötürü, “bir yerlere kadar varım” diyorsunuz. Bu yanlıştır, böyle var olma olmaz. En basit askeri konularda, yıllardır bu kararlı savaşıma rağmen bir başarılı taktik geliştirememişsiniz. Ve rahatlıkla yürütülebilecek bir örgüt çalışmasına doğru bir toplantıyla bile cevap verememişseniz, sizi ciddiye alamayız. Sizi gerçek bir adam, militan yerine koyamayız. Ne derseniz deyin, her şey bir aldatıcılıktan ibaret olacak. Ölemeyiz de. Bundan şu sonucu çıkartmayın: “Ben ölümüne girmedim mi?” Bu daha kötü, bu halinle senin ölümüne girmen, diriliğinden de beterdir. İstemiyoruz senin ölümünü. Ucuz savaşıp çok boş bir nedenle ölmek, bizde en az sahte yaşamak kadar suç teşkil ediyor. Ölümünüzle sadece, üzüntülerimizi artırıyorsunuz. Yaşamınızla nasıl ki zorluyorsanız, ölümünüzle daha fazla zorluyorsunuz. Bana kolay ölmeyen yoldaş lazım. Öyle kendini kolay ölüme yatırmış. Zaten her gün, herkes ölüyor bizde, en ucuzcasına, Kolay ölmemenin adı olacaksınız. Aynı zamanda kolay yaşayamamanın da adı olacaksınız. Bunları çözmeye çalışıyoruz. Ben çokça yapageldiğiniz gibi, kolay kendimi ikna etmek istemiyorum. Zaten kendimi kandıra kandıra zamanın büyük bir kısmını yitirdim. Şimdi daha derli toplu ve sonuç alıcı olmak istiyorum. Öfkeliyim, öyle bildiğiniz gibi değil. Mesele, kendimi idare etmek filan değil. Benim en büyük meselem, şu anda gerçekten kendimi aldatmamaktır. Şu anlamda aldatmamak: Fazla başarılı olmayan yaşam konusunda, fazla gelişkin olmayan savaş konusunda. Onun her türlü örgütsel aracı konusunda. Bizzat günlük pratiği konusunda tüm sorunum kendimi aldatmadan, mümkünse bazı gerçekçi adımlar atabilmektir. Bu benim için her şey. Ama bakın siz bir önyargıyla yıllarınızı kaybediyorsunuz, kaybettiriyorsunuz. Sırf doğru olup olmadığına bakmadan bir iddiacılığınız var. Veya bir kuruntunuz var, onun uğruna partiyi kurban ediyorsunuz. Yaşamınız belki de yüzde çok ağırlıklı bir bölüm olarak hatalarla, yanlışlıklarla, dolayısıyla başarısızlıklarla dolu. Onun büyük bir inatçısı gibi dayatırsanız, acaba sonuçlarını hesaplayabiliyor musunuz? Daha da kötüsü yaşama göz dikmiyorsunuz. Aslında benim size, ne kadar yaşıyorsunuz veya ne kadar savaşıyorsunuzdan ziyade, bana öyle geliyor ki, yaşam konusunda büyük bir yanılgı var. Yaşamın içeriğine, nasılına ilişkin, bir yanılgı var. Yaşamın içeriğine, nasılına ilişkin, bir kara cahilsiniz veya çok kötü bir tutucusunuz. Ne güçlü hayalleriniz var? İşin tuhaf tarafı var olan da çok tehlikeli. Hayaller ki, gerçeklerini yerle bir ediyor. Ben bu hayali ne yapacağım? En önemlisi de hayalsizsiniz. Bunu bırakalım, hayaller o kadar sizi etkilemeyebilir. Neye tutkunuzun olduğu da belli değil. Tutkularınızı bir anketleme yoluyla ortaya çıkarsak; ya bir sigarayı çok seversiniz, ya uykuyu, ya hoşaf falan gibi yiyecekleri, yada serbest kaldığınızda tabii, çok rahat bir karıkocayla yatmayı. Eminim ki, yani serbest kaldığınızda bu yönlü eğilimleriniz ağır basacaktır. Zaten bu noktada bu İslamın dün işte bir bayramı daha geride bırakıldı Ramazan bayramı, onun öncesindeki üç aylık, bir aylık oruçlar. Sanırım Hz. Muhammed’in ilginç eylemlerinden veya aldığı tedbirlerinden bir tanesidir. Bir yandan diyor, “cennete gidersiniz şöyle bal, şerbet, hurilerle yaşarsınız. Bir yandan cehennem şöyle yakar. Diğer yandan aylarca yemeyeceksiniz, içmeyeceksiniz. Kafirin elindekini talan edeceksiniz.” Bir yandan “nefsini terbiye edeceksin” diyor, bir yandan da “bilmem meleklerle, hurilerle şöyle yaşanılır” diyor. Hepsi çelişkili ama, ayaklandırmak için gerekiyor. Nefsi terbiye ediyor, arzuyu şiddetlendiriyor, yüceltiyor, ardından savaştırıyor. Döneme göre ideolojik faaliyet, döneme göre amaçlar meselesi oluyor. Sürüklüyor ve sonuçta başarılı da kılıyor. Ama şu anda kim orucun bu anlamını bilebilir. Hz. Muhammed’in ki hepsi sözde Müslüman, ezan sesleri bol bol kulağımıza geliyor. Ama benim özde biraz yakaladığım bir şey var ki; gerçi bu sosyalizmde de bu böyle oldu. Bir çok ideolojinin başına gelen budur. Tam tersi olabilmek. Ortada öyle Müslüman filan yok. Müslümanlığın daha ilk evvellerden söylediği bu zındık, münafıklıkta gelişme vardır. Zaten İslam dünyasının gerçeği de bunu açıklıkla gösteriyor. Ancak zındıklara, münafıklara has bir yaşam vardır. Geri, fitne fesat dolu, sözde kafirlere karşı olmak kendileri açısından kafirlerden daha beterdir. Kafirlerin yaşamında bir gelişkinlik bulabilirsin ama Müslümanın yaşamında bunu bulamazsın. Ortada Müslüman yok derken, acaba sosyalist var mı? Çağdaş ideolojik akım olarak sosyalist nerede? İşte en benim diye geliştirilen Sovyetlerde şimdi en ayaklar altına alınan bir söylem olmuştur. Bir dönemlerin dünyayı titreten ideolojisi şimdi tukaka ediliyor. Onu da bırakalım şimdi kendi en basit insan olma “insan nasıl insan olur?” sorusuna cevap verelim. Eminim ki, zaten bu temel sorun olmasaydı, hiçbirimiz bir araya gelmezdik. Hata şurada oldu: İşte kendini erkenden iktidar sanma gibi, erkenden insan yerine koyma. Bu noktada benim bulabileceğim en temel silah; adam olmakta çok zorlandım. Hiç ayıbı yok. Siz ne kadar aman yaman olursanız olun. Belki tarihe de bir şeyler yapabilirsiniz. Ama ben halen kendimi ikna etmiş bir adam değilim. Her konuda, büyük bir sorun teşkil ediyorum. Doğru dürüst oturamıyorum, doğru dürüst bir masada dostlarla bile yemek yiyemem. Yerim de çok sıkılırım. İşte sizlerle de doğru dürüst rahat yaşayamıyorum. Yaşıyorum da, ama çok yoğun, şiddetli geçiyor, rahatlayamıyorum. HALKLAR ÖNDERİ Devam edecek |
YORUM GÖNDER