KARANLIĞI ATEŞE VER DAĞLARA GEL!
Çünkü yaşamı sevenlerle beraber tan yelinde gizlidir büyük aşk. Yağan yağmur daha çok sevdaya susatır onu. Böylece anlam arayışının tutkulu serüveni başlar. Bu tutkuyla yaşayan ve canını adayanlar, sınırları aştıklarında bir iken bin olur ve derin deryalarda varoluşun tüm güzelliklerini görme şansına erişir. Böylece birden binlere, on binlere doğru başlar sevda akışı…
‘Bizim zamanımız’
Şimdi dur durak bilmez bir deryanın içindedir yarının hayalleri ve umutları. Bu yüzden ateşi de, kıyıda bekleyen toprağı da bilendir o. Çünkü ondan alınanları kimi zaman ateşin içinde yanarken, kimi zaman da dimdik dar ağacına yürürken yaşıyordu zaten. ‘İşte! Bu bizim zamanımız’ diye haykırıyordu. Bazen acı ama hep direniş dolu. Bu nedenle şimdi zamanın akışını belirleyecek olanlar; dağların, nehirlerin, mavi göklerin dilini anlayanlar, aynı yolda yoldaş olanlardır. Durup derin vadilere bakarken her damla suda, çiçeğin sarısında, semadaki kuşun sesinde, toprakla buluşan yağmurda kendini bulanlardır. Bu büyük bir sırrın çözülüşü mü yoksa? Çünkü gecenin kokusunu, ateşin coşkusunu, rüzgardaki, ağaçtaki sevginin güzelliğini görebiliyor ve hissedebiliyor dağlarla bütünleşen her can.
Dağların dili olsa da konuşsa…
Yokluk bitti! Kızıl gökyüzünde narin gülüşler. Hem derinliklerde hem de en yüksekte onlar. Gerçek işte bu! Yıldızlar ve derinliklerin sessizliğinde hayatı yaşamak bu! Bu, her yolculukta yeni bir bilgelik. Sonsuz anlam. İşte yaşam bu! Sis bulutlarıyla örtünmüş dağların doruklarına, şahinlerin yuva yaptığı yalçın uçurumlara her baktığında ‘dağların dili olsa da konuşsa’ diyor insan. Suya hasret toprak gibi bağrında büyüttüğü canlara olan özlemini haykırabilse keşke. Nasıl olsa soğuk yine bırakacak yerini bahara. Bahar dönüp bakınca kışa, şöyle seslenecek; “ben güneşin güzelliğini tattım, tufanları aşıp geldim. Güneşsiz günlerdeki sis bulutlarından geçerek ulaştım toprağa. Ve filizlendirdim dağları. Şimdi yıldızlar, güneş ve ışıktan düşlerle beraberim.”
Umudun yolcuları
‘Tüm zorluklara rağmen yaşamayı bileceksin’ der gerilla ve devam eder; “Çünkü her bir engeli aşınca daha çok kendimize ulaşırız. Hem kendimizi hem kendi gerçeğini öğretir bize hayat. Biz hayalin yolcuları. Güneş nasıl ki doğuyorsa biz de sonsuz inanırız ulaşacağımıza. Yani biz umuda yolcuyuz. Her bir karışında bu toprağın tüm güzelliklerine şahit olur ve tüm kaybetmeleri yıkar, kanayan yaralara nasıl derman olunur yaşayarak öğreniriz.”
Yürekleri gökler kadar güçlü olanların savaşı
Ve böylece ufuklar aydınlanırken göç ve çöl yolları kurtulur zulümden. Tüm yalanlar yıkılır, yanan yürekler ışığa erişir. Işığı veren güneştir, o tüm yaşamın kaynağı. Sevdanın geldiği ve varacağı yer de O’dur. Yürekleri gökler kadar güçlü olanların savaşıdır bu! Bir nevi büyük hesaplaşma; şiddetli yağmur, tufanlar, fırtınalar… Gerçi çoktan başlamıştı o büyük fırtına. Büyük yüreklilerin savaşı tufan gibi esiyordu. Ve şimdi yağmur zamanı. Bu, evrenin kendini ifade etme biçimi. Evrenin hakikatine ermek, doğayı ve insanı tanımakla mümkün. Yeni yaşam, bilgeliğe ulaşmak, kendinin olduğun kadar evrenin olma. Bunu başardıkça daha da güzelleşiyor gülüşü gerillanın.
Nereye adım atsa oraya baharı taşır…
Zira; topraktan, rüzgardan, güneşten öğrenmişti böyle gülmeyi. Sırtında çantası, yüreğinde umudu, o güzel yüzünde eksik olmayan gülüşü. Bir var olma koşusu bu, durmayan yolcuları olan. Özünün kaynağı; yüce dağlar, yalçın kayalar ve berrak sulardır çünkü. Gerillayı gülüşüyle tanır dağlar. Gerilla; hep çoğalan, çoğaldıkça toprağın, suyun ve evrenin tüm güzelliklerinin sırrına erendir! Uçsuz bucaksız dağları ve sınırları aşan sestir gülüşleri. Gecenin karanlık ve yalnızlığını parçalayan volkandır bazen. Geleceğin ışığı, herkesten bir parçadır o. Mirasını gülüşlerinde taşıyan ardılları olan. Yürekleri ve gözlerine sığmayan yaşam heyecanlarını gülüşleriyle anlatanlardır onlar. ‘Gülmek hayatın en güzel eylemidir’ derler ya, işte gerilla da hep eylem halindedir. Nereye adım atsa oraya baharı taşır…
Ateşin gücünü hisset!
Bitmeyen bir yolda gerillanın zamanına şahit oluyor evren. Acıyı yaşayarak, bazen susarak, bazen de çığlık çığlığa hayatta yol alanlarla beraber. An; yokluğun değil, boşluğun değil, güneşte kazanmanın anı! Sen de ateşin gücünü hisset. Karanlığı ateşe ver. Yalnızlığı gülüşlerinle temizle. Uzakları, şafağın kızıllığında aşarak gel dağlara!
TEKOŞİN AXİN
YORUM GÖNDER