BİLMEYE DAİR
İnsan eylemiyle, emeğiyle insandır denir. Aslında insan, sadece eylemiyle değil de bilinçli emeğiyle ortaya çıkan eylemiyle insandır demek daha doğru olur. İnsanın ilk eylemi nedir? İnsanın ilk eylemi fiziksel eylem olarak bakılırsa ağlamak olarak dile gelir. Ancak emek olarak bakılırsa annesinin göğsüne elini atıp süt içmesi olarak tanımlanır. Ancak insanın ilk gerçek eylemi bu emeğin bilincini oluşturmaktır. Emeğin bilince dönüşmesidir bu. Emek ve bilinç arasındaki bağ, bir insan olma ilkesidir. Bu bağ kölelikte kopar, ama kapitalizmin yarattığı ruh beden ikileminde, işçileştirmede daha da derinden kopar. Bilme, bilim, bilinç insanın insan olma ölçüsüdür. Tüm ahlaki, dinsel, inançsal yönelimlerin ilk adımı bilmeyle ilgilidir. Çünkü bilme olmadan insan olunmaz. Bilmeler sorunludur. Çünkü bilim sorunludur. İnsan yaşadığı, gördüğü eylediği şeyleri, emek verdiği şeyleri kendinde bilince dönüştürmediği oranda bilmeler sorunlu olmaya devam edecektir. Bilmelerdeki sorunun kökeninde de insan bilincine yönelik saldırıyı görmek gerekir. Çünkü insan özgür bir varlıktır ve özgür olarak evrende yerini almaktadır. Ancak insanın bu özgürlüğüne saldırı insanın insan olma tanımında felçli durumlar ortaya çıkarmaktadır. Sınırsız bilmelere ulaşıldığının söylendiği çağımızda sınırsız bilginin sığ bilgiyle koşullandığını görmek gerekir. Aynı zamanda bilgiyi kendi benliğinde özümsemek yerine bilginin sahibi olmak, bilgi araçlarının sahibi olmak fikri insanda endüstriyalizmin yarattığı en büyük yıkımdır. Kapitalist modernite insanı bilgi araçlarına sahip olmayı bilgiye sahip olmakla özdeş tuttuğundan özünde en derin bilgi yoksunluğu bu çağda yaşanmaktadır. Gelişen teknoloji bilmenin sınırlarını genişlettiği gibi bilmenin derinliğini de düşürmüştür. Bilmeler zayıf, yetersiz ve yanılgılı hale gelmiştir. Bu genel toplumsal boyutta böyleyken bilim insanları boyutunda da böyledir. Bilim ahlaktan koparılmıştır. Bilmelere bağlı olarak ortaya çıkan en büyük sorun akademik dünyanın, entelektüel alanın derin bir kriz yaşıyor olmasıdır. Bu alan krizlidir. Hatta merkezi uygarlığın krizinin kaynağında entelektüel krizin olduğunu söylerken Önderliğimiz sorunun kaynağına en önemli vurgulamayı yapmıştır. Entelektüel kriz, bilimin iktidarın hizmetinde olmasıdır. Bilimin iktidarları var etmesi, ayakta tutması, iktidarı sırtında taşıyan bir iktidara hizmet aracına dönüşmesidir. Bilmelerin insandan kopuşu entelektüel bir kriz yaratmıştır. Bilmelerin ahlaktan kopuşu, bilmelerin toplumdan kopuşu ve yine bilmelerin vicdandan kopuşu entelektüel kriz yaratmıştır. Hepsinin temelinde de bilimin kadının bilgisinden, kadının yaşam yaratıcı gerçeğinden kopması vardır. Kadın özünden, kadın yaşam tarzından, kadının yaşam bilgisinden kopan bilim, entelektüel krizden asla kurtulamayacaktır. Resmi ulus devlet okullarının ve üniversitelerinin bilim merkezi olması mümkün değildir. Bu merkezler bilimsel gelişmelere ket vurmanın ve bilimi iktidarın hizmetine almanın merkezleridir. Bundan dolayı bu merkezlerde özgür bilgi yaratılamamaktadır. Zaten özelde Türkiye gibi bir ülkede de üniversitelerin bilim merkezleri olmaktan çıkmaya başlaması ulus devlet mayasından kaynağını alsa da sahte üniversite diploması olanların devletin başına geçmesiyle tamamlanan bir cehaletin kurumlaşması sürecini tamamlamıştır. Bu durumun ardından gelecek olan da toplum üstü olan akademik çevrelerin cübbeler altına gizlenmiş iktidar hizmetçiliğini toplumla, ahlakla, bilimle alakasız insanlara fahri unvanlar vererek ve aynı cübbeleri giydirerek yaygınlaştırmaları ve resmileştirmeleridir. Bilim topluma açılmalıdır. Bilimle uğraşanlar kendilerini kapitalist moderniteden kurtarmalı, sistem dışında konumlandırarak bilimle uğraşmayı ahlaki ilkenin temeli saymalıdırlar. Yine bilim kadınla ve yaşamla bağ kurmalı, bu bağı özgürce kurmayana kadar bilimin özgür olamayacağı bilinci derinden kavranmalıdır. Bugün bilimin en çok geliştiği söylenen Avrupa ülkeleri mutsuzluğun en fazla yaşandığı ülkelerdir. Endüstriyalizmin birçok teknolojik malzeme kadar mutsuzluk da ürettiğini daha önce de belirtmiştik. Makinalar insanı kendine benzetmektedir. Toprakla, bitkilerle, canlılarla uğraşan insanlar onlara benzediği gibi makinalarla uğraşan insanlar da doğadan koptukları ve endüstriyalizmin kıskacından kurtulamadıkları oranda makinalara benzemekte, giderek makineleşmektedir. Toplum üstü olan bilimi bilim saymamalıyız. Çünkü bilim toplum içindir, insan içindir. özelde de bilimlerin anası dememiz gereken toplum bilimin bugün topluma hizmet etmediği, toplumu tanımlamaktan dahi uzak olduğunu söylemek mümkündür. En önemli bilme topluma dair bilmedir, toplumbilimdir, sosyolojidir ancak bugün en derin kriz ve en büyük yanılgı da sosyoloji alanında yaşanmaktadır. Toplum parçalanmakta, toplum bir nesne düzeyine indirgenmekte ve toplum ruhsuz bir varlık gibi ele alınmaktadır. Önder Apo bunun derin bilincindeydi. Mücadelenin ilk yıllarından başlamak üzere çocuk yaşlarda verdiği “kendi toplumunu kendisi kurma” kararlılığı Önderliğimizde toplumu derinden incelemeyi, gözlemlemeyi, toplum gerçeğini tarihin derinliklerinden günümüze kadar anlamlandırmayı ve doğru yaşamayı getirmişti. Çocuk yaşlarda verdiği bu karar onu özgürlük mücadelesine götürmüştür ancak bu mücadeleyi de sadece bir parti kurmak, silahlı direniş grupları örgütlemek olarak tanımlamamak gerekir. Çünkü Önderliğimizin özgürlük mücadelesinin önderliği olma anlamında emekleri ve öncülüğü kadar birebir olarak verdiği emeklerin kökeninde, uzun yıllar kaldığı Rojava-Suriye sahasında kurduğu akademi ve burada yetiştirdiği özgürlük militanlarının yaşadığı toplumsal dönüşüm ve devrim içinde devrim vardır. Buradan sanatçı, savaşçı, siyasetçi, ekonomist, gazeteci, yazar, komutan yetişmiştir. Buradan toplumun tüm toplumsallığını kendinde yaşatan ve bunu yaşatmak için canını veren fedailer yetişmiştir. Tabi toplum bilimci kendini toplum için feda etmesini bilmelidir. Aynı kültür gelenek oluşturmuş ve bu gelenek tüm Kürdistan’da özgür alanlardaki kurumlaşmalarda sürdüğü kadar tüm Kürdistan parçalarında ve yürütülen mücadelelerde kendi kendini yetiştiren, kendi kendini eğiten bir tarz ortaya çıkarmıştır. Aslında Önderliğimizin kurduğu bu akademiye özgür insan akademisi demek gerekir. Bu sahada hâkim sosyal bilime bugün savunmalarında yaptığı eleştirilerin hepsini pratik ve uygulamalı olarak yapmış ve yerine de doğru olanı, olması gerekeni koymuştur. Örneğin sosyal bilim toplumu parçalamakta, sınıflara ayırmakta ve bu yolla hakikati ortadan kaldırmaktadır. Önderliğimiz ise toplumun hangi sınıfından, hangi gruptan, hangi inançtan, hatta hangi etnik-ulusal gruptan gelirse gelsin tüm özgürlük savaşçılarını ortak bir toplumsallık içinde ele almış ve bu temelde eğitime tabi tutmuştur. Yine hiç okul okumamış arkadaşları siyasetçi, gazeteci ya da benzer çalışmalarda derinleştirirken üniversite okumuş arkadaşları da doğayla, toplumla ve farklı toplumsal zeminlerle buluşturmanın yöntemlerini uygulamalı olarak geliştirmiştir. Bu durum Önderliğimizin bireyde toplumu, toplumda bireyi çözmesi, yine an’da tarihi, tarihte de an’ı çözümlemesiyle ilgilidir. Aynı şekilde tüm çabalarının sonucunda toplumun aileden, ailenin kadından başlayarak çözümlenmesi ve özgürleştirilmesi gerektiği gerçeğine burada derinliğine ulaşarak bunun örgütlenmesini derinliğine ve yaygın olarak gerçekleştirmiştir. Önderliğimizin oluşturduğu eğitim tarzı giderek eğitim tarzına ve geleneğe, daha da ötesi bir yaşam biçimine dönüşerek kendini var etmesini bilmiş ve yaygınlaşmıştır. Önderlik gerçeğinin kültürel yayılması bir de böyle gerçekleşmiştir. Üsluptan duruşa, yaşayıştan savaşma tarzına kadar bu gerçeklik başta Kürdistan olmak üzere tüm dünyaya yayılmıştır. Bugün Güney Amerika ülkelerinden Japonya’ya kadar bunun etkilerini görmek mümkündür. Bu eğitim ve yaşam tarzı, bu araştırma ve bilimi toplumla buluşturma tarzı tabii ki bir yandan özgürlük mücadelesinin her alanında derinleşerek varlığını sürdürmekte, bir yandan da hiçbir devletçi gücün gölgesinin bulunmadığı özgür dağlarda Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi olarak da kendini kurumlaştırmaktadır. Önderlik savunmaları ışığında sosyal bilim araştırmalarının derinleştiği, salt araştırma yapmaktan ziyade yaşamın örüldüğü, yanılgıların fark edilip giderilmeye çalışıldığı, tüm özgürlük mücadelemize yönelik eğitimlerin nasıl olması gerektiğine dair perspektif ve materyallerin hazırlandığı bu okul Önder Apo’nun emeklerinin zerre kadar da olsa karşılığını vermeyi amaçlamaktadır. Bilimi iktidarın hizmetinden çıkarmanın mütevazı ve iddialı bir adımı olan bu akademi giderek büyümeyi, sistem dışı yapılanmalara örnek teşkil ederek devlet dışı aydınlanmanın bir ilham kaynağı ve öncüsü olmanın güçlü adımlarını atmaya devam etmektedir. Ancak bu adımlar bizi entelektüel görevlerimizi gerçekleştirmeye götürecektir. DİLZAR DÎLOK
|
YORUM GÖNDER