TOPLUMSAL SORUNLARIN AŞILMASINDA ÇIKIŞ ÖZGÜRLÜK HAREKETİDİR
İktidarlar, özel savaş sistemleri kendilerini var kılmak, ömürlerini uzatmak için sorunlu olan alanlara ihtiyaç duyarlar. Özellikle de toplumsal kültürleri, farklılıkları, renklilikleri, zenginlikleri toplumun krizli, kaoslu, sorunlu alanlarına dönüştürerek topluma karşı kullanmak temel yöntemleri içerisindedir. Kültürel renklilikleri, inançsal zenginlikleri, farklı dilleri, cinsler olarak kadın ve erkek farklılıklarını kendi çıkarları temelinde kullanmaya dönük planlar yapar politikalar geliştirirler. Eğer istedikleri sonuçları almaz ve direnişle karşılaşırlarsa da acımasızca her yöntemi kullanarak saldırmaya başlarlar. Bu saldırı yöntemleri çok çeşitli olabilmektedir. İçerisinde akla gelebilecek insanlık dışı tüm yöntemler kullanılmaktadır, denenmektedir. Taciz, tecavüz etmekten, fiziki olarak katletmekten, uyuşturucuya bulaştırmaktan, planlanarak, örgütlendirilerek tam organize biçimde fuhuş geliştirmekten, kimyasal silah kullanmaya kadar bütün alanlarda kendilerine göre oluşturdukları yöntemleri denemekteler. Denetime alamadıklarını, hizmetine koyamadıklarını, çıkarları temelinde kullanamadıklarını sindirmek için, istedikleri kıvama getirmek için ellerinden ne gelirse yapmaktadırlar. Özellikle toplum olarak Kürtlerin üzerinde yürütülen siyaset ve politikalar sindirme, teslim alma, kendi emellerini hayata geçirme temelinde olmaktadır. Yok, eğer planları işlemez ve istedikleri şeyleri gerçekleştirememişlerse her yerde her türlü toplumsal yapılanmayı düşman olarak görmekte ve bu temelde yönelme planlarını oluşturmaktadırlar. Ve kesinlikle yaşatılmasına fırsat tanınmamaktadır. Yaşama ve yaşatılma derken de fiziksel olarak yaşamaktan değil kastımız. Ruh, duygu, akıl olarak yaşamak, dil, kültür, ahlak, inanç, yaşam tarzı olarak yaşamaktan bahsediyoruz.
Toplumda ve toplumları var eden bireylerde kendi toplumsallığına ait bir şeyler kalmamışsa -dil, kültür, inanç, duygu, ruh ve daha sayabileceğimiz birçok şey gibi-o toplumun toplumsallığından da özgür, iradeli bireylerinden de bahsedemeyiz. Doğalında yaşamdan da bahsedemeyiz. Fiziki olarak var olmanın bir anlamı çok yoktur bu anlamıyla. Çünkü eksiktir, yarımdır dilsiz, kültürsüz, inançsız, duygusuz, ruhsuz, vatansız yaşam. Kültür olmadan, dil olmadan, maneviyatı oluşturan inanç olmadan bir toplumsal varlıktan bahsedilemez. Kültür, dil, ahlak, inanç toplumu toplum yapan değerler bütünüdür. Dil mesela toplumlar için çok büyük kültürel bir değerdir, mirastır. Özellikle dil olmadan bir kültürün yaşatılması, geleceğe taşırılması mümkün değildir. Dil insanların bir arada yaşamalarını, paylaşmalarını, toplumsallaşmayı sağlayan temel kültürel değerdir. Ama biz Kürtler başta dil konusunda kendimize müthiş bir yabancılaşmayı yaşamaktayız. Dilimize yabancılaştığımız için toplumsallığımız zayıflamış, parçalılık yaşamaktayız. Dilimizi bilmediğimiz için inanıcımıza yabancı, maneviyatımızı oluşturan temel toplumsal değerlerden kopuk yaşamaktayız. Yabancılık bu biçimiyle bizleri toplum olarak kayboluşa doğru götürmektedir ve farkında değiliz çoğunlukla bunun. Çünkü özel ve kirli savaş sistemi yönelim yöntemleriyle bu yaşanan yabancılaşmayı, uzaklaşmayı çok ustalıkla yürütmektedir. Öyle ki artık toplumsal hiçbir kültürel ahlaki değer tanınamaz hale getirilmiştir. Bu parçalanmışlıktan, kayboluşa doğru gitmekten, yitmekten kirli devlet ve kurumları büyük cesaret almıştır. Yoksa nasıl bu kadar pervasız olabilir diye düşünmeden edemiyor insan. Bu anlamıyla toplumsal yapılar hızla bunun farkına vararak derhal asimilasyon politikaları karşısında bilinçli bir duruş sergileyebilmeli. Kendilerini sorunlu yapılar olmaktan kurtarmalı ve devletin kendisini dayandırdığı bütün dayanakları ortadan kaldırmalılar.
Bir toplumun temel kültürel, ahlaki değerleri yaşlıları ve kadınları tarafından geleceğe taşırılır ve yaşatılır, gençleri tarafından korunur. Toplumsal, tarihsel yaşanmışlıklardan toplumun temel düzeninin bu yapıların kendi rollerini oynamasından geçtiğini bilmekteyiz. Ama günümüzde ne kadınların toplumsallaşma içerisindeki rollerinden, ne gençlerin özgür ruhlarından, dinamik, enerjik varlıklarından, ne de yaşlıların bilgeliğinden, tecrübelerinin geleceğe taşırılmasından bahsedemeyiz. Çünkü bu toplumsal yapılar devlet ve devletin sistematik olarak yürüttüğü kirli ve özel savaş yoluyla kayboluş sınırında durmaktadır. Özellikle çocuklar ve gençler devlet ve kurumlarının asimilasyon politikalarına maruz kalarak bir erimeyi, kimliğinden, kültüründen, öz benliğinden kopuşu yaşamaktalar. Asimilasyon yöntemiyle kültür ve benlikten uzaklaştırılmaları da yetmemekte bu vahşi sistem için askerlerinin, polislerinin taciz ve tecavüzleriyle kişilik bozuklukları yaşayan, psikolojik sorunlarla depresyona giren bir genç ve çocuk topluluğu oluşmakta. Kadınlar özel savaş devletinin kırım politikaları çerçevesinde tam bir çembere alınma durumunu yaşamaktalar. Devlet kurum ve kuruluşları tarafından kadına adeta nefes aldırmaz politikalar yürütülmektedir. Kadınlar taciz edilmekte, tecavüze uğramakta, devletin fuhuş çeteleri tarafından fuhuşa ve ajanlığa zorlanmakta, fiziki olarak öldürülmekte. Kadınlar ve gençler şahsında toplum ve toplumsal bütün değerler ayaklar altına alınmakta bu yönelimlerle. Bütün bunları en amansız savaş gerekçesi yapmak toplumsal bütün yapıların en doğal hakkıdır oysa. Kurdistan’ın her hangi bir yerinde bir çocuğa el uzatılmış ya da genç kadınlara, gençlere uyuşturucu, fuhuş ve ya ajanlık dayatılmış başta gençler ve kadınlar olmak üzere bütün toplumsal yapı ve kurumlar ayaklanabilmelidir. Ama var olan devlet uygulamaları sadece haber olarak geçmekte. Oysa kıyametleri koparmak gerekir, ortalığı ateşe vermek gerekir. Ama refleksler donmuş adeta ölüm sessizliği gibi reva görülen her şey karşısında bir şey diyen yok. Oysa geleceğe el atılmış. Ya bir çocuğa el atılmış el. Bu en temel öz savunma gerekçesi yapılmıyor ve nedenini anlamakta çok zorlanıyor insan.
Günümüzde bu faşist devlet ve özel savaş canavarı tarafından kadınlar yaşamın hiçbir alanında varlık gösteremez hale getirilmiş. Kadınlar toplumun bel kemiğini oluşturmaktadır diyoruz. Ama kadınlar çocuklarına sahip çıkamıyor, koruyamıyor, savunamıyor bu gün. Ama kadınlar çocuklarını kendi dilleri ve kültürleriyle büyütemiyor, kendi inancıyla yaşayamıyor yaşatamıyor bunu her gün kendimizin toplumsallığına dayatılanlardan bilmekteyiz. Kürtler olarak güçlü toplumsallığıyla varlık sağlayan bir topluluğuz ama bütün mücadele gerekçelerimize ve gerçekliğimize rağmen, bütün tarihsel ve toplumsal olarak güçlü, köklü kültürel yapımıza rağmen halen devlet polisi kendi evimizde yani yaşadığımız yerde çocuklarımıza el uzatabiliyor. Halen kadınlar ve gençlere el uzatma cesaretini, cüretini gösterebiliyor, gençleri ve kadınları toplumsal kültür ve ahlaktan koparmak için bütün bilinen çirkin yöntemleri kullanabiliyor. Halbuki düşman asla cesaret göstermemeliydi Kürt halkına, genç ve çocuklarına özellikle de kadınlarına bırakın el uzatmayı bunu düşünmeye bile cesaret etmemeliydi. Günümüzde yaşanan bu tarzda çirkin ve ahlaksız yönelimler karşısında bütün toplum olarak durabilmeliyiz. Bu devlete yeter artık bu Kurdistan’da istediğin gibi at koşturamazsın diyebilmeliyiz. Çünkü çocuklara el atarak bardağı taşırdınız. Devlete sizin için buraya kadar demezsek gelecek karanlık olacak bunu bilerek yaklaşalım. Bundan dolayı başta gençler ve kadınlar olmak üzere özgürlük mücadelesini sahiplenmek, büyütmek temel görevlerimiz olarak görmek gerekmekte. Çünkü tek çıkış yolu, çözüm perspektifi özgürlük mücadelesi içerisinde vardır. Bu anlamıyla gençler ve kadınlar olarak bütün toplumsal yapıları da arkamıza alarak devletin ve kurularının çocuklarımıza, gençlerimize, kadınlara yaptıkları karşısında isyana geçme zamanı gelmiştir.
SOLİN BAHAR
(Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi)
YORUM GÖNDER