APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (19.BÖLÜM)
PKK'NİN KAHRAMANLIKLARINDA KARŞILIKLI ÇIKARLARA DAYALI İLİŞKİ YOKTUR
Dayanma gücünüz yok veya bir pata gibi kendinizi patlatıp, “ne olursa olsun” deyip boş veriyorsunuz. Büyük başarı şurada kalsın, sıradan başarı gücünü bile gösteremiyorsunuz. En önemlisi de bu başarıları bir yaşam tarzı gibi değil de, üzerine yatılarak bir kaç günün kurtarılacağı olaylar biçiminde değerlendiriyorsunuz. Size söylüyorum ki, bırakalım bir kaç günü kurtarmayı, bu başarıyı bir halka mal etmedikçe, bütün partiyi bu şekilde amansız konuşturmadıkça ben nefes alamıyorum, hiçbir şeye tahammül edemiyorum. Tarz bu, alışkanlık bu. Bunu niye anlayamayacaksınız? Aslında çoğunuzun da yaklaşımı kaybettirmektir. Neticede sizde başarıya kilitlenme durumu yok. Bir kaç başarınız olsa -ne kadar hakkınızdır o da belli değil- ona dayanarak yaşayabileceğinizi sanıyorsunuz. Bunun Önderlik gerçeğiyle, Önderlik ruhuyla hiçbir alakası yoktur. Örgütlenme imkanlarını sıfırdan yaratmamızı ve bunları bütün yaşam süremizce nasıl ele aldığımızı inceleyip kendinizle mukayese edin. Önderlik, şahsi bir olay değildir. Bu halk eğer kurtulacaksa, eğer yaşayacaksa; tarihinin artık ayakta kalır bir yanı kalmışsa, geleceğe dair bir umudu olacaksa Önderlik budur. Ben bunun sözcüsüyüm. Onu biraz düşünceye kavuştururum, dile kavuştururum, örgütlemeye çalışırım. Eskiden diliniz yoktu, hiç bir umudunuz yoktu ve hiçbir şeyin farkında değildiniz. Şimdi ise iradeniz, umudunuz, silahınız, diliniz, hatta ekmeğiniz var, bunları küçümsemeyin. Ben halen kuru ekmek peşinde koşarım, yani bunları basit ele almam, çünkü onun emekle bağlantısını çok iyi bilirim. Halen güzel duyguların, güzel düşüncelerin peşindeyim. Bütün bunların acımasız bir savaşla nasıl elde edildiğini çok iyi biliyorum.
Doğru fikir benim için çok önemlidir. Şimdi elinize ciltler dolusu doğruları veriyoruz, en güzeli, duygulanılabilecek düzeyleri ve zeminleri size sunuyoruz. Burada daha iyi duygulanılır, daha iyi düşünülür ve bunlar büyük savaşla imkan dahiline sokulmuştur. Bunlar çok önemlidir, çünkü eskiden dilimiz yoktu, doğru bir-iki düşünce yoktu. Her şey saygısızcaydı, hiç kimse birbirini anlamak istemiyordu. Hele silahlar, elimizde hiç yoktu. Bunları nasıl unutuyorsunuz? Bir kaç insanımız, kardeşler de dahil, yürekten bir araya gelemezdi. Bütün bunlar sizin için basitçe ve kendiliğinden mi oluştu. Hayır, ben bunların savaşımını verdim. Ulusal, siyasal bir-iki doğru sözcük bulabilmek için çok büyük çaba harcadım. Hatta bazıları bunu yeterli de görmüyor, ama tarihinize, kendi dününüze bakıp nasıl olduğunuzu anlayın ve ona göre hak-adalet ölçülerine anlam verin. Sizler hiçbir şey katmadığınız halde mevcut olanı bile yeterli görmüyorsunuz. Bu saygısızlığı durdurun. Açık söyleyeyim; babanız bir tabancasını nasıl bağlardı, onu gizlerdi, saklardı. Siz silahlara ne yaptınız? Babalarınız bir kuru ekmek için nasıl ter dökerdi, nasıl yerdi-içerdi? Örgütün değerlerine kendinizin nasıl yaklaştığına bir bakın. İnsan kendi gerçekliğini inkar etmemeli. Öyle olmuş ki, PKK‟nin bazı değerlerinin etkisine kapılıp, neredeyse bizi bile çiğneyecekler. Halbuki biz olmazsak aç kalacaklar, biz olmazsak yirmi dört saat içinde her şey ellerinden gidecek. Gözü karalık bu düzeyde gelişmiş. İnsan kendini bu kadar yitirir mi? Ben burada hatalı bir adım atmamak için yıllardır kendimi mevzilendirdim. Sizleri yaşatmak için ne kadar büyük sorumluluk, ne kadar büyük hassasiyetler peşindeyim. Özgürlük dağları hepinizin ayakları dibinde, ama oraların anlamını bilerek doğru bir gün bile geçiremiyorsunuz. Sizin için her şey kendiliğinden gelmiştir. Hayır, biz bunu mümkün kıldık, ancak siz bunu anlamsızlaştırıyorsunuz.
Bu kadar büyük masraf kendiliğinden mi oldu? Bırakalım başka ülkelere, -düşman sizi sadece kaçırtıyordu, o ayrı bir şey- kendi vatanına ulaşma basit bir sorun mu? Çok büyük bir olaydır. Değerlerin anlam ve önemi üzerinde bazıları tarafından bir sahtekarlık geliştirildiğinde, sizler de onlara bakarak böyle alışmışsınız. İçinizde şu anda bir nolu karar sahibi ve özgürce davranabilecek olan benim. Ama dikkat edin, sorumluluklar gereği nasıl yol alıyorum? Hata yapmamak için, değer heba etmemek için neleri, nasıl ele alıyorum? Bunlar önemli ve sizi biraz bağlaması gerekiyor. “Ben, ben” diyorsunuz, ama bunda bir şey yok. Yaşamınızı bozmaktan başka ne değeri var? Sizi yaşatacak olan herhangi bir içeriği de yok, bu “ben”liğin sadece kuru lafı, sadece kör inadı var. Bütün bunları hiçbirinize dayatma olarak söylemiyorum. Zaten bizim yaşamda buna yer yoktur. Sizin kendinizi bize çok tehlikeli dayatmamanız için halen bu savaşı geliştiriyor ve parti içinde böyle anlamsız dayatmaları kabul etmiyorum. Eğer onu kaldıramıyorsanız, hiç olmazsa olumsuz dayatmayı da bir tarafa bırakın. Yıllardır iddiası olan, “ben olumlu katılmak istiyorum, kesinlikle oynamayacağım, kendi hastalıklarımla meşgul etmeyeceğim” iddiasında olanlar varsa, onlara da doğru katılımın özelliklerini veriyorum. Bizde katılımlar gönüllüdür, zorakilikle değildir. Ama bunun sözünü verenlerin, bunun kararlılığını gösterenlerin artık bu söze “bir de benden olsun” biçiminde değil de, radikal ve doğru bir katılımla cevap vermelerine çok önem veriyorum. Yoldaşları zorlamak istemiyorum. En kötüsü yoldaşlarla böyle kavgaya tutuşmaktır, bunu bize dayatmayın.
Ben köleler ordusu, burjuva ordusu veya hanedan ordusu kurmuyorum. Çıkarlar dağıtarak etrafımızda birlik kurmuyorum. Benim tarzımda, hayati doğrulara -bunlar bir halk için olur, bir parti için olur veya bir kişinin şahsında olur- tamamen anlam verme, bunu tam bir inanç işi, iman işi ve bir ustalık işi, bir sanat işi olarak ele alma vardır. Bu katılımda, bu yoldan bıkmak, yorulmak, bireysel hak-hukuk peşinde koşmak yoktur. Burada sadece bağlanacak amacın başarısından ve bu temelde haktan-hukuktan bahsedilir. O da sadece ve sadece daha fazla hizmette bulunmak içindir. Bu halkı diriltecekse, kurtuluşa götürecekse bu tarz tek çaredir. Benim kimseye hediye verecek bir şeyim yoktur, yani çıkar sunamam. Buna da inanmıyorum. İnandığım, yoldaşlarla büyük amaçları paylaşma, büyük güç olayını gerçekleştirme yaklaşımıdır. Bu da hep insani yeteneklerle ve güvenle oluyor. Bizim sözlüğümüzde karşılıklı çıkarlara dayalı ilişki yoktur. PKK‟nin kahramanlıklarında zaten buna yer yoktur. PKK‟de amaç için sınırsız fedakarlığın, cesaretin örnekleri sergilenmiştir. Tabii bu bilinçlice, çoklarınızın yaptığı gibi körce değil, yerinde ve zamanında yapılır. Hayriler kendilerini ölüme demeyeceğim, büyük yaşama yatırdıklarında -biz buna büyük yaşam diyoruz- yine en son Zeynep Kınacı kendini müthiş patlatmaya demeyeceğim, kendine göre çok büyük yaşamaya yatırdığında bilinç ve karar çok yerinde, uygulama da çok mükemmeldi. Sınırsız cesaret, fedakarlık derken bunları kastediyoruz. Yoksa, canı sıkıldığında intiharvari gidenler bizden değildir.
Gerçek PKK‟lilik, diriltici PKK‟lilik, kurtuluşçu PKK‟lilik budur. Siz şimdi bununla savaşıyorsunuz. Bundan aşınma istiyorsunuz ve ben de kesin kabul etmiyorum. Artık bunu anlayacaksınız. Anlamaktan da öteye, eğer gerçek bir PKK‟lileşmeden, katılımdan bahsediyorsanız, mücadeleye her an net bir bilinç aydınlığıyla, candan bir bağla bağlanır; gaflete, hele münafıklığa hiç fırsat vermez, bir komutan adayıysanız her an hücuma ve savaş tarzının emrettiği kişiliği sergilemeye hazır bir tutum içinde olursunuz. Katılımın özü budur. Bunu anlayacaksınız. Gerçek PKK‟lilikte hastalıklarıyla katılmaya, örgütü kendiyle uğraştırmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Baktınız bu gücümüz de yok, kenarda durun, bir sempatizan olun. Bu işi kahramanlara bırakın. Biz bunları ortaya çıkardık, bu kişilikler bulunur. Bunlar Önderliğin en büyük başarılarıdır. Bunun yolu açılmıştır, engellemeyin. Herkes kahraman olamaz. Bunlar bir halk için en büyük kazanımlardır, saygılı olun. Eğer doğru katılmaya gücünüz yoksa, dua edin bu da yeter. Bunlar kutsal değerlerdir. Sahipsiz olduğunu sanıyorsanız, aldanıyorsunuz. Münafıkça, kendini gizleyerek bu değerlerin üzerine konacağınızı sanıyorsanız, aldanıyorsunuz. Bu gerçekten ağır ve affedilmezdir. Ben her zaman şunu söyledim; en başta bu değerlerin sözcüsüyüm, koruyucusuyum. Bu değerleri göz göre göre mi bana çiğneteceksiniz? Eğer “bu işte ben de varım” diyorsanız, o zaman gerçeklerin gerekleri ortadadır.
Bu değerler karşısında duyarsızlık, iman etmemek, büyümemek ne demektir, bunu neyle savunabilirsiniz? Varsa sizde bu kadar iman, “bu işte ben de varım, düşmanın bu yaptıklarını vicdanım kabul etmiyor, bu kahramanlara karşı ben de bağlılığımın gereklerini yerine getireceğim” diyorsanız, dürüstseniz, sorun çıkmaz. Artık anlaşılır kılmaya çalıştığımız bu hususlarda, sağlam bir sözünüzün olmasının, sağlam bir başlangıç yapmanızın gereğini sık sık belirtiyorum. Bunu ne engelleyebilir? Düşmanın dayattığı özel savaş engellese, çok çok sizi yine yenilgiye götürür, sizi vurabilir. Ben buna bir şey demiyorum. Savaştır, böyle bir gelişme olabilir. Mücadelenin gereklerini yapmamışsanız yenilgi de olabilir. Kimse mutlak zafer demiyor. Mutlak zafer mümkündür, ama gereklerini herkes değil, bir kaç kişi yerine getirebilir. Bunun nedeni bilinç noksanlığı veya tecrübe eksikliği olabilir. Ben buna bir şey demiyorum. Hepimiz bu konuda bazı yetmezlikler yaşayabiliriz. Ama kabul edilmez olan, oldukça tartışılmış, güce kavuşturulmuş, kabul edilmiş hususların halen izahı güç nedenlerle gereklerini yapmamak ve bu konuda birilerine alet olmak, uzlaşmaktır. Bunu yapmayacaksınız. Bunu hiçbir gerekçeyle, hiçbir kişisel özelliğinizle gerekçelendiremezsiniz.
Biz, kendimize bu kadar saygısız olamayız. Yapmanız gereken Önderliksel yücelme, partileşme, askerleşme, bu temelde saygıyı kendinize yakıştırma ve onun gerekleriyle çelişenlere tenezzül etmeme, onlara yer vermemedir. Bu da amaçlarına göz kulak olmak, onu çiğnetmemek, yanlışlıklarda ısrar etmemek, ona fırsat vermemek, bireysel endişelere ve kaygılara kapılmamak anlamına geliyor. Hep örgütsel kaygıları esas almak, bunun başarısı için her şeyi ortaya koymak gerekir. Dili bülbül gibi konuşturmak, onu bıçak gibi ortaya koymak ve gerekirse “bizzat bütün görevleri ben üstlenebilirim” diyebilmek gerekir. Baktım ki, hiç kimse bu halk işlerine sahip çıkmıyor, ben de böyle yaptım. Çok zayıf bir insandım, ama gördüm ki, birilerinin bu işlere sahip çıkması gerekiyor. Çok istedim, hatta hepinizden bekledim, bütün büyüklerden bekledim. Ancak bu işlerin yanından bile geçmiyorlar. Ve şu anda bu işi ben üstlenmiş bulunuyorum. Hem de hepinize güç verecek kadar sorumluluklarımı bilerek üstlendim. Bu halk da en zorda bir halk olmasına rağmen en büyük tutkuyla, heyecanla “bu işi yürütüyorsun” diyor ve en ufak bir sıkıntı duymadan mücadeleye katılıyor. Çünkü biz sözümüzün eriyiz. Bunu esas alacağız. Ben hiç yoruldum, yıprandım diyor muyum? Bu tür şeylerden dolayı en ufacık bir işi bıraktığımı görebiliyor musunuz? Sizin için gerekli olan da, en temel, en vazgeçilmez, en hayati ve kaybedilmiş olan her şeyimizi bize kazandırabilecek olan bu temel Önderliksel özelliklerdir. Ben bunun dışında herhangi bir yolla bırakalım kurtuluşa gitmeyi, yerle bir olmanın bile önüne geçilemeyeceğini çok açıkça görüyorum. Bu temelde en değerli ve gerçekten inanılmaz bir çabayla artık başarılmış olana, büyük tarihi şansı mükemmel değerlendirmeyle ve bununla oynamayacak şekilde karşılık verin.
Bunun başarısını büyük bir şans kadar büyük bir imkan olarak da değerlendirin. Yaşamın ancak bununla ele geçirilebileceğini ve bunun dışında hiçbir yolun mümkün olmadığını bilerek, inanarak katılın. Sizi buna en yüksek değeri biçmeye, amansız yaklaşımları eksik etmeyerek çalışmalara yüklenmeye ve başarmaya çağırıyorum. Sizlere bundan daha büyük bir iyilik yapmak mümkün müdür? Bunun dışında herhangi bir yolla kolektif bir kurtuluş mümkün müdür? Halk kurtulmadan bireyin kurtuluşu ve sizlerin onurlu bir yaşama sahip kılınmanız mümkün değildir. Gerçeklerle neden alay edeceğiz, gözümüzü kör edeceğiz? Ben tüm gücümü bu tutumdan alıyorum ve bu, en büyük başarıya da ulaşmıştır. O halde neden katılmayacaksınız, neden katılımı mükemmele yakın yapmayacaksınız? Büyük başarı kişiliğinden neden kaçınacaksınız? Bunun hiçbir gerekçesi olabilir mi? O halde bütün yönleriyle oldukça kanıtlanmış, bilince çıkarılmış, imana kavuşturulmuş bu katılımı mutlaka kendinize uygulayacaksınız. Buna layık olacak ve “bir başarı da benden” diyeceksiniz.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN (19 Temmuz 1996)
YORUM GÖNDER