ÖZE YABANCILAŞMA VE İNSANİ DUYARLILIKLAR ÜZERİNE
Kısa süre önce Türkiye'de büyük orman yangınları çıktı. Tam bu sürede, Konya'da 7 kişilik bir Kürt aile katledildi. Ege'de, Akdeniz kıyılarında yol kesip kimlik sorgulayan sivil faşistler belirdi. Soran kişiye benim ormanlarım yanıyor bu yüzden yapıyorum diyordar. Bu süreçte asil ilginç olan ve asil düşündüren bir başka şey ise; yanan orman görüntülerini sosyal medya hesaplarindan, "ciğerimiz yanıyor" etiketiyle paylaşan Kürtlerin varlığıydı. Yanan doğaya, içindeki varlıklara üzülmek elbette insanca ve olmasi gerekendi. Bu insanca duyarlılık bu ekolojik yaklaşım çok masumcaydı, fakat nedense bir mide krampı gibi oturuyordu insana...
Yardım çağrısında bulunanlar, yanan köylerin muhtarlarının isim listelerini paylaşıp destek isteyenler. Yanan yerlerin fotoğraflarını paylaşıp ağıt yakanlar. Bir duyarlılık patlaması gibiydi. Bunları gördükçe ve okudukca içimden birşeyler söylemek gerekli deyip durdum. "Bir şeyler yazmalısın" dedim kendi kendime. Bir şeyler... .Bunlar iyi birer paylaşım değil. Hele böyle bir zaman da ve böyle bir günde. 7 Kürdü çoluk çocuk öldüren bir Türk ırkçısı orta yerde duruyorken. Sokaklar tutulup Kürt avına çıkılmışken bir Kürdün bunu görmeyim sadece yangını paylaşması neyle izah edilebilir. Şırnak'ta Cudi dağı aylarca yandı bu yüksek duyarlılık sahiplerinden çıt çıkmadı. Türk ordusu bile bile yaktı, üstelik itfaiye gelmediği gibi söndürmeye giden köylüler bizzat askerler tarafından engellendi, gene ne duydu bu çevreler bunu ne de bir paylaşıma konu ettiler. Güney Kürdistan'da Türk devleti asırlık ağaçları kökünden söküp Türkiye'ye getiriyor. Efrin'de demografik yapı değiştirdiği yetmedi, fabrikaları söküp getirdiler yetmedi, zeytinlikler kökünden sökülüp taşındı. İnsanların ırzına geçildi Türk tugaylarının onayı ve kontrolü altında. Herkes sustu. Birgün bunları paylaşmadın birgün olsun bir duyarlılık oluşmadı, olduysa da sayfalarınıza yansımadı bir duruş ortaya konulmadı. Şimdi bu neyin duyarlılığıdır. Hangi insani duyarlılık... Hangi ekolojik bilinç biçimidir bu. Evet bu paylaşımlar kötü. Kötülüğü ise içindeki riya da.."
İnsanoğlu bu kadar mı yabancılaşır kendine, bu kadar mı özünden kopar diye durup düşünüyor insan. Biliyorum herkes kendine yabancılaşmak ve özüne yabancılaşmak kelimesini çok kullanır. Bunun anlamı üzerinde de çok tartışılmıştır. Özü nedir insanın? Kendi doğal hali nasıl oluşur? Bana kalırsa çok basit ve doğrudan bir izahi vardır bunun... İnsan sadece bir insandan doğmuyor. Herkes bir coğrafyada doğar ve o coğrafya ya benzer. Oraya yurt der yada memleket der. Nereye giderse gitsin orayı da götürür kendisiyle. Herkes yüzünde taşır haritasını, ait oldugu yerin. O yer ki kimliğidir, onun kişiliğidir ve diyalektiğidir. Yarası ve yazgısıdır. O yerle kurduğu ilişki annesiyle kurduğu ilişki gibidir. İnsan annesini anladığı gibi anlar, ait olduğu yerin dağını, taşını, akan suyunu, açan çiçeğini. Aklımız ermez çoğu zaman ama etimiz kemiğimizle biliriz o yerdeki her varlığın dilini. Etimiz kemiğimizle konuşuruz orayla. Tereddütsüz anlarız dilini. Bizi anlar mı, tanır mı, kuşkusu oluşmaz içimizde. Acaba bizi sever mi, bize güvenirmi ikircikliği oluşmaz asla. Biz onu biliriz o bizi. Annesine güvendiği gibi güvenir insan ait olduğu yere... İnsanın özü bana kalırsa budur. Yeter ki yırtılmasın yüzümüzde ki o harita. Anlami kalmaz pespaye suratlarımızın hiç bir biçimde. Yabancılaşmak bana kalırsa insanın kendi yüzünün anlamını unutmasıdır. Geriye kalan maske arayışıdır. Bir insan annesinin ( geniş anlamıyla Anne) başına gelen her şeye, bu kadar sağır ve dilsizken hatta ve en can alıcı olanı annesine kötülük yapanların anneleri için gözyaşı dökenlerin hümanizmaları mide bulandırıyor. Kimdi bilmiyorum şöyle demişti; eşitlik içermiyorsa her türlü hümanizm barbarlıktır.
KEMAL GÜLER (KALE)
YORUM GÖNDER