BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (9.BÖLÜM)
Sürgünden Dönüş
Bismil’in Hacikan Köyü’ne geldik aftan sonra. Babam beni dayısının oğluna verdi. Hani bölgesine gelin gittim. On sekiz yaşındaydım. Nikâhım da amcamın evi olan Tavşanlı’da yapıldı. 1955 yılının sonunda ilk oğlum Cemal doğdu. Ondan sonra da arka arkaya çocuklarım oldu. Cemal dokuz yaşına geldiğinde Tacettin yedi yaşındaydı. Baktım çocuklarım köyde okuyamayacak, cahil kalacaklar, görümcemin evi Hani’deydi. Hasan Bora’nın hanımı. Kaynanam kızının evine gidecekti. Cemal’ i de beraber gönderdim. Dedim ağla seni de götürsünler. Halana gittiğin zaman ‘hala ben sizin evinizde okula gitmek istiyorum de’ diye tembihledim. Sağ olsunlar onlar da kabul ettiler. İlkokulu Hani ‘de okudu. İkinci sene Tacettin, ‘ben de gitmek istiyorum’ diyince onu da gönderdim. Babası o zamanlar Diyarbakır’da çalışıyordu. Geldiğinde çocukları sordu. Ben de halasının yanına okumaya gittiler dedim. Kızdı tabi, iki çocuk yük olur niye gönderdin dediğinde ben de sen düşünmüyorsun, onlar kendilerini düşünüyorlar ben ne yapayım gittiler işte dedim.
Artık mecbur oldu. Hani’ye taşındık. Sekiz sene Hani’de kaldık. Ortaokul bitinceye kadar orada kaldık. Cemal’in lise çağı geldiğinde babası Diyarbakır’da Ziya Gökalp Lisesi’ne kaydını yaptırdı. O sene bir pansiyonda kaldı. Onu siyasete sokan kişi de öğretmeniydi. Kimdi bilmiyorum. İkinci sene ben geldim. Evi getirdim, ev bulamadık on kişinin bir odada kaldığı bir yere zar zor yerleşebildik. Tacettin de sanat okulunda başladı liseye. Diyarbakır’a geldiğimde yaşadığım bir anıyı anlatayım size. Diyarbakır’da, hastaneye gitmiştim 1975- 76 yıllarıydı. O zaman peçeliydim. Bir tek gözüm görünüyordu. Bir genç kız, on sekiz yaşlarında falan, yine o yaşlarda battaniyeye sarılı bir genç getirmişlerdi hastaneye. Çocuk ölüyor, muayenehane kapısında bekliyorum. Üçüncü sıradaydım.
İkinci hasta girdiği sırada, doktorun odasına bakımlı, asortik, etekleri dizinin üstünde, permalı, boyalı bir kadın girdi odasına. Battaniyeye sarılı o gencin inlemeleri arasında tam bir saat bekledim. Kapıyı araladığımda el ele tutuşmuş masanın bir yanında o kadın, diğer yanında doktor, koklaşıp duruyorlar. Hiddetle kapıyı çarparak girdim odasına, yok mu sizin bir amiriniz, burada hasta ölüyor der demez doktor, konuştuğum düzgün Türkçeye şaşırmış halde ayağa kalktı. Şikâyet etmeme gerek olmadığını, hemen beni almak istedi muayenehaneye, ben inleyen genci işaret ettiğimde hemen aldılar içeri. Velhasıl o yıllarda derdini anlatan insana rastlanılmıyordu bu şehirde.
Bu durumu Cemal’e anlattığımda, ‘anne hem itiraz edecek insan hem de bilinçli insanlara ihtiyacımız var’ demişti. Konuşmaları, çoğunlukla siyasetle ilgiliydi. Haksızlıklar karşısında gösterdiğim bu tepkiyi topluma yaymanın gerekli olduğunu anlatırdı bana. Ben de Kürtlerin kafası kuru, Şeyh Sait yapamadı, dedelerin yapamadı, biz hiç yapamayız dedim oğlum. Böyle böyle vazgeçirmeye çalışıyordum. Oğlum bana benziyordu. Haksızlıklar karşısında sözünü sakınmazdı. Onun bu yönü belki de böyle biri olmasını gerektirmişti. Ondan sonra o küçücük evimize arkadaşları gidip gelmeye başladı. Saatlerce oturup siyaset konuşuyorlardı. Ben çarşaflı, peçeliydim. Bir gün çarşıya gidiyordum. Mahallenin kadınları yol üzerinde toplanmış güneşleniyorlardı. Baktım birisi, ‘bu kadının yüzünü çok merak ediyorum. Kadın pencereye çıkmıyor, kapıda oturmuyor çok merak ediyorum bu kadının yüzünü’ diye konuşuyordu.
İçlerinden birisi ‘böyle olduklarına bakma zaten bunlar saman altından su yürütüyorlar, hiç merak etme evine giren çıkan belli değil’ dedi. Giren çıkan belli değil dediği de Cemal’in arkadaşları. Ertesi gün kapımız çalındığında yine beş altı arkadaşı Cemal evde mi diye sordular. Ben de evde değil dedim. Cemal bizi bekliyordu, evde bekleyelim o zaman dediklerinde hayır dedim. Bir daha da gelmemelerini söyledim. Oğlum uyandığında da neden içeri almak istemediğimi anlattım.
Cemalin arkadaşlarını çağırıp onlara durumu anlattım. Onlar da hoş karşıladılar. Bir daha da gelmediler. Bana da hak verdi gençler. Gittiler ev tuttular. Duran Kalkan (Bugünkü KCK yürütme konseyi üyesi) geldi Diyarbakır’a, Duran Kalkan’la çalıştılar, burada epey siyasete devam ettiler. Cemal liseyi bitirdi. Ankara’da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ni kazandı. O sene Ankara’da devletle öğrencilerin çatışma yıllarıydı. 1978 yılıydı. İstemedim gitmesini. İkinci yıl yine aynı bölümü kazandı. Kaydını yaptı.
Ama o sırada Zirai Donatım’ın sınavlarına girmişti. Sınavı kazandı. Bir yıl Batman’da memurluğa başladı. İkinci yıl Lice’de devam etti. Lice siyasi faaliyetler açısından müsaitti. Bir tek ev kiramı gönderiyordu. Babası eve bakmıyordu, sorumsuzdu. Cemal aldığı maaşını arkadaşlarıyla paylaşıyordu. 1979 yılının sonuydu. Evin damında kullanılmamış bir silah bulundu. Polisler kime ait olduğunu sorduklarında eve aittir, muhafaza amaçlı tutuyoruz diyemedik. Kardeşlerden Tacettin benimdir dedi. Onu alıp götürdüler. Dört ay sonra bir haber geldi. Cemal’in yakalanan arkadaşları onun da adını vermişlerdi. Tabi işi bırakmak zorunda kaldı. Dağa gitti.
Yedi ay Bekaa (PKK’nin ilk gerilla kampı) da kaldı. Geldikten sonra PKK Diyarbakır sorumlusu oldu. Gündüz kiraladıkları evde, gece ise siyasi çalışmalar yürütüyorlardı. Kaldığı evde bir anlaşmazlık olmuş, o gece bizim eve geldi. Babası ihbar etti oğlumu. Eve bakmazdı babası, kumar oynardı, kendisi bir şey vermediği gibi benim dikişten kazandığım paraları bile alır giderdi. Ondan sonra da çocukların cezaevi dönemi başladı.
MÜRSEL YILDIZ & İBRAHİM ALP
YORUM GÖNDER