PARTİ TARİHİ (21.BÖLÜM)
PARTİ TARİHİ (21.BÖLÜM)
0 Yorum
830
07-10-2021
 

Ferhat'ın o anlaşmayı geliştirmesi, daha sonraki içine düştüğü durumlar, daha iyi anlaşılıyor. Ne yapmak istemiş? Ne yapmış? O biraz daha iyi anlaşılıyor. Fakat o günkü koşullarda dediğim gibi aslında o anlaşma bir yerde de çare oluyor. Ama en azından tartışması gerekiyordu. Haberdar etmesi, onay alması gerekiyordu. Yanlışlık esas orada. Bir de onun diğer anlayışı var. O anlayışın temelinde anlaşmaya giriyor aslında. Yanlışlık burada. Yoksa anlaşmaya bir şey demiyoruz. Uzlaşma oldu diye de bir şey demiyoruz. Savaşta geçici uzlaşmalar da olur, kalıcı uzlaşmalar da olur. Mesele o değil. Bir de bu tarzda ateşkes anlaşmasının yarattığı olumsuzluk var. Diğer bir hata da gücün tek taraflı koşullandırılması, donatılması, hep saldırı anlayışının verilmesi var. Hep kazanılacağı var. Bunun dışında hiçbir şey yok. Güç buna göre şartlanıyor. Tabii ki ateşkes de gündeme gelince, güç birden bire çekilince, bu sefer yıkım oldu. Bu gerçekten güçleri çok olumsuz etkiledi. Özellikle Haftanin'deki gücü. Çekilme anına kadar tüm olumsuzluklara rağmen kahramanca bir direniş, üstün bir saldırı anlayışı var. Ama birden bire alanın bırakılması -ki örgütsüz bırakılması- o gücü moralmen tüketiyor. O kadar ayakta olan o güç, birden bire yürüyemez duruma geliyor. Yani anlayamadı, anlam veremedi. Neden? Çünkü öncesinden güç hazırlanmamış. Savaşa hazırlanan bir gücü her yönden donatmak gerekir. Saldırı, savunma ilerleme, geri çekilme, kazanma vb. her konuda. Ki yarın bunlarla karşı karşıya geldiğinde olumsuz etkilenmesin, onu yıkmasın. Yani tek taraflı hazırladın mı öyle olur. Sonuçta yıkım olur.

Bir hatada buydu. Değer hatada yine örgütsüz geri çekilme oldu. Biraz aceleye getirildi. Tabi bunun da nedenleri var. Fakat nedenleri ne olursa olsun bu geri çekilme örgütsüz olduğu için, hem moralmen etkiledi, hem de bazı kayıplara yol açtı. Yani geri çekilmeden sonra da bazı kayıplarımız oldu. O örgütsüz geri çekilmenin sonucuydu. Aslında savaştan sonra o tedbiri almak gerekiyordu. O olmadı. Savaşın başında o imkan yine vardı. Fakat o savaşın başında da kullanılmadığı için, mecburen o tarz sürdürüldü. Yani biliniyordu. Bilinmiyor değildi. Ama bunun dışında yapacak bir şeyde yok. Yapmaya kalksan daha kötü darbeler yenir. Düşmana göre kurulmuşsun, ona göre savaşa germişsin, mevzilenmişsin, her şeyin orada, erzakından cephanene kadar, her şeyine kadar. En ufak bir yeri terk etsen diğer yerler hemen onların egemenliğine giriyor. Daha çok kayıplara yol açacak. Artık başka yapılacak bir şey yok. O tarzı sürdürmek, kayıpları mümkünse bununla engellemek. Yani en son o çıktı. Zorlayan durum birazda o oldu. Aslında başlangıçta bunu aşmanın imkanı vardı. Hemen kampları kaldırmanın imkanları vardı. Güçleri gerilla düzenine geçirme, malzemeleri dağıtma, hareketli olma durumu var. Bu yapılsaydı yine taktik yakalanırdı. Ama bu olmadığı için, o taktik dışılıkta sonuna kadar ısrar edildi ve götürüldü. Kısaca hatalar, sonuçlar, kayıplar, kazançlar böyle özetlenebilir.

Güney Savaşı'na ilişkin birkaç noktayı daha belirtmekte yarar var. Bu Savaşın ortaya çıkardığı en önemli sonuçlardan biri de Güney işbirlikçilerinin kendi gücüyle ayakta kalmadıklardır. Bunların tamamen, başka güçlere dayanarak ayakta kaldıklarıdır. Ve bu da şu gerçeği ortaya çıkardı, TC'ye vurulan her darbenin Kürt işbirlikçiliğine de vurulduğu, yine Kürt işbirlikçilerine vurulan her darbenin TC'ye vurulduğunu ortaya çıkardı. Bu da çok önemli bir gerçektir. Yine bu savaş, Güney Kürdistan'daki bilinen güçlerin hiçte öyle yurtsever olmadıklarını, Kürdistan'da belli bir fonksiyonu üstlenen güçler olduğunu ortaya çıkardı. Yıllar önce, bu gerçeği PKK tespit etmişti. Bunu kavratmaya çalışıyordu. Fakat birçok güç kavramaktan uzaktı. Bu savaş, gerçekten bunların ne olduğunu çok açık biçimde ortaya çıkardı. Bu gerçekliklerini 10 yıl halka kavratmaya çalışsaydık sanıyorum bunların bu gerçeğini bu kadar halka kavratamazdık. Bunların TC'den ayrı birer güç olmadığı ortaya çıkmıştır. Çok çarpıcı bir biçimde ortaya çıkmıştır. Yine bu savaşın çok önemli bir yanı daha var. Ki dikkat edilirse birçok güç, sanki PKK'nin yürüttüğü mücadele salt bir ulusal mücadeleymiş gibi yaklaşıyorlar. Özellikle Türk solu. Tabi bu sol ilginç bir sol. Kaldı ki PKK'nin yürüttüğü mücadele salt bir ulusal mücadele değil. Belki de bu mücadelenin ikincil yanını temsil eder. Ulusal yanından daha çok uluslararası yanı olan bir mücadele. Yani Güney Savaşı salt bir ulusal savaş değildi. Uluslararası bir savaştı. Salt TC gericiliğine karşı yürütülen bir savaş değil emperyalizme karşı da yürütülen bir savaştı. Bu PKK'nin yürüttüğü mücadelenin uluslararası yönünde ortaya koyar.

Eğer birçok güç PKK'nin tasfiyesinde uzlaşmışlarsa, Kürt gericiliğine ve Türk egemenliğine, bu derece destek sunmuşlarsa bunun nedenini PKK'nin geliştirdiği mücadelede aramak gerekir. Çünkü PKK'nin geliştirdiği mücadele, gerçekten, bugünkü koşullarda, hem de, sosyalizmin sözümona -bu reel sosyalizmdir- baş aşağı gittiği, sosyalizmin gözden düştüğü, emperyalizmin dünyanın tek egemen gücü olduğu bir dönemde, halklar açısından bir umut ışığı. Bu umudun söndürülmesi gerekiyordu. Bunun için bu kadar güç anlaşmıştı, uzlaşmıştı. Çünkü PKK'nin geliştirdiği mücadele, emperyalizmi de zorlayan bir mücadeleydi. Bu zayıf halkanın kırılması, emperyalist sistemde güçlü bir gediğin açılmasıdır. Bu açıdan bu kadar güçler birleşiyor. Çünkü çıkarlar birleşiyor. PKK bu çıkarları zedelemenin gerçeği. Bu da ortaya çıkan bir gerçektir. Dikkat edilirse en çok bu savaştan sonra PKK uluslar arası düzeyde dikkate alınan, üzerinde durulan bir güç haline gelmiştir. Bu günkü gelişmeler de buna bağlı bir olaydır. Avrupa'nın takındığı tavır Amerika'nın takındığı tavır, salt bir Tansu Çiller'i kurtarma hareketi değil. Türk hükümetinin şahsında, Türk rejimini ve onunda şahsında emperyalizmi, kapitalizmi kurtarma hareketi. Demek ki PKK'nin yürüttüğü mücadele, öyle salt bir ulusal mücadele değil. Bu da bu savaşla ortaya çıkmıştır. Güney'de verilen savaş da böylesi bir savaştır. O çokça söz edilen şu veya bu nedenden dolayı gelişen bir savaş değil. Tamamen buna dayanıyor. Çünkü PKK'nin mücadelesi, emperyalizmin Ortadoğu politikasını –bu politikanın özü de biraz Kürdistan’a dayanıyor- alt üst eden bir mücadeledir. Emperyalizm Kürdistan’ı Ortadoğu'nun gerici bir üssü haline getirmek istiyordu. PKK'de buna müsaade etmiyor. Savaşın özü, çatışmanın özü buydu. Yine bu savaşın diğer bir yanına daha parmak basmak gerekiyor. Oda şuydu:

Gerçekten KDP ve TC orada tek bir gücümüzü bırakmak istemiyordu. Ama YNK'nin durumu farklıydı. YNK tümüyle ezmeden ziyade, önemli ölçüde güçten düşürüp, kendi zeminine çekmek, bu zeminde PKK'yi teslim almak istiyordu. Çünkü PKK'nin tümüyle ezilemeyeceğini biraz bilen bir güçtü. Körfez Savaşı'na benzer bir durum vardı. Körfez Savaşıyla aslında Saddam ezilmek istendi. Önemli ölçüde de ezildi. Ama Saddam biraz ayakta kalmayı becerdi. Bu savaşta bize yapılmak istenen Irak'a yapılmak istenenden daha kötüydü. Ve o taktik dışılıkta ısrar etseydik sonuna kadar onunla ilerleseydik, -gerçi şimdi emperyalizmin çeşitli destekleriyle Saddam ayakta kaldı. Yoksa şimdi ayakta kalmayabilirdi. Fakat bu kadar şeye rağmen Saddam bugüne kadar da gelebildi- Belli ki bizim öyle bir durumumuzda olamazdı. Böylesi bir durum olmamışsa, Parti Önderliği'nin belirttiğim tedbirleri sayesinde olmamıştır. Emperyalizmin politikasını birazda YNK temsil ediyor. Bu anlamda YNK ile Avrupa'nın tutumu, KDP ile TC'nin tutumu biraz farklıdır. Yani genelde ortak saldırı olsa da, biraz taktik açısından farklılıklar arz ediyor. İkisinin de esas yapmak istediği PKK'yi devrimci bir güç olmaktan çıkarmak. Burada, yani yaklaşımlarda farklılıklar var. Yoksa PKK hakkında yapmak istedikleri konusunda fazla bir farklılıkları yok. Güney Savaşı'ndan sonra, bekledikleri ortaya çıkmadı aslında. Onun için de iç harekatla fazla bir sonuç alamadılar ama yine de bunun bir parçası olarak iç harekatı genişletmek istediler.

Özellikle de Amed'de bunu geliştirmek istediler. Amed'de sonuç almak istediler. Fakat başarılı olamadılar. Zaten 92'de Amed'in geriden de olsa taktiği yakalaması var. Yani tüm eyaletler içerisinde Amed'in öyle olumlu bir konumu var. Amed bu iç harekatta ezilmedi. Tam tersine TC orada da başarısız kaldı. İşte bu geliştirmek istedikleri plan, böylelikle boşa çıktı. Bu birçok sonucu ortaya çıkardı tabi. Görülen, daha hala görülmeyen yanları da var. Belki ilerde ne yapmak istediği şüphesiz çıkacak. Bu da TC'ye oldukça pahalıya patladı. Anlaşmadan sonra, Zele Kampı var biliyorsunuz. Ki büyük bir kesimde eğitilmesi gereken güçler, hasta arkadaşlar, yaralılar o sahaya taşındı. Diğer güçlerimiz esas olarak kendi alanlarında yine kaldılar. Hiçbir zaman ne Haftanin, ne Çukurca, ne Xankurke boşaltılmadı. Zele de bizim açımızdan bir taktikti. Fakat YNK'nin yine Zele üzerine hesapları vardı. Bu anlamda KDP ile ikisi arasında çelişki vardı. Mesut Barzani’nin açıklamaları vardı. Aslında orada çok iyi dile getiriyordu. Bu doğrudur KDP farklı yaklaşırken YNK biraz daha farklı yaklaşıyor. Bu anlamda da bundan ötürü onlar arasında çatışma vardı. Fakat böyle de olsa, TC, bu Güneyli güçleri ayakta tutmak, burada devrimci bir gelişmenin önünü almak, bu sahayı yine Kuzey’deki devrimin tasfiyesinde kullanmak istiyor. Bu önemlidir.

Bu yaşanan şeylerden sonra Parti Önderliği'nin geliştirdiği bir adım var. Harekete adım attırmak, bir çıkış yaptırmak. Bu da nedir? yargılama süreci başlatmak. Yargılama süreciyle amaçlanan neydi? Şuydu. Hareketi tekrar rayına oturtmak. Güney Savaşıyla ortaya çıkan bir sürü olumsuzlukları gidermek. Taktik önderliği taktik hatta çekmek. Hem tahribatların, hem olumsuzlukların önünü almak, hem de bir çıkışı, yeni bir hamleyi başlatmak. Bu yargılanma süreci bunun için geliştirildi. Bu önemli bir süreçtir. Kaldı ki bu yargılanma süreci birçoğumuzca yine anlaşılmadı. Buna sağdan, soldan yaklaşımlar oldu. Fakat esasta bu bir düzeltme hareketiydi. Partide öncülüğü sağlamlaştırmaydı. Parti ortamını netleştirmeydi. ’93'ü kazanmanın adımları, hamleleriydi. Bunun üzerine ’93 geliştirilecekti. Yoksa ’92'den daha kötü sonuçlar yaşanacaktı. Yargılanma bunun için geliştirilmişti. Ve gerçekten dünyada görülmemiş bir olaydı bu. Düşününki bir parti tüm bir yapısıyla, bir yargılanma, eleştiri-özeleştiri sürecinden geçti. Düzeltme hareketinden geçti. Dünyada eşi benzeri görülmemiş. Buna cesaret etmek de gerçekten büyük bir olay. İşte bu da PKK Önderliği’nin bir özelliğidir. Birçok güç ’92'de Güney Savaşıyla PKK'nin işi bitti derken Parti Önderliği tam tersine bir çıkışı gerçekleştirdi. Ve kimse buna uzun süre inanamadı da fark etmedi de. Hata birçok güç, PKK'nin belinin kırıldığını, baş aşağı gideceğini sandı. Böylesi değerlendirmeler yapıldı. Ama daha sonra görülecek ki, bu değerlendirmelerin hiç birisi doğru değil. PKK tam tersine bir çıkışı gerçekleştirmiş. Bunu yine PKK, Parti Önderliği'ne borçludur.

Bu yargılama süreçleriyle, bir miktar eğitim süreçleri ve bununla birlikte konferanslar ve hemen hemen tüm eyaletlerde bu yargılama ve eğitimlerin konferansla tamamlanması planlandı ve gerçekleşti. Bu tabii ki önemli bir düzelteme hareketiydi. Eğer biraz daha köklü yaklaşılsaydı, sağ-sol yaklaşımlar olmasaydı, bu süreç daha güçlü sonuçlar yaratacaktı. Buna rağmen yine de, ’93'ün kazanılmasına yol açtı. Bu yargılamalar sürecinde bazı arkadaşlar, görevlerinin sınırlandırılmasını istediler. Ama Parti Önderliği böyle yaklaşmadı. Parti Önderliği dikkat ederseniz bir çoğumuzun yaklaştığı gibi sorunu salt teknik açıdan ele almıyor. Yani kişiyi görevden alma biçiminde ele almıyor. Hatta tam tersine Parti Önderliği'nin şöyle bir yaklaşımı var, bu bir özellik yine, PKK'nin bir özelliği. Başarısızlık kabul edilmiyor PKK’de. Nasıl kabul edilmiyor? Yani hiç mi insan başarısız olmaz? Hiç mi hata işlemez? Hayır, işler. Yani şu kabul edilmiyor, başarısızsan başarısızlığından başarıyı yakala. Hataya mı düştün? Hatadan olumluyu yakalayacaksın. İstenilen ve dayatılan budur. Yani bu anlamıyla hata ve başarısızlık kabul edilmiyor. Bu da önemli bir özelliktir. Parti Önderliği'nin yaklaşımı ne? 'Madem başarısız kaldın, madem zarar verdin o halde zararını gider...'

Bildiğimiz tasfiyeci örgütlemelerde olmayan bir özellik. Yani PKK Önderliği kendi insanına başarısızlığı layık görmüyor. Bunu anlamak gerekir. Ne yapıp edip mutlaka başarılı olacaksın. Başarısız ol, zarar ver, ondan sonra da bırak oraya, deki parti bunu kaldırsın. Veya başkaları gelsin bu pisliği temizlesin. Hayır, bunu yakıştırmıyor, doğru görmüyor, doğru da bulmuyor. Madem zarar verdin, bunu temizleyeceksin, zararını kaldıracaksın. Bu, insana da saygının bir gereğidir. PKK'nin en önemli özelliklerinden biridir. Bazı arkadaşlar geriye çekilmek istemişti, görevlerinin sınırlandırılmasını istemiş. Parti Önderliği bunu kabul etmemişti. “Madem zarar verdiniz bu zararlarınızı kaldırın, bu zararlarınızı bana ödetmeyin...” Böyle yaklaşmıştır. Bu, tabii ki sorunların, daha doğru tarzda çözümlenmesidir de. Bu, yeni sorunlarında önünü alır. Sorunlara yaklaşım tarzı önemli. Tabii ki her dönemin sorunları ele alış biçimi farklıdır. Bunu da karıştırmamak gerekir. Yani bu konuda tek düze de olmamak gerekiyor. Başka şartlarda bir sorun, başka türlü ele alınırken, ona benzer veya başka türden bir sorun, başka koşullarda, başka biçimde ele alınır. Devrimcilikte bu da esastır. Bunun için o yargılama süreci olumlu bir gelişmeyi ortaya çıkardı. Eğer yargılama adı altında daha farklı yaklaşılsaydı, belki bu bir çöküşü de getirebilirdi. Hassas bir husus. Parti Önderliği'nin olaylara yaklaşımı bu açıdan da önemli. Oldukça yaratıcı bir yaklaşım. Geliştirici, yüceltici bir yaklaşım, kazandırıcı bir yaklaşım. Bizim yaklaşımlarımız nedir? Bir birimizi bitirme yaklaşımıdır. Bu anlamıyla da biz PKK'den uzağız.

Onun için sorunlarını çözen bir güç değil, sorunları derinleştiren veya sürekli var olan sorunlara yeni sorunlar ekleyenler oluyoruz. Ama PKK'li olmaktan da geri kalmıyoruz. Şimdi PKK, sorunların çözüm gücüdür. Sorunları yaratan bir güç değil. Tam tersine çözümsüzlükte çözümü geliştiren bir güçtür. Tarzı budur. Bu tarzı yakalamak gerekir. Bu, insanı PKK'lileştirir ve PKK'nin düzeyine ulaştırır. Düzeyi yakalatır. Böyle bir süreç parti ve ordu gücünü önemli ölçüde hazırladı. Fakat buna geriden yaklaşımlar vardı, doğru kavrayamama vardı. Bunun içinde bu sürecin, zamanında değerlendirilmemesi vardı. Bu da yine Parti Önderliği tarafından görünüyor. Yani başlattığı bir sürecin nereye doğru gittiğini, nasıl gittiğini sürekli kontrol eder. Sadece yargılama sürecini başlatmakla da kalmadı, yüklendikçe yüklendi. Denile bilinir ki, en çok yüklendiği dönemlerden biri oldu. Bu çabaların sonunda işte, düzeltme hareketi gelişti ve ’93 pratiği hazırlandı. Yine mücadelemizin ortaya çıkardığı önemli legal imkanlar, diploması imkanları vardı. Bunlar ’92'de fazla kullanılamadı. Parti Önderliği Ulusal Meclis, Savaş Hükümeti gibi şeyleri ortaya çıkartmak istedi. Bunlar neden bu döneme denk getirildi? Daha önce niye gündeme getirilmedi? Bunun da nedenleri vardı şüphesiz. Çünkü mücadelemizin ortaya çıkardığı sonuçlar vardı. Bu sonuçlardan da mücadelemizin yararlanması gerekiyordu. Eğer yararlanılmazsa, başkalarının yararlanma imkanları da doğabildi. Bunun da önüne geçmek için, mücadeleyi daha da güçlendirmek için bazı adımlar attı. Ki Avrupa'da meclis çalışmaları, seçimleri, bu Avrupa çalışmalarını da oldukça güçlendirdi. Bunun etkileri oldu. Bazı sahalar, yeni imkanlar yarattı harekete.

CEMİL BAYIK ( HEVAL CUMA ) 21.BÖLÜM

 

 

YORUM GÖNDER

ZİYARETÇİ YORUMLARI

BENZER KONULAR

PARTİ TARİHİ (1.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (2.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (3.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 4.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 5.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 6.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 7.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ (8.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (9. BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 10.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ (11.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 12.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (13.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 14.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 15.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ 16.BÖLÜM

PARTİ TARİHİ (17.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (18.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (19.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (20.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (21.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ (22.BÖLÜM)

PARTİ TARİHİ 23.BÖLÜM (SON)

BÜYÜK ÖLÜM ORUCU DİRENİŞ GERÇEĞİ