ÖNDERLİK GERÇEĞİ-46.BÖLÜM
Kemal’den, onun Önderliğe bağlılığından söz edeyim. Kemalleri büyük direnişe götüren nedir? Kesinlikle onların Önderliğe duymuş oldukları güvendir. O eylemin kendisi Önderliğin yükünü hafifletmektir. Şöyle düşünün: Teslim olmuş bir Diyarbakır, eylemsiz bir Diyarbakır zindanı yurtdışındaki gerilla için hazırlığın ülkeye taşırılmasının çok zaaflı geçmesi demektir. Olamaz. Diyarbakır zindanında Kemaller, Hayriler, Mazlumlar, Ferhatlar suskun, kuralları kabul etmişler, teslimiyet ortamını parçalamak için herhangi bir eylemde bulunmuyorlar ve gerillayı bekliyorlar. Olur mu? Onlar bunun farkında. Bu açıdan da Önderliğin işinin çok zor olduğunu biliyorlar. Önderlik nasıl ayağa kaldırıp gönderecek? Tamam, yapacak ama çok zorlanacak. Süreç çok daha uzayacak. Onun için ne yapıyorlar? Önderliğin işini kolaylaştırıyorlar. Kırdıkları kararlılık ruhu sadece cezaevindeki ruh değildir. Genel olarak diğer alanlardaki aynı kararsızlık durumdur, duruşudur, ruhudur.
14 Temmuz direnişçiliği sadece Diyarbakır’daki sistemi yerle bir etmiyor, aynı zamanda gerilladaki kararsızlığı ya da gerilla adaylarındaki kararsızlığı da ortadan kaldırıyor. Orada görkemli bir direniş sergilendikten sonra, orada ölümden yaşam yaratıldıktan sonra diğeri dağlarda elbette özgürlük bayrağını dalgalandıracaktır. Koşa koşa gelecektir. Arkadaşlar öyle geldiler. Eskiden gelmezlerdi. Mehmet Sevgat arkadaş ne diyordu? Şehit Bedran arkadaş bu hareketin yiğitlikte emsal isimlerinden biridir. Hilvan ve Siverek direnişinde yer almış, Hilvan’da Kemal arkadaş ile birlikte kalmış, Kemal arkadaşı tanıyor. Ülkeye dönerken Önderliğe bir rapor yazmıştı. Ne diyordu? “Önderlik ülkeye yeniden dönüş hareketine başlamaktan söz ettiği zaman hepimiz dinler görünüyorduk, fakat Önderlik dışarı çıktıktan sonra hepimiz arkasından dalga geçiyorduk.” Kim ülkeye döner? Biz hepimiz dalga geçiyorduk, diyordu. Önderlik bunu çok söylerdi. Çözümlemeleri ararsanız bunlar çözümlemelerde vardır.
82’de ülkeye girmeden önce -Mahsum arkadaş ile ülkeye ilk geçenlerdendir- raporunu yazıyor. Önderliğin çabalarını, Diyarbakır direnişini, gelinen düzeyi ve en yüksek düzeyde kararlılığını anlatıyor. Bunda Önderliğin emeklerini de teslim ediyor, ama aynı zamanda Diyarbakır’daki eylem gerçeğine de vurgu yapıyor. Yeniden diriliştir, yeniden doğuştur. Önderliğe bağlılık böyledir. Onlar o durumda bile böylesi en soylu eylemleri gerçekleştirirken bile mezarlarına borçlu olarak öldüklerinin yazılmasını istiyorlar. Borçlarını yeterince ödeyemeden öldüklerini yazılmasını istiyorlardı. Önderliğe bağlılık böyle temsil edilir. Arkadaşlık, yoldaşlık budur. Buradaki hemen hemen hepsinin bu bilinçte olduğuna inanıyorum. Mesele bunun ötesinde bir şeydir. Kemal ne yapıyordu? Yakaladığının yakasını tutarak “bu böyle olacak, Önderlik böyle söylüyor” diyordu. Kişideki yanlışa karşı kişiyi uyarıyordu. Yanlışı mahkûm ederek kişiyi doğruya çekiyor, doğruda kararlılığa ulaştırıyor ve yanlışa karşı da mücadelenin içerisinde sokuyordu. Kemal arkadaş böyleydi. Birlik eylemde oluşur. Oturduğun yerde birlik oluşmaz. Yanlışa karşı mücadele en soylu eylem biçimlerinden biridir. Anlamın kişiyi yaşatması bu değil midir? Yanlışa karşı mücadele aynı zamanda doğruyu özümseme anlamına geliyor. O açıdan anlam gücü olmak, anlam gücünde yüceltmek, derinleştirmek bu çerçevede gerçekleşiyor.
1973 Nissan başı çok önemli bir adımdır. Bileşimine bakıldığında zayıf gibi görünen ama içeriği açısından da asla tartışılmaz önemi olan tarihsel bir adım oluyor. Bir halkın, sahipsiz görünen bir ülkenin sahiplenişine doğru yönelen bir çabanın başlangıcını teşkil ediyor. APO’cu hareketin yeni yeni ortaya çıktığı koşullarda Kürtler üzerinde yazılmış kitaplar vardı. Bir kitabın başlığı çok önemliydi. İlginç bir tanımdı. Diyordu: “Avukatsız halk Kürtleridir.” Kürtler kendilerini savunacak birileri olmadığı bir özellik taşıyordu. Avukatları yoktu. Savunmak çok önemli. Savunmak hesap sormaktır ya da hesap almaktır. Önderlik bunu Atina savunmasında çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Neden komplo sorusuna verilecek yanıt sorunsallın yani Kürt probleminin içerisinde taşıdığı zayıflıklarda gizlidir. Komployu esas olarak bu problemin kendi bağrında taşıdığı zayıflıklara bağlıdır. En temel zayıflık etkeni nedir? Bu halka sahip çıkacak kimsenin olmamasıdır. Bu halk adına hareket ettiğini iddia edenlerin ise bu halkın değerlerini herkese peşkeş çekmesidir.
Aslında Önderlik orada Kürt insanın duygusuna da hitap ediyor. Arkadaşların affına sığınıyorum, Önderliğin deyişini aynen ifade ediyorum. “Çok acıda olsa belirtmek zorundayım ki bir kerhane işletmesinde bile patronlar, kullanılan kullar ve bekçilerin ilişkisinde bir ticaret ve kâr mantığı vardır. Bu iş içerisinde yer alanlar o mantık çerçevesinde gereken ne ise ona uyarlar, kader olarak boyun eğerler ve yaşamlarını sürdürüp giderler. Fakat Kürdistan ve üzerinde yaşayan toplumsal gerçeklik öyle bir konuma getirilmiştir ki ortaya çıkan düzen kırk haramiler düzeninden daha korkunçtur. Yapılan kötülükler karşısında ne hesap sorun ne de veren vardır. Kazara birileri hesap sormaya kalkmışlarsa başlarına her türlü felaket yığılmıştır.” Ortaya çıkan durumda "Alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” deyişinde ifadesini bulan durumun sürüp gitmesidir. Onur duygusu insanların en düşürüldüğü zemin. Yani genel ev düzeni. İnsanlığın en çirkin biçimde ticarete konu edildiği bir zemin ve orada bile bir düzen vardır. Ama Kürdistan onun da gerisinde. Özellikle PKK hareketinin, Önderliğin çıkışından önceki Kürdistan’ın durumu budur. Kim ne derse desin bu böyleydi. Kürdistan gerçekliği biraz böyle. Önderlik neye müdahale ediyor? Artık bir hesap sorun, hesap alan çabanın başlatıcısı oluyor. Aslında eylem budur.
73 toplantısının ilk çıkış noktası esas itibarı ile budur. Bu ne yapıyor? Önderliksel gerçekleşmenin kendisini yavaş yavaş ete kemiğe bürünmesi, bir giriş yapması ve Kürdistan’a müdahalesidir. Ama öncesindeki durumun da tanımlama biçimi böyledir. Kırk haramiler kimdir? Mevcut devletçi sistemdir. Genel uluslararası devletçi sistemdir. Kürdistan’ı bu duruma koyanlar onlardır. Benzetmeler ilginç olabilir. Marlow Brando’nun (yazımı yanlış olabilir) ilginç verici figürlerinden biri “İsyan” (Kanlı Ada’da olabilir) adlı bir filmdir. Bir ada var. Sömürgedir. İngiliz sömürgesi değildir, başka bir ülkenin sömürgesidir. Marlow Brando filmde bir İngiliz ajanını oynuyor. İngiliz ajanı o sömürgeciliği yıkmak istiyor. Orayı sömürge durumundan çıkarıp yeni bir sömürge durumuna getirmek istiyor. Marlow Brando bir ajan olarak o ülkenin tanımını yapıyor. Diyor ki: Sömürge özel evdir, birinin eşi, birinin karısı, kapatılmasıdır. Genel ev olursa herkesin olur, diyordu. Burayı bir genel ev konumuna getirmemiz lazım, diyor. Tabi sistemi anlatıyor. Bunun böyle olması herkese daha uygun olacağını söylüyor. Klasik sömürgecilik bir özel eve, yeni sömürgecilik ise bir genel eve benzer. Kürdistan öyle bir ülke ki hemen hemen sistemin bütününün kendi çıkarlarını çok rahatlıkla üzerinde yürüttüğü bir ülkeydi. Bir genel ev sisteminin de gerisinde bir düzen vardı.
Önderlik buna müdahale etti. Herkesin çıkarlarını sarstı. Dolayısı ile ülkedeki durumu tepeden tırnağa değiştirdi. Eskinin kendisine sahip Kürt toplumu bu sefer talepli bir toplum haline geldi. Ben özgürlük istiyorum, dedi. Eskiden sesi bile çıkmıyordu. Önderlik Kürt halkını talepli bir halk düzeyine yükseltti. Bu çok önemli. Özgürlük isteyen bir halk. Bir de özgür yaşamakta kararlı bir halk gerçekliği. Kürt kadını dilsiz bir kadın ama bu kadın içersinde öyle bir kadın gerçekliği çıkardı ki tüm zamanların tanrıça kutsallığını kendi kişiliğinde gerçekleştiren, somutlaştıran bir kadın gerçeğini oluşturdu. Zilanlarda ifadesini buluyor. Yine öyle bir militanlık gerçeği ortaya çıkardı ki özgürlüğe sonuna kadar bağlı, bu konuda ısrar eden, onun için her şeyini ortaya koyan bir militan gerçekliği. Önderlik tüm bunları kazanımları olarak ortaya koydu.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER