SIFIRDAN İLK SERHİLDANA (10.BÖLÜM)
1976 başında tartışılan, değerlendirilen husus buydu. Kürdistan’da belli ölçüde ilişkiler de vardı. Nasıl ilişki kurulacağı, çalışılacağı yönünde de bir tarz oluşmuştu. Kadronun işlevsel olabilmesi, verimli hale gelebilmesi, zamanını iyi değerlendirebilmesi için de yeni pratik sahalara açılım gerekliydi. Bu temelde 1976 yılında Ankara’da sağlanan teorik-pratik birikimi Kürdistan’a taşıyan önemli bir süreç başlatıldı.
Önderlik, “Türkiye’de devrimci mücadele, örgütleme önemli düzeyde gelişmişti zaten. Geri kalan yer Kürdistan’dı. Dolayısıyla Kürdistan’ı da devrimci mücadeleye açarak, Türkiye’deki düzeyi desteklemek amacıyla böyle bir dönüşü gerçekleştirdik” dedi. Kendimize bu eksikliği giderme görev ve sorumluluğunu yükledik.
Bu temelde değişik alanlara çalışmak üzere daha yoğun bir biçimde kadroların, kadro adaylarının gidişi oldu. Önceden tanınan, bilinen alanlar, ilişkiler vardı, o sahalara gidiş oldu. Yer değişikliği yapmak anlamında yeni alanlara gidişler oldu. Değişik biçimlerde ilişkiler yaratılarak, bir ilişkiye dayanılarak Kürdistan’a yönelim oldu.
Tabii ortada öyle hazır bir durum, imkan da yoktu. Aslında bir mücadele, birikim, dayanılacak, öyle toplumu etkilemiş güçlü bir miras da yoktu. Ortaya çıkartılan bir teorik birikim vardı. Özgürlüğe, ülkeye, kurtuluşa dair ideolojik politik bazı doğrular vardı. Çok pratikte ne anlama geldiği, nasıl yürütüleceği bilinmese de bunlar önemli doğrulardı. Ve onları taşırmak, o temelde insanları uyarmak, bilinçlendirmek, bazı yüce değerlere bağlı kılmak ve mücadeleye çekmek üzere yürütülen bir çalışma oluyordu.
Diğer örgütlerin, grupların ellerinde belli bir birikimleri vardı. Yazılı materyalleri vardı. Örneğin önceden kalan dergi-gazete çıkarıyorlardı. Dahası her biri az-çok 1970 döneminde mücadele etmiş bir harekete kendini dayandırıyordu. Onun mirası üzerinde yürümek istiyordu.
PKK’nin ne böyle bir mirası, ne elinde dayanacağı bir gazetesi, dergisi ne de farklı bir birikimi yoktu. Sadece kadroların bildiği, öğrendiği, Önderlik tarafından geliştirilmiş bir düşünce sistemi vardı. Onları ifade ediyor, insanları doğruya çağırıyor, gerçeğe çağırıyor ve böylece insanları etkilemeye, doğrular etrafında birleştirilerek örgüt, güç yaratılmaya çalışılıyordu. Çalışmanın esası, özü buydu.
Bu konuda Önderlik ilk bir taslak olması itibariyle kitaplarda hep değiniyor. Hayri arkadaşla birlikte Önderliğin bir taslak çalışması, yani düşünceleri taslak düzeyinde yazılı hale getirme çalışması vardı. Ama düzenlenip sistem kazandırılarak, yararlanılacak bir materyal haline getirilmemişti. Aslında toplu bir kaynak durumunda kalmıştı. Ki hep öyle de kaldı. Ön düşünce hazırlığı olarak kaldı. Sözlü olarak yürütülen tartışmaların, yapılan araştırma-incelemelerin ortaya çıkardığı düşünce birikimini yazıya da dökerek biraz belgelemek, daha sistemli hale getirmek üzere çalışmak anlamına geliyordu.
Yoksa o ne bir kitap ne de bir gazete haline getirilmemişti. Kadroların elinde değildi, kadrolar ondan yararlanacak durumda değillerdi. Bu anlamda demek ki öyle herhangi bir imkan, dayanılacak bir miras yoktu. Sadece bazı doğrular var. Ve o doğruları savunmak üzere yürüyüş kararlılığı, cesaret ve fedakarlık vardı.
Başka herhangi bir biçimde yürümek, işleri yapmak mümkün değildi. İmkan da, ilişki de yoktu. Artık nereden bir arkadaş bulunabilir, bir tanıdığa, herhangi bir isme rastlanabilirse onun peşine düşerek, gidip arayıp bulup tartışıp-konuşarak, ona dayanarak alanda biraz düşünce sahibi olan çevrelerle ilişki kurup onları etkilemeye çalışarak bazı gelişmeleri ortaya çıkartma biçiminde bir çalışma tarzı uygulandı.
Zor bir dönemdi. Öyle kolay bir yönelim değildi. Herhangi bir güç, imkan yoktu. Bir zorunluluk da yoktu.
Aslında isteyen çalışmaya gidiyordu, gönüllülük esasına göreydi. Tabii çalışanın sözü oluyordu bir de. Çalışıp bir şeyler ürettiği oranda bir kişinin grup içinde etkinliği, yeri, konumu ortaya çıkıyordu. Yoksa çalışmayan, ortada boş duran bir şey kazanamıyordu. İstersen öyle de kalırsın ama o zaman gruba bir katkın olmaz, dolayısıyla da grup seni benimsemez, söz hakkın olmaz. Benimsenebilmen, söz hakkının olabilmesi için çalışman, bir şeyler üretip grup gelişimine bazı katkılar sağlaman şarttı. Bu anlayış, sorumluluk duygusu insanları gönüllü olarak çalışmaya sevk ediyordu. Herhangi bir görev sorumluluk alanına gidiş öyle örgütün çabasıyla, imkanlarıyla olmuyordu. Parayla, silahla, güçle görev alma sonradan icat olmuş.
PKK’nin başlangıcında böyle bir durum yoktur. Sıfırdan başlamak her zaman esastı. Kadronun belli imkanları alarak onları kullanma temelinde bir çalışması değil, sıfır imkanla yola çıkarak, çalışıp kendisinin bir takım değerler üretip örgüte teslim etmesi esastı.
En fazla bir yere gidecekse, gideceği yere kadar yol parası olabilirdi. Arkadaşlar anılarında ifade ediyorlar, “Antep’e kadar gittik, yol paramız bitti. Bir de karnımızı doyurduk, yaşayabilmemiz için bile çalışıp kendimizin bir şeyler üretebilmesi gerekir” diyorlardı. Günlerce kıt-kanaat yiyecekle idare etme durumları çok oldu.
Mazlum arkadaş zindanda “Yeri geldi aç durdum, yeri geldi geceleri sokakta yattım ama mutlaka birilerini etkilemek için çalıştım, çaba harcadım” dedi. Batman’daki faaliyetlerini öyle değerlendirdi.
Kemal Pir’in deyimi vardır; “Gerekirse bir kişiyle 3 saat gerekirse 300 saat konuştuk ama mutlaka onu etkilemek ve kazanmak için peşinden gittik, bırakmadık, mutlaka kazanmayı ve başarmayı esas alan bir çaba içerisinde olduk” dedi. Bunlar dönemin çalışma tarzını, koşullarını, çalışmanın özelliklerini ifade ediyor.
Bu dönemin biraz da propaganda anlamında güç, destek sunan en önemli gelişmesi, Hacettepe’de okuyan Suruçlu bir gencin vurulması olayıydı. 1975 sonu veya ’76 baharı olabilir. Hacettepe’de Suruçlu bir öğrenci vardı. Halkın Kurtuluşu grubundandı. Fakat Önderlik Suruç’a çok sık gidip-gelmişti, Suruç gençliği Önderliği tanıyordu. Önderlik de onları tanıyordu. Önemli ölçüde Önderliğe bağlanmışlardı. Suruçlular Önderliği kendi memleketlisi gibi görürler. Cibinliler yine öyle. Önderlik de Suruç’a öyle yaklaşıyordu.
Hareketin, grubun Suruç gençliğini etkilemesi ortamında bir de Ankara’daki gençlik içerisinde grubun gelişmesi sonucunda, yine Hacettepe’deki gelişmeler sonucunda o kişiyle de önemli ölçüde diyalog ilişki geliştirilmişti. Büyük ölçüde ikna olmuştu. Halkın Kurtuluşu grubunun görüşlerini doğru bulmuyordu. Ayrılıp katılma noktasına gelmişti. Ama grubu ikna ederek katılım sağlamak istiyordu. Öyle bir aşamadayken Hacettepe’de faşistlerin silahlı saldırısı sonucu şehit düştü.
Önderlik hem Suruç’u hem de o arkadaşı tanıdığı için cenazeye sahip çıkmamız gerektiğini belirtti. Önderlik “Biz sahip çıkmazsak kimsenin gücü yetmez sahip çıkmaya” dedi ve bizzat kendisi cenazeyle ilgilendi.
Cenazenin ailesi tarafından alınması, yine örgütlendirilerek Suruç’a götürülmesi işlerini bizzat organize etti, yürüttü. Böylece cenaze Suruç’a götürüldü. Çok sayıda insan, grup içinden dışından cenaze ile Suruç’a gitti. Olaya ilişkin bir bildiri hazırlandı, bazı sendikalarla ilişkilerimiz vardı, basım yapabiliyorduk.
Hayri arkadaşla bir arkadaş bildiriyi basımını yaptılar. Hayri arkadaş o bildirileri de aldı gitti. Giderken de zaten Suruç girişinde yakalandı. Bildirinin bir bölümü ulaştı, bir bölümü devletin eline geçti. Suruç’ta büyük bir cenaze töreni oldu, miting yapıldı. On bin civarında katılım olduğu söylendi. Önderlik ve çok sayıda arkadaş katılmıştı.
Cenaze törenine jandarma, askerin saldırısı oldu. 90 civarında insanı tutukladılar. Saldırıya karşı belli bir direnme konumu da gösterilmişti. Önderlik yakalanmaktan kıl payı kurtulmuştu. Haki arkadaş bahçelere kaçarak çamurlar içerisinde Ankara’ya kadar dize kadar çamurla gelmişti. Kemal Pir, Hayri Durmuş başta olmak üzere 90 kişilik tutuklama içerisinde belli bir arkadaş grubu vardı. Bunlar tutuklandılar ve Amed zindanına götürüldüler. Mitingde pankartlar kaldırıldı, bağımsızlık ve özgürlük sloganları atıldı, sömürgecilik lanetlendi. Bu durumun yankısı çok oldu.
Dönemin ilk büyük kitle eylemiydi. PKK’nin ilk büyük eylemi, serhildanı buydu. Öyle ele almak ve değerlendirmek lazım. Toplum içerisinde hem Suruç’taki mitingin yankısı çok oldu hem de cezaevindeki arkadaşların cezaevi içinde ve dışında etkisi çok oldu. Eylem yapmış olarak tutuklanmış olmaları, Diyarbakır’da önemli bir çekim merkezi haline geldi. Birçok çevre gidip görüşmek istedi, tanışmak istedi. Arkadaşların cezaevinde tutuklu olmaları adeta bir örgütlenme ortamına dönüştü.
Böylece PKK’nin adı duyuldu, “Apocular Suruç’ta 10 bin kişiyle miting yapmış, bağımsızlık çağrısında bulunmuş” denilerek adeta bir, on yapılarak dilden dile, kulaktan kulağa eylem Kürdistan’ın dört bir yanına yayıldı.
Bu bizim için önemli bir fırsattı. Kim olunduğunun bilinmesi, duyulması, dolayısıyla da taraftar bulmak, insanları etkilemek, kimlik gösterebilmek açısından önemli bir veri oldu. Ülkeye dönüş çalışmalarında bundan önemli ölçüde yararlanıldı, propaganda edilip yayıldıkça, eylemin gücü, büyüklüğü görüldükçe gençlik üzerinde etkisi çok oldu, coşku, heyecan yarattı.
Bu gençlik içinde propaganda ve örgütlenme faaliyetlerine destek verdi, kolaylaştırdı. Bu temelde 1976 çalışmaları çok daha yoğun bir biçimde geçti.
DERLEME (PKK TARİHİ DERSİNDEN)
YORUM GÖNDER