SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT-I (9.BÖLÜM)
C- SÜMER UYGARLIĞINDA KALICI SONUÇLAR
4) Sümer sınıflı toplumu ve yol açtığı uygarlık tarihi kaynağında değerlendirilirken, diğer çok önemli bir konu, bilim ve felsefeyle mitoloji ve din arasındaki ilişki üzerindeki etkisidir. Bir iddia ‘uygarlıkla birlikte bilim ve felsefe gelişti’ derken, diğer görüş karşıtını iddia etmektedir. Genel kabul gören görüş ise; M.Ö 6. ve 4. bin yılları arasındaki buluşlar –neolitik toplumun Tel Khalaf kültürü–, ancak M.S 16. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan buluş ve teknolojilerle kıyaslanabilir. Sınıflı toplumu bilimsel bulgu ve tekniğin kaynağı olarak değerlendirmek doğru görülmemektedir. Tersine en büyük bilgi ve teknik artışın sınıflı toplumdan önce sağlandığı, devletin ideolojik hegemonyasının tutucu bir rol oynadığı Sümer örneğinde kanıtlanmaktadır. Sümer’in ilave bilgi ve teknik buluşları sınırlıdır. Daha çok gerçekleştirdiği, tarımı, toplumunun bilgi ve teknik zenginliklerini tekelleştirmek ve üstüne ideolojik bir hegemonya kurmaktır. Bilgi tekniğin, insan emeğinin ve pratiğinin ürünü olarak değil, tanrıların özellikleri ve hizmetkarları olan insana birer lütuf –kayra – olarak idealize edilmektedir. Tarihin en büyük çarpıtmalarından biri budur. Sümer rahiplerinin belki de sınıflı toplum tarihinde gerçekleştirdikleri ideolojik yanılsama gücü, devletin gerçekleştirilmesinde ve uygarlığın sınıflı karakterinin hakim olmasında en büyük paya sahiptir.
Belki de bu çarpıtma Sümer mitolojisi ve dini vasıtasıyla bu denli yanılsamaya ve ideolojik hegemonyaya dönüştürülmeseydi, bilim, teknik ve felsefe insanın özgür üretim pratiğiyle çok daha erken ve hızlı gelişme imkanına sahip olabilirdi. Tarihi Sümer uygarlığının ilk örneği –arketip – şu açıdan büyük önem taşımaktadır: Toplum ilişkilerindeki özgürlük düzeyi bilgi, teknik ve felsefi yaratıcılığa daha elverişli iken; baskı ve ideolojik yanıltma geliştikçe, bilim ve felsefe, yani doğa hakkında doğru bilgilenme ve genel yorumlama düzeyinde ciddi düşüş meydana gelmektedir. Sınıflı toplumda bir kesimin tümüyle üretimden kopması, diğer geniş kesimin insandan öteye sanki bir makine parçasıymış gibi köleleştirilmesi, tüm ideolojik dogmaların kaynağını oluşturmaktadır. Rahip sınıfın tüm uygarlık tarihi boyunca hakim rolü budur. Acı içine sokulan insana sahte bir cennet ve cehennem aracını ve cezalandıran tanrı anlayışını sunup yetkinleştirir ve sürekli kılarken, kendileri ve bağlantıları olan yönetimin maddi çıkar güçlerini, bu dünyada görülmemiş biçimde çalışmadan döneme göre her tür bolluğa kavuşturmayı sağlamaktadır. Bunun için en çok başvurulan araç, egemen düzen lehine sürekli hegemonik zihni araçları, tasarımları, yani mitolojiyi ve dini geliştirmektir. Üretim merkezleri başlangıçta tapınaklar iken, daha sonra bu rol aydın-yazar kesimiyle birlikte gelişen akademilere düşmektedir.
Özellikle Greko-Romen uygarlığında filozofların akademi düzeni öne çıkar. Sümer’de ilk defa kültür merkezi Nippur’da, Edduba edebiyat akademisinin prototip olarak doğuşunu görmekteyiz. Bu gelişme aynı zamanda insanlık tarihinde ilk üniversite olarak yer etme şansına sahiptir. Bu değerlendirmeden din eşittir egemen sınıf veya devlet olarak görmemek gerekir. Şüphesiz o dönem toplumuna egemen olan doğa anlayışında birçok ilkel din anlayışları egemendir. Özellikle kabile totem anlayışları, ana ve ataerkil din anlayışlarını esas almaktadır. Genel bir ruhçuluk inanışı her tür büyücülüğe gereken toplumsal zemini sunmakta, bilimsel doğa anlayışının çok uzağında yaşanmaktadır. Ama sınıflı toplum gelişip çıkar çatışmaları artınca, din ve mitolojideki bölünme de egemen ve sömürücü düzen lehine artar; yeni rahip sınıfı eski din anlayışlarını, özellikle büyücülüğü lanetler, günah ilan eder. Kendi eylemini ise sevap ve kutsallık olarak müjdeler. Şeytan ve Allah çatışmasının temelinde aslında böyle bir toplumsal bölünme temel rol oynamaktadır. Sümer mitolojileri bunu çok açık ortaya koymaktadırlar. Yanılsatma o dönem için kesindir, ama günümüzden baktığımızda, sınıf karakterli olduğu tartışmasızdır.
Özellikle Adem ile Havva’nın cennetten kovulması, sınıf ayrımının başlangıcının en temel mitolojik ifadesidir ve mitoloji anlatımı çarpıcı ve şiirseldir. Buraya alıntılamayı gerekli bulmuyorum. Habil - Kabil çatışması, tarım ve çobanlıkla uğraşanların kavgalarını yansıtmaktadır. Kadının statü zayıflığı, tanrılar topluluğunda –pantheon – tanrıçanın giderek yerini ve önemini kaybetmesi biçiminde, yine tam bir şiirsel mitolojik anlatımla verilmektedir. Bir adım ötesi olan tek tanrılı dinde, hem ideolojik ifade ve yanılsatma olarak, hem de toplumda kadın köleliğe yatırılmış cins konumundadır. Her bakımdan içe kapanma ve ağzını dilini kapatması söz konusudur. Tanrıçalar çağından eser bile kalmamıştır. Geçmişinde de Adem’e ilk günahı işletme nedeniyle suçlu ve günahkar kılınan temel tip, sorumlu durumundadır. Burada erkek cinsi lehine çarpıcı üstünlük, mitoloji ve ondan kaynaklı din vasıtasıyla meşrulaştırılıp egemen kılınmaktadır. Erkek egemenlik çağı da her düzeyde yüceltilmekte, dinin kutsal temsilcisi kılınmaktadır. Cins köleliğinin sinsice geliştirilme tarihi söz konusudur. Sümer mitolojisine baktığımızda, Enki bunun büyük ve kurnaz bilgesi olarak uzlaşma mantığıyla geliştirirken, Babil’in öne çıkmasıyla Babil tanrısı Marduk, Tiamat şahsında ana tanrıçaya ölümcül her tür darbeyi indirmektedir. Babil Yaratılış Destanı Enuma Eliş iki yönlü büyük bir öneme sahiptir. Kraliyetin mutlak karakteri belirginlik kazanmıştır ve bu, Hammurabi Yasaları’yla tarihsel önemde ve yazılıdır.
Diğer yandan Sümer mitolojisinde kesin karşı çıkılamaz din yasaları, kendi kurallarını ortaya çıkarmıştır. Bu, sınıf ve cins köleliğinde çok büyük aşamayı temsil etmekte ve en büyük kurumlaşmasına yol açmaktadır. Mutlak otoritenin önü tanrıyla eş biçimde ardına kadar açılmıştır. Kadının kalıcı biçimde özel ve genelev köleliğine kapatılması da tam bir derinlik ve kurumlaşmaya, yasallaşmaya uğramıştır. Çok tanrılı ve tanrıçalı dinler dönemi büyük bir gerilemeye uğrarken, Ortadoğu coğrafya ve kültüründe Hz. İbrahim Halil’in atalığıyla sembolize edilen tek tanrılı büyük dinler tarihinin yolu da ardına kadar açılmıştır. Bu değerlendirme temelinde Sümerlerin rolünün tümüyle olumsuz olduğunu söylemek mümkün değildir. Doğa olaylarının gelişiminin yasalı karakterinin bilimsel olmasa da sembolik ifadesinin yansıtılmasıdır. Tanrı fikrini basit totemik putlaştırma olarak görmek istemediğim ve öyle değerlendirmediğim gibi, yüceleşen, gökleşen ve giderek tekleşen tanrı fikrinin evrensel düzenin, günümüzde özel ve genel izafiyet teorisinin sembolik ve bilimsel olmayan ilkel bir ön aşaması olarak yorumlanmasının daha doğru olacağı kanısındayım. Ama esasta hakim rolün sınıf ilişkilerini ifade ettiğini önemle belirtmek gerekir.
Toplumla bir parçası olduğu doğal güçler dünyasının bilimsel ifadesi sürekli bir gelişme halindedir. Sümer uygarlığı bunu egemen sınıf çıkarlı geliştirdiği mitoloji ve ondan da tutucu olan kesin hükümlü din kurallarıyla resmi devlet çizgisinde yürütürken, her ne kadar “şeytan”, “büyücü”, “simyacı” gibi çeşitli adlarla resmi makamlarca suçlansalar da, daha çok dışlanan ve karşıt çıkarlı konumda olan kesimlerin felsefe ve bilimsel bilgilerin geliştirilmesindeki toplumsal konumları önemli bir role sahiptir. Özce, her iki toplumsal kesimin mitolojik, dinsel, felsefi ve bilimsel gelişmesini ilerici ve tutucu yanlarıyla, çatışmalı karakteriyle kesinlikle göz önüne getirerek değerlendirmek doğru bir uygarlık çözümlemesi için vazgeçilmez önemdedir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER