ÖNDERLİK GERÇEĞİ-6.BÖLÜM
PKK peygamberlik geleneğinin, Önderliğin deyişiyle “güncelleşmiş, bunun çağa uyarlanmış biçimidir.” Urfa savunmasında bu konuyla ilgili harika değerlendirmeler var. Mesela çağdaş İbrahimi hareketi yani çağdaş peygamberlik hareketi. Önderlik de bir bakıma çağdaş İbrahim oluyor ve Önderlik şunu sorguluyor bu savunmada. Önderlik “dönüp geçmişe bakıyorum, kendi pratiğime dönüp sorguluyorum. Acaba benim pratiğime esasta damgasını vuran şey nedir? Ya da benim başında bulunduğum PKK Hareketinin 20. yüzyıl gerçeğiyle ilişkisi nedir?” diyor. Bunu sorguluyor Önderlik. 20. yüzyıl gerçeği kapitalizmin gerçeğidir. Sistem olarak başat olan, egemen olan sistem kapitalizmdir. O zaman şunu soruyorsunuz: Bu günün dünyasıyla sizin gerçeğiniz nedir? Reel sosyalizm sonuçta bir mezhepti ve mezhep olarak da ortadan kaldırılıp dine eklendi. Sosyalizmde aslında bu gerçeği anlatıyor. Yani kapitalizm dünyasını anlatıyor. Onun dışında bir dünya değil.
Önderlik diyor ki: “20. yüzyılın gerçeğiyle bir yerde biz gerçekten de bağ kurabildik mi? 20. yüz yıl PKK’nin üzerinde etkili olabildi mi?” Ya da şu: “Kürdistan koşullarına bakıyorsunuz, yeni gelişen bir sistem olarak Kürdistan’da da bir kapitalizm var, ama bir de aşılmakta olan feodal sistem var. 20. yüz yıl gerçeği kapitalizm ama bir de aşılmakta olan feodal uygarlık sistemi var. Onunla bizim bağımız ne, bir ilişkimiz var mıdır?” Önderliğin verdiği cevap hayırdır ve belki şu olmuştur diyor: “ 20. yüzyılın bir ruhu var mıdır, bir kişiliği var mıdır? Aslında ben özü itibarı ile bunun farkında bile değilim yani buna yabancıyım. 20. yüz yılın kişiliğine ve ruhuna yabancıyım. Onun hiçbir özelliği ben de vücut bulmuş değildir. Ben de vücut bulmamış olmaması PKK’de de gerçekleşmemesi anlamına gelir. PKK 20. yüzyılla bağ kurabilmiş ve onun gerçekliğine uygun olarak hareket eden bir örgüt değil. Önderlikte öyle bir Önder değil. Ne aşılan feodal sistem, ne de yeni gelişen ve dünyaya hakim olan kapitalist sistemin hiçbir özelliği ben de ve PKK hareketinde vücut bulmuş değil. Biçimsel olarak benzemeler var. Belki elbisesi giyilmiştir. Yani biraz 20. yüzyılın elbiselerini giymişiz. Eskini Kürt şalvarı yerine ceket, gömlek, pantolon, ayakkabı giyiniyorsun, yani bunlar var.” O zaman zaten sorgulamada şu tarzda gelişiyor. Urfa Savunmasında yazıyor. Soru şu: Urfa’nın kuzey batısında Ömerli denilen uç bir noktadaki bir köyde doğmuş olmam, Urfa’nın gerçekliğiyle nasıl bir bağı olabilir? Gerçekten böyle bir bağ var mıdır? Önderliğin pratik olarak ulaştığı sonuç şudur. ‘Evet, vardır. Aslında PKK 20. yüzyılın bir gerçeği değil, Urfa’nın temel değerleri, Urfa’da ifadesini bulan esas gerçeklikle bağ kurması, o gerçekliğin günümüze taşırılması ve onun günümüz gerçekliğinde çağa ve günümüz koşullarına uyarlanması anlamına geliyor. Bu açıdan PKK’yi peygamberlik geleneğinin günümüzdeki devamı olarak belirtiyor. Yani PKK peygamberlik geleneğine daha yakındır.
Önderlik kuzey Kürdistan’da kitleler içine girme imkânı bulamadı. Zaten mücadelemizin yükseldiği dönem 79 ortalarından sonra Önderlik hep Ortadoğu sahasında kaldı. Ve kitleler içerisine girdiği yegane yer Küçük Güney halkımız oldu. Önderlik konuşuyordu, Kürt halkı gerçekten bilgedir. Önderliği halk kitleleri dinlediğinde, halk diyordu ki bu yeni bir dindir, böyle tanımlıyorlardı. Halk, Önderliğin çıkışını veya Önderliğin düşüncelerini yeni bir din olarak adlandırıyorlardı. Bunun bu tarzda dillendirilmesi çok büyük önem taşımaktadır. Bir yerde şununla bağ kurulabilirdi, sosyalizm var. Önderlikte kendisini sosyalist diye adlandırıyor ve özü de gerçekten öyledir. Dinde de bir sosyalizm var. Reel sosyalizmle bağını kurmuyor. Ondaki farkını görüyor ve o bilgelikten yola çıkarak “APO’culuk yeni bir dindir” diyor. Küçük Güney halkı böyle diyordu. O bilgeliği bu tarzda ortaya koyuyordu, farkını anlayabiliyordu. Yeni bir diyanet, yeni bir din olgusu olarak ele alıyordu.
Aslında bunu nereden çıkarıyorlardı? Önderliğin duruşundan çıkarıyorlardı, militanlığın duruşundan çıkarıyorlardı, Önderliği izleyenlerin duruşundan çıkarıyorlardı. Kendi deneyimlerinden yola çıkarak, onun adeta dinlerin olumlu özelliklerinin üst düzeyde bir sentezi olarak, bu anlamda yeni bir din olarak adlandırıyorlar. İbrahim’in çıkışı nedir ve neye karşıdır? İbrahim aslında kentlidir. Fakat esas aldığı değerler kentin değerleri değildir, dönüş yapıyor. Neye dönüş yapıyor? Doğal toplumun değerlerine dönüş yapıyor. Doğal toplumun değerlerine hâkim olmak isteyen şehirsel, devletçi bir toplum var. Bu toplumun temel özelliği nedir? Değer çalıyor. Egemenliğe dayanan bir toplum oluyor. Egemenler bir yerleri gasp ediyorlar. Onlar üzerinde hiç çalışmadan yaşamlarını sürdürüyorlar. Zaten lanet ne oluyor? Lanet özü itibarı ile bu oluyor. Birikmiş toplumun, birikmiş değerlerini, emek değerlerini gasp etme aslında lanetin tarihi başlangıcını da ortaya koyuyor. O açıdan baktığınızda hiyerarşik ve devletçi toplumun doğuşu eşittir lanetli toplumunda doğuşu ifade ediyor. Urfa kutsallığı ifade ediyor.
Neyin kutsallığın ifade ediyor? Öncesini kutsallığı var. Urfa’nın şöyle bir gerçekliği var. Urfa tarihte, tarih boyunca…(Önderliği anlamak isterken Urfa gerçekliğini ciddiyetle sorgulamak gerekiyor.) Urfa, aslında neolitik toplumun merkezidir, neolitik devrimin merkezi yerlerinden biri oluyor. Urfa ve çevresi bu özellikleri taşıyor. Çevresi nerelerdir? Çevresinde Amed, komşu olarak da mesela Batman, güney olarak Amudi vb. yine Mardin bunlar neolitik devrimin gelişme zeminleridir. Neolitik toplumun en çok kök saldığı yerlerdir. Bir diğer olguda şudur. Bütün bir tarih boyunca, insanın kesintisiz bir biçimde yerleşik düzen halinde varlığını sürdürdüğü yegane coğrafya bu coğrafyadır. Urfa merkezdir. Beklide başka coğrafyada da insanlar yaşamışlardır.
Fakat kuraklık olmuştur, buzulluk olmuştur vb. durumlar olmuştur ve o bölgeler insansızlaşmıştır, ama Urfa bütün tarihi dönemlerde yani paleolitik dönemden tutun beş yüz bin yıla kadar yayılıyor. Oradan tutun bu güne kadar getirin kesintisiz ve ağırlıksız bir biçimde insanın üzerinde varlığını devam ettirdiği bir coğrafya olma özelliğini taşır. Hiçbir buzul dönemden etkilenmemiştir. Şu anlamda, o toprakların insansızlaşmasına yol açacak kadar etkilenmemiştir. Mesela yazın iklimin değiştiği, sıcaklığın çölleri ortaya çıkarttığı süreçlerde de Urfa benzer bir biçimde insan yerleşimine açık olma özelliğini sürdürmüştür. Bu coğrafya üzerindeki bitki örtüsüyle ve evcilleştirilecek hayvan yapısıyla bu tür özellikler taşır. İklimi, doğa koşulları, gıda temin edebileceğiniz meyve ağaçları, evcilleştirilebilecek hayvan yapısıyla, bu doğal koşullarıyla insanın doğal yaşamını sürdürebileceği en ideal alanlardan biridir. Bu yönüyle insanlığın cennetidir.
Tevrat’ta bazı şeyler sembollerle anlatılır. Mesela tanrı nasıl evreni yaratmış, ilk gün neyi yaratmış, ikinci gün neyi yaratmış, son gün neyi yaratmış? İnsanı yaratıyor, insanın burnuna hayat soluğunu üflüyor ve insan yaşayan can oluyor. Tabi kendi suretinden yaratıyor, doğanın en kutsal varlığı olarak yaratıyor. Bunun içinde özel olarak bir bahçe yapıyor. Bahçeyi her türlü meyve ağacıyla donatıyor ve insana hizmet edebilecek her türlü bitkiyi bu topraklarda yeşertiyor. Bahçeyi sulamak için bir ırmak çıkartıyor. Irmak dört kola ayrılıyor. Birinin adı Pişon’dur, birinin adı Gidon’dur, birinin adı Dicle’dir, birinin Fırat’tır. Tevrat’ta aynen böyle geçiyor. Dicle ve Fırat yeryüzü cenneti sulayan iki ırmak oluyor. O açıdan Kürdistan dinsel literatürlerde genelde toplumlar tarihini inceleyen kaynaklarda genelde insanlığı beşiği yani insanlığın yeryüzü cenneti olarak tanımlanıyor.
Tanrı, Adem ile Havva için cennet bahçesini yaptığı yerin adı Adil’dir. Urfa’nın da merkezinde bulunduğu bu coğrafya verilen ad Adem’dir. Almanca ve İngilizce de öyle sanıyorum Eden cennet demektir. Yani yine de adını bu coğrafyadan alıyor. Neolitik devrimin uç verdiği zemin burasıdır. İnsanın insan olma serüveni çok önemlidir. Bu bizim serüvenimizdir, bu her insanın serüvenidir. Bu anlamda bu serüvenin, bu maceranın doğal olarak kendi mecrasında akışını sağlaması için başlangıcını bilmesi gerekir.
Önderlik ne dedi? “Kendi başlangıçlarını bilmeyenlerin tarihi bilgisi, her türlü kötülüğün kaynağı olan cehaletinde temelidir.” Başlangıcını bilmek çok önemlidir.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER