HAKİKAT PENCERESİNDEN KADRO-8.BÖLÜM
Parçalılık;
PKK’ye gelmekle bir tercih yapmış durumdayız. Ancak bu, doğru bir yaşamı yaşamak için yeterli değildir. PKK içinde de yapılması gerekenler vardır. Bu da doğru yaşamaktır. Doğru yaşam da bütünlüklü bir yaklaşımı gerektiriyor. Parçalılığı kabul etmiyor. Eksikliklerimizle PKK içine geliyoruz ve tüm bunları da PKK içinde yaşatmaya devam ediyoruz.
Yapmaktan kendimizi alıkoyamadığımız şeyler, bağımlısı olduğumuz şeylerdir ki bunlar hiç de az değildir. Biz neye bağımlıyız, neden özgürlüğe odaklanamıyoruz? Önderliğimiz de en temel sorunumuzun ‘özgürlüğe odaklanamamak’ olduğunu belirtti. ‘Örgütlenmiş madde’ şeklinde de tanımlanan insan gerçekliği karşısında bizim duruşumuz nasıldır? Acaba biz öyle miyiz, acaba enerjimiz örgütlü müdür, yoksa her bir parçası bir yere mi gidiyor? Özcesi ne kadar bütünlüklüyüz, yani bütünüz? Duygularımız, düşüncelerimiz, istemlerimiz vb. her biri bir yere gidiyor ve bu durum bizi örgütlü kılmıyor, parçalıyor. Çok fazla parçalıyız, dikkatimiz çok dağınıktır. Enerjimizi odaklayamıyoruz, bu durum da potansiyelimiz olmasına karşın enerjimizi doğru kullanamamamıza neden oluyor. Dikkat edersek; meditasyon yapanların, büyük insanların hep enerjilerini kontrol altına alabilenler olduklarını görürüz. Kendimiz de bir örgüt kuramamışız, kendimizi canlı kılamamışız. Tüm parçalarımız birbirini tamamlamıyor, duygu ve düşüncelerimiz birbirini tamamlamıyor, istek ve amaçlarımız birbirini tamamlamıyor, teori ve pratiğimiz birbirini tamamlamıyor. Dikkat edelim en çok da parçalılığı eleştiriyor ve bunun hiyerarşik devletçi sistemin en temel işi olduğunu söylüyoruz, ancak kendimizde yaşattığımız da tastamam bir parçalılık oluyor. Her parçalama da bir güçsüzleşme olduğuna göre, güçsüzlüğümüzün asıl kaynağı kendimiz oluyoruz.
Hakikat bütün olduğundan, her türden parçalama ve parçalılık, özünde hakikatten uzaklaşmak anlamına gelir. Bu nedenle insan aslında kendisini asla herhangi bir şeyin – buna örgüt de dahildir- parçası olarak görmemelidir. Doğru olanı; insanın kendisini o şeyin kendisi olarak görmesidir. Örneğin; kadronun kendisini örgütün bir parçası olarak görmesi yanlıştır. Çünkü kendini örgütün parçası olarak görmek, insanı şuraya götürür: “Sen sadece bir parçasın, ağırlığın ve önemin sınırlıdır, hatta belki de yoktur. Sen olmasan da olur, sen rolünü oynamasan da diğerleri oynar ve boşluğu doldurur, örgüt sensiz de yürür…” Bu düşünce insanı sorumsuzluğa, pasifliğe davet eder. Halbuki “ben örgütüm, ben toplumum, hatta ‘Ben benim, ben evrenim, ben öncesi-sonrası, yakını-uzağı olmayan zaman ve mekanım!” demek gerekir. Nirvana, Fenafillah, En’el Hak da aslında bu söylemin farklı şekillerde dillendirilmesi oluyor. Bunların tümü ben’den bir’e geçişin ifadesi olmaktadır. Bugün bilimde yeni bir çığır açan kuantum da ‘temel birlik ilkesi’ (dolanıklık ilkesi) ile tüm farklılık ve çeşitliliğiyle beraber her şeyin özünde ‘bir’ olduğunu ortaya koymakta, bunun deneylerini yapmaktadır. Önderliğimiz bu hakikati “gerçek bütündür” şeklinde ortaya koydu. Bugün bilinen birimlerle ölçülemeyecek denli uzakta olan şeylerin bile birbirini hissedecek ve birbirine etki edecek denli birlikte olduğu görüşü Schrödinger’in deyimiyle kuantumun en temel ilkesi oluyor. Böylesi bir düşüncenin insanı her açıdan daha duyarlı ve sorumluluk sahibi kılacağı açıktır. Bu düşünce beraberinde kendinde dile gelen örgütü, toplumu ve evreni hissetmeyi, onu yaşamayı getirir. Dikkatlice baktığımızda Önderliğimizin duruşunun ve tarzının tamamen bu anlama geldiğini, ben’den bir’e geçtiğini görürüz.
Çıkış yolu;
Kuşkusuz daha da arttırılabilecek olan bu hususlar bize şunu gösteriyor ki; kadrosal duruşumuz Önderliğimizin yaptığı kadro tanımına uygun değil. Zira kadro için yaptığımız tanımlar son derece çarpıcıdır. Kadro için ‘örgütlenmiş ve eylemsel kılınmış hakikat’ tanımını yapıyoruz.
Evrendeki her oluş görünmek ister. Bu aynı anlama gelmek üzere var oluştur, gerçekleşmedir. İddialı bir ideoloji olarak Önderlik çizgisi de toplumsal yaşamda ve kadrosal duruşta kendini görünür kılmak istiyor. Bu anlamıyla kadro ideolojinin başarısının ispatı oluyor. Tüm ideolojiler kadrolarının duruşlarında ne kadar yaşamsal ve mümkün olduklarını göstermek isterler. PKK kadroları da özgürlüğü temsil etmek durumundadırlar. PKK kadrosunun en temel görevi özü itibariyle budur. PKK bir parti olarak demokratik ulus zihniyetinin doğru ve buna uygun bir bedenleşmenin mümkün olduğunu göstermek durumundadır. PKK kadroları da sistemin dışına çıkabilmeyi başarmış, alternatif olabilmiş özgür insanlar olduklarını, bunun mümkün olduğunu ispatlamak durumundadırlar. Bu anlamıyla bir örgüt olarak PKK ve özgür insanlar olarak PKK’nin kadro topluluğu inşa edilmek istenen toplumun ve insanın prototipi olmaktadırlar. Bu rolün de sistemik ve evrensel olduğu açıktır. Bu yönüyle PKK’nin ve onun kadrosunun iddiası çok büyüktür, misyonu ağırdır.
Önderliğimiz tarafından örgütlenmiş ve eylemsel kılınmış hakikat olarak tanımlanan kadro, kendi doğasına uygun yaşayabilen insan demektir. Bu yönüyle de kadro hakikatin ta kendisidir. Hem kişisel hem de örgütsel amaçlarına ulaşabilmesi için de öyle olmak zorundadır. İnsan doğası; yani hakikati de, ahlak ve politika demektir. Komünal ve toplumsal davranmak, sistem dışı olmak demektir. Bu açıdan PKK’de kadrolaşmak, insanlaşmak ile eştir. Kadro algısı insan hakikati çerçevesinde olduğundan PKK’de ne kadar kadrolaşılırsa, o denli de insan olunur. Bu yönüyle kadrolaşmak ile insanlaşmak aynı şeylerdir.
PKK mücadele tarihinde görülmüştür ki başarı da başarısızlık da kadronun duruşu ve performansından kaynağını almıştır. PKK yenilmemiştir, ama henüz amaçlarına ulaşma anlamında zaferle de buluşamamıştır. Mevcut kadrosal duruş, yukarıda belirttiğimiz zihni ve paradigmatik problemlerden dolayı başarı için yetmemektedir. Doğasındaki muazzam güce yeterince dayanmadığından performansı düşük olan kadronun, doğasına uygun bir gerçekleşmeyi yaşaması halinde PKK’nin dünya çapında devrim yapması içten bile değildir.
PKK kadrosunun her şeyden önce buna inanması, bu güçte olduğunu, düşmanın da doğadışı ve anormal olması itibariyle özsel olarak zayıf olduğunu bilmesi gerekir. Zaten sistemin küresel çapta yapısal bir krizi yaşıyor oluşu da bunu olanaklı kılmaktadır. Yaşanan bir kaos halidir ve kaos hallerinde küçük girdiler, büyük çıktılar yaratma özelliği gösterirler. PKK de bu kaos sürecinde kendi ekonomik, askeri ve siyasal gücünü kat be kat aşabilecek bir devrimi gerçekleştirebilir. Günümüz biliminde buna ‘kelebek etkisi’ denmektedir. Bu bilimsel izahat da bunun mümkün olabileceğini ortaya koymaktadır. Yeter ki PKK kadrosu kendi gücüne güvensin ve katıldığı Önderlik gerçeğine göre davranabilsin. Bunun için de ‘kendini bil!’ ilkesine uygun bir biçimde Önderliğe doğru bir katılım göstersin…
XEBAT ANDOK
YORUM GÖNDER