“ÇİN MODELİ” TOPLUMA SAVAŞ İLANIDIR...
Dün olduğu gibi bugün de Türkiye’de yaşanan kriz ve çöküşlerin temelinde iktidarların Kürt sorunu çözmeme ve savaş ile şiddette ısrar etme siyasetsizliği yatmaktadır.
Türkiye ağır bir kriz içinden geçmektedir. Uzun bir zamandır kriz Türkiye’nin sadece ekonomide değil, her alanda değişmez bir gerçeği olmuştur. Ama daha açık konuşmak gerekirse, bugün yaşananlar sistemin toptan çöküştür, dağılmasıdır. Doksanların sonunda olduğu gibi.
Ekonomik kriz, yoksulluk, enflasyon bu çöküşün en ayan beyan ortada olan, sonuçları her gün en acı ve ağır şekilde hissedilen yüzüdür. Artık ne en yandaş olanlar bu gerçeği saklayabilmektedir ne de resmi kurumların sipariş üzerine açıkladıkları rakamlar bu gerçeğin üstünü örtebilmektedir.
En temel ihtiyaçların bile fiyatları bırakın haftalık, neredeyse günlük olarak artmaktadır. İşsizlik, yoksullaşma öyle bir noktaya gelmiştir ki, artık insanlar en temel ve en acil ihtiyaçlarını karşılamak için evlerindeki eşyaları satmaya başlamışlardır.
Ama şu noktayı açık bir şekilde belirtelim: Bu kriz iktidar sözcülerinin en tepeden başlayarak söyledikleri yalanda olduğu gibi, küresel boyutta yaşanan ekonomik sıkışmanın Türkiye’ye yansıması değildir. Diğer bir ifade ile, bu krizi sadece kapitalizmin kendi ekonomik gerçeklerinden yola çıkarak açıklamaya çalışmak, büyük bir körlük olacaktır.
İçinden geçmekte olduğumuz bu çöküş ve dağılma süreci iktidarın siyasi ve iktisadi tercihlerinin ürünüdür. Bununla birlikte, bir kısım “muhalefetin” yaptığı gibi bunu sadece başkanlık sistemine geçiş üzerinden okumak da resmin tamamını görmemek olacaktır.
Dün olduğu gibi bugün de Türkiye’de yaşanan kriz ve çöküşlerin temelinde iktidarların Kürt sorunu çözmeme ve savaş ile şiddette ısrar etme siyasetsizliği yatmaktadır.
Nasıl ki 90’larda tüm barış olanak ve imkanlarına rağmen kirli savaşta ısrar Türkiye’de sistemi toptan çöküşe ve iflasa sürüklediyse, bugün de savaş ve çözümsüzlükte ısrar farklı bir sonuca yol açmamaktadır.
Bunu anlamak için şunu düşünmek yeterlidir: Eğer iktidar Dolmabahçe’de ulaşılan mutabakatın gereklerini yerine getirseydi bugün çok farklı bir güne uyanabilirdik; bu coğrafyaya, barış, demokrasi, özgürlük gelebilirdi, insanları daha fazla refah içinde olabilirdi. Ama iktidarın tercihi başka oldu ve şimdi onun sonuçlarını yaşıyoruz.
Bununla birlikte bu süreci çöküş ve dağılma olarak tanımlamak iktidarın otomatik olarak yıkılacağı anlamına gelmez. Muhalefetin bir kısmına hakim bu komformist anlayış, iktidara tarihsel birçok örnekte de görüldüğü gibi, kendini yeniden ve belki de başka bir formda üretme imkanı ve zamanı vermektedir ve çok açıktır ki bunun sonuçları da ağır olmaktadır.
Aslında bugün tam olarak olan budur. İktidar bu çöküşten çıkışı bu çöküşe yol açan politikalara daha da sıkı sıkıya sarılmakta aramaktadır.
Buldukları model “Çin Modeli.” “Yatırım, üretim, istihdam ve ihracat” gibi aslında tek başına bir şey ifade etmeyen kavramların ardına bu “model” aslında iktidarın halklara, emekçilere ve tüm ezilenlere bir savaş ilanından başka bir şey değildir.
İktidar asgari değil, adeta köle maaşı haline gelmiş ücretler ile çalıştıracağı emekçilerin üzerinden elde edilecek zenginlikle varlığını sürdürmenin hesabını yapmaktadır.
Ülkeyi ucuz emek cehennemi haline getirerek hem yandaşlarını daha da zenginleştirmenin, hem de yaratılan zenginlikle içte ve dışta kendine dönük eleştirileri susturmanın derdindedir. Ama bu kolay bir şey değildir. Çünkü bu kölelik düzeni ancak iktidar için dikensiz bir gül bahçesi ile mümkün olabilir; yani tam da hayal ettikleri gibi, tüm temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ve ortadan kaldırılması ile.
Siyasi partiler olmayacak, sendikalar olmayacak, insanlar fikirlerini açıklamayacak, sokağa çıkmayacak, emekçiler grev yapmayacak ki bu hayalleri gerçek olsun. Tıpkı 24 Ocak’ta ilan edilen ekonomik kararların uygulanmasının ancak 12 Eylül Darbesi ve tüm hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olması gibi.
Bundan dolayı da iktidarın “Çin Modeli” açıklamasını boş ve hiçbir derde deva olmayacak saçmalıklar olarak (faiz sebep enflasyon sonuç gibi) değil, baskının, şiddetin ve dolayısıyla yoksulluğun daha da artmasına yol açacak bir savaş ilanı olarak görmek gerekir.
Tabii ki modelde bir türlü boyun eğdiremedikleri Kürtlere özel olarak düşenin Çin’dekine benzer toplama kampları olduğunu düşünmemek için bir neden yoktur.
Buna karşı yapılması gereken ise, her zaman olduğu gibi daha fazla örgütlenmek ve direnmektir. Kürt sorunun barışçıl çözümünü siyasi programının merkezine alacak şekilde ezilen tüm kesimlerin halkların, inançların bir araya geleceği üçüncü yolun yaratılmasıdır.
CİHAN DENİZ
YORUM GÖNDER