PARTİ TARİHİ 6.BÖLÜM
Burada (53'üncü)Sayfa eksiktir. 54'üncü sayfayı yazıyorum. aşabileceğimizi sanıyorduk. Aslında, örgütsel krizin ne olduğunu, boyutunu, öne alınmazsa tasfiyeye kadar gideceğini sadece Önderlik görmüştü. Bunu görüp de zamanında tedbir almak isteyen yine Öndelikti. Bizim tedbirlerimiz kendimize göre, köklü olmayan tedbirlerdi. Buna rağmen kurtaracağımızı sanıyorduk. Bu siyasal, örgütsel gerilikten kaynaklanıyordu. Dedik ya, hala grup döneminin izlerini taşıyorduk. Bir de Şahin'in tahribatları. Biz yine de partiyi örgütleyebileceğimizi söylüyorduk. İşleri biraz düzeltmek için oradan oraya koşuyorduk fakat doğru çalışılmadığı, sorunlar doğru tespit edilemediği için o kadar çaba fazla sonuç vermiyordu. Örgütsel çalışmada çok çaba sahibi olmak veya olmamak o kadar önemli değildir. Önemli olan doğru çabanın sahibi olmaktır. Biz, esas sorun nedir, tali sorun nedir? Hangi sorunu esasa almamız, nereden başlamamız gerekiyor diğer sorunları çözmemiz için? Bu sorulara cevap veremiyorduk. Onun için de çalışmalarımız fazla sonuç vermiyordu. Belki kısmen sonuç alıyorduk ama örgütsel krizi çözemiyorduk. Örgütsel kriz ağırlığını her geçen gün daha fazla hissettiriyordu. Bu kitlelerde muazzam bir gerilemeye hatta belli oranda güvenin sarsılmasına yol açtı. Örgütsel darlık kitle hareketine çarpıyor ve çelişki orada ortaya çıkıyordu. Kitle ayağa kalkmış, mücadele etmek, savaşmak istiyor, öncü savaştıramıyor. Bir yandan da düşman bastırıyor. Örgütsel kriz, bu dönemde böyle ortaya çıktı. Yani, öncü düzeyde, taktiksel düzeyde, örgütsel önderlik düzeyinde ortaya çıktı. Halkı cevaplayamama, temsil edememe, çok geriden ele alma örgütsel sorunlara, bunalıma yol açar. 79'daki kriz bu şekilde ortaya çıktı. Bu dönemde yazı kurulumuzda çeşitli alanlarda üslendi. Broşürler çıktı, dağıtıldı. Bununla birlikte bir bültende çıkarılmak isteniyordu. Hatta bir gazete-illegal- düşünülüyordu. Bu gazetenin yönetmeliğini de Mazlum Arkadaş hazırlamıştı. En son Antep'te üslenmişlerdi ve orada çalışıyorlardı. Antep'te çalıştıkları bu dönemde Mazlum Arkadaş haber gönderdi ve Fatma ile Fuat arasında sorunların çıktığı, çözümleyemediklerini söyledi. Ben gittiğimde Fuat Arkadaş kendisini çalışmaların dışına atmıştı. Tabii ki bunu Fatma'ya tepki duyarak yapmıştı. Fatma, Fuat Arkadaş'ın bilinen eksikliklerini arkadaşa karşı kullanarak, bu arkadaşı tamamen çıkmaza sokmuş, böylece bu arkadaşta kendisini görevlerin dışına atmıştı. Fuat arkadaşın bu durumu elbette ki önemliydi. Ne olursa olsun kendisini partinin dışına atması, görevleri bir tarafa bırakması suç teşkil ediyordu. Ama arkadaş bunun farkında değildi. Peki, Fatma bunu niye yapıyordu? Fatma gelişmeleri çok iyi takip ediyordu. Örgütte ortaya çıkan krizi herkesten daha iyi görmüş ve örgütün bu krizi gerçekten aşamayacağını, bu kriz içinde boğulacağını tahmin ediyordu. O da kendi cephesinden yüklendikçe yükleniyor, örgütteki sorunları ağırlaştırmaya çalışıyordu. Nedeni budur. Bunun için Fuat'ı esas alıyordu. Fuat'ı esas almasının nedeni, buna zemin sunmasıdır. Fuat Arkadaş oyuna gelebilecek bir konumda olduğu için onu esas alıyor. Buradan şu sonuç çıkar; eğer insan kendisini karşı-devrimin gübresi olma konumundan çıkaramazsa, direkt yada dolaylı, tasfiyecilik insanın üzerinde hesap yapar. Tasfiyecilik, daima yetersiz devrimciliği esas alır. Yetersiz devrimcilikten yararlanarak onları örgütleyerek partiyi bitirmek ve ele geçirmek istemiştir. Bu da önemli üzerinde durulması gereken ve kavranması gereken bir husustur. Bir çok arkadaş kendi durumunu dışındaki nedenlerle izah etmeye, kendisini savunmaya girişiyor. Bunlar bir partilinin içine gireceği durumlar değildir. Eğer kendisi partili olursa, parti karşıtı bir tutum, bir davranış, bir anlayış, üzerine hesap yapamaz. Ve eğer üzerinde hesaplar kuruluyorsa mutlaka ona hizmet eden yanları vardır. Birçoğu, 'Benimle oynandı' diyor, eğer oynanacak durumda olmazsa, kimse onunla oynayamaz, cesaret bile edemez. İşte Fuat Arkadaş'ın böyle bir yanılgısı vardı, 'Fatma benimle oynadı, eksikliklerini kullanarak beni bu duruma düşürdü.'diyerek neden olarak Fatma'yı gösterdi sadece bir yönüyle doğrudur. Ancak Fuat arkadaş kendisinde aramayıp sadece Fatma ile izah ettiği için daha sonra bu tür durumlara tekrar düşecekti. Eğer o zaman kendi gerçekliğini doğru görseydi eksikliğini, hatasını görseydi ve kendisine o temelde yaklaşsaydı, partileşmeyen yanlarını partileştirseydi, şüphesiz daha sonra başkaları üzerinde aynı tür hesap yapmayacaktı. Buradan çıkarılması gereken sonuç budur. Fatma'nın işi gücü zaten örgütle uğraşmıştı. Bunu yaparken tabi ki örgüte gelmeyen yanları esas alacaktı. Partileşmeyen, zayıf yanları esas alacaktı. Buradan tutarsa, bu tür kişilikleri örgütleyerek bunlarla parti arasına sorunlar koyabilirdi. Fatma'nın yaptığı budur. Fatma'nın diyelim ki görevi budur. İnsan fazla bir şeyde deyemez çünkü görevidir. Fatma madem bunu yapıyor, Fatma'ya karşı yapılması gereken nedir? Doğru devrimciliktir. Doğru devrimcilik yapılırsa Fatma başarılı olamazdı. İsteseydi de o sonucu yaratamazdı. Tam tersine kendisi deşifre olabilirdi. Burada yapılmayan bir devrimcilik vardır. Onu görmek gerekiyor. Mazlum Arkadaş bunlarla tartışmıştı, sorunları çözmek istemişti. Fakat, çözememişti. Çünkü tekti yanındaki iki kişi birbirlerini kabul etmeyen dıştalamaya çalışan kişilerdi. Bu durum çalışmaları durdurmuştu. O zaman ben Fuat Arkadaşla konuşup içine düştüğü durumun olumsuz bir durum olduğunu, parti karşıtı bir duruma düştüğünü, nedenlerinin ne olursa olsun bunun haklı görülmeyeceğini ve partinin tanıdığı bu yetkiyi de böyle kullanamayacağını, buna hakkı olmadığını kendisine izah etmeye ve kavratmaya çalışılmıştı. Bu temeldi kendisi tekrar çalışmalara girdi.
Bir devrimci partinin kendisine verdiği yetkiyi istediği gibi kullanamaz. Böylesi bir hakkı yoktur. Ne kullanmama, ne de istediği biçimde kullanma yetkisi yoktur. Bunu yapan çok tehlikeli konumdadır. Bu çok yaygınca yaşanan bir durumdur. Bir taraftan yetki aşığı olunuyor. Bir taraftan da yetki istediği gibi kullanıyor. Ya hiç sahiplik yapmama, ya da sahiplik yapma ama bunu istediğimiz gibi kullanma, parti hiç kimseye böyle yetki tanımamıştır, tanımazda. Fuat arkadaşın içine düştüğü durum böylesi bir durumdu. Parti yazı kurulunda görev vermiş, Fatma'dan dolayı bu görevi rahatlıkla bir tarafa bırakabiliyor. Bu hakkı kendisinde bulabiliyor. Bu çok tehlikeli bir devrimciliktir. Partililikle de yakından uzaktan alakası yoktur. Madem bir görev üstlenmiş o görevi ne pahasına olursa olsun yerine getirmesi gerekir. Ne boykot edilmesi gerekir, nede bireysel tarzda kullanılması gerekir. O konuda tasarrufçu olmamak gerekir. Kullanıldığı zayıflık neydi? Fuat Arkadaşın evlilik meselesi. Bunu kullanmıştı ve buradan o Arkadaşı çökertmişti. Daha sonra da bu Arkadaş kolay kolay kendine gelmedi, kendini toparlayamadı. Birçok şeye de alet olmaktan kurtulmadı. Fatma'nın en belirgin özelliğiydi bu, parti de birçok arkadaşla uğraşmış,her uğraştığı arkadaşı bitirmiş, problemli hale getirmiştir. El attığı bir arkadaş kolay kolay kendisine gelmemiştir. Fatma'nın tahribatları örgüte bu düzeydedir. Mazlum Arkadaş daha sonra yapacağımız bir toplantı için -merkez Toplantısından ayrıldığında Urfa'da talihsiz bir şekilde yakalandı. Bu bizim için büyük bir darbe oldu. Neden? Çünkü parti hattına, Önderlik hattına giren arkadaşlardan biriydi. Ve en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemdi. Çünkü henüz partinin inşaa çalışmaları tamamlanmamıştı. Tamamlanmadığı gibi örgütte de kriz ortaya çıkmıştı. Ciddi sorunlar ortaya çıkmıştı. Bunları gidermek, ancak parti hattına giren, çizgi devrimciliği kurtarıla bilinirdi. bu tahribatlar, bu kriz aşılabilirdi. Bu konuda en çok dayanacağımız arkadaş Mazlum Arkadaştı. Böyle bir dönemde yakalanması bizim açımızdan büyük bir darbe oldu. Bu arkadaş yakalanınca biz Semir'i bu faaliyete aldık. Daha sonra Semir, çalışamayacağını, buna güç getiremeyeceğini söyleyerek, kendisi karar verip, kendisi uygulayarak çekip Dersim'e gidiyor. Oradan Dersim'e gitmesinin nedenleri var. Semir şunu görüyor-Aslında birazda Fatma'yla konuşuyor. Fatma örgütte yaşanan durumları birazda buna açıyor-Örgütün içinde bulunduğu çıkmazı Semir gördüğü için Dersim'e gidiyor. Görevi yapamayacak olsaydı, önce kendisine sorulduğunda bu görevi yapabileceğini söylemişti. Ama bir hafta sonra yapamayacağını söylüyor ve çekip gidiyor. Aslında o zamana kadar Semir örgütte yaşananları bilmiyor onun için görevi kabul ediyor. Fakat Fatma'yla konuşulunca, örgütte ciddi sorunların ortaya çıktığını öğreniyor ve örgütte başkaldırmak, örgütü parçalamak için Dersim'e hareket ediyor. Orada darbe yapacak ve PKK'nin işini böylelikle bitirecek. Gidişin esas nedeni budur. Dersim'e gider gitmez gerçektende böyle bir çalışmaya-Nazmiye'de giriyor. O zaman Resul (Davut Altınok) denen adam, o da oraya giriyor. Semir onu da örgütlüyor. En çok kullandığı bir tip oluyor. Bu yazı Kurulu işi pek işlemeyince Fuat Arkadaşı da oraya gönderdik. Arkadaş oraya gidince Davut ve Semir ona da el atıyorlar. Fuat Arkadaş ne bunların yanından yer alıyor. Nede karşı çıkıyor. Aslında oportünist bir tutum sergiliyor. Yani ikircikli bir durum yaşıyor. Yanlarında yer alsam mı? Almasam mı? Böyle ikircikli bir durum sergiliyor. Etkileniyor ama pratikte yer almıyor. Fuat'ın tutumu Semir için önemlidir. Semir ne edip Fuat'ı yedeğine almak istiyor. Çünkü Dersim'i kazanması Fuat'ı kazanmasından geçiyor. Bunun için yüklendikçe yükleniyor Fuat'a . Ama Fuat girmeyince bu Semir'de yılgınlığa yol açıyor. Bir bu. İkincisi, o zamana kadar yurtdışı kanalının açılmadığını bilen Semir, yurtdışı kanlının açıldığını da öğreniyor. Bunu öğrendikten sonra yapacağı çıkışın fazla sonuç alamayacağını biliyor ve onun için vazgeçiyor.
Aslında bunu bilmese, kesinlikle Fuat'ın üzerine daha da yüklenecek. Ve muhtemelen bu halkı kazanmasa bile, tamamen etkisiz kılacak ve Dersim'den başlamak üzere hareketi bölmeye girişecek. Bunu yapacak. Zaten onun en çok güvendiği şey Hareketin dışarıyla bağlantısı yok. İçte de zaten örgütlenememiş, var olan örgüt yapısı da fazla gelişmemiş. Düşman habire yükleniyor, her gün yeni yakalanmalar, her gün bir yerde örgüt çöküyor. Semir bu durumda örgütün çıkış yapamayacağını, rahatlıkla örgütü ele eleştireceğini, son darbeyi kendisinin vurabileceğini bilerek yüklenecek. Dikkat edilirse hareketin ülkeye girişiyle birlikte, tek tek kişileri ve kurumları hedef alan suikast ve de sabotaj taktiği var. Yani silahlı mücadelemizin tarihidir bu. Kısaca özetlemek gerekirse böyle bir tarihi var. Giderek Hilvan'da bunun biraz aşılması ve Siverek'te silahlı propaganda düzeyine gelmesi var. Bunun da gerillaya ulaşması gerekiyor. Ama burada tıkanıyor. Gerillaya varmıyor. Yani 80'e kadar ki dönem böyle özetlenebilir bizim silahlı mücadele tarihimiz açısından. Bu dönem de her ne kadar örgütte ciddi sorunlar ortaya çıkmış olsa da, düşman yönelmiş olsa da, kadrodaki yetmezlik ortaya çıkmış olsa da, kitlede belli bir güvensizlikle geriye çekilme olsa da, hala kitlenin partiye güveni güçlüdür. Örneğin bir Batman'da Belediye Başkanlığının alınması var, birçok yerde sendikaların alınması var, yine 80'nin başında bir kızıl haftanın ilanı var. Ve bu kızıl hafta da çok güçlü eylemlerin gelişmesi söz konusu. Yani kitleler hala partiye olan güvenini muhafaza ediyorlar. Böylesi bir gerçeklikte yaşanıyor. Batman Belediyesi alında, fazla geçmeden o dönemde Edip Solmaz Arkadaşımız katledildi. Bu arkadaşın katliamı üzerinde çok duruldu, fakat o zaman fazla bir sonuç çıkarılamamıştı. Orada sorumlu olan M. Şener'di. Ve yine Temel cingöz-jandarma Genel Komutanlığında çalışan, 89-90 Şırnak'taki Botan'daki operasyonları yöneten, daha sonra Adana'ya giden ve orada DEV-SOL tarafından öldürülen-Bu kişi o zaman Batman'da binbaşıdır, rafineyi korumakla görevlidir. Ayrıca Özel Harp Dairesi'nin de adamıdır.
Daha o dönemde M. Şener'in bununla ilişkisi vardır. M.Şener'in devletle ilişkisi aslında daha o dönemde gelişiyor. Bu daha sonra ortaya çıktı. Ki bizzat kendisi Botan Arkadaşa şunu söylüyor, 'Temel Cingöz'ü tanıyorum Batmandan. Çok iyi bir adamdır, demokrattır. Kürdistanı da çok iyi bilen biridir.” Botan arkadaş bunu söylediğinde tüylerim diken diken oldu diyor. Çünkü Temel Cingöz’ü en iyi bilen arkadaşlardandır. 89-90'da Botan'daki tüm operasyonları yöneten bir adamdır. Öyle sıradan biri değil ve bunun demokrat olduğunu, iyi biri olduğunu söylüyor. Bu önemli bir ipucudur aslında, o dönemde M. Şener sorumlu ve Edip Solmaz bu dönemde katlediliyor. O zamanda işin üzerinde durmuştuk, fakat, fazla bir şey çıkaramamıştık. Bu arkadaşın katliamı bazı yönleriyle karanlıktı. Yani içerden bir elin buna hizmet ettiği biliniyordu. Fakat kim olduğunu çıkarmamıştık, işte daha sonra biraz aydınlanıyor ki, bunu gerçekleştiren de M. Şener'dir. Şimdi daha iyi anlaşılıyor. M. Şener'in durumuna gelince daha iyi anlatacağız bu olayı. Parti Önderliği yurt dışına çıktıktan kısa bir süre sonra ülkeye bir talimat gönderiyor. Talimatı özü şuydu, 'Gelişebilecek, güçlü arkadaşlardan 50 kişilik bir grup gönderin.' Bu talimatan hemen sonra ikinci bir talimat geldi. Bunda, 'Ne kadar aranan değerli arkadaş varsa gönderin.'şeklindeydi. Birinci talimat geldiğinde şaşırmıştık, çünkü bizim yurtdışıyla bağlantımız yoktu. Önderlik çıkalı çok kısa bir süre olmuştu ve talimat gelince, 'Önderlik bu kadar kısa sürede bu imkanları yaratmış olabilir mi?'diye düşündük. Buna rağmen biz bazı arkadaşları hazırlayıp gönderdik. Diğerlerini de yavaş yavaş göndeririz dedik fakat ikinci talimatı alınca -250 arkadaş isteniyordu- 'biz nasıl göndereceğiz-'dedik. İlk grupta, cezaevinden kaçırdığımız Kemal Arkadaş'ı, Ebubekir Arkadaş'ı göndermiştik. 250 kişiyi yurtdışında hiç imkanımız yokken ilişkimiz yokken Önderlik neye dayanarak istiyordu bunlar bizi oldukça şaşırtıyordu. Bunların güvenlikleri, masrafları, taşırılmaları nasıl sağlanacaktı? Üstelik de en iyi arkadaşlar isteniyordu.
Biz de, 'Zaten elimizde bu kadar adam var. 250 kişiyi gönderirsek, elimizde adam kalmıyor. Örgütsel krizi aşmaya çalışıyoruz. Eğer gönderirsek, nasıl aşacağız?'diye düşünerek 'olmaz' dedik ve dolayısıyla talimatı yerine getirmedik. Bir talimat uygulanmak içinken, biz uygulamadık. Talimatı boşa çıkarmak, örgüt karşısındaki durumumuzu açığa çıkarıyor. Parti Önderliğinden gelen talimatı uygulamamanın anlamı nedir? Bu, Önderliğe, partiye yaklaşımımızı ortaya koyar. Yine göreve, talimata yaklaşımımızı ortaya koyar. İyi değerlendirilirse, konumumuzun hiç de iç açıcı olmadığı ortaya çıkar. Kavrayamadığımız noktalardan birisi de, bu durumda olanların, örgütsel krizi asla aşamayacaklarıdır. Ham hayalciliğimiz çok net görülüyor. İkincisi, eğer o talimata uysaydık, o kadar arkadaş daha sonra yakalanmazdı. Cezaevine giren arkadaşlar o dönemin kadroları, en değerli arkadaşlardı. Örgüt çalışmalarının dayandığı arkadaşlardı ve buna biz yol açmıştık. Eğer biz talimata uysaydık, bu kadar yakalanma olmayacaktı ve bugün hareketin durumu daha farklı olacaktı. Tutumumuz örgüte kaybettiren bir tutumdur. PKK'nin bir özelliği de sıfırdan yaratan, yücelten bir hareket olmasıdır. En belirgin özelliklerinden birisidir. Biz ne yapıyoruz? Bırakalım sıfırdan yaratmayı, varolanı dahi koruyamıyoruz. Hatta varolanı kaybediyoruz. Biz nasıl PKK'liyiz? PKK kazanıyor, biz kaybettiriyoruz. Hem de örgüte, devrime kaybettiriyoruz. Böylesi bir devrimcilik partinin taktik örgütlenmesinde yer alırsa, görev üstlenirse, acaba örgüte neyi yaşatır? O örgütü bitişe, tükenişe götürür. Örgüt-hangi düzeyde olursa olsun- böylesi bir devrimciliğe dayandırılırsa felç olur, tasfiye olur. Birçok arkadaş Önderlikte görev üstleniyor fakat kendisini taktik önderlikten ayrı görüyor. Taktik önderlik, merkezden en alta kadar bütün konuta kademesinin kapsar. Herkes de taktiği uygulamakla görevlidir. Belli bir sahada görev üstlenmiş, sorunluluk almış ama taktik önderliği eleştiriyor. Taktik önderlikten bir şey anlamadığı ortaya çıkıyor. Böylesi çarpık anlayışlar da var. Eğer taktik önderlik doğru kavranmazsa, ciddi sorunlar da çıkar Biri görevini yaparken, diğeri yapmaz ve kendi görevini de başkasına devreder. O zaman taktik önderlikte ciddi sorunlara ortaya çıkar. O dönemde de çokça yaşanan durum budur. Birçok kadro olmasına rağmen işler belli kişilere havale ediliyor, onlar da Parti Önderliğine havale ediyor. bu durum günümüzde de yaşanıyor ve çok ciddi örgütsel sorunlara yol açıyor. Talimat geldikten sonra 50 arkadaş gönderildi. Geri kalan arkadaşlar gönderilmedi. Az önce belirttiğimiz nedenle gönderilmedi. Orada güya niyet iyidir. fakat niyetin bir şey ifade etmediği de açıktır. Niyetlerle hareket edilmez. Niyetin iyi veya kötü olması sonucu değiştirmez. Mesele bu değildir, mesele örgüt adamı olup almama meselesidir. Bu grup aktarılırken, Önderlik Beni de çağırdı. Şunu belirtti; 'Bu biçimiyle fazla sonuç alınamaz. Eğer ısrar edilirse, yersiz kayıplara yol açar ve altından kalkamayız. Onun için gidin, bazı özel tipler var-Süleyman, Fatma gibi- onları gönderin. Öncelikle bunları çıkarın, merkez gelsin. Ülkede geçici bir merkez oluşturun, işleri bunlar idare etsin. Biz burada bu grubu yetiştirip gönderene kadar idare etsinler yeterlidir. Fazla bir şey istemiyoruz.' Ben henüz yolda iken Hayri Arkadaş yakalanıyor. Kızıltepe'de düşmanın eline geçiyor. Bu, Mazlum Arkadaş'tan sonra ikinci darbeydi bizim için. Çünkü Mazlum Arkadaş'dan sonra dayanabileceğimiz kişi oydu. Ki Mazlum Arkadaşın yakalandığı için katılamadığı toplantıda Siverek'e müdahaleyi Hayri Arkadaşın yapması kararı alınmıştı. Yakalanma Siverek'e müdahaleyi de boşa çıkardı ve yapamadık. Fatma, Önderliğin yurtdışına çıktığını bilmiyordu. bu yüzden-eğer bilirse çıkmayacaktı-ona söylemeden, ilk önce kendisini sınıra kadar götürdük ve hem nereye gittiğini hem de Önderliğin yurtdışında olduğunu burada söyledik. Onu geçirdikten sonra Süleyman'ı geçirdik çünkü onun durumu da tehlikeliydi. Biz sorunlarla mı, düşmanla mı, bunlarla mı uğraşacaktık bilemiyorduk. Tehlikeli bir noktadaydık. Bu yüzden ilk bunlar çıkarıldı.
Parti Önderliğinin talimatı gereği yeni bir merkez oluşturuluyor ve her bölgeye bir arkadaş gönderiliyor. Görev, varolan ilişkileri yaşatmaktı. M. Şener de Batman bölge sorumlusuydu. Oluşturulan geçici merkez üyelerinden birisi de kendisiydi. Çıkan merkez üyeleri de hudut üzerinde üslenecekti. Geçici merkezle ilişki içinde hatta yakın bölgelerde direk ilişki içinde çalışmalar yürütülecekti. Ayrıca Parti Önderliği, M. Karasungur Arkadaşın Siverek çalışmalarının başından alınarak Doğu Kürdistan'a gönderilmesini söylemişti. Çünkü artık Siverek'te yapılacak bir şey kalmamıştı. Hatta faaliyetlerin sonuçlarından dolayı eleştirilmişti. Doğuya gönderiliyordu. çünkü şahlık rejimi sona ermiş ve boşluk doğmuştu. Kürt hareketinde bir kıpırdanma vardı. Hem oraya ulaşmak, hem de oluşan yeni imkanlardan yararlanmak, orayı yedek saha olarak hazırlamak amaçlanıyordu. Her ne kadar K. Güney'de bir saha açılmışsa da orada da bir sahanın açılması olumlu olacaktı. Eğer K. Güney sahası kapanırsa, güçleri oraya çekmek, eğitmek ve örgütlemek planlanıyordu. Bu da Parti Önderliğinin bir tarzıdır. Öngörülü çalışma tarzıdır. Hiçbir zaman yetinmemesi, geniş hareket serbestisi yaratması, yedekler yaratmasıdır. Her türlü tehlikeyi göğüsleyebilecek tedbirleri önceden almasıdır. O günden beri çok yönlü tedbirlerin geliştirmesi söz konusudur. Tabi biz bunları düşünemiyorduk. Önderlik hareketin boğulmaması için gereken tedbirleri alıyordu. M. Karasungur Arkadaş da küçük bir grupla o sahaya gönderildi. 80'lere geldiğimizde durum buydu. Bu 50 kişilik grup yurtdışına çıkar çıkmaz Önderlik eğitimi başlattı....................Dikkat edilirse, Parti Önderliği bugün çaresiz olmadığını belirtiyor. Önderliğin örgütsel sorunlar ciddi bir boyut kazanınca, örgütün, devrimin geleceği tehlikeye girince görmesi, duruma çare araması ve en zor koşullarda, güvensizlik ortamında en güçlü çareyi bulması söz konusudur. Yurtdışına çıkışla bu temeldedir. Bu tarihi bir karardır. bu kararı almak zordur, çünkü, çıktıktan sonra dönememek de vardır. Tarihte birçok halk, hareket, önder yurtdışına çıkmıştır ve bunların büyük bir kesimi bir daha dönmemiştir. Mülteci durumuna düşmüşler yada erimişlerdir.
Böylesi tehlikeler göze alınarak bu çıkış gerçekleştirilmiştir. Çıkarken tek bir ilişki yoktur. Bu çıkış, Ankara'dan ülkeye girişle kıyaslandığında çok daha zordur. Ankara'dan ülkeye dönüşe kadar zor olsa da ülkeye, halka dönüştür. Ama bu çıkış hiç bilinmeyen bir alana, hiçbir ilişkinin olmadığı bir alana çıkıştır ve neyle karşılaşılacağı belli değildir. Adeta karanlığı atılan bir adımdır...........Bu akrabalık ilişkisine dayanılarak çıkış yapılır. Kubani'de bu ailenin yanındayken, uzun süre, geceli-gündüzlü dışarı çıkmaz. Çünkü duyulur da yakalanırsa, hem kendisi gider, hem de aile gider. Dolayısıyla da bir halkın geleceği karartılmış olur. O ailenin fedakarlığını, dostluğunu da unutmamak gerekiyor. Bugün belki birçok aile dost olmuştur fakat o ailenin hizmeti gerçekten önemlidir. Bu ailenin olanaklarına dayanılarak Şam'a gelinir. O dönem Suriye'de Müslüman Kardeşlerin de at oynattı bir dönemdir. Bu örgütün Türkiye MİT'ile de ilişkileri ünlüdür. Suriye oldukça karışıktır ve kaçak dolaşmanın da riskleri büyüktür. Ama buna rağmen o ailenin olanaklarıyla kaçak olarak buraya ulaşılır. Ulaşıldıktan sonra Demokratik Cephe ile ilişki kuruldu, Filistin Demokratik Cephesi ile görüşmelere başlar. Daha sonra bazı Filistin örgütleriyle de görüşme yapılır. Filistinliler ciddiye alamaz çünkü Kürdistanalı bir örgüttür. Barzani'nin MOSSAD,CIA ile yaptığı görüşmeler olumsuz etki yapmıştır. Bu sahada Filistinliler Kürtlere zerre kadar değer vermez ve güvenmezler, kuşkulu bakarlar. Çünkü, Barzani'nin Filistin'in düşmanı İsrail'in gizli haber alma teşkilatı MOSSAD ile ilişkileri var ve Parti Önderliği'ne de kuşkulu bakıyorlar. İkincisi, birçok gücün PKK ve Önderlik hakkında Filistin örgütüne yazdığı mektup var. Bu mektuplarda kimisi Türk MİT'inin örgütlediği hareket der, kimisi ABD'nin örgütlediği hareket der, kimisi şöyle gericidir, böyle karşı-devrimcidir der vs. ne kadar sıfat varsa, hepsini PKK'ye ve Önderliğe yakıştırmışlar.
Bütün bunlardan ötürü bu örgütler Parti Önderliği ve PKK'yle ilişkiye geçmek istemezler. Kuşkulu yaklaşırlar ve bunu da pek belli etmek istemezler. Parti Önderliği tartışma geliştirip PKK ve Kürdistan gerçeğini anlatmaya, bu temelde bazı imkanlar koparmaya çalışır ama bunlar yanaşmazlar. Parti Önderliği buna rağmen bir imkan koparmadan ayrılmayı istemez. Israr eder, sonunda biraz da Parti Önderliğini başlarından savamayacaklarını anlayınca, 'Bir grup getir' derler. Bu sözü zor bela alıyor ve kimlik istiyor, bu gelenleri geçirmek içindir. Bunlar 'Kimlik vermeyiz fakat getirirseniz getirin' diyorlar. Aslında bunu söylerken kimliksiz getiremeyeceğini düşünüyorlardı. 'Ta Türkiye'den Lübnana üstelik Suriye'nin içinde bulunduğu koşullarda getirmek mümkün değil.' diyorlardı. Parti Önderliği bu sözü yarı- buçuk aldıktan sonra bize o talimatı göndermişti. Yani Filistinlilerle ilişki zorla kuruluyor. Buradan şunu çıkarmak gerekiyor, bir aile ilişkisi iğne ucu kadar bir ilişkidir. Önderlik iğne ucu kadar bir ilişkiden, dev gibi bir olanağı yaratıyor. Olanağı yaratmakla da kalmıyor, bir halkın geleceğini bu ilişkiye dayanarak kuruyor, örüyor ve bugünkü düzeye getiriyor. Bu da PKK'nin ve Önderliğinin çok önemli bir özelliğidir. En ufak bir imkandan dev gibi olanaklar yaratmak. Bir de kendimize bakalım, bırakalım iğne ucu kadar olanaktan bu kadar gelişme yaratmak, elimize verilen dev gibi olanakları kullanmayı bilemiyoruz. Bu olanaklarla oynuyoruz, tüketiyoruz ama kendimize rahatlıkla PKK'li diyoruz. Böyle, PKK'li olunamayacağı açıktır. Eğer PKK'li olunacaksa, PKK tarzını esas almak şarttır. Yani kazandırılması, en ufak bir imkanın geliştirilmesi, örgütlü mücadelenin, halkın bundan yararlandırılması gerekir. O zaman PKK'li olunabilir, başka türlü olunamaz. Yine burada PKK Önderliği'nin bir özelliği daha ortaya çıkıyor; Koparıcı tarz. El attığı bir işi sonuna kadar götürme ve ondan mutlaka sonuç alma. Filistinlilere yaklaşımı bu şekildedir. Biz ise olabilecek bir işi bile birçok bahane sıralayarak, rahatlıkla bir tarafa bırakabiliyoruz. Bu koparan, sonuç alan tarz değil, sonuç almayan tarzdır.
CEMİL BAYIK (CUMA ARK.)
6.BÖLÜM
YORUM GÖNDER