KADIN OLMAK SUÇ MUDUR?
Annemi güçlü duruşu ve anlamlı bakışlarıyla hep hatırlarım… Her şeye karşın kendi içinde gizemli sırları ve yaşam gerçekliğini yaşatan, çok güçlü bir kadındı…
Kadın neydi ya da ona hangi gözle bakılıyordu? Onların gözlerinde kadın insan bile değildi… Annemde onlardan birisiydi fakat hiçbir zaman istenilen şekliyle yaşamadı, hep kendine göre bir bakış açısı ve kabul retleri vardı. Yaşam tek renk ve tek cinsin egemenliği altında şekillenmiyor muydu? Babam hep itaat edilmesi gereken, annemde sanki ona hizmet etmesi bir zorunlulukmuş gibi kurulu bir saat her zaman işletiliyordu ta ki annem babamın istemlerine karşılık vermeyi kestiği sürece kadardı bunların hepsi…
Babamın istemlerine karşılık verdiği sürece sorun yoktu. Annemde bu istemleri bir süre sonra yerine getirmeyince kıyamet orada koptu…
Dönem dönem babama karşı duruşları olsa da gidecek bir yeri olmadığı için hep katlanmak zorunda olduğu ve bir cehennemi andıran yaşamına çocuklarına duymuş olduğu sevgiden dolayı katlanıyordu. Annemin babamın karşısında ki çaresiz duruşu halen gözlerimin önünden gitmiyor…
Kadındı, eksikti, her ne olursa olsun sadık kalması gerekendi. Kadın olmak yaşamda bütün zorluklarla karşı karşıya kalmak demektir. Kadınsan eğer eksiksin, korunması gereken, sahip olunması gerekensin ve hiçbir zaman kendi başına düşünemez ve hareket edemezsin. Kadınsın gülmeyeceksin, her şeye, herkese karşılıksız itaat edeceksin. O zaman seni kabul ederler ve olgun bir insan olarak sana bakarlar. Annemi ve çevremdeki kadınları hep izliyordum çünkü bende bir kadındım…
Her birimiz çocukluğumuza geri dönüp bakarsak o zaman nasıl bir gerçeklikle karşı karşıya olduğumuzu görebiliriz. Bir gece uykudan uyandığımda annemin başucumda ağladığını gördüm. Bu her zaman oluyordu. Annemin ağladığını gördüğümde anlam veremesem de bende onunla birlikte ağlardım. Bazen ben uyurken annemin gözyaşlarının gözlerinden akarak yüzüme damladığını hissederek uyanırdım uykudan, o zaman bu çok zoruma giderdi ve gidip babama tüm gücümle haykırmak ve annemi bu işkenceden kurtarmak istesem de aslında bende bir şey yapamaz ve onunla ağlar dururdum. Sanki kadın her zaman ağlamalıydı. Oysaki hepimiz biliyoruz ki ağlamak çözümsüzlüktü aslında annemde bu gerçekliği bilmesine rağmen zorlanmaları onu ağlayarak boşaltmaya itiyordu. Hep ağlıyordu…
Babam annemle vardı ve her şeyini onunla paylaşıyordu fakat ona ters gelen tek bir şey karşısında bile birçok güzel şeye birden tekme vurabiliyordu. Annem bunların hiç birisini hak etmiyordu, annem sevilmesi gereken bir kadındı. Toplum içerisinde sevilen ve sayılan bir kadındı fakat babam onun kıymetini bilmiyordu. Hem kadınsız yaşayamıyorlardı hem de onunla olduğunda ise ona dünyayı zindan ediyorlardı. Neden bu kadar baskı ve şiddet? Kadın olmak suç muydu diye hep sorular takılıyordu aklıma…
Benim yöremde gelenekler çok güçlüdür. Gelenekler yıkılamaz ve aşılamazlar. Bu gelenekler beyinlere, ilmek ilmek işlenmiştir. Kadın olmanın zorluklarını o süreçte fark edebiliyordum fakat tam olarak bilince çıkartabilmiş değildim. Bu toplumda Kadın olmak suçtu ve oldukça zordu kadınsan eğer boyun eğecektin. Aşiret ve gelenekler altında törelerin ağır yasaları karşısında inim inim inleyen kadınları görebiliyordum. Kadın gülmezdi, istediği gibi konuşmazdı, kızamazdı, küsmezdi ve hiçbir şeye itiraz etmezdi. O insan bile değildi.
Yengelerimi hatırlarım dayılarımı ve amcalarımı tanımadan ve onlarla hiç görüşmeden evlendirilirlerdi. Ürkek bir ceylanı hatırlatırlardı bana o kadar narin ve körpeydiler ki bazıları daha on dördünde ya da on beşindeydiler. O kadar temizdiler ki onlara sunulan yaşamı tercih etme hakkı bile onlara sunulmuyordu. Bazıları daha dünyaya geldiklerinde beşik kertmesi olarak veriliyorlardı ve onların itiraz hakları bile yoktu töreydi ve itaat etmelilerdi…
Bizde kızlar yeni gelin olduklarında daha evlendikleri erkeği tanımadan onların yatağına nasıl korkarak ve isteksizce girdiklerini, nasıl acı çektiklerini bilirim…
Gelinken annem ağabeyime süt verirken dedemi gördüğünde annem bebeği sokağa nasıl fırlattığını hep anlatır dururdu. Bebeğine süt verdiği dedem görmemeliydi bu ayıptı onlar için… Günahtı, gizliden gizliye ağabeyime ve bana süt verirmiş.
Bizde yeni gelinler ilk evlendiklerinde kapının önünde yani eşikte oturur ve erkeklerle oturmazdı, sanki bir suç işlemiş gibi kapıda aile büyüklerinin ihtiyaçlarını karşılama ve emirlerini yerine getirmek için sessiz bir şekilde otururlardı…
Hem kadınsız olamıyorlardı ama kadın yanlarında olduğunda da ona acı çektiriyorlardı bu hep bana bir çelişki olarak geliyordu Neden? Böyle yapıyorlardı buna neden gerek duyuyorlardı.
Bunlar gibi binlerce örnek var, yani kadın olmak suçtu…
Perihan ablanın yaşadığı trajedi hiçbir zaman gözlerimin önünden gitmez. Yaşananların dozajına anlam verebilmek ve onu hissedebilmek önemlidir.
Daha ben çok küçük yaştaydım. Her zaman küçük kardeşimle onların yanına giderdim. Yengem oldukça hümanist ve insan sevgisiyle dolu olan bir kadındı. İlk gelin geldiği günleri hatırlarım sanki bir suç işlemişte bunun karşılığında dayımla evlendirilmiş gibi bir hava estirilirdi, her zaman ama buna rağmen başlangıçta onu hiç kimse sevmese de zamanla o kendisini herkese sevdirmeyi başarmıştı. Çok emekçiydi, güçlüydü ona karşı yapılan tüm yanlış yaklaşımlara karşı o her zaman anlam vermeye çalışır ve bunu aşmak için büyük mücadeleler verirdi. İlk başta dayım da ona bir besleme olarak yaklaşıyordu, sanki onunla evlenmesi bir zorunlulukmuş gibi yaklaşıyor ve hep aile içerisinde ondan kendisini uzak tutmaya çalışıyordu. Ne de olsa bir erkekti ve aile içerisinde belli bir prestiji vardı ve bunun yıkılmasına izin vermezdi. Ama zamanla yengemin çabalarıyla dayımda çok büyük değişimler oldu. Önceden Perihan ablaya karşı yapılan saldırılara karşı hiçbir zaman sesini çıkartmazdı dayım, fakat bu geçen süreç sonunda artık o da yaklaşımlar karşısında cevap veriyor ve aile büyüklerini karşısına alıyordu. Çünkü kendisi de biliyordu ki Perihan ablanın hiçbir suçu yoktu. Öncesinde yaşanan sorunların bedelini o ödememeliydi. Artık birbirlerini seviyorlardı, onlar için hiçbir gelenek ve görenek belirleyici olamazdı. Bir gün yengemin çığlıklarıyla uyandım. Bir an onun çıldırmış olduğunu düşündüm. Saçlarını yoluyor, ağlıyor, ağıtlar yakıyor ve yüzünü paramparça ediyordu.
Dayım trafik kazasında ölmüştü tüm aile birden yasa boğulmuştu herkes ağlıyordu, fakat yengemin acısı daha da fazlaydı. Bundan iki gün sonra yengem deli gibi ortalıkta dolaşıyordu. Dayımın cenazesini getirdiklerinde artık yengemin gözpınarları kurumuştu artık gözlerinden yaşlar dökülmüyordu. Tek kalmıştı, belki ilk geldiğinde dayımı tanımadan isteksizce gelmişti fakat ona bağlanmıştı ve birbirlerini seviyorlardı.
Bir süre sonra tekrardan yengemin çığlıkları ile uyandım ortalık ana baba günüydü. Etraf asık suratlı insanlarla doluydu. Dayılarım, dedem, amcalarım, babam ve annemler hepsi oradaydı. Dedem yengeme bağırıyor ve onu dövüyordu. Annemlerde onları ayırıyor ve yengemi korumaya çalışıyorlardı ve onu bir şeylere ikna etmeye çalışıyorlardı. Bende bunu anlamak istiyordum neden yengem bu kadar ağlıyordu. Saçlarını yoluyordu yüzünü paramparça ediyordu bir an sanki çıldırmış olabilir diye düşündüm. Birden tek başına oturan küçük dayıma ilişti gözlerim, o da ağlıyordu. Herkes onu çok seviyordu fakat o da o an tek başınaydı. Her zaman büyük dayımın evine giderdi ve yengem onu kendi elleriyle büyütmüştü.
Birden dedemin yüksek sesi kulaklarımda çınladı. Töre bunu gerektiriyor ve sen törelerimize uyacaksın eğer uymazsan öleceksin.
Yengem beni diri diri mezara koyun ama bunu bana yapmayın diyordu.
Dedem ısrar ediyordu. Sen bizim namusumuzsun ve seni başkalarına veremeyiz. Sen oğlumla evleneceksin dediğinde
Yengemin bayıldığını gördüm.
Artık herkes ağlıyordu, annemin yanına gittim.
Anne nasıl olur dayım yengemden on yaş küçük bir de dayım yengemin ellerinde büyüdü bunu yapamazsınız dedim.
Annem ağladı, ağladı, ağladı…
Yapabilecek bir şey yok yengen dayınla evlenecek dedi…
Araba geldiğinde yengem yeni yeni kendisine geliyordu. Birden ayağa fırladı ve bağırmaya başladı kendisini yerden yere vuruyordu, yapmayın o benim kardeşim beni onunla evlendirmeyin beni diri diri mezara gömün diyordu.
Dedem yengemi saçlarında sürükleyerek arabaya bindirdi.
Dayım çaresiz olanları izliyordu…
Yengemi aldı ve gittiler.
Daha sonra yengemi sorduğumda bir daha hiç kimseyle konuşmamaya karar vermişti.
Konuşmuyordu artık, herkese karşı bir tepkiydi.
Törelere, kurallara, karşı bir direnişti bu…
Annem ya da yengem sonuçta hepsi kadındı ve yaşadıkları hep birbirine benziyordu. Sistem böyle kurulmuştu. Annemin bir sözü vardı. Yaşanılanlar karşısında daha on üç yaşındayken dayısının oğluyla evlendirilmişti. “Ben bir çamurum bu duvara atılmışım her zaman bu duvarda kalmalıyım” diyordu. Bu yaşadığı çaresizliği ve çözümsüzlüğü ifade ediyordu.
Kadın olmak suçtu…
PKK’ye katıldıktan uzun bir süre sonra, annemi her sorduğumda mücadelenin gelişimiyle birlikte, her zaman yapmak istediği direnişi ve mücadeleyi geliştirmek istercesine mitinglerde ve eylemlerde olduğunu duydum. Bu kadın açısından sistemin yaratmak istediği tüm geriliklere ve törelere karşı bir direnişi simgeliyordu. Kadın olmak suç değildi, kadın olmak aslında yeniden yaşamı yaratmanın adıydı. Her kadın var olan toplumsal töreler ve gelenekler karşısında Önderliğimizin kadına sunmuş olduğu özgür yaşamı sonuna kadar sahiplenerek bunun ardı sıra koşmalı ve kadın olmanın ayrıcalığını Önder Apo ve PKK’yle ulaşabilmelidir. Kadın PKK’yle yeniden doğdu ve gelişti. Hiçbir töre ya da gelenek kadın olmanın suç olduğunu hiçbir şekilde haykıramaz ve geriliklerini kadına dayatamaz. Her kadın PKK’nin kadına vermiş olduğu değer ve saygıyla kendi cinsine ve kimliğine ulaşabilmelidir. Bu ancak kadının birbirini tamamlaması ve örgütlü hareket etmesiyle olabilir ancak.
ROJDA SİVEREK
YORUM GÖNDER