FAŞİZMİN KARANLIK DOĞASI VE GEZİ DİRENİŞİNİ LİNÇ DAVASI
Gezi gençliğinin topluma umut olan çıkışına kurumsal faşizmin doğası ile uyumlu gösterdiği dehşet saçan linç yönelimi bizlere çok şeyler anlatıyor. Gezi davasında verilen korkunç cezalara bakın topluma verilen net mesajı kolayca anlarsınız. T.C otoriter faşizmi bu intikam ilanıyla gençlik dinamizminin yarattığı eşitlikçi demokratik talepleri ezerim bunu da demokrasisiz demokrasi yalanlarıyla zorla kabul ettiririm diyor. Gezi davasının faşizm karar yazımına bakın gençlik şahsında topluma verilen gözdağının boyutları açısından ibretliktir. Topluma bu faşizan rejimin ilamı ve ilanı üzerinden inatla hakikati haykırmalıyız. Türkiye toplumunu ancak bir hakikat şoku bu derin ölüm komasından uyandırabilir. Faşizm Kürt halkının ve demokrasi yanlılarının demokratik taleplerini bir tehdit olarak damgalayıp linç kampanyalarının gerekçesine dönüştürüyor. Kimseden icazet i beklemeden kararlılıkla faşizm ile sokakta bir toplumsal yüzleşme gündemi oluşturmalıyız. Bundan kaçış yok karar ve kararlaşma zamanıdır!
Şöyle adil sorularla toplumsal hafızayı geriye doğru yeniden tazeleyelim; Faşizme Gezi de başkaldıran genç kuşağa yeterli toplumsal destek verilseydi ve başarılı olsaydı şu an Türkiye hakları sosyal, siyasal, ekonomik açıdan ne durumda olurdu? Yine Kürt gençliğinin Kürt toplumu adına ortaya koydukları gayet makul demokratik talepler için başvurdukları öz savunma direnişine toplum bir bütün destek sunsaydı Kürdistan ve Türkiye de durum şu an ne olurdu? Bugün faşizme karşı direnen tek kale olan Kürt özgürlük gerillalarına karşı kimyasal silahları dahi kullanan T.C. Faşizmi ve suç ortaklarına karşı Gezi direnişleri ve öz savunma direnişlerinde olduğu gibi yine suskun mu kalınacak? İmralı tecridi yine görmemezlikten mi gelinecek? Unutulmasın boşuna denilmemiştir “susma’ sustukça sıra sana gelecek” Gezide, Sur, Cizre, Nusaybin ve insanlık dışı İmralı tecridinde susuldu da ne oldu? Tabi ki herkes derinden bir vicdan muhasebesi yapmalı ama özellikle siyasetçiler biz nerede stratejik hatalar yaptık ta bu faşist canavarı yarattık diye bilmelidirler. Gencecik insanlar aydınlık bir gelecek için yakılırken ve öldürülürken faşizme bilerek veya bilmeyerek yine olup biten karşısında kayıtsız kalınarak suç ortağı olmak nasıl bir duygu acaba? Ya siyasi oportünizm nelere mal oldu topluma? Sonuç olarak diktatör Erdoğan ve çağdan düşmüş tebaası Türkiye’yi içindeki insanlarla birlikte soyarken tabiri caizse adeta tümden hırsızladı. Burada muhatap toplumdur. Bunu boşa çıkarmak adına yeni alternatiflerin önünü açmak için sokakta direnişe dayalı çok güçlü bir halk baskısı ortaya çıkarmalıyız!
Herkesin malumudur; Türkiye’de popüler siyasetçilerin stratejik körlüğü yamandır. Buna kitlelerin gençliğin radikal demokrasi taleplerine etik açıdan duyarsızlıkları da eklendiğinde trajik sonuçlar ortaya çıkıyor. Toplumsal vicdan çürümesinin dibini yaşıyor Türkiye. İçsel çürüme almış başını gidiyor. Klişeler ve yeniden klişelerle toplum sürü psikolojisi temelinde güdülmek isteniyor. A. Koestler bunu şu çarpıcı tespitle ifadeye kavuşturuyor “Eğer iktidar yozlaştıysa, bu karşıtı içinde doğrudur; zülüm kurbanlarını da yozlaştırır ama muhtemelen daha kurnaz ve trajik yollarla.” Buna karşı önümüzde toplumda devlet dışı özerk direniş ağları örgütleme görevi duruyor. Faşizmin örgütlü yalanlar bombardımanı altında an be an zihinsel dumura uğratma tehdidiyle yüz yüze olan topluma durumun aciliyetini anlama dürtüsünü yeniden kazandırmalıyız. “Kuşku duymaktan ve soru sormaktan korkma! Düşünme hakkını koru. Yanılarak düşünmek hiç düşünmemekten iyidir.” Diyen bilge Hypatia’yı sürekli hatırlatmalıyız. Bu temelde “Sen yoksan ben bir eksiğim” çağrısı yapmalıyız. Faşizme karşı çoklukta birlik fikri pratikte böyle yaşam bulacak ve halkların birleşik devrim hareketi böyle kitleselleşecek!
Halklar Önderi Sayın Öcalan’ın alternatif demokratik modernite paradigmasına karşı Ortadoğu tekrardan askerileştiriliyor. T.C.faşizmi de bu yeni askerileştirme projesinin tam kalbinde yer alıyor. Öyle anlaşılıyor ki bu projede kısa ve uzun vadede kendisine önemli roller verilmiş. Ortadoğu da var olan tarihi çelişkileri daha da derinleştirmek ve canlı tutmak için yeniden kurgulanan sivil soğuk savaş sahte uzlaşılarına karşı neyin üzerine toplumsal barışı inşa edeceğiz diyenlere verilecek cevap da tamda burada anlama kavuşuyor; Güvene dayalı gerçek bir toplumsal barışın inşa zemini faşizme karşı devrimci direniştir. Beklemek, dilemek değil birlikte yapmaktır. Lenin’in dediği gibi; ya devrim savaşı önler ya da savaş devrimi tetikler!
Halklar için devrim en büyük bayramdır. Şimdi Gezi ruhunu tekrardan toplumsal bir direnişle görünür kılma zamanıdır. Faşizme karşı tarihsel bir direniş gösteren Kürdistan özgürlük Gerillasının sahadaki mücadelesine güçlü bir destekle sahip çıkma zamanıdır. O tarihi fırsatlar sunan süreçte birleştirmekte eksik kaldığımız Kürdistan ve Gezi direnişini ortaklaştırma şansını bu sefer kaçırmamalıyız. Hatırlayın Gezi sürecinde Halklar Önderi Sayın Öcalan ne demişti; Direnişi anlamlı buluyor ve selamlıyorum. Elbetteki bu duruş yeni bir siyasal kırılma yaratmıştır. Ancak hiç kimse ulusalcı, milliyetçi, darbeci çevrelere de kendini kullandırmamalı. Bu hareketin onların denetimine girmesine Türkiyeli demokrat, devrimci, yurtsever ve ilerici çevreler izin vermemelidir.” Bu haklı uyarıları kulak ardı etmek Türkiye halklarına büyük kayıp ettirdi. Türkiye’nin geldiği nokta ortada. Tarih bir kere daha siyasi feraset dehası Halklar Önderi Sayın Öcalan’ı haklı çıkarmıştır.
Nasıl ki nazilerin açtığı düzmece leipzig davasındaki duruşuyla dünya döndükçe Georgi Dimitrov’un adı yaşayacaksa aynı şekilde bugün Gezi davasında ortaya çıkan onurlu duruş da tarihe mal olacaktır. Yine HDP’nin şahsında yargılanan ve faşizme başkaldıran Kürt halkının serhildanını Kobane davasıyla faşizm karşısındaki meydan okuyan yiğitçe tutumda tarihte hak ettiği saygın yerini alacak. Hepsinden ötesi bu onurlu tutumları zaferle taçlandırmak toplumun namus borcu olacak. Gezi ve Kobane davaları aslında faşizmin toplumsal direnişten intikam alma davalarıdır. Rehine alınan yürekli insanlar toplumun vicdanlarıdırlar. Yargılanan ise toplumun demokratik direniş refleksleridir. Şurası kesin faşizm toplumun örgütlü başkaldırı bilincinden ölesiye korkuyor. Ama korkunun ecele hiçbir faydası yoktur. Mahşeri hesap yakındır faşizmin defteri mutlaka dürülecektir!
Ortadoğu ve özellikle Kürt coğrafyasını çok aktörlü bir müdahale alanı olarak tutmak için uzlaşmaz çelişkiler derinleştirmek isteniyor. Peki bu kimin veya kimlerin işine yarıyor? Biliniyor birinci dünya savaşında İtaat Terakki faşizmi eliyle Ermeni halkı soykırıma uğratıldı, ikinci dünya savaşında Naziler eliyle Yahudi halkı aynı kaderi paylaştılar şimdide yaşanılan üçüncü dünya savaşında Kürt halkı Türk faşizmi ve paramiliter güçleri eliyle soykırıma uğratmak isteniyor. Şengal ve Efrin de yaratılan soykırıma bakın tehlikenin ne kadar büyük olduğu görülecektir. Tüm dünyanın iki yüzlülüğünü bir tarafa bırakıp buna karşı çıkması gerekiyor. İşte PKK bu terörist kalkışmaya karşı savaşıyor ve dayatılan Kürt soykırımını önlemek için var gücüyle direniyor!
Türkiye ve Ortadoğu halklarının T.C. Çürümüş faşizminin yayılmacı ve soykırımcı emelleri karşısında fedaice direnen Kürdistanlı ve enternasyonalist devrimcilerin mücadelesi etrafında kenetlenmesi gerekiyor. Jeopolitik savaşlarla Ortadoğu yeniden paylaşılıyor. Bu Jeopolitik soğuk çıkarlara kurban olmamak için Tek yol devrim, tek yol direniştir. Kürdistan demokratik özgürlük devriminin dinamik doğasını kavramak ve bu doğrultuda mücadele etmek gerekiyor. Demokratik devrimler çağını yakalamak için gençlikten yükselen sosyalist eşitlik taleplerine çok güçlü bir destek sunmak gerekiyor. Toplumsallık adına etik siyasi sorumlulukta bunu gerektiriyor. Faşizmin Gezi davası kararı ve Kürdistan özgürlük Gerillalarını yok etme soykırım girişiminin zamanlaması da oldukça manidardır. Faşizm artık açık bir şekilde toplum kırım amaçlı topyekun savaş ilan etmiştir. Toplumun ise faşizmin bu iki açıktan hamlesine karşı reaksiyoner olması lazım. Artık faşizmin bu meydan okuyan restini toplununda görmesi gerekiyor. Reste restle karşılık verme zamanıdır. Faşist işgalcilere hizmet eden her anlayışa karşı çıkılırsa ancak toplumun ahlaki çoğunluğunun birlikteliği tabanda sağlanır.!
SERDEM AMED
YORUM GÖNDER